tag:blogger.com,1999:blog-32083624559834917022024-03-13T17:18:28.536+03:00HAYATIN TATLARI ve HAYATIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİAydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.comBlogger1257125tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-69670965516212584102017-12-30T00:28:00.000+03:002017-12-30T00:28:01.160+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 20
<br />
<div style="margin: 0px;">
Ne zaman biteceğini bilmediğim, konuları açtıkça lahana gibi
açılan, ucu açık bir yazı dizisinin 20. bölümüne geldik. Düşünce evreninde
dolaştığımız dizimizle yaşanılır bir gezegeni oluşturma çabalarına her dönem
eklene eklene bugüne ulaşmış görüşlerin dile gelmiş olanlarını siz okurlarımla
paylaşmak amacımdı. Bu amaçla düşünce dünyasında kullanılan dili ve/veya
düşünce yöntemlerini veya tarzlarını göstermeye bugünde devam edeceğim. </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
ANIKLIK<br />
Osmanlıca: İstidat, Layık, Kabiliyet, Ehliyet, Muvafakat </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
Fransızca: Aptitude </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
Almanca: Eigung </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
İngilizce. Ability) </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
Günümüz Türkçesi: Doğal yetenek.<br />
<br />
1. Etimoloji : Anıklık terimi, Uygurca hazır, tamam, yetkin
anlamlarına gelen anığ kökünden türetilmiştir. Osmanlıcada bu terim çeşitli
karşılıklarla bir hayli karıştırılmıştır. Örneğin Ahmet Naim İlmünnefis
çevirisinde Fransızca aptitude terimini kabiliyet terimiyle çevirdiği gibi
passibilité, capacité, faculté, receptivité, vacation terimlerini
de aynı karşılıkla karşılamıştır. Oysa Fransızca aptitude terimi, Hind-Avrupa
dil grubunun bağlamak, tutturmak, dokunmak, yetişmek, çıkmak
anlamlarını kapsayan ap kökünden Latinceye aynı anlamlarla apere sözcüğüyle
geçmesinden türemiştir. Türkçede tam karşılığı doğal elverişlilik ya da doğal
yetenek (Os. İstidat)'tir.<br />
<br />
2. Ruhbilim: Anıklık, bir işi daha az çabayla ve daha yetkinlikle
yapmayı sağlayan doğal elverişliliği dile getirir.<br />
<br />
3. Tanrıbilim: Ruhbilimsel anlam Tanrı vergisi olarak nitelenir. Gönülde
duyulan Tanrı çağrısı (Os. Hidayet, Fr. Vocation) anlamında da kullanılır.</div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
ANIMSAMA<br />
Platon’un, yada bizde bilinen diğer ismiyle Eflatun’un görüşüne göre ruhun
bedene girmeden önceki varlığında görmüş olduğu ideaların bilince dönüşü. Çünkü
bu dünya bir hayaldir ona göre. Buraya biz geçmişimizi hatırlamaya geliyoruz.
Her anımsama bunun içindir.<br />
<br />
ANLAM BİLİM<br />
Anlamları inceleyen bilim... Semantik olarak da bilinir. Anlambilim felsefi ya
da mantıksal ve dilbilimsel olmak üzere iki farklı açıdan ele alınabilir.
Düşünsel ya da mantıksal yaklaşım, göstergeler ya da sözcükler ile bunların
göndergeleri arasındaki bağlantıya ağırlık verir ve adlandırma, düz anlam, yan
anlam, doğruluk gibi özellikleri inceler. Dilbilimsel yaklaşım ise, zaman
içinde anlam değişiklikleri ile dilin yapısı, düşünce ve anlam arasındaki
karşılıklı bağlantı gibi konular üstünde durur.<br />
<br />
düşünsel ve dilbilim alanlarında anlambilim, bir dilin göstergeleri ile
bunların anlamları arasındaki bağlantının incelenmesidir. Anlambilime farklı yöntem
ve amaçlarla yaklaşılsa da, </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
her iki alan da insanların dilsel anlatımlardan nasıl anlam
çıkardıklarını açıklamaya çalışmıştır. </div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
<br />
<div style="margin: 0px;">
Düşünsel sorunları bir dil içinde ifade edilmek zorunda
olduklarından, sonunda dilin kendisi ile ilgili soruşturmalar haline
dönüşürler. 1920’lerde ve 1930’larda olgucu okulun mantıkçıları, dile
matematik ve mantıkta bulunan kesinliği ve açıklığı getirmeye çalışmışlardır.
Onlara göre “doğal diller” açıklıktan ve kesinlikten uzaktır. Bu nedenlerden
belirsizlik ve çokanlamlılıktan arınmış “ideal” bir dil üzerine kurulu bir
anlambilim kuramı geliştirmeye çalışmışlardır.<br />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
</div>
DEVAM EDECEK<br />
<b></b><i></i><u></u><sub></sub><sup></sup><strike><br /></strike><br />
<br />
<b>Yayın Tarihi:</b> 01.07.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-52084087730453831612016-06-30T13:36:00.001+03:002016-06-30T13:36:08.643+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 19 <div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreninde” adlı bu yazı dizimizde, düşünce
dünyasında kullanılan dili ve/veya düşünce yöntemlerini veya tarzlarını
göstermek amacını taşıyorum. Önceki bölümde “Andırım”a giriş yapmış, devamını
bu bölüme bırakmıştım. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ANDIRIM</b><br />
Osmanlıca:
Münasebet, Tecanüp, Mücaneset, Müşareket, Müşabehet, Mümaselet, Temsil,
Münasele, Müteşabihat, Teşbih, Delili Şebeh, Kıyası
Fıkhi, Müşakele</div>
<div class="MsoNormal">
Fransızca: Analogie </div>
<div class="MsoNormal">
Almanca: Analogie </div>
<div class="MsoNormal">
İngilizce: Analogy </div>
<div class="MsoNormal">
İtalyanca: Analogia. </div>
<div class="MsoNormal">
Günümüz Türkçesi: Oranlar arasında benzerlik. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>1. Etimoloji :</b> Avrupa
dillerinde Yunancanın nisbet anlamındaki analoyia sözcüğünden türetilmiştir.
Bilimsel terim olarak nisbet bakımından benzerlik anlamını verir. Türkçede
andırım<!--[if gte vml 1]><v:shapetype id="_x0000_t75" coordsize="21600,21600"
o:spt="75" o:preferrelative="t" path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" filled="f"
stroked="f">
<v:stroke joinstyle="miter"/>
<v:formulas>
<v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0"/>
<v:f eqn="sum @0 1 0"/>
<v:f eqn="sum 0 0 @1"/>
<v:f eqn="prod @2 1 2"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @0 0 1"/>
<v:f eqn="prod @6 1 2"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="sum @8 21600 0"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @10 21600 0"/>
</v:formulas>
<v:path o:extrusionok="f" gradientshapeok="t" o:connecttype="rect"/>
<o:lock v:ext="edit" aspectratio="t"/>
</v:shapetype><v:shape id="_x0000_i1025" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;
height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1025" width="6" /><!--[endif]--> eşanlamlı olarak andırış<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1026" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1026" width="6" /><!--[endif]--> andırışma terimleri andırmak kökünden
türetilmiştir. Aynı anlamda örnekseme terimi de kullanılır.<br />
<br />
<b>2. Mantık :</b> Andırım terimini<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1027" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1027" width="6" /><!--[endif]--> günümüzde de kullanıldığı anlamda<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1028" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1028" width="6" /><!--[endif]--> oranlar arasındaki benzerlik olarak
antikçağ Yunan düşünürü Aristoteles tanımlamıştır. Andırım<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1029" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1029" width="6" /><!--[endif]--> niceliksel olabildiği gibi niteliksel
de olabilir. Nitekim mantık<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1030"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1030" width="6" /><!--[endif]--> daha çok niteliksel andırımlarla
uslamlama yapar. Ne var ki niceliksel oranlar arasındaki andırım kesindir<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1031" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1031" width="6" /><!--[endif]-->kuşkulanılamaz. Niteliksel oranlarsa aynı
ölçüde kesin değildirler. Öyleyse uslamlamada tümdengelim ve tümevarım'la
birlikte andırım aynı kesinlik ve pekinlikle kullanılabilir mi?.. Ortaçağın
skolastik mantıkcıları<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1032" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1032" width="6" /><!--[endif]--> görgücülüğün karşısında usculuğu
pekiştirmek için<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1033" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1033" width="6" /><!--[endif]-->temevarım'a karşı tümdengelim ve onun yanında
da andırım'ın üstünlüğünü tanıtlamaya çalışmışlardır. Çünkü tümevarım
deneyciliğin işidir<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1034" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1034" width="6" /><!--[endif]--> çeşitli tikel deneylerden elde edilen
sonuçlardan genel bir sonuç çıkarılır. Tümdengelim'se o zamanlar usculuğun işi
sayılmaktadır<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1035" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1035" width="6" /><!--[endif]--> çünkü genel ilkeler deneylerden değil
düşüncelerden çıkarılmaktadır. Andırımsal kanıt (Os. Burhanı temsili<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1036" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1036" width="6" /><!--[endif]--> Fr. Argument analogique)'ın
güçlendirilmesi de usculuğun yararına olacaktır. Bu konuya koca bir ortaçağ
boyunca gereğinden çok önem verilmesinin nedeni budur. Bk. Andırımlı
Uslamlama.<br />
<br />
<b>3. Eleştiricilik :</b> Bk.
Analogien der Erfahrung<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1037" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1037" width="6" /><!--[endif]--> Deney Andırımı<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1038" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1038" width="6" /><!--[endif]--> Principe de <st1:personname productid="la Permanence" w:st="on">la Permanence</st1:personname> de la
Substance<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1039" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1039" width="6" /><!--[endif]--> Principe de <st1:personname productid="la Succession" w:st="on">la Succession</st1:personname> des
Phénoménes<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1040" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1040" width="6" /><!--[endif]--> Principe de <st1:personname productid="la Simultan←t←" w:st="on">la Simultanété</st1:personname> des
Substances.<br />
<br />
<b>4. Yaşambilim :</b> Günümüz
yaşambiliminde<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1041" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1041" width="6" /><!--[endif]--> andırışlar kuramı'ndan farklı olarak<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1042" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1042" width="6" /><!--[endif]--> aynı kaynaktan gelmedikleri halde aynı
görevi gördüklerinden ötürü birbirine benzeyen örgenlere andırımlı örgenler
denilmektedir. Örneğin kuşların kanatlarıyla böcelerin kanatları böyledir<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1043" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1043" width="6" /><!--[endif]--> her ikisi de uçmaya yarar<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1044" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1044" width="6" /><!--[endif]--> oysa aralarında hiç bir özdeşlik
yoktur. Bk. Andıran Örgenler<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1045"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1045" width="6" /><!--[endif]--> Andırışlar Kuramı<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1046" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1046" width="6" /><!--[endif]--> Benzetili.<br />
<br />
<b>5. Estetik :</b> Antikçağ
Yunanlılarından beri<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1047" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1047" width="6" /><!--[endif]--> yakın zamanlara kadar<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1048" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1048" width="6" /><!--[endif]--> güzel yazı ya da şiirlere benzer (Os.
Nazire) yazmak ustalık sayılmış<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1049"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1049" width="6" /><!--[endif]--> bu bakımdan güzel sanat yapıtları örnek
tutulmuştur. Günümüz sanatında bu<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1050"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1050" width="6" /><!--[endif]--> sadece bir taklit sayılır ve sanatdışı
bir olgudur.<br />
<br />
<b>6. Tanrıbilim :</b> Bk. Analogie
Propre<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1051" type="#_x0000_t75" alt=""
style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1051" width="6" /><!--[endif]--> Analogie Métaphorique<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1052" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1052" width="6" /><!--[endif]--> Analogon Rationis.<br />
<br />
<b>7. Dilbilim :</b> Andırım<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1053" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1053" width="6" /><!--[endif]--> dilbilimin başlıca yöntemlerinden
biridir. Yeni sözcükler örneksemelerle türetilir.<br />
<br />
<b>8. Fizik :</b> Bilinen
benzeyişlerden bilinmeyen benzeyişleri çıkarmada kullanılan mantıksal andırım
yöntemi<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1054" type="#_x0000_t75" alt=""
style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1054" width="6" /><!--[endif]--> fizik biliminde de başarıyla
kullanılmıştır. Örneğin bunlar gücü<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1055"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1055" width="6" /><!--[endif]--> önceden bilinen beygir gücüne
benzetilerek ölçülmüştür.<br />
<br />
<b>9. Astronomi :</b> Fizikte olduğu
gibi astronomide de<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1056" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1056" width="6" /><!--[endif]--> aynı mantıksal benzetme yöntemiyle<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1057" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1057" width="6" /><!--[endif]-->önemli sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin
dünyamızdaki fizik ve kimyasal koşullara benzer koşullar bulunduğu için<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1058" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1058" width="6" /><!--[endif]--> Ay'a adam göndermeye
girişilmiştir.<br />
<br />
<b>10. Bilgi kuramı :</b> Andırım
yöntemi<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1059" type="#_x0000_t75" alt=""
style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1059" width="6" /><!--[endif]--> benzeyişten sonuç çıkarmada<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1060" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1060" width="6" /><!--[endif]--> tanımlamada ve sınıflandırmada
yararlıdır. Örneğin Claude Bernard<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1061"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1061" width="6" /><!--[endif]--> et yiyicilerin kırmızı ve ot
yiyicilerin sarı renkli idrar çıkardıklarına bakarak ot yiyici tavşanın aç
bırakılınca kendi kendin yediği<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1062"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1062" width="6" /><!--[endif]-->eşdeyişle yedek besinleriyle beslenerek ot
yiyicilikten et yiyiciliği geçtiği sonucunu çıkarmıştır. Huygens<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1063" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1063" width="6" /><!--[endif]--> ışığın bir dalga olduğunu ses
titreşimleriyle ışık titreşimleri arasındaki benzeşmeye dayanarak bulmuştur.
Andırım yöntemi<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1064" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1064" width="6" /><!--[endif]--> ortak özellikleri bulunan nesnelerde<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1065" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1065" width="6" /><!--[endif]-->birinde bulunan başka bir özelliğin ötekine
de bulunabileceği olasılığına dayanır. Ne var ki bu bir olasılıktır ve bilimsel
kesinlikten yoksundur. Bundan ötürüdür ki yüzyıllar boyunca deney ve gözlem
yerine kullanılmış olan andırış yöntemi<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1066"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1066" width="6" /><!--[endif]--> birçok başarılı sonuçlar elde etmesine
rağmen bugün kullanılmamaktadır. Bununla beraber kimi bilginler<!--[if gte vml 1]><v:shape
id="_x0000_i1067" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1067" width="6" /><!--[endif]-->başka yöntemlerle de denetlemek koşuluyla
andırış yönteminin bugün de kullanılabileceği ve yararlı sonuçlara yol
açabileceği kanısındadırlar. Ne var ki andırım<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1068"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1068" width="6" /><!--[endif]--> tek başına bir tanıt olamaz ve başka
yöntemlerle denetlemediği hallerde güvenilir bir tanıtlama değildir. Tanıtlama
sorunun dışında<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1069" type="#_x0000_t75"
alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1069" width="6" /><!--[endif]--> andıranını yapma yoluyla bir çok yeni
buluşları gerçekleştirebilir.<br />
<br />
<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 29.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-88449022810670155712016-06-30T13:34:00.003+03:002016-06-30T13:34:46.232+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 18<div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreni” de bilimsel gelişmelerden etkilenmiştir.
Çünkü her bilimsel gelişme yeni bir hayat tarzını doğurur. Her yeni tarz eski
tarzlarla geçiş süresince çeliştiği gibi, yeni tarz kendi içinde de çelişir. Bu
çelişmeler sorun demektir. Sorunlar genele yayıldıkça sorunsallaşır. Sorunun
sorunsallaşması düşünce evrenini ilgilendirir. İşte bu noktada düşünenlerin
düşüncesi sorunun ortaya konmasını sağlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreninde” adlı bu yazı dizimizde, düşünce
dünyasında kullanılan dili ve/veya düşünce yöntemlerini veya tarzlarını
göstermek amacımdır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ANABOLİSME<br />
Besinlerin protoplazmaya dönüşmesi... Yaşambilim bilgini profesör Michael
Foster, metabolizma olayını ikiye ayırmış ve bunlardan hücrelerin yıpranışına
katabolisme, bu yıpranışı onarmak için hücre içinde besinlerin protoplazmaya
dönüşmesine anabolisme andını vermiştir. Bu, İngiliz düşünürü Spencer’in
intégration adını verdiği bir özümleme olayıdır. Foster’e göre her iki
yaşambilimsel işlem birbirine karşı ters yönde işlerler. <br />
<br />
ANALİTİK DÜŞÜNCE<br />
Açıklığa ulaşmayı; örneğin, kavramları, önermeleri, yöntemleri, savları
ve kuramları özenle parçalarına ayırmak yoluyla netleştirmeyi amaçlayan düşünsel
evrenin bir görüşüdür.<br />
<br />
ANALİTİK ÖNERME<br />
Doğruluğu veya yanlışlığı, önermenin kendisinin çözümlenmesiyle
belirlenebilecek olan önermedir. Karşıtı sentetik önermedir: Doğruluğunun
belirlenebilmesi için kendi dışındaki olgulara gereklilik duyan önerme.<br />
<br />
Çok uzun zamandan beri devletin varlığı tartışma konusudur. Çok önceleri küçük
şehir devletçikleri halindeyken bir ailenin veya sülalenin hakimiyetiyle
soyluların devletine, daha sonra sahip olduğu büyük toprak parçasının tarımsal
geliriyle, yada ürettiği sanayi ürünü kazancıyla veya likidite transferiyle
gelir elde eden daha büyük kitlelerin, yani burjuvaların hakimiyetiyle
cumhuriyete dönüşen devlet bir ara büyük bir hayalle son hedefte kendini imha
edecek komünizm öncesi toplumcu (sosyalist )devlete dönüştü. Ara ara görünen
aşırı milliyetçi söylemle ırkçılığı savunan faşist devletleri bu arada es
geçiyoruz. İşte devleti böyle aşamalara dayandığı sınıflara bakarak tek
tipleştirici, özgürlük engelleyici bir organ olarak görmüşlerdir. Bu akımın adı
“Anarşizm”dir. Anarşizm dinide özgür insanın önünde engel olarak görür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şimdide “ANARŞİZM”i inceleyerek görelim.<br />
Başta devlet olmak üzere bütün baskıcı kurumları ortadan kaldırmayı öneren
öğreti.<br />
<br />
Anarşizme göre devlet egemen sınıfın çıkarlarını korumakla görevlendirilmiş
gereksiz bir kurumdur. Özgürlüğü gerçekleştirmek için en başta devlet
yıkılmalıdır. Devlet hiçbir zaman yeni bir toplum çağını başlatmak için
kullanılamaz. Temsilcilik, gerçeklere dayanmayan bir düşçülüktür; bu gibi
düşçülükler insanları insan dışılığa dönüştürür. Baskı yerine özgür işbirliği, korku
yerine kardeşlik ve sevgi gerçekleştirilmelidir. Devlet yerine işbirliğinin
doğuracağı dernekler ve bu derneklerin birleşmesiyle meydana gelen
federasyonlar kurulmalıdır. Uyum bu birleşmelerin doğal dengesiyle
gerçekleşecektir. Çeşitli birlikler her an yön ve biçim değiştirerek her an
etkin yönü ve biçimi kullanacaklardır. Devlet ile birlikte her türlü baskıcı
kurum yok edilmelidir. İnsan; bir üretici olarak anamalın otoritesinden, bir
vatandaş olarak devletin otoritesinden, bir birey olarak dinsel törenin
otoritesinden kurtulmalı ve özgür bir gelişme olanağına kavuşmalıdır. Bütün
insansal yetenekler ancak başsızcı yani lidersiz (anarşist) bir toplumda, hiçbir
baskıyla engellemeksizin, özgürce gerçekleşebilir<br />
<br />
ANDIRIM<br />
Osmanlıca: Münasebet, Tecanüp, Mücaneset, Müşareket, Müşabehet, Mümaselet, Temsil,
Münasele, Müteşabihat, Teşbih, Delili Şebeh, Kıyası Fıkhi, Müşakele</div>
<div class="MsoNormal">
Fransızca: Analogie </div>
<div class="MsoNormal">
Almanca: Analogie </div>
<div class="MsoNormal">
İngilizce: Analogy </div>
<div class="MsoNormal">
İtalyanca: Analogia. </div>
<div class="MsoNormal">
Günümüz Türkçesi: Oranlar arasında benzerlik.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 27.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-40677719240463421312016-06-30T13:32:00.001+03:002016-06-30T13:32:12.322+03:00ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ<div class="MsoNormal">
<b>(Gönül Duranoğlu 2)</b></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba sevgili okurlar. Geçen hafta başladığımız ve beş
hafta sürecek Gönül Duranoğlu ve şiirlerine ayırdığım yazımızın ikincisiyle
karşınızdayım. Önce şairimizi tanıyalım. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“1940 yılında Ankara’da doğan Gönül Duranoğlu ilk ve orta
okulu Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde okudu. Daha sonra girdiği Devlet Güzel
Sanatlar Akademisinde Hocaları Ali Avni Çelebi ve Cemal Tollu’dan Sanat Eğitimi
aldı. Aynı zamanda ressam olan şairimizin Resmi ve özel kolleksiyonlarda
resimleri vardır. Üç sanat kuruluşunun kurulmasında önemli katkılarda bulunmuş,
hatta bu kuruluşların bizzat kurucusu olmuştur. Resim çalışmalarıyla birlikte
edebiyat çalışmalarına da şiir, deneme ve araştırmalarıyla sanat, edebiyat
dergilerinde devam etmektedir. Gönül Duranoğlu, hayatın içinden geçen her türlü
olgu ve olaylardan gözlemlediklerinden edindiği izlenimlerini
düşünsel, eleştirel ama içine kalbinide kattığı kendine özgü duygulu bakış
açısıyla şiirlerine dökebilmiştir. Şiirlerinin tamamında geçmişten geleceğe
uzanan iki uçlu yapı görünür. Geniş açılımlı, biraz geçmişe özlemide taşıyan,
eleştirel ve nitelikli, bireysel ve toplumsal açıdan aydın sorumluluğuyla
biçimlenmiş yaşam anlayışını öne çıkarıyor. Aydınlanmacı, savaşımcı çağdaş
insan tutumuna kadın duyarlılığını ekleyerek bunu yapıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısaca şairimiz ressam, şair ve yazardır. Cumhuriyetin ilk
yıllarının duygularıyla kazandığı ülkünün etkisini eserlerinde görmek
mümkündür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Keyifle okumanız dileğiyle sıra geldi şiirlere...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>...<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DAĞ ŞİİRLERİ-SİSYPHOS
3<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Hâlâ gece ateşleri
yanar<br />
Mübarek toroslarda.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tevatür eşkıya
öyküleri<br />
Biraz patlamış mısır kokar.<br />
Kimse eşkiyaları anlayamaz<br />
Benim kadar.<br />
İnsanın göçebe yanıdır<br />
Onlara dağlarda<br />
Gece ateşleri yaktıran.<br />
Çünkü mapusluğun bedeli<br />
Daha hafiftir<br />
Dağlarda yaşamaktan.<br />
Ey çocukluğumun özgür<br />
Dağlıları.<br />
Ben o karanfil buğulu<br />
Masallarımı yitirdim.<br />
Sizin oralarda hâlâ<br />
Rüzgar reyhan kokar mı?<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DAĞ ŞİİRLERİ-SİSYPHOS
4<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bin yıldır yaşarım<br />
Ben bu toroslarda.<br />
Otların ağulusunu<br />
Yosunların dermanlısını<br />
Dağlılar öğretti bana.<br />
Tanrıtanımaz<br />
Bir eşkıya bilirim.<br />
Üçgen muskasını<br />
Hep boynunda taşırdı.<br />
Her söylediğinde<br />
Bildiği bir türküyü<br />
Gizlemeden ağlardı.<br />
“Yaman olur torosların boranı<br />
Hançer değil sevda açtı<br />
Ciğerdeki yaramı.”<br />
Rüzgârın kıran<br />
Ya da sevda getirenini<br />
En iyi o anlardı.<br />
Yanından hiç ayırmazdı<br />
Doğum üzre telef olan<br />
Bacısının resmini.<br />
Adı kanlı katile çıkmış<br />
Başka bir dağlı,<br />
Ey her koyağına<br />
Bin umut gizlediğim<br />
Sırdaşım dağlar,<br />
Bekleyin bu yaz da<br />
Size çok anlatacağım var.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DAĞ ŞİİRLERİ-SİSYPHOS
5<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ey yolcu ne zaman<br />
Türkü söylesem,<br />
Allı pullu gelin ederim<br />
Ben bu Torosları.<br />
Rüzgârına reyhan katar<br />
Dikenini mor sümbülle bezerim.<br />
Dizelerim aldatmasın seni.<br />
Dağlı bir göçebe değilsen<br />
İnanma bana.<br />
Taş, toprak ve dikenden<br />
Başkasını bulamazsın orada.<br />
Çünkü dağlar yalnız,<br />
Kızıl şahinlerine<br />
Ve yerleşik göçebelerine<br />
Açarlar sırlarını..<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DENİZ GEZGİNLERİ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(Deniz’e masallar IV)<br />
<br />
Dünyanın bilinmeyen insansız bir adasında<br />
Akıllı ve hüzünlü otuzyedi deniz kuşu yaşarmış.<br />
Masal bu ya gerçekte bu kuşlar bir zamanlar insanmış.<br />
Tanrı onları kötü ruhlu insanlara görünmez yapmış.<br />
Vakt-i karanlıkta yaşarlarken ve insan suretindeyken.<br />
Bu kuşlar her karanlığa ışığı ve sevgiyi taşırlarmış.<br />
Günlerden bir gün bu 37 can ve dostları,<br />
Geçmişi aydınlık bir diyara sevgi alışverişine gitmişler.<br />
Çalmış çığırmışlar sözleşmiş söyleşmişler,<br />
Tuvana bir şölen olmuş ki görenin aklı şaşmış.<br />
Bu masalın kötüleri ise aymazlar diyarında yaşayan,<br />
Güzelliklere kara pusular kuran karagoncoloslarmış.<br />
Cayır cayır yakmışlar o güzel insanları.<br />
Gazetelerde gördüm ve sonsuza dek Lanetledim o salyalı suratları.<br />
Her yıl temmuz ayında gök yüzüne bakarım,<br />
Denize doğru uçan kanat uçları yanık,<br />
Otuz yedi deniz gezginini selamlarım.<br />
Deniz aylardan temmuzsa ve sahildeysen,<br />
Gökyüzüne bak otuz yedi deniz gezgini göreceksin.<br />
Onlar yangınlardan geldiklerinden serin denizleri severler.<br />
Deniz isimli çocuklara ve sevdiklerine görünürler.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DENİZ’İN MASALI<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Uzat ellerini
gökyüzüne çocuk,<br />
Yakala en uzaktaki parlak yıldızı.<br />
Tutsak et onu gözlerindeki gizemli ışığa.<br />
Kayıp gitmesin bol yıldızlı bir gecede sonsuza.<br />
Sana hiç temmuzu anlattım mı ben çocuk?<br />
Ya da söyledim mi ağustosun türküsünü?<br />
İkisi de Bir serencam üstünedir<br />
Ve boyu fidan yağmur saçlı bir kızı anlatır.<br />
Derler ki kız bir sevdanın ardına düşüp,<br />
Kavminden kopmuş,<br />
Sevdalısıyla uzak diyarlara gidip,<br />
Yeni bir kavim kurmuş.<br />
Ve temmuz ve ağustos çocuk,<br />
Yağmur saçlı kızın güzelliğine vurgunmuş.<br />
Temmuz tam biteceği gün,<br />
Bir top ışık olup kızın kapısına konmuş.<br />
Kız bu ışığı çok sevmiş.<br />
Kız denizi de çok severmiş.<br />
Ve tuzunu ve lacivertini.<br />
Ağustos geri kalmamak için temmuzdan,<br />
Ve bildiğinden saçlarında ışıkları saklayan<br />
Sevdalı kızın denize özlemini,<br />
O da bir top deniz olup temmuzun yanına durmuş.<br />
Bu senin masalın çocuk.<br />
Sen temmuz ve ağustossun.<br />
Uzat ellerini ışığa ve denize,<br />
Sen denizin ve ışığın çocuğusun.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DOSTUM<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Benzersiz umarsız<br />
Bir bulut indi bahçeme,<br />
Kırkikindi yağmuruyla Ankara’nın.<br />
Gece gibiydi gözleri<br />
Ve kara bir gün gibiydi.<br />
Çaresiz...<br />
Gülüşü,<br />
Duruşu,<br />
Bir selam gibiydi.<br />
Kardeşime benzer,<br />
Tanıdık biriydi.<br />
Sımsıcak,<br />
Sevecen,<br />
Dost,<br />
Sanki bendendi.<br />
Gözyaşlarındım senin,<br />
Tanımadın mı,<br />
Dedi.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DÖNÜŞ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(özel’e)<br />
<br />
duydum geri dönmüşsün sılana<br />
hasta ve çok yorgunmuş hepimize yeten yüreğin.<br />
biz seninle bir zamanlar elele dolaşırken<br />
gez göz arpacıkların menzilinde<br />
şimdi karanlık güneşleri yanında taşıyormuşsun.<br />
biz seninle aynı sılanın gurbetçileriydik<br />
bütün kapıları çalıp seni soruyorum<br />
falcıların yeşil su tasları dilsiz<br />
bir ses, bir soluk, ince kırılgan bir gülüş<br />
karanlığına karışmışlar bulamıyorum.<br />
sen alanların en güzel gözlü kızı<br />
kavgalarımızın kırmızı karanfili<br />
hepimizin en narini, en güçlüsü<br />
geçmişle geleceğin kesiştiği bir boşlukta<br />
bir sunak taşının hem kurbanı hem bekçisi<br />
sana biçilen karanlıkları artık taşıyamıyormuşsun<br />
ah bir bulabilsem seni<br />
uzatabilsek birbirimize ellerimizi<br />
yeniden yaşatabilir miyiz kırmızı karanfillerimizi.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>EĞRETİ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>sevgili<br />
zaman, bir türlü güvenemediğim<br />
avuçlarımdan sessizce kayan sevgilim,<br />
yine de her şeyimi bilen tek tanığımsın.<br />
karun senin adına biriktirdi tüm servetini.<br />
nemrut hala tan yeri bekçiliğini yapıyor.<br />
gündüz, saçlarını her gün senin için örerken<br />
gece, kahpeliklerin dökümünü<br />
adına aht-i atiklere yazıyor.<br />
atlılar geçiyor tozlu sokaklardan.<br />
geçmişten geleceğe doğru<br />
tarih düşmek için seni arıyorlar<br />
adına altın sikke bastıranlar<br />
ellerindeki sadaka taslarıyla peşinden koşuyorlar<br />
kaybedilmiş bir savaşın ölü komutanları<br />
utkularını anlatmak için adını sayıklıyor<br />
leylak kokulu ilkbaharlar geçiyor önünden<br />
heybelerinde kendi yağmurları yüklü<br />
her şey geçip gitmek üzerine kurulu<br />
gidenlerin yeri hemen doluyor<br />
ve sonun başlangıcında her serencam<br />
elindeki defter-i kebire kaydediliyor.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu haftalıkta bu kadar sevgili okurlar. Gelecek haftada
şairimizle birlikte olacağız. Hepinize mutlu hafta sonları...</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 26.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-77713235778050526042016-06-30T13:27:00.000+03:002016-06-30T13:27:08.766+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 17<div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreninde” adlı bu yazı dizimizde, düşünce
dünyasında kullanılan dili ve/veya düşünce yöntemlerini göstermek amacım. Her
kavramın, her eylemin isimlendirilerek hatırlanmasının sağlandığı bu yöntem,
bilimsel ve teknolojik gelişmeye bağlı olarak topluma yerleşmiş değildir. Hatta
tüketimin daha çok arttırılmasının düşüncenin reddedilmesine bağlı olduğu kabul
edilmiştir. Böylelikle insanın bulunduğu üretim aşamalarında öncelikle alınır
satılır bir meta haline gelmesi sonra ürettiği ürüne sanayi toplumu öncesinde
olduğu gibi bedelsiz sahip olamaması buna bağlıdır. İnsanın üretim aşamalarında
makinenin bir parçası olduğu düşünülecek olursa insan olmaktan çıktığını
anlamak zor olmaz. Kapitalist düzendeki uzlaşmaz çelişki buradadır. Yaşadığımız
bu çelişkiyi ortaya koymak gibi bir iddia taşımayan yazı dizimize devam
ediyoruz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
MANTIKDIŞICILIK -ALOGİSME-<br />
Mantıkdışıcılık... Gerçeğe sezgi ya da inanla varabileceğini ileri süren
öğretiler, gerçeğe mantıksal akıl yürütmeyle varılabileceğini
reddettikleri için bu adla anılmışlardır. Özellikle akıldışıcılar, inancılar
ve sezgiciler, genellikle de gizemciler bu adla nitelenirler.<br />
<br />
ALTBİLİNÇ </div>
<div class="MsoNormal">
Osmanlıca: Tahteşşuur, Matahteşşuur, Nimemşuur, Gayrı
meş’urun bih, Şuuraltı, </div>
<div class="MsoNormal">
Fransızca: Subconscient, </div>
<div class="MsoNormal">
Almanca: Unterbewusst. </div>
<div class="MsoNormal">
İngilizce: Subconscios, </div>
<div class="MsoNormal">
İtalyanca: Subcosciente, Subcoscio </div>
<div class="MsoNormal">
Bilinç süreçlerini etkileyen bilinçdışı ruhsal süreçler...
Dilimizde daha çok bilinçaltı deyimiyle dile getirilmektedir. Kimi sözcüklerde
güçsüz bilinç (Osmanlıcası Zayıf şuur, Fransızcası Faiblement conscient)
olarak tanımlanmış ve bilinçdışı (Osmanlıcası Gayrı şuur<!--[if gte vml 1]><v:shapetype
id="_x0000_t75" coordsize="21600,21600" o:spt="75" o:preferrelative="t"
path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" filled="f" stroked="f">
<v:stroke joinstyle="miter"/>
<v:formulas>
<v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0"/>
<v:f eqn="sum @0 1 0"/>
<v:f eqn="sum 0 0 @1"/>
<v:f eqn="prod @2 1 2"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @0 0 1"/>
<v:f eqn="prod @6 1 2"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="sum @8 21600 0"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @10 21600 0"/>
</v:formulas>
<v:path o:extrusionok="f" gradientshapeok="t" o:connecttype="rect"/>
<o:lock v:ext="edit" aspectratio="t"/>
</v:shapetype><v:shape id="_x0000_i1025" type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;
height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1025" width="6" /><!--[endif]--> Fransızcası İnconscient) deyimiyle
anlamdaş sayılmıştır. <br />
<br />
ALTIK<br />
Osmanlıca: Mütedahil, Arazi, Madun, Tekabülü basit; </div>
<div class="MsoNormal">
Fransızca: Subelterne, </div>
<div class="MsoNormal">
Almanca: Subeltern, Subelternirt, Untergeordnet; </div>
<div class="MsoNormal">
İngilizce: Subaltern, Subalternate; </div>
<div class="MsoNormal">
İtalyanca: Subalterna<!--[if gte vml 1]><v:shape id="_x0000_i1026"
type="#_x0000_t75" alt="" style='width:4.5pt;height:6.75pt'>
<v:imagedata src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtml1\01\clip_image001.gif"
o:href="http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><img height="9" src="file:///C:/DOCUME~1/ADMINI~1/LOCALS~1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif" v:shapes="_x0000_i1026" width="6" /><!--[endif]--> Subalternata. </div>
<div class="MsoNormal">
Külli yani bütüncül, cüz’i yani kısmi, günümüz Türkçesiyle
tümel ve tikel karşıtlığını taşıyan önermelerin birbirlerine göre durumu....
Altık önermeler, nicelikçe karşıolumlu önermelerdir.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
DENEYSELCİLİK -AMPİRİZM- <br />
Bilginin tek kaynağının deney olduğunu ileri süren öğreti... Bu öğreti bilginin
sadece duyumlardan geldiğini ve deney dışında hiçbir yoldan bilgi
edinilemeyeceğini savunur. Bilginin duyumlara dayandığı savı, akıldan ve
doğuştan bilgi olmadığı anlamını içerir. Ampirizm, duyumdan ayrı bilgi
prensipleri olarak aksiyomların, akli prensiplerin, doğuştan
fikirlerin ve kategorilerin varlığını inkâr eder. Dolayısıyla bütün bilgimizin
dayandığı esasların duyulabilir tecrübenin eseri ve mahsulü olduğunu ileri
sürer. Önsel (apriori) olan hiçbir şeyi kabul etmez.<br />
<br />
Ampirizm, insanın doğuştan bir takım bilgi esasları olduğunu iddia eden
idealizm ve rasyonalizmin karşısındadır. Ampirizme göre akıl, mantıki bir
role sahiptir, yani olaylardan değil, gözlemlerden elde edilen
önermeleri, tutarlı bir sistem halinde düzenleme rolüne sahiptir.<br />
<br />
Ampirizm, şu önemli yanılgıları taşır: Maddesel ilişkilendirmekten yoksun
olduğu için tek yanlıdır, bilgi sürecinde deneyin rolünü metafizik bir
tutumla mutlaklaştırır. İkinci olarak ve bundan ötürü bilgi sürecinde
düşüncenin rolünü küçümser. Üçüncü olarak ve bundan ötürü bilgi sürecinde
düşüncenin göreli bağımsızlığını reddeder. Dördüncü olarak ve bunlardan ötürü
de kişisel öğrenme sürecini etkin bir süreç olarak değil, pasif bir süreç
olarak görür.<br />
<br />
Ampirist John Locke doğuştan, önsel, bir bilgi olmadığını göstermek
için “boş levha (tabula rasa) deyimini kullanmıştır. Locke göre insan beyni, doğduğu
anda boş bir levha gibidir. Bu levha, yaşandıkça duyular yoluyla
elde edilen algılarla dolacaktır. Bu yüzdendir ki yeni doğan çocuk hiçbir şey
bilmez ve aptalların levhaları ömür boyu boş kalır. Çünkü doğuştan bilgi
yoktur. Bilgi, ancak duyularla elde edilebilir. Kendisine sözü edilmeyen
bir şeyi kendiliğinden bilen bir tek kişi gösterilemez. Anadan doğma körde renk
bilgisi yoktur, çünkü rengi algılayamamaktadır.<br />
<br />
DENEYSEL -AMPİRİK- DEYİ<br />
Türkçe: Marksbilim </div>
<div class="MsoNormal">
Kuramsal deyi karşıtı, eylemsel deyi... Herhangi bir
olgunun kuramsal deyimi, ampirik deyiminden başkadır. Örneğin, ekonomide
değer kuramsal deyi, fiyat aynı olgunun ampirik deyimi’dir. Artık-değer ve
kar deyileri de böyledirler. Birincisi aynı olunun kuramsal deyimini, ikincisi
ampirik deyimini dile getirirler. Ampirik deyi ile kuramsal deyi, her
zaman, birbirine uygun düşmezler. Örneğin değer ve fiyat aynı değildirler, bir
malın değeri on kuruş olduğu halde fiyatı on beş kuruş olabilir. Ampirik olgu, kuramdan
(Fransızcası Téorie, teori) uzaklaşabilir ama kuramsız anlaşılmaz. Bu iki deyi
biçimi arasındaki önemli farkın anlaşılmaması, ekonomi alanında birçok
yanlış sonuçlara varılmasının nedeni olmuştur. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 24.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-75728117262079437182016-06-30T13:21:00.002+03:002016-06-30T15:28:37.056+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 16<div class="MsoNormal">
Bir süredir ara verdiğimiz “Düşünce Evreninde” yazı dizimize
geri dönüyoruz. Bugün yabancılaşma konusuna değineceğiz. Yabancılaşma, insanın sadece
insandan ayrı düşerek yabancılaşması değildir. Söz konusu olan insanın
bulunduğu üretim aşamalarında öncelikle alınır satılır bir meta haline gelmesi,
sonra ürettiği ürüne sanayi toplumu öncesinde olduğu gibi bedelsiz sahip
olamamasıdır. İnsanın üretim aşamalarında makinenin bir parçası olduğu
düşünülecek olursa insan olmaktan çıktığını anlamak zor olmaz. İşte buna
yabancılaşma diyoruz. Kapitalist düzendeki uzlaşmaz çelişki buradadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yabancılaşma görüldüğü gibi üretim aşamalarının bir sonucudur
ama bununla sınırlı değildir. Diğer etkenlerle birlikte yabancılaşma kavramını
yakından görelim. <b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ALİENATİON (Yabancılaşma)<br />
İnsanın çevresinden, işinden, emeğinin ürününden ya da benliğinden
uzaklaşma ya da ayrılma duygusunu dile getiren kavram. Çağdaş yaşamın
çözümlenmesinde çok kullanılan bu kavram değişik anlamlara gelir.<br />
<br />
1)Güçsüzlük: İnsanın geleceğini kendisinin değil, dış etkenlerin, yazgının, şansın
ya da kurumların belirlediğini düşünmesi<br />
<br />
2)Anlamsızlık: Herhangi bir alanda etkinliğin kavranabilirlik ya da
tutarlı bir anlam taşımadığı ya da genel olarak yaşamın amaçsız olduğu
düşüncesi.<br />
<br />
3)Kuralsızlık: Toplumca benimsenmiş davranış kuralarına bağlılık
duygusunun yokluğu ve dolayısıyla davranış sapmalarının, güvensizliğin, sınırsız
bireysel rekabetin yaygınlaşması.<br />
<br />
4)Kültürel Yabancılaşma: Toplumdaki yerleşik değerlerden kopma duygusu.<br />
<br />
5)Toplumdan Yalıtlanma: Toplumsal ilişkilerden dışlanma ya da yalnız kalma
duygusu.<br />
<br />
6)Kendine Yabancılaşma: İnsanın şu ya da bu şekilde kendi gerçekliğini
kavrayamaması<br />
<br />
Terimi en iyi bilinen anlamıyla Karl Marx kullanmıştır. Marx’a göre bu kavram, insansal
ürünlerin insanı boyunduruğu altına alan karşıt güçler haline gelmeleri ve
bunun sonucu olarak da insanı insan olmayana dönüştürmeleri sürecini dile
getirir. Tarihsel süreçte insan, tarihsel ve toplumsal yasaların bilgisini
edinip onlara egemen olamamasından ötürü, toplumsal gelişmeyi insansal özünü
geliştirici bir biçimde geliştirememiştir. Toplumsal yasaların bilincine
varmadan toplumsal gelişmeyi bilinçle ve insanca yönetmek imkansızdı. Bu
bilgisizliğin sonucu olarak, tarihsel süreçte hep kendisine yabancı, eş
deyişle insansal olmayan ürünler ortaya koymuştur. Bundan ötürü insan, yarattığı
maddesel ve ruhsal dünyasını durmadan zenginleştirdiği halde bizzat kendisini
maddesel ve ruhsal olarak durmadan yoksullaştırmıştır. Bunun sonucu olarak
insan, bizzat kendi kendisine yabancılaşmış ve insan olmayana
dönüşmüştür. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşte açıklama bu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gerçeği arayacak olursanız meta fetişizmi (saplantılı mal
tutksu) bunun ürünüdür. Meta fetişizmi ancak insanın metayı
araçsallaştırmasıyla önlenebilecekken, amaç haline getirildiği için, hem
ürettiği metaya yabancılaşma ve hem onu edinmek için fazladan zaman tüketme
gibi çifte sarmalın içine girmektedir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yabancılaşmanın bir olumsuz yanı yalnızlaşmadır ki buda
fetişizmi doğuran ana etkendir. <br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 22.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-16497543937183877112016-06-30T13:19:00.002+03:002016-06-30T13:53:55.827+03:00BUNDADA BİR HAYIR VARDIR <div class="MsoNormal">
“Vardır bunda bir hayır” sözünü eskiden daha çok duyardık
belki. Eskiler ister iyi ister kötü, her olay karşısında bu sözcükleri
kullanırlardı. Çünkü insanların kendi bulundukları açıdan olayları bütün
boyutuyla görmeleri mümkün değildi ve hiçbir zaman mümkün olmadı. Bunun
itirafıdır o söz. Öte yandan hem bir umudu da belirtir, hem üst akla; yani
yaratıcıya teslim olmayı. Bunun bir adım ötesi “Bakalım Mevlâ’m neyler? Neylerse
güzel eyler!” sözüdür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Durumu kabul ederek umutla beklemek iyimser olmak değil
midir? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hayata iyimser bakmanın yararları saymakla bitmez. En
azından en kötü durumda bile insan yıkıma uğramaz. Ancak sebepsiz iyimserlik
falcılıktan farksızdır. Yada sebepsiz iyimserlik uzak görüşlülük eksikliğinin
işaretidir. İnsan ne fal umudu taşımalıdır, ne olayları tartmadan iyimser
olmalıdır. Ama hayatın kargaşaya dönüşmesi istenmiyorsa hikâyemizdeki gibi bir
bilinmezi iyiye yormak gerekir. Çünkü bizleri yaratana teslim olunmazsa
içimizde bitmez çelişkiler doğar. O çelişkiler kötümserliği getirir. Kötümserlikten kuşku, kuşkudan kargaşa,
kargaşadan kavga çıkmıştır hep. Oysa hayat dinginlikle huzurludur. Dinginlikse
iyimserlikte vardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yazarını bilmediğim bugünkü hikâyemiz bu konuyu işliyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir zamanlar Afrikadaki bir ülkede hüküm süren bir kral
vardı. Kral,daha çocukluğundan itbaren arkadaş olduğu,birlikte büyüdüğü bir dostunu
hiç yanından ayırmazdı.Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu
arkadaşının ise değişik bir huyu vardı.İster kendi başına gelsin ister
başkasının,ister iyi olsun ister kötü,her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:
"Bunda da bir hayır var!"<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar.Kralın
arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu.Arkadaşı
muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş
ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Durumu gören arkadaşı her zamanki her zamanki sözünü
söyledi:<br />
“Bunda da bir hayır var!”<br />
Kral acı ve öfkeyle bağırdı:<br />
“Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?”</div>
<div class="MsoNormal">
Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana
attırdı.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı
ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte
avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini,
ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların
ortasına diktikleri direklere bağladılar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark
ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan
insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar
geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı<br />
çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde
gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden
dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından
geçenleri bir bir anlattı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
“Haklıymışsın!” dedi. </div>
<div class="MsoNormal">
“Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte
bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım
çok haksız ve kötü birşeydi.”<br />
“Hayır” diye karşılık verdi arkadaşı. </div>
<div class="MsoNormal">
“Bunda da bir hayır var.”<br />
“Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral. </div>
<div class="MsoNormal">
“Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde
hayır olabilir.”<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
“Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda
olurdum, değil mi?<br />
Ve sonrasını düşünsene?”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hikâyemiz gerçek olaya dayanmayan
hoş bir hikâyeydi. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim. Allah koruyacaksa
kullarını onlara sebepler yaratır. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Tıpkı bu hikâyede geçen sebepler
gibi... <o:p></o:p></div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 20.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-48775328958088803472016-06-30T13:19:00.001+03:002016-06-30T13:51:24.902+03:00ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ <div class="MsoNormal">
<b>(Gönül Duranoğlu 1)</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba sevgili okurlar. Bu haftadan başlayarak beş hafta
Gönül Duranoğlu ve şiirleriyle birlikte olacağız. Önce şairimizi
tanıyalım </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“1940 yılında Ankara’da doğan Gönül Duranoğlu ilk ve orta
okulu Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde okudu. Daha sonra girdiği Devlet Güzel
Sanatlar Akademisinde Hocaları Ali Avni Çelebi ve Cemal Tollu’dan Sanat Eğitimi
aldı. Aynı zamanda ressam olan şairimizin Resmi ve özel kolleksiyonlarda
resimleri vardır. Üç sanat kuruluşunun kurulmasında önemli katkılarda bulunmuş,
hatta bu kuruluşların bizzat kurucusu olmuştur. Resim çalışmalarıyla birlikte
edebiyat çalışmalarına da şiir, deneme ve araştırmalarıyla sanat, edebiyat
dergilerinde devam etmektedir. Gönül Duranoğlu, hayatın içinden geçen her türlü
olgu ve olaylardan gözlemlediklerinden edindiği izlenimlerini
düşünsel, eleştirel ama içine kalbinide kattığı kendine özgü duygulu bakış
açısıyla şiirlerine dökebilmiştir. Şiirlerinin tamamında geçmişten geleceğe
uzanan iki uçlu yapı görünür. Geniş açılımlı, biraz geçmişe özlemide taşıyan,
eleştirel ve nitelikli, bireysel ve toplumsal açıdan aydın sorumluluğuyla
biçimlenmiş yaşam anlayışını öne çıkarıyor. Aydınlanmacı, savaşımcı çağdaş
insan tutumuna kadın duyarlılığını ekleyerek bunu yapıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısaca şairimiz ressam, şair ve yazardır. Cumhuriyetin ilk
yıllarının duygularıyla kazandığı ülkünün etkisini eserlerinde görmek
mümkündür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sırada şiirleri var. Zevk alacağınızı umuyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>...<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ben tüm kişilerinin<br />
Mutsuz olduğu,<br />
Bir garip kentin çocuğuyum<br />
Yalnızlığım saçaklardan<br />
Damlar içime<br />
Benim yağmurlarım dinince,<br />
Evrenimde toprak kokusu yoktur.<br />
Ben sarhoş anılarımın rüzgârında<br />
Delik deşik bir yaprak<br />
Bazen de mutsuzluğunca mutlu<br />
Bir bilinmeyen dert için<br />
Bir bilinen kişiyi ararım ki<br />
Mutlu mu mutlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ACI VE İNSAN<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Her insan acısıyla
birlikte büyür<br />
Ben acılarımı avutmak için beşiğimde salladım<br />
En büyüğünün benden de umarsız olduğunu bildiğimden<br />
İlk umutsuz aşkımı ona bağışladım<br />
<br />
Acım ve ben hep aynı sularda yıkandık<br />
Yıkık külhanlarda başka acılarla tanıştık<br />
Hele biriyle öyle dost olmuştuk ki<br />
Sahibine dönme vakti geldiğinde ardından ağladık.<br />
<br />
Herkes kendi acısını ayak sesinden tanır<br />
Zamanla aileden olurlar<br />
Onlara alışıyorum gittiklerinde özlüyorum<br />
Benden ayrı yaşarlar mı bilmiyorum<br />
<br />
Geri dönmelerini istemesem de ayıp olmasın<br />
Gittiklerinde arkalarından bir kova su döküyorum<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>AĞITLAMA<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ne zaman elimi
uzatsam<br />
Bir ölü nokta boşlukta<br />
Tersine basılmış fotoğraflar gibi<br />
Yanlışları yaşamışız bunca yıl<br />
Neden uyarmadık birbirimizi<br />
<br />
Sen mi erken geldin ben mi geç kaldım<br />
Nerelere koysam seni bilemiyorum<br />
Ak yazım yerine kara yazım olanım<br />
“ İki elin kanda olsa gel” diyorsun<br />
Yüreğim kan içinde gelemiyorum<br />
<br />
Kolunu boynumdan çözemediğim<br />
Ben bir yol ayrımı bekçisiyim<br />
Tutma acılarımı yanar ellerin<br />
Yaşansaydı güzel mi olurdu böylesine<br />
Nice direnmelerde büyüttüğüm sevgin.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ANNE BAK KAR YAĞIYOR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ne zaman kar
yağsa<br />
soğuk bir hüzün umarsız bir acı<br />
gelir çöreklenir sayrılı yüreğime<br />
bak anne kar yağıyor gene<br />
küçükken her çocuk gibi<br />
yağdığında sevindiğim kar<br />
sanki yüreğime yağıyor anne<br />
çocukluğumun soğuk kış gecelerinde bana<br />
kocaman bir yorgan gibiydin<br />
yıllar seni ufalttıkça<br />
ben çocukluğumdaki sen gibi<br />
kocaman oldum anne<br />
her derdimiz için bir parça koparttık senden<br />
senin yüreğin dağ gibi kalırken<br />
benim yüreğim hala küçük bir çocuk anne<br />
bak yine kar yağıyor yüreğimi üşütüyor<br />
küçükken ellerimi ısıttığın gibi<br />
yüreğimi ellerinin arasına alıp<br />
ısıtabilir misin anne..<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>AYIŞIĞI EZGİSİ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Zamanla bölüşürüz
acıları<br />
O bir Etrüsk vazosu gibi çatlar<br />
Sunak masalarında konuşulur<br />
Kadınlığımızın bedeli.<br />
Vurur yüreğim en olumsuz tellere<br />
Çocuk acısıyla sınanmasın analar<br />
Son adağını verirse<br />
Kin kokulu çiçekler açar<br />
Uykunun olmadığı yerde.<br />
Artık boşunadır korku üretmek<br />
Bir ayışığı kalır hesap sorulmadık<br />
Düşlerini yaşamamış çocuklarımız<br />
Işıklarıyla oynasınlar diye.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>BİR DENİZ ÖYKÜSÜ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kuşların bile
uğramadığı<br />
Bir adadır yalnızlık<br />
Bu ada benim, dört yanım deniz<br />
Sevgi ve hüzün yosun saçlı<br />
İki kızkardeştir burda<br />
Ben ve adam dört yanımız deniz<br />
Sıkıldıkça milis gençliğimi anlatırım adaya<br />
Kıyamadığım, hiçbir yere koyamadığım<br />
Titreyen yüreğimden iki damla yaş<br />
Akar sessizce eski meydanlara<br />
Derler ki her sonbaharda<br />
Hala yası tutulurmuş oralarda<br />
Yaşanmamış gençliklerin<br />
Güneşin batışıyla lacivertlenirken akşam<br />
Ben ada bir sevdayı bekleriz<br />
Ağustos kapısında<br />
Gelir güvercin gülüşlüm<br />
Saçları başak kokar<br />
Gözleri yıldız yıldız<br />
Heybesinde temmuz gülleri<br />
Kokuları yosun yosun<br />
Renkleri deniz deniz<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>BU SEVDA ZEHİRLER
SENİ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>para para ışığa
kesmiş<br />
dingin bir sabah denizinin<br />
acır kanat uçları uçamaz martı yavrusu<br />
dalgalar köpük köpük ağlar gözlerinde<br />
ben bu sevda zehirler seni demiştim<br />
o ateş gecesinin kızıl oklu şafağında<br />
neden hep dikenli dal uçları içinde<br />
kanar durmadan yüreğin uzaklarda<br />
beyaz bahar kelebekleri konar saçlarına<br />
başında beyaz gelin çiçekleri gibi<br />
uzak ve soğuk bir gülüş kalmışsa uzaklarda<br />
kırılganlıklar bir kenarda hep vardır<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ÇOCUK RESİMLERİ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Güneşi çocuklardan
öğrenin<br />
Ağzı, burnu, kaşı, gözü<br />
Güler hep dağ doruklarında<br />
Kuşları çocuklardan sorun<br />
Her biri güneşten daha kocaman<br />
<br />
Yerle gök yer değiştirir bazen<br />
Tüm yapraklar gül pembesi boyanır<br />
Yeşil atlar koşar güneşe doğru<br />
Sevinçler hep portakal rengidir<br />
<br />
Birden bir çocuk resmiyle kanatır yüreğimi<br />
Kuşlar uçmayı bilmez güneş kör olmuş<br />
Yağmur tedirginliği bütün renklerde<br />
Anlarım bu çocuğun eline<br />
Hiç portakal verilmemiş<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DAĞ ŞİİRLERİ-SİSYPHOS
1.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Acıyla eski dostuz<br />
Sevgiye adaklı<br />
Yine de yalnız<br />
Çıkarım yolculuklara<br />
Kendine konuk<br />
Bir dağlıyım<br />
Ben bu dünyada<br />
Torosları boyarım<br />
Sabahtan akşama<br />
Bulutlar siler boyalarımı<br />
Akşamdan sabaha<br />
Oysa dağlar sever<br />
Yaban dağlıları<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DAĞ ŞİİRLERİ-SİSYPHOS
2<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ben bir Tibet
büyücüsüyüm<br />
Cimrice saklarım heybemde<br />
Zamanı ve sevgiyi<br />
Tütsüler toplarım<br />
Güneşsiz yamaçlardan<br />
Dağlılar izimi sürer<br />
Göstermeden kendilerini<br />
Geceleri yalnız dolaşırım<br />
Tekinsiz yıkıntılarda<br />
Bu yüzden herkes<br />
Biraz korkar benden<br />
Oysa ben<br />
Herkesten daha çok<br />
Korkarım kendimden<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönül Duranoğlu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şairimiz Gönül Duranoğlu’yla beraberliğimizin sonuna geldik.
Gelecek haftada şairimizin şiirleriyle birlikte olacağız. Hepinize mutlu hafta
sonları diliyorum.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 19.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-74604176770626240282016-06-30T13:16:00.001+03:002016-06-30T13:16:32.196+03:00HER ŞEYİN SONRASI ÖNEMLİDİR<div class="MsoNormal">
Bir insanın neyini çalabilirsiniz? Kalbini çalabilirsiniz,
gönlünü çalabilirsiniz. Bundan dolayı suçlu olmazsınız, eminim kimse bu
hırsızlığınızdan rahatsız olmaz. Peki başka nelerini çalabilirsiniz? İşini
çalabilirsiniz, makam ve mevkisini çalabilirsiniz. Bu sizin kurnazlığınızı,
ustalığınızı veya kıskançlığınızı gösterir ki bunlarda yasalar karşısında suç
değildir. Daha başka birçok hırsızlık konusu vardır, çoğu suç kapsamına girer.
Suç kapsamına girmeyen başka suçlarda yok mudur? Olmaz mı? Mesela bir kişinin,
yarini çalmak, ümidini çalmak, yarınını çalmak gibi. Hemen belirtmek gerekir ki
bunların hırsızlığının şekli suç unsurunun ortaya çıkmasında etkisi olabilir. Amacımız
hukuken suç oluşturmayan hırsızlığı anlatmak olduğu için bu konuyu atlıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ne kaldı geriye? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Onuda Doğan Cüceloğlu’nun “Gerçek Özgürlük” isimli yazısını
okuduktan sonra bu yazımızın sonunda bulacaksınız. Şimdilik yazımızın sırrını
ele vermeyelim. Bildiğiniz üzere her yazının üç bölümü vardır. Giriş, gelişme
ve sonuç. Daha girişte yazının temel dayanağını ele verirsek onca edebiyatın,
yada argo deyimiyle “lugat parçalamanın” ne gereği var, değil mi? İşin özetini
çıkar git! Ama sayfanın dolması lazım, sizin ilginizi çekmek lazım. Bu başka
türlü sağlanmıyor. Şaka bir yana, konumuza dönelim ve Doğan Cüceloğlu’nun o
yazısını okuyalım. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yirmi altı yaşındaydım. Amerika’ya yeni gitmiştim. Osgood’un
araştırma asistanlığını yapıyorum. Aynı odada.. John ve Gary adında iki asistan
daha var. Bir cumartesi günü ofise gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir
oğlan çocuğu gördüm. Gary oğlunu getirmişti. Herkes kendi işini yapıyordu. Ben
de masama oturdum. Çalışmaya başladım. Odada oldukça alçak meşin bir koltuk
vardı. Fark ettiğimde çocuk ona çıkmaya çalışıyordu. Bir bacağını atıyor, tutunuyor
ama bir türlü koltuğa çıkamıyordu. Çocuk bunu dört beş kez denedi. Baba bir
yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. John ise hiç
ilgilenmiyordu; tamamiyle kendi işiyle meşguldü. Çocuk yine deneyip çıkamayınca
yerimden kalktım. Çocuğun koltuk altlarından tuttum. “Hoppa!” dedim ve onu meşin
koltuğun üstüne bıraktım. Çocuk hiç beklemiyordu. Önce şaşaladı, sonra koltuğun
üstünde öyle kalakaldı. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
O zaman bilmiyordum, ama şimdi biliyorum. Benim anlam
çerçevem içinde o küçük çocuk benim yeğenimdi. Ben de onun amcası... İçinde
büyüdüğüm kasabanın anlam çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle
tanımlamıştı. Yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve amcası olarak ona yardım
etmek bana düşerdi. Çünkü babası Gary ve amcası John bir şey yapmaya pek
niyetli gözükmüyordu! </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu içinde gülümseyerek
Gary’e baktım. “Neden yaptın?” diye sordu. Vazifesini yapmış bir amcanın
rahatlığı içinde, “Çıkmaya çalışıyordu” dedim. Gary; “Ben de biliyordum çıkmaya
çalıştığını. Sen niye yaptın?” diye üsteledi. Şaşırdım ve sinirlendim. İçimden “Bu
Amerikalılara iyilik yaramıyor” diye düşündüm. Ama merak etmekten de kendimi
alamıyorum. Sonra sordu; “Sen ne yaptığının farkında mısın?” İçimden yine
sinirlendim. İstanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl asistanlık yapmış, aydın
bir insandım. Ne yaptığımın farkında olmayacak biri değildim. “Bak” dedi; “Çocuk
koltuğa çıkacağına inanıyordu. Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ama
eninde sonunda çıkacaktı. Öyle ucundan tutmuyordu. Çıkacağına inanmış biri
olarak, kedi yavrusu gibi tutunmuştu. Bırakmayacaktı. Deneyecek, deneyecek, en
sonunda çıkacaktı. Çıkınca dönüp bana bakacaktı. Ben de ona, “Çıktın”
diyecektim. Sonra inecekti. Yine uğraşacaktı. Bir saatte çıktığını belki yirmi
dakikada çıkacaktı. Bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve belki de beş dakikada
çıkar hale gelecekti. Bu onun bugünkü zaferi olacaktı. Sen onun zaferini
çaldın!”<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Öylece bakakaldım. Bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders
olmuştu bana. Biliyor musunuz; iki hafta sonra Gary’e sordum. Neden sadece
“Çıktın!” diyecektin? Neden “Aferin sana oğlum, Alkış alkış” değil? Verdiği
cevabı hiç unutmayacağım; “Ben zaferine sadece tanık olurum. Onun benden aferin
almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için başarır ama benim
bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!”<br />
( Doğan Cüceloğlu - Gerçek Özgürlük )</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşte sözünü edeceğim, hukuken suç unsuru olmayan, ama bence
tüm yaşamı derinden etkileyecek bir hırsızlık “Zaferini çalmak”tı. Toplum
olarak çok yardım sever bir milletiz. Düşeni kaldırırız. Ama bunun neye yol
açacağını pek düşünmeyiz. Aslında her şeyin sonrası da çok önemlidir. Yazı
bundan sonra daha pek çok dehlizlere dalabilir. Dilimin ucuna çok soru ve
cevapları geliyor ama yazının karakteristik yapısını bozmayalım ve konumuza da,
yazımıza da burada son noktayı koyalım. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Yayın Tarihi<b>:</b> 17.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-1684425018696662442016-06-30T13:04:00.001+03:002016-06-30T13:04:15.918+03:00KEŞKE İNSANLIK EDEPLE GELİŞMİŞ OLSA<div class="MsoNormal">
Son 10 gününde kur’anı kerimin indiği ay olan ramazan
ayındayız. İkinci haftasına ermek üzereyiz neredeyse. İdrak ettiğimiz bu kutsal
ayda kendimizi sorguya çekiyor muyuz? Çekmiyorsak akıntıya kürek çekiyoruz
demektir. Kendini sorguya çekenler varsa ne mutlu onlara. Ne mutlu çünkü çok
şeyin farkında olan bilinçli insanlardırlar demek ki. Aşırı Bireyselleşen ve bu
bireyselleşmeyle herkesin kendini kral sandığı bu zamanda insanlık insanlığını
kaybetmek üzeredir. Ramazan bunu önleyebilecek aydır. Geçmiş yazılarımdan
birinde bu nedenle ramazanın “Edep” ayı olduğunu söylemiştim. O yazıda “Edep”in
varlık sınırlarımızı bilmek olduğunu yazmıştım. Bugün varlık sınırlarımızı
kaybettiğimiz için tüm gezegenimizle neredeyse savaş halindeyiz. Bizden başka
canlı yokmuş gibi davranıyoruz. Kendi türümüze çektirdiğimiz eza diğer
canlılarada yansıyor. En basitiyle tarlada biriken kuru otları yakarken onlarla
birlikte börtü böcekte yanıyor. Savaşlarda düşmana bomba atıyoruz, sadece
insanlar değil, hayvanlarla bitkilerde ölüyor. İşte “Edep”sizliğimizin
boyutları.. dahası var. Geçen gün bir yazı geçti elime. Daha çok kazanmak için
yaptığımız “Edep”sizliğimizi anlatıyordu. Benzer yazıları başka açılardan çok
yazdım. Bu yazıyı da ramazan ve edep başlığı altında sunmanın zararı olmaz
herhalde diye düşündüm.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşte o yazı</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
Geçen gün bir marketin balık reyonunda gördüm. Bilenler
bilir, havyar (siyah) kutusu tipiktir.<br />
Baktım, Rusça ve Kiril harflerinin taklidi İngilizce ‘chaviar’ yazıyor kapakta.
Bir de mersin balığı resmi. Altında da, “original product of Russia” yazmışlar.
Karadeniz’de mersin balıklarını bitirdik şükürler olsun. Ruslar, Azeriler ve
İranlılar uyanıklık yaptılar, Hazar Denizi’nde balığı yakalayıp ameliyatla yumurtasını
alıp, balığı geri bıraktılar. Biz Türk usulü çalıştık, balığı da, yumurtayı da
yedik. (Hatta yumurtlama erginliğine gelmemiş balıkları da yedik).</div>
<div class="MsoNormal">
Kavanozdan gördüğüm kadarıyla siyah inci taneleri parlıyor,
tıpkı havyar. Satıcıya sordum, “bu mersin balığı havyarı mı?”, “evet abi” dedi.
“Neden ucuz?”, “Rusya’dan geliyor abi, Hazar havyarı”.<br />
Kavanozun altındaki etiketi de okumalı. Derin bilgiler var orada. </div>
<div class="MsoNormal">
İçindekiler: Okyanus balık bulyonu (uskumru), Tuz, Zeytinyağı,
Pektin E211, Sodyum benzoat. E202, Potasyum Sorbat, Doğal renk E153.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Muhteşem, değil mi?<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Sen uskumruyu al, parçala, minik toplar yap, siyaha boya,
koruyucu kimyasallarla harmanla ve elaleme “doğala özdeş havyar” diye kakala.
Ama satan adamın haberi yok.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Baktım markette zencefilli gazoz da var, ithal etmiş
büyüklerimiz, sağ olsunlar. İçinde zencefil var mı? Yok. Aroması da, rengi de
yapay. Ama kendisi doğala özdeş.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bizim bir çiçekçi var, serada karanfil ve gül yetiştiriyor.
Satmadan önce üstlerine koku sıkıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Doğala özdeş gül! Zavallı bülbül!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kayseri’nin en ünlü mantıcısına götürdüler, Kaşıkla diye bir
yer. ‘Yer’ demek doğru değil, entegre tesis mübarek. Bir kapıdan 80 kilo giren,
diğer kapıdan 100 kilo çıkıyor.<br />
“En iyi Kayseri mantısı burada” yazıyor kapısında. Aldım iki kutu, eve getirdim
koydum dondurucuya. Bir ay sonra yemeğe kalktık, baktık mantı acılaşmış. Niye
ki? Et mi bozuldu?<br />
Etin bozulması mümkün değil, çünkü et yerine soya kıyması kullanıyorlar, içinde
et olan mantı neredeyse kalmadı. Acılık içindeki azot gazından geliyor. Raf
ömrü uzasın diye paketlenme aşamasında azotu basmışlar mantıya.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Doğala özdeş!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir bilgi daha:O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan
azot gazı zamanla gıda zehirlemesine yol açıyor. Bunların hepsi doğayla özdeş
gazlar. Onlara “gıda gazı” diyorlar. Azot gazı da, oksijen de istenmeyen
durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını
önlüyor. Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze,
kıpkırmızı görünsün raflarda. Yasal bunlar, girin internete “gıda gazı” diye
yazın, görün neler yediğinizi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Markete üzüm gelmiş. Kırmızı, iri, dipdiri şeyler. Erik
gibiler maşallah! Nereden geliyor bunlar? Şili’den. Şili mi? Evet! Kaç gündür
buradalar? 3-5 gün oldu.<br />
Düşünün, Şili’nin bir köyünde topluyorlar bunları. Uzun yolculuklar sonunda
bizim kasabaya kadar geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve
getiriyorsun, evde de3-5 gün daha, bana mısın demiyor. Hala kütür kütür. İyi
ama, nasıl? </div>
<div class="MsoNormal">
Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu
ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela: Dane büyüklüğünü
arttırır. Dane ağrılığını arttırır. Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir.
Tam olgunlaşmadan daneye parlak sarı yeşil rengini verir. Dayanıklı ve dirençli
kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner,
hastalıklara direnç katar. Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde
hasadı geciktirir. Raf ömrü uzar.<br />
Nedir bu? Sitokinin. Büyüme hormonu. Bakın şu şansa ki, sitokinin insanda da
aynı işe yarıyor. Sonra anneler şikâyet ediyorlar “ee benim çocuk erken
kıllanıyor!” Bu dünya böyle hanım abla, sen üzümü alırken kıllanmazsan, çocuğun
kıllanır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Adana’da çiftçilerle çalışıyoruz. Yaz güneşi altında
soğutması olmayan tankerle süt topluyorlar mandıralara.<br />
Şöföre soruyorum “Bozulmuyor mu bu sıcakta süt?” “Abi, tankere iki bardak
hidrojen peroksit döküyorum, akşama kadar bir şey olmuyor.”<br />
Hidrojen peroksit dediği şey kadınların saçlarının rengini açmak için
kullandıkları bir kimyasal. Çok kötü değil, sadece canlıları öldürüyor. Süte
koyunca bütün bakteriler ölüyor, geriye bozulacak bir şey de kalmıyor.<br />
Doğala özdeş süt!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu anlattıklarımın hepsi yasal.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Temel problem şu ki: İnsan doğa ilişkisi değişti. İnsan yeni
bir doğa kurgusu yaptı, kendini doğanın dışına aldı, doğayı alınır-satılır mal
yaptı, sentetikleştirdi ve tüketime sundu. Hal böyle olunca, insan kendinin
doğal bir varlık olduğunu unuttu.</div>
<div class="MsoNormal">
İnternetten pantalon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili
edinmeyi marifet bildi.<br />
Optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bildi. İnsan artık bu!<br />
Doğala özdeş!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi vardığımız noktada ramazan ayının ruhuna uygun olarak
gelişmiş varlık mı olduk, yoksa “Edep”siz varlık mı? Keşke insanlık Edeple
gelişmiş olsa.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 15.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-29519930007361342242016-06-30T13:02:00.002+03:002016-06-30T13:02:20.346+03:00HER KULA HELÂL, AMA...<div class="MsoNormal">
Bir haftadır yüce dinimizin kutsal aylarından, son
günlerinde kur’anı kerimin indiği ay olan ramazan ayını idrak ediyoruz. Bu
idrakla kendimizi sorguya çekiyorsak ne mutlu bize. Aşırı Bireyselleşen ve bu
bireyselleşmeyle herkesin kendini kral sandığı bu zamanda insanlık insanlığını
kaybetmek üzeredir. Ramazan bunu önleyebilecek aydır. Geçmiş yazılarımdan
birinde bu nedenle ramazanın edep ayı olduğunu söylemiştim. O yazıda Edep’in
varlık sınırlarımızı bilmek olduğunu yazmıştım. Herkesin krallığını ilan ettiği
dönemde varlık sınırı tartışmalıdır. Varlık sınırı tartışılır haldeyse orda
kavga ve kargaşa kaçınılmaz demektir. Bunun için varlık sınırlarımıza
dönmeliyiz. Tüm insanları, canlıları tabiatı sevmek; yurdunu, milletini, dinini
korumak ve kollamalıyız. İşte bunun için edepli olmak zorundayız. Bize edebi
sağlayan ramazan ayına erdiğimiz için ne kadar şükretsek azdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ne yazık ki milletçe kötü bir özelliğimiz var. Kendi
adamlarımızı çok kolay gözden çıkarıyoruz. Bunun da edeple doğrudan bir ilgisi
yok mu sizce. Ne dersiniz? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Selim özen kardeşimden aldığım bir hikâye ile bunu
anlatacağım. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan
muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl,
Müslüman’a haram!”<br />
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura
getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette
sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla!
Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.
Adam:<br />
- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe
kadı kızmış:<br />
- “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu
kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş:<br />
- “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam:<br />
- “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz
Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama
diğer yandan o da meraklanırmış:<br />
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de
her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur:<br />
- “Delilim vardır, lâkin ispat ister.”<br />
- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?”<br />
- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…”<br />
- “Eeee!”<br />
- “Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız
yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış
adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne
zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o
masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş,
elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:<br />
- “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar
mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.<br />
- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım”
demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden
ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış.
Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar…
Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine…
Sultan:<br />
- “Bitti mi?” demiş adama.<br />
- “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.<br />
- “Şimdi nedir isteğin?”<br />
- “Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…”
Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar,
yaka-paça götürmüşler.<br />
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı
bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden,
arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk
hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim
için:<br />
- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”<br />
- “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”<br />
- “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”<br />
- “Sorma, sorma…”<br />
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi
yaptırana sormuş:<br />
- “Eee, ne olacak şimdi? Adam:<br />
- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.”
“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama
dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:<br />
- “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl
edilir mi?”<br />
Sultan acı acı tebessüm etmiş:</div>
<div class="MsoNormal">
- “Hava bile haram, hava bile!” demiş.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 13.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-53931085048682061622016-06-30T12:58:00.002+03:002016-06-30T12:58:49.498+03:00ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ<div class="MsoNormal">
<b>(Onat Kutlar 3)</b></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba sevgili okurlar. 2 haftadır Pazarları şairimiz Onat
Kutlar ve şiirleriyle birlikte olduk. Bu hafta son kez bitlikte
olacağız. Daha önceki iki hafta şairimizi tanıtmıştım, kaçıranlar olabilir
düşüncesiyle gene önce kendisini tanıyalım, sonra şiirlerine devam ederiz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“25 ocak 1936 yılında Alanya’da doğdu. İlk ve orta
öğrenimini memleketi Gaziantep’te tamamladı. İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenimini
son yıl yarıda bıraktı, felsefe öğrenimi için Paris’e gitti. Türkiye’ye
döndükten sonra bir süre Doğan Kardeş dergisinde sekreterlik yaptı. 1956
yılında, a dergisinin, 1965’te ise Türk Sinematek derneğinin kurucuları
arasında yer aldı ve 1976 yılına kadar aynı derneğin yöneticiliğini yaptı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim ve Yürütme Kurulu üyesiydi.</div>
<div class="MsoNormal">
1952’de çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle tanınmaya
başlayan Onat Kutlar, Gösteri, Hisar, İlke, Küçük Dergi gibi dergilerde
şiirlerini yayımladı. Duyarlı, ayrıntılara inen, açık bir söylemle yazdığı
şiirlerinde toplumsal durumlar ve konumlar öne çıkmaktaydı.<br />
İstanbul’da The Marmara Oteli’nin pastanesine konan bombanın patlaması sonucu
yaralandı, 15 Ocak 1995’te yaşamını yitirdi.”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısaca şairimiz böyle tanıtılmış, sıra şiirlerine geldi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
MARDİN HOYRATI</div>
<div class="MsoNormal">
- Nedendir oğul, sabaha karşı<br />
bir kanat gölgesi geçti yüzünden<br />
Kartal mı desem yoksa keder mi<br />
Bir günah işledin mi?</div>
<div class="MsoNormal">
- İşledim ana, bir ağaç kestim.</div>
<div class="MsoNormal">
- Kalk oğul uyku iyi değildir<br />
Bir arpa ekmeği yapayım sana<br />
Günün çayı yatıştırır öfkeyi<br />
Bu horoz neden ötmüyor?</div>
<div class="MsoNormal">
- Düşte uyur görüyorum kendimi.</div>
<div class="MsoNormal">
- Sormak bana düşmez oğul, erkek<br />
kendi kanadıyla uçar, git su boyuna<br />
yıka ellerini bir de tütün sar<br />
Düğün yok ellerin neden kınalı?</div>
<div class="MsoNormal">
- Ana ben sevdiğimi öldürdüm.</div>
<div class="MsoNormal">
Kaynak: İki Irmak Arası</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ORMAN</div>
<div class="MsoNormal">
Kendine esen rüzgârla derinleşen<br />
yüzü bir adamın durur<br />
ve ormana bakar, bu benim.<br />
Damarların uğultusunu duyar bir sarnıçtan<br />
gizli bir kente döşenmiş su yollarının<br />
Ağaçların sararmış yaprak uçları<br />
dalarken gökyüzünün karanlık denizine<br />
kökler büyülü bir ışıkla aydınlanır ve toprak<br />
yabancı bir mimariye açılır, bana ait olan.<br />
Yalnızlık, doğunun bildik çarşısı<br />
kendi alışverişiyle canlanır, yeni bir ırkın<br />
kölesi masmavi bir adam haber bekler, benden<br />
yabancı bir tapınağın tanrıçasına.<br />
Ötmeyen soyu tükenmiş kuşun saati<br />
alacakaranlığı gösterir, gündüze mi geceye mi<br />
gideceği belirsiz bir yolcu gibi. Ben.<br />
Anılar biter ve bir cumhuriyetin<br />
sınırları silinir.<br />
Çekilirken bir çınarın burcuna<br />
yüzünün gölgesi olan güneş bayrağı,<br />
bir adam çam iğnelerinden bir çelenk koyar<br />
kayanın dibine, bir gençlik anıtı olan kayanın.<br />
Sonra ağır ağır ağaca dönüşür<br />
Geleceğe ve sonsuzluğa uzatır yapraklarını<br />
sürgünde bir kıral gibi, ülkesi olmayan<br />
Bırakır kılıcını toprağa<br />
rüzgâr ve büyüyle gelen adam<br />
Geriye uzak bir uğultu kalır ve kimsenin ayak basmadığı bir orman.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
PERA’LI BİR AŞK İÇİN</div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba güzelim, bak nasıl doldurdu<br />
-Dur önce şu sigaramı yakayım-<br />
Kırmızı bir güneş bardağımızı<br />
Dışarda kararan rum kilisesinin<br />
Gürültüyü yapraklara çeviren<br />
Çan sesleriyle yüklü ve karmakarışık<br />
Saatlerden geçiyoruz umut, ayrılık<br />
Günleri. Yüzünün gülü kapalı<br />
Acı eylül geçiyor köklerimizden<br />
-Sanırım değişen bir şey olmalı-</div>
<div class="MsoNormal">
Biliyoruz öğle sonu mavi perdesi<br />
Gözlerinin yıldızıyla ışıyan<br />
-Dur güzelim yüzüne dokunacağım-<br />
Ve aklı yetmeyen tarlakuşuna<br />
Öpüşlerle derinleşen bir halı<br />
Yeni gelin bahçeleri dokuyan<br />
-Bu kör eylül karanlığından uzak-<br />
Bir ölümsüz yaz ülkesi olmalı</div>
<div class="MsoNormal">
Çıkalım buradan hemen gidelim<br />
-Ben önce şu hesabı vereyim-<br />
Avluda fatihin ormanlarından<br />
Kesilmiş çamlara bakan rum yetim<br />
İçimi yalnızlıkla dolduruyor<br />
Kapıda sadakor bir dalgınlığın<br />
Ardından bize bakan şu delikanlı<br />
-Nasıl benim gençliğime benziyor-<br />
Şiirimiz bitince ve solduğunda<br />
Sarı gül yaprağına yazdığım divan<br />
Alıp götürecek bir sahaf olmalı</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
SADECE SENİN YÜZÜN</div>
<div class="MsoNormal">
At konuşmadan çıkar yollara<br />
Eğersiz çıplaktır bir payitahtın<br />
ıssız sokaklarından sabaha karşı<br />
bir ılgarla geçer<br />
Açılır sular ve deniz koşar yalnızca<br />
kendinin bildiği ülkeye doğru<br />
Ardında kıvılcım tarlaları bırakır<br />
Ayaklarında mermere çarpan<br />
demirler bulunması bundandır<br />
Denizi bilir de bakmadan geçer</div>
<div class="MsoNormal">
At uysaldır parlak gönderine<br />
çekilir çocuklar ve gökkuşağı<br />
Kamçıdan dizginden gemden çekinmez<br />
Korkusundan değil utanmasından<br />
Bir çam hizasından geçer ormanı<br />
Yel burnunun narin kanatlarına<br />
bir ipek sezgisiyle dokunur. Ova</div>
<div class="MsoNormal">
Sonra kentler gelir durur bakar at<br />
Gözleri güzeldir gelecek gibi<br />
Sisli yaprakları demir kargıyla<br />
kuşatan askerler ve köpekleri<br />
yelesinin sularında boğulsun diye<br />
fırtınayı bekler</div>
<div class="MsoNormal">
Sonra çılgın dörtnala bir koşu başlar<br />
Nereye nereye? Belki Oramar<br />
Yakar kendi yazısının yapraklarını<br />
Sarı tanyerinin bulutlarından<br />
alnına durmadan yıldızlar kayar<br />
Ayağı sekili dağ köylerinden<br />
kaynağı bilinmez sulara doğru</div>
<div class="MsoNormal">
Bir resim değildir at ve sınırları<br />
tam çizilmemiştir<br />
Tökezler bir düşün yamaçlarında<br />
Kişneyerek bir çavlana dönüşür<br />
Bekler Oramarın ıssız dağları<br />
ve altın nadaslardan doğan çocuklar<br />
yeni bir at gelinceye kadar</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
SURLAR VE DENİZ</div>
<div class="MsoNormal">
körler ülkesinin tam karşısında<br />
çünkü gören olmadı seni benden başka<br />
duran kent sevgilim nicedir<br />
surların çevirdiği denize doğru<br />
kurdum barbar çadırını bekliyorum</div>
<div class="MsoNormal">
bekliyorum bembeyaz bir yapının<br />
omuzlarına konacak kartal<br />
kapına dikilmiş boynuzlarıyla<br />
kara koç başı hırslı kalkan<br />
ve hasret ve tutku ve bitip tükenmez<br />
ayrılığa inatla kafa tutan<br />
bakışların tozlarına bulanmış<br />
ağaç heykeli olan gövdemle</div>
<div class="MsoNormal">
içinden görmek istiyorum seni<br />
dinlemek daha da bir güze doğru<br />
çimenlerinden geçen serin esintiyi<br />
yıkanmak derin saatlerinde denizinin<br />
yarı aydınlık sokaklarından geçmek ve eski<br />
bir balıkçının uslanmaz merakıyla<br />
ağ atmak akşama karşı sularına<br />
yanan alnımı su mermerinin<br />
karnına koymak ve uyumak<br />
yorgun savaşçının<br />
tütün ve barut kokusuyla uyumak bir hayvanın<br />
karlı sınırlarını aşmak bir yaza doğru</div>
<div class="MsoNormal">
saklı kent bıktım seni kuşatan<br />
kendi çadırlarından kör kılıcına<br />
tuğlalarla örülmüş yanık surlardan<br />
bıktım bana uzaklığı öğreten<br />
di’li geçmişiyle zamanın<br />
yazılmış kuşatma günlüklerinden</div>
<div class="MsoNormal">
taş perdeleriyle bir gize doğru<br />
yelken açan kent göremiyorum seni</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
TEŞEKKÜRLER KALBİM SANA</div>
<div class="MsoNormal">
Gençliğimin dalları hep ikindiyi gösteren durmuş bir<br />
yelkovan gibiydi o yıllarda yani erken ölümü ve içinde<br />
altın tozlarıyla ağır ağır yaz boyunca yaprakları tirse<br />
yeşili ve kişin yoktu bilemezsin o küçük saatin karnında<br />
sapsarı bir çark ne işe yarar tıpkı kimi sözcükler gibi<br />
önce anlaşılmayan ve bir zaman gelir döner başlatır<br />
bir şiiri</div>
<div class="MsoNormal">
İşte öyle bir şarkıydı</div>
<div class="MsoNormal">
Her gün içimde yaşayan yalnız bir japonun küçük bir<br />
alanda kırmızı kasım yapraklarını büyüttüğü paris'te<br />
tuvaletlerinde bile çeyrek le monde sayfaları kullanılan<br />
çünkü kalındır kağıdı banyolarla dolu ve sartre'in<br />
çocukluk anılarıyla bir otelde lahmacun cumhuriyetinin<br />
üç uyruğuyla eski bir rus plağını ilk kez dinlerken<br />
bu şarkı çantama düşürmüş olmalı<br />
geleceğin ormanını</div>
<div class="MsoNormal">
Sağol yüreğim çünkü o ezgi</div>
<div class="MsoNormal">
bakir bir şafakta uçarken saatlerce altımda “güneşte<br />
sararmış kemik ve kil ve külle örtülü” ortaasya kentleri<br />
ve parti çizgisinde lacivert giysilerle adamlar büyük<br />
bir gökyüzü gemisinin lombozlarından alkol denizinde<br />
yüzen daglara bakar bakar donuk gözlerle<br />
içimde bir sıkıntı ne istediğimi bilmiyorum görünmüyor<br />
ekimin kayıp ülkesi düşünürken habersiz savurduğumuz<br />
beyaz bir bulutta</div>
<div class="MsoNormal">
seni taşıyordu</div>
<div class="MsoNormal">
Bağlı kaldı</div>
<div class="MsoNormal">
içimdeki japonun da içinde kapkara bir koç o yüzden<br />
dolanır durur düşleyerek tanyeri ülkesini ve bekler ne<br />
zaman ışıtacak beyaz duvardaki tüy sarmaşığı seher<br />
yıldızı bekler kil çadırlarda göçer denklerine sıkışmış<br />
kara bir çekirge gibi umutsuz bir yarini ve atlara eğer<br />
örgütleyen kolan durmadan dağılır gider gene de iner<br />
mahmuz kan içinde bir hint horozunun gözlerine kararır<br />
ortalık nerede başaklar ve yanılmıyorsam tıpkı<br />
böyle bir zamanda yüreğin kanatları bir tele çarpar</div>
<div class="MsoNormal">
eski bir şarkıyla</div>
<div class="MsoNormal">
Çark döner<br />
tamamlar şiirimizi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
TURGUT’A</div>
<div class="MsoNormal">
Eylül mezarlıklarından şimdi her gece<br />
ellerinde fenerlerle geçen arkadaşlarım<br />
Oturup düşündüm unutkan bir ülke eylül<br />
Herkes unutuyor ancak bir deniz sofrasında<br />
durulunca hazları tenin ve bütün kitaplar<br />
hatırlıyoruz. Ne kadar yoksuluz çocukluğumuzda.<br />
Anamızın eteğine doldurulmuş çakıltaşları<br />
Güz gelince yeniden ölen çekirge, savruk otlar<br />
gizli bir tarihin yarıklarını<br />
doldurmak için ırmağın sürüklediği çerçöp<br />
kambur yollarında ceza okullarının<br />
aşınmayı önleyen bir avuç kabara ve anamız<br />
şimdi düşünüyorum kimbilir kaç kez<br />
yamalı çoraplarla birlikte yeniledi bizi</div>
<div class="MsoNormal">
Islanınca esmer defterleri yüzümüzün<br />
bu çamurla kanla alınteriyle gizli bir yazgı<br />
çakıyor bir an. Karanlık feneri ülkemizin.<br />
Nasıl bir yalnızlık, unutulmuş bir ışık diliyle<br />
çırpınırken biz üstümüze geliyor büyük gemisi geleceğin<br />
Bir tenis topu, koşan bir çocuk, bir gözyaşı bile değiliz.<br />
Yalnızca bir ağaç ailesi ve bir köşede<br />
yıllardır bizi gözleyen hep aynı balta: Dalgınlık.<br />
Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için.<br />
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin<br />
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz<br />
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından<br />
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım<br />
durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ONAT KUTLAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şairimiz Onat Kutlar’la beraberliğimizin sonuna geldik.
Gelecek haftalarda başka şairlerimizin şiirleriyle birlikte olmak dileğiyle
herkese mutlu hafta sonları..</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 12.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-65334187400974463032016-06-30T12:36:00.002+03:002016-06-30T12:52:32.874+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 15<div class="MsoNormal">
Düşünce dünyasında gezindiğimiz “Düşünce Evreninde” yazı
dizimizde bu gün algı konusuna değineceğiz. Almak, tutmak, anlamak anlamlarını
içeren bu kelimenin eski karşılığı kimi zaman “şuur”, kimi zaman “idrak”tı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sözcüğün diğer dillerdeki karşılığı: </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ALGI<br />
Osmanlıca: İdrak, Şuur, Teferrüs. </div>
<div class="MsoNormal">
Fransızca: Perception. </div>
<div class="MsoNormal">
Almanca: Perception, Wahrnehmung, Empfindung,
Erfassung. </div>
<div class="MsoNormal">
İngilizce: Perception, </div>
<div class="MsoNormal">
İtalyanca: Percepzione </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu sözcüğün Görünür, elle tutulur dünyayı duyular yoluyla
kişi bilincine aktarılma işi olarak özet açıklaması yapılabilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Konuyu biraz açalım. Yanan ateşin önünde sıcaklık
duyulmasıyla her görülen ateşin sıcak olduğu fikrine sahip olarak bu sıcaklığın
hatırlanmasına algı diyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br />
1. Dilbilimine göre: Algı terimi, dilimizde de, Batı dillerinde
de olduğu gibi almak kökünden türetilmiştir. Batı dillerindeki perception
terimi, Hint-Avrupa dil grubunun almak anlamındaki kap kökünden gelir, ilkin
Latinceye aynı anlamda capere sözcüğüyle geçmiştir.<br />
<br />
2. Düşünce evrenine göre: Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen
sembollerinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. Nesneler duyu organlarını
etkiler. Bu etki bilince aktarılır. Ne var ki algı, arı duyumlardan, ansal
bir işlevi gerektirmesiyle ayrılır. Örneğin görme duyumuz, her iki
gözümüzde ve çeşitli planlarda beliren iki ağaç imgesi getirir. Bu iki ağaç
imgesi ansal bir işlevle tekleşir. Tekleşen bu imgeye, bellekte biriken
esli algılardan gerekli olanlar da çağrışım yoluyla eklendikten sonra ağaç
algısı gerçekleşmiş olur. Özellikle görme, işitme ve dokunma duyuları insanın
bilincine kavram ve düşünce yapımı için algısal gereçler taşırlar. Algı
işlemini tarihsel süreçte duyumcular aşırı bir savla sadece duyuların, uscular
da aynı aşırılıkta başka bir savla sadece usun ürünü saymışlardır. Oysa algı
duyusal-ansal bir işlevdir. Alman düşünürü Leibniz'e göre de algı, bilinçdışı
bir işlevdir. Algı, gerçek anlamında, kişinin, kendisinin dışında
olanı alması demektir. Bununla beraber ruhbilimciler ruhsal hareketlerle ilgili
olarak, dış algı’ya karşı bir de iç algı’nın sözünü ederler. Düşünce
evreninde algı terimi üç anlamda kullanılır: Algılama gücü, algı
işlevi, algı olgusu.<br />
<br />
3. Ruhbilime göre: Ruhbilimde bir deneğin belli bir süreden birbirinden
ayırt edilebilen tepkiler gösterebildiği çevrenin tümüne algı alanı denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Algının beyinde gerçekleştiği süreye algı süresi denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Algının parçaları arasındaki ilişkilerden oluşan yapıya
algısal yapı denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Çeşitli nesnelerin bir bütün olarak ya da bir nesnenin
özelliklerine ayrılmaksızın algılanmasına algısal birlik denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Duyularla gelen algısal gereçlerin bütünlenmesine ve
anlamlandırılmasına algılaştırma denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Ses iletiminin bozulmasından doğan sağırlığa algılama
sağırlığı denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Algılayarak öğrenmeye algısal öğrenme denir. </div>
<div class="MsoNormal">
Belli bir örneğe uygun olarak algılama eğilimine algısal
kurgu, denir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Görüldüğü gibi algı üç temel başlıkta yer alıyor.
Dilbilimine göre algı, düşünce evrenine göre algı ve ruh bilimine göre algı. Bu
üç temel başlığın hepsi ayrı ayrı incelenmesi gereken alt başlıklarla da başka
açılımlara sahiptir. Onlardan bir kaçıda şunlar olsa gerek. Duyu, Duyum, Bilinç, Algıcılık,
Algılanır, Algılanmaz, Algın, Algı Karşıklığı, Algı Işığı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 10.05.2016<br />
<br /></div>
Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-38058470043740014912016-06-30T12:36:00.001+03:002016-06-30T12:41:07.205+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 14 <div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreninde” yazı dizimizle düşünce dünyasının içinde
gezinmeyi sürdürüyoruz. Bugünkü konumuz Akademi. Akademi bildiğimiz anlamıyla
bir okul türüdür. Hz. İsa’dan önce kurulmuştur. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Akademi, bilinen geniş
tanımıyla yükseköğrenim kurumu anlamına geliyor. Günümüzde bilim, edebiyat ve sanat konularını
tartışmak için bir araya gelen üyelerin oluşturduğu kurumlara
da akademi denir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yani Akademi sadece eğitimin verildiği yer değil, aynı
zamanda bir yanıyla da bilginin tartışıldığı yerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Akademi adı, Atina yakınlarındaki Akademeia adlı bir
zeytinlikten gelir. Bu zeytinlikte Eski Yunan düşünür Platon, matematik, doğa
bilimleri ve yönetim biçimi gibi çeşitli konularda öğrencilerine ders
veriyordu. Eflatun (Platon)’un MÖ 4. yüzyılda ders verdiği bu okul,
tarihteki ilk akademi olarak kabul edilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Platon'un Akademi geleneğini, onun ölümünden sonra
öğrencileri ve düşüncesini benimseyenler sürdürdüler. Akademi’ye devam eden öğretmen
ve öğrencilerin en çok ilgi gösterdikleri konular bilim, sanat, edebiyat ve
müzikti. MS 529’da, Bizans İmparatoru Jüstinyen Akademi’nin çalışmalarına son
verdi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugün birçok ülkede akademi adını taşıyan kurum vardır.
Paris'teki Fransız Akademisi (Académie Française) bunların en ünlüsüdür.
Günümüzde de Fransız dili konusunda tek yetkili kurum sayılan Fransız
Akademisi, 1635’te Kardinal Richelieu tarafından kurulmuştur. Bu akademinin üye
sayısı tarihi boyunca hep 40 olarak kalmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
ABD’deki Sinema Sanat ve Bilimleri Akademisi de dünyanın
ünlü akademilerinden biridir. Bu kurum 1929’dan bu yana her yıl “Akademi
Ödülleri” adı altında, sanat değeri taşıyan sinema filmlerinin yönetmen,
oyuncu, görüntü yönetmeni ve öbür yaratıcılarına ödüller verir. Ödül, “Oscar”
adlı bir heykelcikle simgelendiği için Akademi Ödülü’ne Oscar Ödülü de denir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Londra’daki Kraliyet Sanat Akademisi (1768) ile Kraliyet Müzik
Akademisi (1822), İngiltere’nin en ünlü akademileridir. Gene Londra’daki
Kraliyet Tiyatro Sanatı Akademisi (1904) ile bilimsel çalışmalar yapmak üzere
1662’de kurulmuş olan Kraliyet Derneği (Royal Society) de ünlü akademiler
arasında sayılır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Rusya’daki Bilimler Akademisi de yeryüzündeki saygın akademilerden
biri sayılır. 1725’te Rus Çarı I. Petro tarafından Petersburg Bilimler
Akademisi adıyla kurulan bu kurum, Sovyet döneminde SSCB Bilimler Akademisi
adını taşıyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
Türkiye’de yakın zamana kadar akademi adını taşıyan birçok
yükseköğretim kurumu vardı. Bunların en ünlüsü olan ve pek çok ünlü sanatçının
yetiştiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, sonradan Mimar Sinan Üniversitesi’ne
dönüştü. Kentimizde kurulan ilk yüksek okulda Akademi adını taşıyordu. SDMMA
olarak kısaltılan okulun tam adı “Sakarya Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisi” idi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Günümüzde akademi adını koruyan eğitim kurumları olarak
yalnızca Harp Akademileri ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Polis
Akademisi kalmıştır. Ayrıca akademi adını taşıyan özel öğretim kurumları
vardır. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ise 1993’te kurulmuştur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreni” gördüğünüz gibi kendi okulunada sahipti.
Aradan geçen zamanda tarzlar biçim değiştirince okullarda değiştiler tabii.
Artık bütün bunları bünyesinde bulunduran çeşitli birimlere sahip üniversiteler
ve onun alt kuruluşları fakülteler var. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Yayın Tarihi<b>:</b> 08.05.2016</div>
</div>
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-42734414173046883872016-06-30T12:18:00.002+03:002016-06-30T12:37:24.102+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 13<div class="MsoNormal">
Uzun süre ahlak konusunu incelediğimiz “Düşünce Evreninde”
dizi yazımızı yazmak fikri “Mum kokulu geceleriyle Amişler” yazı dizisine
başlarken doğmuştu. Bugün yabancısı olduğumuz o kırsal hayatı sürdüren Amişler
ilkel kabilelerden değildiler. Sadece teknolojiye karşıydılar. Dolayısıyla
teknolojiye dayalı hayatı ret ederken, geleneklerle yaşamayı seçmişler, buna
bağlı olarak düşünce akımlarından ve üretim biçimlerinden uzak durmuşlardı.
Aramızda en az 250-300 sene fark vardı. Bu sürede neler değişmedi ki? Bu soru
beni düşünce evrenini araştırmaya itti. Geçmişte bizim atalarımızında içinde
olduğu bu hayat ve düşünce tarzı hangi duraklardan geçtide bugünkü anlayış doğdu.
Yaşadıklarımız düne cevapsa dünün sorusu neydi? Bu yazı dizimizle böyle bir
serüvene kalkıştık. Konunun uzmanları sahalarına girip ortalığı karıştırdığım
için beni bağışlasın. Elbetteki onlar en doğru sonuca ulaşırlar. Ben düşünce
dünyasına ilgiyi yöneltmek istiyorum o kadar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu gün ilkel hayattan uzak olmamız, bize kadar uzanan
zincirin her halkasının değişimi bilerek veya bilmeyerek kabul etmesine
bağlıdır. İnsan olumluya veya olumsuza doğru değişirken ilgisi ve araştırıcı
ruhu nedeniyle her yolun, her durağın oluşum nedenlerini incelemiş sorularına
cevaplar aramış, o sorulara cevabı gene kendisi vermiştir. Bu, bir düşünce
sisteminin gelişmesine, bilimsel buluşların yapılmasına yol açmıştır. Yazı
dizimizde konumuz bu yüzden düşünce sistemleriydi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugünkü ilk konumuz “AKILCILIK”<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Bu dünyadaki bilgileri(akılcıların güvenilmez buldukları)
duyu ve algılarımıza dayanarak değilde, aklımızı kullanarak elde
edebileceğimizi ileri süren görüştür.<br />
Bu dünyanın bilgisine duyu ve algılarımızı kullanmadan ulaşamayacağımızı savunan
karşı görüş ise deneycilik olarak bilinir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dahada açarsak Akılcılık, bilginin
kaynağının akıl olduğunu; doğru bilginin ancak akıl ve düşünce ile
elde edilebileceği tezini savunan felsefi yaklaşıma verilen isimdir. Buna göre,
kesin ve evrensel bilgilere ancak akıl aracılığıyla
ve tümdengelimli bir yöntemsel yaklaşımla ulaşılabilir. Yani sonuca
bakarak “Nasıl”ı sormaktır bu. İyi veya kötü olarak varılan sonucu zaten
görüyorsunuz, buraya nasıl varıldığını sormaktır tümdengelimcilik. Ayakları
iyice yere bassın diye biraz daha açacak olursak her şeye daha tepeden, uzaktan
bakarak sonucunu gördüğümüz şeyin nedenini sormaktır tümdengelimcilik.
Akılcılığın uzak görüşlülüğünü sağlayanda budur. Dünya hakkındaki önemli olan
bilginin yalnızca deney ötesi yöntemlerle elde edilebileceğini savunur.
Akılcılık her bireyin eşit ve değişmez ussal ve mantıksal ilkelere sahip
olduğunun varsayımı ile, çeşitli “önsel” yada başka deyişle “deneyden
önce”lik apaçık gerçeklerin varolduğunu onaylar. Bu görüşe göre, kesin bilgi
örneği Matematiktir. Hakikate ve eşyanın bilgisine sadece akıl ile erişilebileceğini
savunur. Bu sebeple akılcılık, deneyciliğin karşıtıdır. <br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İkinci konumuz “AKIL YASALARI”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aklın dört temel yasası vardır.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
1. Özdeşlik: </div>
<div class="MsoNormal">
Durumlar, koşullar değişse de aynı kalma, kendi kendine eşit
olma, özdeş olma.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2. Çelişmezlik: </div>
<div class="MsoNormal">
Bilginin tutarsızlık, çelişme taşımaması gerektiği
biçimindeki temel mantık kuralı, çelişmeme durumu<span style="background: white; color: #222222; font-family: "arial";">.</span> Bilimsel mantığın düşünmede
tutarlılığı sağlayan temel ilkelerinden biridir. Buna da “Çelişmezlik” yasası
da denir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
3. Üçüncü Durumun Olanaksızlığı İlkesi:
Özdeşlik ve çelişmezlik ilkelerini tamamlayan akıl yürütme
ilkesidir. Üçüncü halin olanaksızlığı ilkesi, bir önermenin ya doğru ya da
yanlış olduğunu ifade eder. Bir yargı, doğruluk değerlerinden ancak birini
(doğru ya da yanlış) taşıyabilir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
4. Yeter Neden İlkeleri: bir şeyin var olabilmesi için
yeterli sebebin olması gerektiğini öne süren mantık ilkesidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Akılcılık akıl yasalarından ayrı düşünülemez. Bu iki kavram
birbirini tamamlayan kavramlardır. Akıl yasaları Akılcı bir tutumun
belirlenmesinin yöntemidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
.<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 06.05.2016</div>
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-4568040136580705032016-06-30T12:18:00.001+03:002016-06-30T13:41:03.033+03:00ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ <div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">(Onat Kutlar 2)</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba sevgili okurlar. Geçen Pazar tanıtmaya ve
şiirlerinden örnekler vermeye başladığım üç bölümlük Pazar Yazısında Onat
Kutlar’lı bu ikinci bölümle gene karşınızdayım. Önce kendisini tanıyalım.<b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“25 ocak 1936 yılında Alanya’da doğdu. İlk ve orta
öğrenimini memleketi Gaziantep’te tamamladı. İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki
öğrenimini son yıl yarıda bıraktı, felsefe öğrenimi için Paris’e gitti. Türkiye’ye
döndükten sonra bir süre Doğan Kardeş dergisinde sekreterlik yaptı. 1956
yılında, a dergisinin, 1965’te ise Türk Sinematek derneğinin kurucuları
arasında yer aldı ve 1976 yılına kadar aynı derneğin yöneticiliğini yaptı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim ve Yürütme Kurulu üyesiydi.</div>
<div class="MsoNormal">
1952’de çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle tanınmaya
başlayan Onat Kutlar, Gösteri, Hisar, İlke, Küçük Dergi gibi dergilerde
şiirlerini yayımladı. Duyarlı, ayrıntılara inen, açık bir söylemle yazdığı
şiirlerinde toplumsal durumlar ve konumlar öne çıkmaktaydı.<br />
İstanbul’da The Marmara Oteli’nin pastanesine konan bombanın patlaması sonucu
yaralandı, 15 Ocak 1995’te yaşamını yitirdi.”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısaca şairimiz böyle tanıtılmış, sıra şiirlerine geldi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>...<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>BULUTLU BİR GÜNDE DOĞAN
ÇOCUĞA<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Baban bu toprağın en
delikanlı<br />
boğasıydı bir nevruz<br />
şenliğinde kestiler<br />
Ne tuhaf sen<br />
kirli yeşil eylül bulutları altında<br />
ve aylardan temmuz<br />
onun gelinciklerinden doğdun<br />
Burcunda yıldız görünmüyor<br />
<br />
Ölümün kapısını aralayan güz<br />
çok sürmez<br />
Yeniden vurur dallara bahar<br />
İşte sana mavi gökyüzü<br />
ve mavi deniz defteri<br />
üstelik tertemiz<br />
El koymanın tam zamanıdır ufukta<br />
kargalar henüz görünmüyor<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İSTASYON <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Yalnızım bir
kompartımanda<br />
Bir hızar testerisinin yaz ışığı ufuk hattından<br />
Ağır ağır gözlerime geliyor köşede rüzgâr<br />
Tozla yıkıyor söğüt dalını çocuk<br />
Onaltı bağımsız devlet büstünün<br />
Sarkan bıyıklarını düzeltiyor zaman<br />
Düşündükçe koyu bir renk alıyor<br />
Buraya uzun bir yol boyunca<br />
Kurulu bir kumpanya çadırlarından<br />
Tuğla harmanlarından geldim her ateşin<br />
Çemberinde yanarak ve darağacında<br />
Kurutarak dikişsiz gömleklerimi<br />
Her sabah zekeriya sofralarında herkesle<br />
Kalın kitapların yufkasını yeniden ıslatıp<br />
Yedik açlık<br />
Düşündükçe daha da artıyor hangi geçmişin<br />
Kaynağına eğilsem acı bir su<br />
Gelecek günlerin yorgun treni yıllardır<br />
Telaki bekliyor<br />
Bekle bekle bekle gençliğin karanlık yıldızı<br />
Yıllardır takım değiştiriyor ve cephe<br />
İsimsiz bir tortuyla kapanmış<br />
Bilemedim nasıl bir mangal yüreğimiz<br />
Kömür gözlü çocuklarla yanıyor ve bedenim<br />
Ateş içinde<br />
Eylül.<br />
<br />
Her yanımdan geçen öpüşlerinin<br />
Islak serçelerini duymasam<br />
Kör testereyi bile göremeyeceğim.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>SOKAK<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Durmadan değişen bir
kentte selvilerin<br />
anılarıyla uğuldayan bir sokaktı<br />
Yüksek ve külrengi yapıların tepesinde ikindi<br />
sarı bir ışıkla vururdu pencerelerin donuk ve sessiz<br />
krater gölcüklerine<br />
Orada yaşlılar otururdu tozlu iğne yastıkları ve güz<br />
sararmış martıların eğri yağmurlarıyla gelir tarardı<br />
yüzlerinde unutulmuş sepya boşluğu<br />
Karınlarına ölümün tohumlarını ekerdi aşağılarda<br />
hafif bir lağım kokusuyla karışık kahve<br />
ve anason çiçekleri satılan<br />
küf rengi ırmakların sokağında ehliyetli kurbağalar<br />
safa pezevenkleri ve geçmiş kaçakçıları<br />
Arada inatçı arnavutların<br />
durmadan yenilediği kaldırımlardan<br />
gülleri örselenmiş kadınlar geçerdi farkedilmeyi<br />
bekleyen erken kararmış lidya gümüşleri genç kızlar<br />
Kanlı bayrakların yelkeniyle arada<br />
tersane işçilerinin kadırgaları geçerdi ilkyardıma doğru<br />
Siren sesleri Sivaslı kapıcıların granit belleğine<br />
bulanık izler bırakırdı<br />
<br />
Günlük işlerin bittiği saatlerde yani geceleri<br />
sokak bir kerhane gibi işlerdi bahriye gediklileri<br />
denizi ve o...ları aynı anda gören evlerin<br />
duvarına arabesk bir savaşın tarihini yazarlardı: Aşk<br />
Binliklerin mor jileti çalışırdı kapılarda titreyerek ve derin<br />
bir yarıkla açarak feodal zamanın surlarını<br />
sabahın eteklerine ulaşırdı<br />
<br />
Oradan başıboş çocuklar çıkardı yaşamın çöpçüleri<br />
doğulu çocuklar plastik ayakkapları ve kendi gövdelerindeki<br />
ölü ana sıcaklığına sarılan kollarıyla<br />
süpürürlerdi gecenin artıklarını<br />
Solgun iğneleriyle ilk ışıkların dikerdi ağırbaşlı halk<br />
kentin zarını yeniden ve gün<br />
başlardı<br />
<br />
Orada sevdim seni<br />
Sokağı denize bağlayan geçitte orada<br />
geceyi gökkuşağına bağlayan günlerin saçını hızla örerdi zaman<br />
Sevecen sorgulu uysal yüreğin<br />
bir çimen türküsüyle açardı soyağacının gizli bahçelerini<br />
çılgın bir büyücüye, orada kan ırmağından<br />
geleceğin şarabını çıkardım ve yanan günlerden altın<br />
bir şiir çıkardım güzelliğinin kapalı yapraklarından<br />
bozkır ortasında ırmak kuyu dibinde gökyüzü bir özgürlük<br />
esintisi zindanların avlularından<br />
<br />
Unutma ben yok olunca değişince kent ve bir yoksulun<br />
o günlerden<br />
sana bağışladığı söz ülkesi yitip gidince<br />
sonsuz ve isimsiz bir deniz kalacak bir de çam ağacı<br />
benim sularımla öpüşen.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>BİR ŞİİRİN GELİŞİ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İlmekler atar<br />
günlerin yatay rüzgârlarına<br />
bir yağmur başlangıcı gibi belirsiz.<br />
<br />
Uzakta boşanan bir yayın, açık havada<br />
çınlayan çekiç seslerinin ve bir omuza<br />
yaslanmış ağlayan güzel bir yüzün<br />
parmak uçlarıyla gelir, yaklaşır.<br />
<br />
Nedensiz bir kıra çıkma isteği<br />
ya da çok eski bir kitabı yeniden okumak.<br />
<br />
Bir kazıya hazırlanır gibi, bir yolculuğa.<br />
<br />
Bir tahliye sabahının hüznü tarayan sevinçleriyle<br />
aşar duvarları ve gelir konar<br />
kanatlarıyla yabancı bir kuşun.<br />
<br />
Bir uzaklığın habercisidir demir kapılardan<br />
çamurdan, korkulardan, bakan yüzlerinden<br />
küçük çocukların alınlarına<br />
yirmi yıl sonraki ölüm hükmünü<br />
mührüyle şimdiden basan sultanın<br />
kanlı topraklarından.<br />
<br />
Bastırır sevgilinin tutkulu gövdesiyle<br />
derin sularına koyu mavi bir akşamın.<br />
<br />
Pırıltılı balıkları bilinen sözcüklerin<br />
hızla geçerler henüz hiç bir gezginin<br />
ulaşamadığı kaynağa doğru.<br />
<br />
Ve bir kayadan<br />
kırınca bir acının zincirlerini<br />
uçmak ister yeryüzüne<br />
bu ateş yıllarından konuğu.<br />
<br />
Henüz yazılmamış olan şiir.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ORAMAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Telefon direğinde bir
yeni yaprak<br />
Yaralı, gergin bir dişi tayın yelesi<br />
Kiraz çalgısının dalıydı sesin<br />
Bir bahar vuruşuyla titreyen<br />
<br />
Unutma bana ve tüm yeryüzüne<br />
Yepyeni sevinçler vereceksin<br />
Bir tek kiraz yesen çekirdeğini<br />
Karnının tarlasına eken sen<br />
<br />
Kale yollarından geçtik yıllardır<br />
Bir düş ülkesine ulaşmak için<br />
Bırak bütün düşlerini ırmağa<br />
Adı senin olan yere gel hemen<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>YEDİLİ TUYUĞ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Küçük ırmak sen
buradan gidince<br />
bozulur bahçeler bağlar<br />
ve durur mu gider arabı zengi<br />
atlayıp kişneyen atına<br />
yerine kays gelir altına<br />
çekerler horasanın düzünden<br />
çöl halısı kahve rengi<br />
<br />
Açar sen gidince padişah rüzgâr<br />
perdelerini gün batımının<br />
görünür nereye baksam bir çölde<br />
iki ırmak arasının kurbanı<br />
alinin ki selam üstüne olsun<br />
elim yüreğine değmesin diye<br />
aramıza koyduğu verev Zülfikar<br />
<br />
Gün gelir zamanın çekirgeleri<br />
geçer gövdemizin çimenlerinden<br />
öpüşlerin şarabına bulanmış<br />
güzelliğin bir bozguna dönüşür<br />
gözyaşları bile sakın unutma<br />
yol bulamaz yüreğime ve gider<br />
kenar suyu olur bir çöl divanına<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>MART İÇİN HOYRAT<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sabah erken kalktım
dereler buz<br />
Tanrı bilir ne zaman döner avcılar<br />
Kör Süleyman gece gündüz sayıklar<br />
Çadırı yıkılsın da bozulsun bağı<br />
Kan izlerini sildi götürdü acı kırağı<br />
Dolandım durdum uzun yollarda yalnız<br />
<br />
Severim gözünü şu halime bak<br />
Yaramı saran gümüş telli kavak<br />
<br />
Döner durur göğün dibinde bir yabana<br />
Kartal mı desem peşinde bir alıcı kuş<br />
Hakkari Oramar yaylası Van gölü Muş<br />
Genç ömrüm bir kürt kilimiydi geçti gitti<br />
İnsan yüreği pas tutar derdi babam rahmetli<br />
Başında bir solgun poşu ayağında çarpana<br />
<br />
Gözünü severim bir haber salsana<br />
Yüreğimden uçan gümüş telli turna<br />
<br />
Uyudum uyandım bir uzun gece<br />
Ay karanlık devir puşt hava dumanlı<br />
Sırtımda bir hançer söğüt yaprağı<br />
Düşte gördüm dökülmüş odamın beyaz<br />
Kireci bahar gelmeden geçip gitmiş yaz<br />
Kimse sormaz aç mıyım susuz mu halim nice<br />
<br />
Gözünü severim sen söyle kiraz<br />
Ağacından doğan gümüş telli saz<br />
<br />
Kar üstüne açmış yaz delisiydi<br />
Erken öttü gönlümün çapar horozu<br />
Korkarım silerler defterden bizi<br />
Götürür ayrılığa bir tahtadan at<br />
Tarih dokuz yüz seksen gün yirmi üç mart<br />
Biri hasret gömleğini bir daha giydi<br />
<br />
Yüzünü seveyim sarayım belin<br />
Koynumda uyan gümüş telli gelin<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>CEZAYİR AĞACI<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sevgilim Cezayir
beyaz bir duvar<br />
Bir yanı akdeniz öbür yanı nar<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Senin nar ağacın<br />
benim denizim<br />
ve duvar<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bir yasemin senin
gibi Cezayir<br />
Ve de zakkum benim gibi zehir<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Aures’ten rüzgâr<br />
senin kokunu<br />
bana getirir<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bütün gece Kabylie
berberileri<br />
Hurma dallarından denize geçti<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ama nice yıllar<br />
göremedim bile<br />
senin düşlerini<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kurşun kanatlarıyla
tarihin<br />
Derin ovasında uçuyor Konstantin<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ve göğsümü bir zeytin<br />
dalıyla okşayan<br />
yüreğin<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bu şiiri sevgilime
adadım<br />
Hadj Ali, Benzine ve öteki dostlarım<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kanlı bir gül
çizgisiyle<br />
ayrılırken haziran<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Mor perdelerle Otel
Aletti<br />
Bir ateş ağacı gibi yandı gitti<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sevgilim<br />
ayrılık<br />
canıma yetti<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Haftaya son kez şairimizin şiirleriyle birlikte olacağız.
Herkese mutlu hafta sonları..</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 05.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-30340518363126306172016-06-30T12:12:00.001+03:002016-06-30T13:39:16.840+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 12“Düşünce Evreninde” dizimizde
“ahlak” konusunu bugün bitiriyoruz. Ahlakı belirlemekte, din olgusu kadar
geleneklerinde etkili olduğunu belirtmiş, “Kısaca anmak gerekirse;
insanı doğru ve adaletli olmaya, muhtaçlara yardım etmeye, iyilik yapmaya,
iyiliğe teşekkür etmeye, insan haklarına saygı göstermeye davet eden; adam
öldürme, yalan, aldatma, bencillik, hırsızlık, zina, zulüm ve haksızlık gibi
kötülüklerden uzak durmaya çağıran temel davranış biçimleridir.” Demiştik.<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Geçen zaman içinde ne değişti de ahlaki erozyon diyeceğimiz
sonuçla karşılaştık. Şu söz bunu açıklamaya yetmez mi? “Ey para, sen tanrı
değilsin fakat tanrıdan da güçlüsün.” Çünkü cennet yaratıcıya liyakat ve
yaratıcının rızasıyla kazanılan yer olmaktan çıkı, yeryüzünde alınıp satılan
bir nesneye dönüştü. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu dönüşüm süreçlerini Hulusi Arslan’ın makalesinden
alıntılarla görelim. </div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<b>“Modernizmin kalkış
noktasında bulunan göreceli değer algısı, bütün insanlığın yararını gözetecek
şeklide davranmaya engel olmaktadır.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Modernizmin mantıksal
örgüsü, doğrusal yönde ilerlemeyi öngörmektedir. Bu durumda sabit bir değerden
bahsedilmesi doğru olmayacaktır. Nitekim Aydınlanmacı filozoflar, değer ile
olguyu ayırarak, değerleri bilimsel faaliyetlerden uzak tutmak istemişler,
böylece değerlere, her şart altında geçerli ilkeler olarak bakılamayacağını
savunmuşlardır. Sözgelimi, Hume’a göre, değerler insanın psişik doğasından </b>(ruhsal
yapısından)<b> kaynaklanır, dolayısıyla
özneye </b>(kişiye)<b> bağlı olarak değişen
bir özelliğe sahiptir. Ona göre, kendiliğinden saygın ya da aşağılık,
kendiliğinden güzel ya da çirkin hiçbir değer yoktur; bu nitelikler</b>, <b>insanların duygu ve ilgilerinden, yapıları
ve özyapılarından doğar.”<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
Burda araya girerek bir gerçeği vurgulamak gerek. Din
adamlarımız bilimden uzak durup her türlü araştırmayı tu kaka ilan ettiği
sürece İslam dininin başlangıçtaki gelişmeci ruhunu yakalaması imkânsızdır.
Batının sanat ve edebiyatını incelediğinizde ayrıntıcı bir anlatımın olduğunu
her şeyin bütün ayrıntılarıyla incelendiğini görürsünüz. Doğu sanat ve
edebiyatı şiirden öteye gidememiştir. Şiir ne kadar eğitici şiir olursa olsun
kestirmeci bir yapıya sahiptir. Tıpkı karikatür gibi. Nedenini incelemeden
olguyu ve sonucu gösterir. Bizde çok dar bir çevrenin dışında anı, inceleme,
bilimsel makaleye önem verilmemesi bu yüzdendir. Devlet yöneten insanların pek
azı anı yazar. Bu düşünsel ve edebi çoraklığımızı göstermeye yeter. Böyle bir
yapıda batıya karşı varlığını değişmeden sürdürmek imkânsızdır. Hulusi
Arslan’ın makalesine dönelim.</div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
<b>“Modernizmin özündeki
göreceli değer algısı, belirtildiği üzere, modern insanı, başkalarının zararına
rağmen, kendi çıkarlarını öncelemekten alıkoyamamıştır.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Modernizmin seküler
bir pradigmaya </b>(din dışı anlayışa)<b>
sahip olması, modern insanı başkalarının haklarını düşünmekten alıkoymaktadır.”<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
Batının doğruluğu dürüstlüğü üstüne çok söz söylenir. Hatta
“bir kelime-i şahadet getirmeleri eksik” diyenler az değil. Onlar dini öteki
dünya anlayışına ittikleri için parayı öne çıkardılar. Cezai yaptırımlar paraya
dayandığı ve bu cezalar sıkı denetimle uygulandığından parasızlığın, bugünkü
kredi kartlarıyla da harcama limitlerinin düşmesi yeryüzü cehennemi olarak
görünmesine yol açar. Bizde paracı sistem tam oturmuş değildir. Paracı sistemle
cezalar çok can yakar olamamıştır. “Adamını bulma, işi ayarlama” kuralı
geçerliliğini yitirmediği sürece her işi sulandırma ahlakını terk etmeyeceğimiz
çok açık. Hulusi Arslan’a dönelim.</div>
<div class="MsoNormal">
* </div>
<div class="MsoNormal">
<b>“Din ile bilim
arasında oluşan bu mesafe, sonunda dini, akıl ve bilimin dışına itmiştir.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(...)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İnancın, bilgi ve
akılla ilgisinin kesilmesi, bir bakıma onu gerçeklik dışına itmektir. İnancın
gerçek dışı olabileceği iması ise, şimdi ve hazır olana yönelik motivasyonu
güçlendirir ve yaşamın amacını dünyevi alana yöneltir.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(...)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bu ideal yalnızca
dünyevî fayda ve hazzı elde etmeyi amaçlayan ve bu amaca ulaştıracak her türlü
yolu meşru gören pragmatist bir düşünce tarzını ortay çıkarmıştır. Bu düşünce
tarzı, Batı’da ete kemiğe bürünmüş bir biçimde kendisini Kapitalizm olarak dışa
vurmuştur. Zira Kapitalizm aslında yüksek insani değerleri gerçekleştirmek için
bir araçtan ibaret olan kazancı artık yaşamın temel amacı haline getirmiştir.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(...) nihai amacını
dünyevî kazanca indirgeyen bir zihniyetle, daha çok kazanç, daha çok güç, daha
çok hâkimiyet, daha çok haz uğruna, ahlâkın araçsal bir yapıya dönüşeceği
söylenebilir</b>.”</div>
<div class="MsoNormal">
*</div>
<div class="MsoNormal">
Eski ahlaka göre kazanç daha çok insana fayda sağlamaya
yönelikken (burada feodal Hıristiyan anlayışı söz konusu değildir) kapitalizmin
dayattığı kazanç büyüme, büyümek için küçüğü yutmaya yönelmiştir. Onun için
birey daha çok yemeli, daha çok giymeli, daha çok gezmeli, daha çok eğlenmeli,
kısaca daha fazla tüketmelidir. Daha fazla tüketirken tanrı olmayan ama
tanrıdan daha güçlü gördüğü değişim aracı paraya tapmalıdır. Her ülke bu
sisteme uyarlanmaktadır. Ahlakta bunun doğrultusunda ülkeden ülkeye farklılık
gösterse de temel yapısı aynı olmak üzere değişmektedir. Bütün dünyaya insan
hakları, demokrasi özgürlük, barış ve dolaylı olarak zenginlik ve refah vaat
edilmesine rağmen savaş, terör, gelir dağılımı adaletsizliği, çevre kirliliği,
açlık ve yoksulluk gibi sorunlar bu ahlakın sorgulanması gerektiğini gösteriyor
bence.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ahlak konusu burada bitti yalnız “Düşünce
Evreninde” konusu sadece ahlakla sınırlı değil. Gelecek yazılarda sırasıyla
ilgili konulara dilimiz döndüğünce değineceğiz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 03.06.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-80672188997070768342016-06-30T12:08:00.000+03:002016-06-30T13:36:39.818+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 11<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
“Düşünce
Evreninde” dizimizde ahlak konusunu, geride kalan 10 bölümde bitirememiştik.
Ahlakı belirlemekte, din olgusu kadar geleneklerinde etkili olduğunu belirtmiş,
“Kısaca anmak gerekirse; insanı doğru ve adaletli olmaya, muhtaçlara yardım
etmeye, iyilik yapmaya, iyiliğe teşekkür etmeye, insan haklarına saygı
göstermeye davet eden; adam öldürme, yalan, aldatma, bencillik, hırsızlık,
zina, zulüm ve haksızlık gibi kötülüklerden uzak durmaya çağıran temel davranış
biçimleridir.”</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Demiş ve eklemiştik:</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
“Bu klasik ahlaki değerlerdi.
Toplumu bir arada tutmanın aracıydı. Ülkelerin içinden çıkıp olayı uluslarası
boyutta geniş açıdan değerlendirilirse genel ahlak ilkelerinin (barış zamanlarında
bile) çıkarların gerisinde kaldığı görülür. Çünkü çıkarlar değişkendir. Bu gün
ak denene yarın kara denebilir. Bunun için değerlerde değişti. Bu değişim
sonucunda insanı, canlıları önemsemenin yerini kendini abartma, hatta kendine tapınma
ahlaki değer olarak yerini aldı.” </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Batıda krallıklar devrilmeden önce
kilisenin, yani Hıristiyan dininin köleliliği savunan, insanlığı toptan buna
güdülendiren akıl ve bilime karşı, baskıcı yapısının kırıldığını ortaya
koymazsak bütün çabamız boşa olur, konumuz eksik kalır. Bunun sonucunda ahlak
değişmiştir. Bugün gelinen noktada ise kilise ve kralların yerini oligarklar
almıştır. Onların ahlaki değerleri insanı yalnızlaştıran değerlerdir. Hemde
insanın kendini en üstün yaratık görmesini, kendine tapmasını sağlayarak bunu
başarmışlardır. Nasıl başardıklarını Hulusi Arslan şöyle vurguluyor:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b>Modernizm, Aydınlanmayla birlikte gerçekleşen
entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü; hümanizm, dünyevileşme
ve demokrasi temeli üzerine yükselen bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan
merkezci bir ideolojiyi ifade eder. Bu yeni anlayışa göre, bundan böyle bilimi,
sanatı, toplumu ve siyaseti din ve ahlakın sabit değerlerine göre değil; akla,
bilimsel verilere ve dünyevi faydalara göre yapılandırmak gerekir. Dolayısıyla
Modernizm, insan merkezlidir; değişim ve ilerlemecidir; umulan ve beklenen
uhrevi yararı değil, bu dünyada elde edilen hazırdaki yararı esas alır;<span style="color: red;"> </span>hadiseleri metafizik
kurallara göre değil, akla ve bilime göre çözümlemeyi benimser.”<span style="color: red;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu andan itibaren içinde
barındırdığı iktidarın bir aile yerine halkın olduğu cumhuriyet ve kendi
içinden seçilen insanlarca temsili olan demokrasi gibi bir çok olumlu özelliğe
rağmen insanın doğası bozulmaya başlar. Çünkü demokrasi bütün çoğulculuğuna rağmen
sermaye egemenliğinde devletin güdülendirildiği bir sistem olur çıkar. Hulusi
Arslan “Ahlaki Değerler ve Modernizm” adlı makalesinde şunları yazıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>“Modernizmin değer
algısı da bu esaslara göre şekillenmiştir. Dine dayalı ahlaki değerler yerini
hümanizm, insan hakları ve demokrasi gibi seküler değerlere bırakmıştır. İnanç
ile akıl arasına mesafe koyan Kant seküler </b>(din dışı)<b> değerlerin gelişmesinde önemli bir filozoftur. Onun ahlak kanununa
göre, değerler aslında bütün insanlığın yararına olacak şekilde işlev
görmelidir. Kant’ın, “ahlak kanunu” olarak bilinen “kategorik emperatifi”,
insanın, yaptığı seçimlerde genel bir yasanın ilkesi olacak şekilde şümullü
davranmasını öngörür. Dolayısıyla “benim için istediğimi, başkası için de
istemem gerek” şeklinde ifade edilen ahlak kuralı, bütün insanların iyiliğini
hedeflemelidir”<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Devamında da konuyu bağlarken vardığı sonuçta haksızda
sayılmaz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>“Ne var ki Kant’ın
ahlak kanunu, tek başına Modern değerleri şekillendirmek için yeterli
olmamıştır. Zira dünyevileşme ile birlikte, yüzünü öbür dünyadan tamamıyla bu
dünyaya çeviren insan, artık mal ve servetin cazibesi altına girmiş; maddi
zevkler, onu daha çok kazanıp daha çok zevk almaya, bu da başkalarının
haklarına tecavüz etmeye yöneltmiştir. Başka toplumlara, elinde insan hakları
ve demokrasi ile giden Batılı modern insan, kendisini gerçek anlamda motive
eden çıkarların etkisinden kurtaramamıştır. Bu durumda Modernizmin değer
algısını, ön tarafında insan hakları, demokrasi ve barış; arka tarafında elde
edilmesi beklenen ekonomik ve siyasi çıkarların yazılı olduğu bir karta
benzetmek mümkündür. Modernizmin ahlaki tutarsızlığı diyebileceğimiz bu olgunun
ortaya çıkmasına sebep olan bazı karakteristik özelliklerinden bahsedebiliriz.”<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yayın Tarihi<b>:</b> 01.06.2016</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-6128037652779045752016-05-31T23:48:00.001+03:002016-05-31T23:48:59.749+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 10 <div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Önceki bölümde; “Ahlaki değerler
için hep ortak yaşam alanının dışına çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini
amaç edinir” demiş ve şöyle devam etmiştik. “Bu değerler neydi sorusu kimsenin
aklına gelmez, çünkü o değerler özümsenmiş ve yaşamın bir parçası haline
gelmiştir. Kısaca anmak gerekirse; insanı doğru ve adaletli olmaya, muhtaçlara
yardım etmeye, iyilik yapmaya, iyiliğe teşekkür etmeye, insan haklarına saygı
göstermeye davet eden; adam öldürme, yalan, aldatma, bencillik, hırsızlık,
zina, zulüm ve haksızlık gibi kötülüklerden uzak durmaya çağıran temel davranış
biçimleridir.”</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu klasik ahlaki değerlerdi.
Toplumu bir arada tutmanın aracıydı. Ülkelerin içinden çıkıp olayı uluslarası
boyutta geniş açıdan değerlendirilirse genel ahlak ilkelerinin (barış
zamanlarında bile) çıkarların gerisinde kaldığı görülür. Çünkü çıkarlar
değişkendir. Bu gün ak denene yarın kara denebilir. Bunun için değerlerde
değişti. Bu değişim sonucunda insanı, canlıları önemsemenin yerini kendini
abartma, hatta kendine tapınma ahlaki değer olarak yerini aldı. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bugün dünyada olup biten olaylar,
bu dediklerimin kanıtıdır. Bu kanıtları bize Hulusi Arslan “Ahlaki Değerler ve
Modernizm” adlı makalesinde sunuyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b>“Biçimsel olarak bütün dünyaya barış, demokrasi ve insan hakları
getirme hedefleriyle yapılan savaşları kışkırtan şeyin gerçekte ekonomik ve
siyasi çıkarlar olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, eğer gerçekten bu yüksek insani
değerlere sahip olunmuş olsaydı, dünyayı medenileştirmeye çalışan güçlerin
elindeki bilgi, mal ve servet birikimi karşısında, açlık ve sağlıksız
şartlardan ölen binlerce insanın olmaması gerekirdi. Yapılan araştırmalar
dünyada bir yanda giderek artan zenginliğin, diğer yanda şiddetli ve geniş
çaplı bir yoksulluğun yaşandığını göstermektedir. -Zengin ülkelerde 903 milyon
insan toplam dünya gelirinin % 79,7’sini elinde bulundururken, küresel
yoksullar grubu olarak bilinen iki milyar sekiz yüz milyon insan ise toplam
dünya gelirinin % 1,2’sine sahiptir. Her gün 34.000’i beş yaşın altında
çocuklar olmak üzere 50.000 insan yoksulluğa bağlı sebeplerden dolayı
ölmektedir.-”<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İşte asıl ahlaksızlık bu. Devamı
da var. Ne yazık ki kapitalistleşme süreciyle birlikte bu ahlaksızlık bizide
sarmış durumdadır. En az maliyetle en yüksek kazancı hedefleyen sermaye gözünü
kırpmadan havayı ve suyu kirletmektedir. Hulusi Arslan’ın “Ahlaki Değerler ve
Modernizm” adlı makalesini okumaya devam edelim.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b>“Öte yandan bugün dünyamızın şahit olduğu çevre felaketleri, gelir
dağılımı adaletsizliği, uyuşturucu, fuhuş, şiddet, terör, insan hakları
ihlalleri gibi birçok sorun bulunmaktadır. Bütün bu sorunların kaynağını nerede
aramak gerekir? Şüphesiz bu soruyu değişik biçimlerde cevaplandıracaklar
çıkacaktır. Fakat bu yazıda, tartışmayı Modernizm olarak bilinen dünya görüşü
ve onun değer algısı üzerine yoğunlaştıracağız.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b>Modernizm, Aydınlanmayla birlikte gerçekleşen
entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü; hümanizm, dünyevileşme
ve demokrasi temeli üzerine yükselen bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan
merkezci bir ideolojiyi ifade eder. Bu yeni anlayışa göre, bundan böyle bilimi,
sanatı, toplumu ve siyaseti din ve ahlakın sabit değerlerine göre değil; akla,
bilimsel verilere ve dünyevi faydalara göre yapılandırmak gerekir. Dolayısıyla
Modernizm, insan merkezlidir; değişim ve ilerlemecidir; umulan ve beklenen
uhrevi yararı değil, bu dünyada elde edilen hazırdaki yararı esas alır;<span style="color: red;"> </span>hadiseleri metafizik
kurallara göre değil, akla ve bilime göre çözümlemeyi benimser.”<span style="color: red;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu
andan itibaren içinde barındırdığı iktidarın bir aile yerine halkın olduğu
cumhuriyet ve o halkın kendi içinden seçilen insanlarca temsili olan demokrasi
gibi birçok olumlu özelliğe rağmen insanın doğası bozulmaya başlar. Çünkü
demokrasi bütün çoğulculuğuna rağmen sermaye egemenliğinde devletin
güdülendirildiği bir sistem olur çıkar. Hulusi Arslan’ın “Ahlaki Değerler ve
Modernizm” adlı makalesiyle bu konuyu incelemeyi gelecek yazımıza bırakalım.. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yayın Tarihi<b>:</b> 30.05.2016</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-46653676299160491272016-05-31T23:46:00.005+03:002016-05-31T23:46:52.230+03:00ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ <div class="MsoNormal">
<b>(Onat Kutlar 1)</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba sevgili okurlar. Gene bir Pazar ve gene bir şairin
şiirleriyle huzurlarınıza geldim. Bu hafta ile birlikte 3 Pazar Onat Kutlar’la
beraber olacağız. Önce kendisini tanıyalım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“25 ocak 1936 yılında Alanya’da doğdu. İlk ve orta
öğrenimini memleketi Gaziantep’te tamamladı. İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki
öğrenimini son yıl yarıda bıraktı, felsefe öğrenimi için Paris’e gitti.
Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Doğan Kardeş dergisinde sekreterlik yaptı.
1956 yılında, a dergisinin, 1965’te ise Türk Sinematek derneğinin kurucuları
arasında yer aldı ve 1976 yılına kadar aynı derneğin yöneticiliğini yaptı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim ve Yürütme Kurulu üyesiydi.</div>
<div class="MsoNormal">
1952’de çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle tanınmaya
başlayan Onat Kutlar, Gösteri, Hisar, İlke, Küçük Dergi gibi dergilerde
şiirlerini yayımladı. Duyarlı, ayrıntılara inen, açık bir söylemle yazdığı
şiirlerinde toplumsal durumlar ve konumlar öne çıkmaktaydı.<br />
İstanbul’da The Marmara Oteli’nin pastanesine konan bombanın patlaması sonucu
yaralandı, 15 Ocak 1995’te yaşamını yitirdi.”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısaca şairimiz böyle tanıtılmış, sıra şiirlerine geldi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>...<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ORMAN <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kendine esen rüzgârla
derinleşen<br />
yüzü bir adamın durur<br />
ve ormana bakar, bu benim.<br />
Damarların uğultusunu duyar bir sarnıçtan<br />
gizli bir kente döşenmiş su yollarının<br />
Ağaçların sararmış yaprak uçları<br />
dalarken gökyüzünün karanlık denizine<br />
kökler büyülü bir ışıkla aydınlanır ve toprak<br />
yabancı bir mimariye açılır, bana ait olan.<br />
Yalnızlık, doğunun bildik çarşısı<br />
kendi alışverişiyle canlanır, yeni bir ırkın<br />
kölesi masmavi bir adam haber bekler, benden<br />
yabancı bir tapınağın tanrıçasına.<br />
Ötmeyen soyu tükenmiş kuşun saati<br />
alacakaranlığı gösterir, gündüze mi geceye mi<br />
gideceği belirsiz bir yolcu gibi. Ben.<br />
Anılar biter ve bir cumhuriyetin<br />
sınırları silinir.<br />
Çekilirken bir çınarın burcuna<br />
yüzünün gölgesi olan güneş bayrağı,<br />
bir adam çam iğnelerinden bir çelenk koyar<br />
kayanın dibine, bir gençlik anıtı olan kayanın.<br />
Sonra ağır ağır ağaca dönüşür<br />
Geleceğe ve sonsuzluğa uzatır yapraklarını<br />
sürgünde bir kıral gibi, ülkesi olmayan<br />
Bırakır kılıcını toprağa<br />
rüzgâr ve büyüyle gelen adam<br />
Geriye uzak bir uğultu kalır ve kimsenin yak basmadığı bir orman.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>DÜŞ<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bir ülkeye binmişim
adım ne bilmiyorum<br />
Irmaktan geçsem gerek kör karanlıktayım<br />
Yapışmış bir yanından bir satrap kıtasına<br />
ülke ve elimde ucu yanık pankart sapıyla<br />
Donuk köylü heykelleri kıyıda ve Atatürk<br />
kara-baba barajının suları durmadan yükseliyor<br />
Uzun sürecek anlaşılan tufan ırmaklar bekleyecek<br />
Denize yol veren dağlar delinecek önce, çocuklar<br />
ve bir kadın sığınmış yorgun kırlangıçların<br />
hüznüyle neden hepsi durmuş bana bakıyor<br />
Neden bakıyor köylüler çocuklar ve sevdiğim kadın?<br />
<br />
Oysa bir ülke yutmuş beni ve adım yunusun<br />
şafağına çok yabancı sulardan geçiyorum<br />
Bağırıyor öfkeli babam, “Oraya git!...Oraya git!...”<br />
Gitmeyeceğim işte. Her neyse aklıma koyduğum<br />
”Aldım ve kabul ettim de!...” Hayır, etmeyeceğim!..<br />
Ayağımın altında işte senin çivilerle yazdığın en yeni<br />
ahid, karnından çıkamadığım kala-balık bir gün<br />
dolaştırıp zulmün yedi denizinde senin ölümünle<br />
güneşli bir kıyıya bırakacak beni yanı başımda<br />
izinli askerler, köylüler, çocuklar ve sevdiğim kadın.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>NE KALACAK BİZDEN GERİYE
(BİR SORU)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Akşamüstü oturdum yol
kıyısına<br />
Düşündüm<br />
Ne kalacak bizden geriye<br />
Balkan yaylasından ve bozkırlardan<br />
Kaf dağlarına giden şu bulut<br />
Sonsuz mevsimlerle esmerleşen<br />
Şu toprak ve derin çınar ağacı<br />
Biz yokken de vardı<br />
<br />
Çocukların şu gülen sarı feneri<br />
Ay ışığı<br />
Ve ıssız balkonlarda<br />
Kırmızı biberlerle üzgün yaşlıları<br />
Aynı mandalda kurutan güneş<br />
Çayırda gölgeler bırakacak<br />
Dalgın yeryüzünde çekilirken<br />
<br />
Kalabalık çarşılara tortusu<br />
Çökecek<br />
Tüccarın kan pazarından<br />
Mezarlığa taşıdığı paranın<br />
Değirmeni döndüren ter ırmağı<br />
Kuruyunca ardında tuz kalacak<br />
Ve bir anı öfkeli işçilerden<br />
<br />
Sinirli kediler bir tekir şerit<br />
Olacak<br />
Ve bir çöl esintisi<br />
Dörtnala kaybolan arap atları<br />
Bir çavdar haritası çizecek<br />
Bozkırı terkeden tarla faresi<br />
Kuş tüyleri gökyüzünün camını<br />
Buzlu yazılarla donatacak<br />
<br />
Her şey değişiyor ama ne yapsak<br />
Duracak<br />
Tarihin uzun duvarı<br />
Taşlara kırmızı izler bırakan<br />
Ve aynı kıyıdan yürüyen köle<br />
Silecek kıralların adını<br />
Gene de karanlık dağ başlarında<br />
Yarın bir kin gibi hatırlanacak<br />
Kanlı soy ağacının dalları<br />
<br />
Kiraz ve kamıştan kavalımızın<br />
Sesleri<br />
Dağılıyor havada<br />
Bir kuyu ağzından geçiyor gibi<br />
Rüzgârı mor fistanlı zamanın<br />
Bu güzel şarkı da unutulacak<br />
Kıyımlar acılar kanlar içinde<br />
Savrulurken yaşadığımız günler<br />
Bu soruyu mutlaka soracaksın<br />
<br />
Ne kaldı ne kaldı bizden geriye?<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>AYRILIK<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ayrılık şiiri ne
kadar yalın<br />
Sevdiğimiz aşk sözcükleri gibi<br />
Kılıçla kesiyor bir hain nokta<br />
Öpüşen virgüllerle akan cümleyi<br />
<br />
Nasıl soğuk ayrılığın güneşi<br />
Gölgeli bir çınar olan gövdemin<br />
Dallarını içten kırınca acı<br />
Buzdan bir alçıyla tutuyor beni<br />
<br />
Ayrılık sabahı ne kadar beyaz<br />
Ölümün hüzünlü arkadaşı kar<br />
Bana ütülü bir çarşaf hazırlar<br />
Bir karanfil tam yüreğimin üstünde<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>YALNIZLIK-1<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bütün bir haziran
evin önünde<br />
Akasyanın dallarını eğerken rüzgâr<br />
İpeğe kırmızı bir gül işlerdi<br />
Kulağı ıssız ve tozlu yollarda<br />
<br />
Yoksulluğun kedileri kapıyı<br />
Bir yaz boyu her gece tırmaladı<br />
Sırtının teline mavi bir horoz düşü<br />
Dokunmadan uykuya varamazdı<br />
<br />
Uzak denizlerden atlar geçerdi<br />
Bulutlar güze yakın gözlerinden<br />
Bekledi ölümün beyaz elinde<br />
Solgun bir gül oluncaya kadar<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>PENCEREMDEN
GÖRÜNMEYEN<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Çamağacına<br />
<br />
Duman renkli ve kocaman bir karganın<br />
Kumlu dalgın kanatları ardından<br />
Denizin derinliklerine açılan<br />
Akdeniz güneşinde çürümüş ahşap<br />
Ve kuytu yosunlara çalan teknenin<br />
Reçine kokusuyla tanıdığım<br />
<br />
Çamağacına<br />
<br />
Bol sisli bir kışın ormanından<br />
Karlı gelin telleri taşıyan<br />
Gümüşten yapraklarla örtülü<br />
Uysal ve uzun boynunu bahçelerin<br />
Ve benim toprağıma eğmiş<br />
Gülümserken bir eşkiya rüzgârın<br />
Söküp uzaklara götürdüğü<br />
<br />
Çamağacına<br />
<br />
Bir akşamüstü kayboluşu<br />
Penceremin daracık sahnesini<br />
Lacivert ve kadife ve kesin<br />
Birinci perdesiyle kapayan<br />
Günlerimi çok eski bir oyunun<br />
Gözgözü görmeyen karanlığında<br />
Ortaçağ panayır soytarılarının<br />
Küt ve kıvırcık sakallarıyla<br />
Durmadan dekor değiştirdikleri<br />
Öfkeli aralığında bırakan<br />
<br />
Çamağacına<br />
<br />
Şimdi rüzgâr geçiyor penceremden<br />
Gövdemin kuruyan kavalını<br />
Kırmızı türkülerle donatarak<br />
Senin ormanından sayısız ağaç<br />
Ve düşlerimde bembeyaz yıkadığım<br />
Teninden coşkun sular geçiyor<br />
Kapılıp sürüklenen ırmağa<br />
Kıyıların danteline alışkın<br />
Ellerim birden ulaşıyor<br />
<br />
Çamağacına<br />
<br />
Öperken yapraklarını acıyla kısık<br />
Sesli kuşlar bakırlayan yüzünün<br />
Bahçesinde yediğim vişnelerinin<br />
Kabına sığmaz sevinci ve tutku<br />
Yırtarken demirden kuşağını<br />
Ağır bir işçi gibi ölümün<br />
Beni yaşamanın kavgasına<br />
Yarışta bir tay gibi fırlatan<br />
<br />
Çamağacına<br />
<br />
Seni bir çok daha görmek için<br />
Dallarına basıp yaylandığım<br />
Şiiri katıksız dolambaçsız<br />
Bir önsöz olsun diye yazdığım<br />
Senin adınla karıştırıp<br />
Adını yüreğimin canına<br />
Kazıdığım ve şimdi bir akşamüstü<br />
Penceremden ansızın görünmeyen<br />
<br />
Çamağacına<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>AT<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>At konuşmadan çıkar
yollara<br />
Eğersiz çıplaktır bir payitahtın<br />
ıssız sokaklarından sabaha karşı<br />
bir ılgarla geçer<br />
Açılır sular ve deniz koşar yalnızca<br />
kendinin bildiği ülkeye doğru<br />
Ardında kıvılcım tarlaları bırakır<br />
Ayaklarında mermere çarpan<br />
demirler bulunması bundandır<br />
Denizi bilir de bakmadan geçer<br />
<br />
At uysaldır parlak gönderine<br />
çekilir çocuklar ve gökkuşağı<br />
Kamçıdan dizginden gemden çekinmez<br />
Korkusundan değil utanmasından<br />
Bir çam hizasından geçer ormanı<br />
Yel burnunun narin kanatlarına<br />
bir ipek sezgisiyle dokunur. Ova<br />
<br />
Sonra kentler gelir durur bakar at<br />
Gözleri güzeldir gelecek gibi<br />
Sisli yaprakları demir kargıyla<br />
kuşatan askerler ve köpekleri<br />
yelesinin sularında boğulsun diye<br />
fırtınayı bekler<br />
<br />
Sonra çılgın dörtnala bir koşu başlar<br />
Nereye nereye? Belki Oramar<br />
Yakar kendi yazısının yapraklarını<br />
Sarı tanyerinin bulutlarından<br />
alnına durmadan yıldızlar kayar<br />
Ayağı sekili dağ köylerinden<br />
kaynağı bilinmez sulara doğru<br />
<br />
Bir resim değildir at ve sınırları<br />
tam çizilmemiştir<br />
Tökezler bir düşün yamaçlarında<br />
Kişneyerek bir çavlana dönüşür<br />
Bekler Oramarın ıssız dağları<br />
ve altın nadaslardan doğan çocuklar<br />
yeni bir at gelinceye kadar<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>UNUTULMUŞ KENT<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Vermeme olanak yok
bana verdiklerini<br />
Ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli<br />
Geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak<br />
Ben seni alayım istersen sen de beni<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>ONAT KUTLAR<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Haftaya şairimizin şiirlerine kaldığımız yerden devam
edeceğim. Herkese mutlu hafta sonları..</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 29.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-74304146521222492182016-05-31T23:45:00.000+03:002016-05-31T23:45:01.622+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 9 <div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Geçen bölümü Prof. Dr. Bumin N. DÜNDAR’ın büyük insan
notuyla bitirmiştim. O notta erdemli büyük insana, daha doğrusu erdemli yönetici
insana vurgu yapılıyordu. “Düşünce Evreninde” adlı yazı dizimizin uzun soluklu
olacağını söylemiştim. Ahlak konusunun öyle kolay bitmeyeceği de belliydi. İşte
bu bakışla erdemli büyük insan konusuna eğilmek gerekiyordu. Ahlakı halka örnek
olması açısından öncelikle yöneticiler korumakla yükümlü olmalıdır. Çünkü yönetici
kişi her yerde az veya çok güç elde eden kişidir. Ahlaklı yönetici olmak ise
geçen bölümde anılan erdemlere sahip olmakla ve elindeki gücü kullanmak şöyle
dursun hiç hissettirmemekle mümkündür. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Makam ve mevkiler insanların gerçek yüzlerini gösteren en
önemli aynalardır. İnsanlık tarihinde pek çok örneği olduğu gibi, kendilerine
verilen iktidar ve gücün bir hizmet aracı olduğunu unutarak, iktidar ve gücün
kendilerinden hiç gitmeyeceğine inanarak; ahlaki ve insani değerlerden, haktan,
hukuktan ve adaletten uzaklaşan, adeta canavarlaşan, liyakatten nasibini
almamış yönetici konumunda birçok örnek şahsiyete insanlık çeşitli
dönemlerde tanık oldu. Ama bu tür
kişiler ne yazık ki büyük ve değerli insan olamadılar, ne kadar ulvi gayelerle
hareket ettiklerine inansalar da, hiçbir toplumca hoş karşılanmadılar ve hep
kötü anıldılar ve anılmaya da devam edecekler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ahlaki değerler için hep “ortak yaşam alanının dışına
çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir” dedik. Bu değerler neydi
sorusu kimsenin aklına gelmez, çünkü o değerler özümsenmiş ve yaşamın bir
parçası haline gelmiştir. Kısaca anmak gerekirse; insanı doğru ve adaletli
olmaya, muhtaçlara yardım etmeye, iyilik yapmaya, iyiliğe teşekkür etmeye,
insan haklarına saygı göstermeye davet eden; adam öldürme, yalan, aldatma,
bencillik, hırsızlık, zina, zulüm ve haksızlık gibi kötülüklerden uzak durmaya
çağıran temel davranış biçimleridir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“İnsanlığın dini-ahlaki tecrübesinin bize sunduğu sağlam veriler
gösteriyor ki, bütün bireyci topluluklarda temel değerler ve ahlak kanunları şu
veya bu anlamda var olmuş ve bilinmiştir” İnsan hakları, demokrasi ve barış
gibi çağımızın modern değerleri de kıymetini esasında bu ahlaki ilkelere
dayanmasından almaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Biçimsel olarak temel hak ve hürriyetler söylemi üzerine
oturan modern değerler, tarihi süreçte sömürgeleştirme ve savaş vasıtaları ile
adeta bir grup insan ve toplumun ekonomik çıkarlarına hizmet eden araç
değerlere dönüşmüştür. Buda günümüz ahlakının bireysel faydaya dayalı bir
anlayışa bürünmesine yol açmıştır. Bu anlayış, geçmişte ve günümüzde ahlaki
anlamda sorgulanması gereken sonuçlara sebep olmuştur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Modern düşüncenin henüz doğuşu aşamasında Amerika kıtasının
keşfiyle başlayan bir buçuk asırlık süreç içerisinde yerli halkın (Kızılderili)
seksen milyon nüfusu on milyona düşmüş ve nüfusun büyük bir kısmı yok
edilmiştir. Yine Afrika’dan yapılan köle ticaretlerinde yüz milyon insan, bu
ticaretin kurbanı olarak hayatını kaybetmiştir. Dünyanın birçok coğrafi
bölgesi, modern değerleri sahiplenen Batılılar tarafından sömürgeleştirme
faaliyetine maruz kalmıştır. Bu hareket sadece insan ve ekonomik kaynakların
sömürüsüyle sınırlı kalmamış, kültürel tahakkümü de beraberinde getirmiştir.
Sonuçta dünyadaki renkler giderek solmakta giyim kuşamdan yeme içmeye ve
kentleşmeye kadar varan bir tek tipleştirme yaşanmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sadece bu kadar mı? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Elbette sözü edilecek çok şey var. Şu kadarıyla yetinelim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hakkı teslim etmek
gerekirse, insanlığın ortak mirası olan bilim, Batı’da çok daha hızlı bir
şekilde gelişmiş ve insan hayatını kolaylaştıran teknolojik ürünlere
dönüşmüştür. Ancak üretilen bilgi ve teknoloji, yine modern insanın taşıdığı
anlayışın sonucu olarak kötüye kullanılmış, getirdikleri kolaylıklar kadar
hatta belki daha fazlasıyla insanlık değerlerinden alıp götürmüştür. Yakın
geçmişte Balkan Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, daha yakın tarihte Suriye’deki
karışıklık, Irak, Afganistan, Bosna Hersek savaşları, milyonlarca kişiye, insan
olmanın ölçülerini çok çok aşan acı ve dramlar yaşatmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<br />
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 27.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-50477859938898378722016-05-31T23:39:00.002+03:002016-05-31T23:41:56.563+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 8 <div class="MsoNormal">
Bütün ahlaki değerler ortak yaşam
alanının dışına çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir. Ortak
yaşamın alanı sadece insanlarla sınırlı değildir, canlı cansız bütün varlıkları
kapsar. Bunun farkında ve bilincinde olan sadece insandır. Bunun için insanlara
doğal hayatı bozmamak gibi büyük bir görev düşüyor. İşte ahlak burada başlıyor.
Bu ahlakı atlayıp hayvan severliği ki bu daha çok kedi köpek severlik biçiminde
yaygındır, öne almak bir gösteriştir. Gerçekten hayvan sever yok mudur? Elbette
vardır; ama onlarda işi abartıyorlar. Bütün türler birbirine görünmez bağlarla
bağlıdır. Bunu bilmeye edep diyoruz. Bunu bozmayada edepsizlik denilmelidir.
Edep sadece görgü kurallarını bilip uygulamakla olmuyor. Kendi varlık
sınırlarını hiçbir canlının varlığının üstüne koymamakla edep edinilir. Çünkü
bilinir ki o canlının sahibi tıpkı insanın sahibi gibi yüce yaratıcı, yani
Allah’tır.</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunu unutup farklı davranmaya sebep olan en başta makam ve
mevki sahibi olmaktır. Bir güç elde eden o gücün verdiği güvenle gayri ahlaki
tutumlar takınabiliyor. Bu yüzden makam ve mevkiler insanların gerçek yüzlerini
gösteren en önemli aynalardır. İnsanlık tarihinde pek çok örneği olduğu gibi,
uzak veya yakın tarihimizde de kendilerine verilen iktidar ve gücün bir hizmet
aracı olduğunu unutarak, iktidar ve gücün kendilerinden hiç gitmeyeceğine
inanarak; etik, ahlaki ve insani değerlerden, haktan, hukuktan ve adaletten
uzaklaşan, adeta canavarlaşan, liyakatten nasibini almamış yönetici konumunda
birçok örnek şahsiyete toplum olarak her zaman tanık olunabiliyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Prof. Dr. Bumin N. DÜNDAR bu konuda şunları söylüyor:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Büyük ve değerli
insan olmak için etik ve ahlaki değerlere önem vermek zorundayız. Tarihimize iz
bırakmış büyük ve değerli insanların yaşamlarını örnek almalıyız. Küçük işlerle
uğraşanlar, gereksiz hırs ve kıskançlıklarla hareket edenler, geçici makam ve
mevkilerin büyüsüne kapılıp fildişi kulelerinden inemeyenler mutlaka sonunda
kaybedenlerdir. Başkalarının bizi takdir etmesini istiyorsak, biz de
başkalarını taktir etmeyi öğrenmeliyiz. Eğer kalıcı başarılar istiyorsak
etrafımızda sürekli bizi göklere çıkaran ve her yaptığımızı alkışlayanlar
değil, bizi uyaran, bize acı da olsa doğruları söyleyen, yeri geldiğinde
eleştiren kişilere daha fazla yer vermek zorundayız.<br />
Bu vesile ile daha önce yazdığımız “Büyük insan notu”nu sizlerle bir kez daha
paylaşmak istiyorum.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sözünü ettiği büyük insan notuda şöyle:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Büyük insanlar<br />
</b>Her zaman ve her mekanda büyük düşünenlerdir<br />
Büyük hedeflerin vizyonlu ve misyonlu insanlarıdırlar<br />
İleri görüşlü, gelişmeye ve yeniliklere açık<br />
Bağnazlığa, gericiliğe ve taassuba kapalıdırlar<br />
Zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı<br />
Nefret ettirici değil müjdeleyicidirler<br />
Her an ve mekanda önderdirler<br />
Paylaşmak ve fikir almak onlar için önemlidir<br />
Üretenle, çalışanla, işinin ehliyle kavga etmezler<br />
Asla küçük işlerin büyük adamı değildirler<br />
Hayata hep olumlu ve umutla bakarlar<br />
Çözümsüzlük, umutsuzluk ve olumsuzluk onlara uzaktır<br />
En umutsuz anlarda en umutlu onlardır<br />
En çaresiz durumlarda çare onlardadır<br />
Liyakat, ehliyet, doğruluk, dürüstlük önemli kavramlardır onlar için<br />
Kıskançlık, riyakarlık ve kindarlık onlara yabancıdır<br />
Kendi başarısı arkadaşlarının başarısı<br />
Arkadaşlarının başarısı onların gururu ve sevincidir<br />
Kompleksli değillerdir çünkü<br />
Makam, mevki ve ünvanları ne olursa olsun<br />
İşini en iyi yapmaya çalışanlardır<br />
Hep çok çalışkanlardır<br />
Makam ve mevkiler sadece ama sadece hizmet aracıdır onlar için<br />
Kendine değil halka ve ülkeye hizmet<br />
Sevgi ve saygı kendiliğinden oluşur onlara<br />
Mert, dürüst, samimi, güvenli, zeki ve mütevazi<br />
Kısaca adam gibi adam güzel insanlardır onlar<br />
Onların da hataları, zaafları, kusurları ve eksiklikleri olabilir<br />
Ama yaptıkları işler ve bıraktıkları eserler tüm bunların önündedir<br />
Sadece hayattayken değil<br />
Öldükten sonra da aramızda yaşayanlardır<br />
Hayattayken belki değerleri çok iyi bilinmez<br />
Ancak bu dünyada yokken bile<br />
Hep sevgiyle, saygıyla ve de eserleriyle anılıyorsa bazı insanlar<br />
Bilin ki onlar büyük, önemli ve değerli insanlardır </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 25.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-73934811558048565652016-05-31T23:36:00.002+03:002016-05-31T23:40:00.501+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 7 <div class="MsoNormal">
Hayatı saran her konunun “Düşünce Evreni”nin konusu olduğunu
biliyoruz. Geniş yelpazeye sahip bu konuyu dizileştirdiğimiz yazımızda ahlakla
ilgili bölüme devam ediyoruz. Bütün ahlaki değerler ortak yaşam alanının dışına
çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir. Ortak yaşamın alanı
sadece insanlarla sınırlı değildir, canlı cansız bütün varlıkları kapsar. Kendi
faydamıza diye düşündüğümüz çok şey bırakın türdeşimiz olan insanı, başka
canlının bile zararına oluyorsa ahlaki olmaktan uzaktır. Kentleşme uğruna biz
bu ahlaksızlığı bir çok canlının yaşam alanını yok ederek göstermiş durumdayız.
Bu konuda kimsenin, gözyaşı dökmesini geçtim, düşündüğünü dahi sanmıyorum. Öz
severciliğin (narsisizmin), ki ben buna kendine tapma diyorum, yok ediciliğe
(nihilizme-inkarcılıkla tükenişe) yol açacağını görememek insanoğlunun en büyük
yanılgısı olacaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Günümüzde topluma durmadan özsevercilik pompalanıyor. Orda
hayvansevercilik bir gösteriştir. Oysa insanı sevmeden hayvan sevilemez,
hayvanı sevmeden insan sevilemez. Bütün türler birbirine görünmez bağlarla
bağlıdır. Bunu bilmeye edep diyoruz. Bunu bozmayada edepsizlik denilmelidir.
Edep sadece görgü kurallarını bilip uygulamakla olmuyor. Kendi varlık
sınırlarını hiçbir canlının varlığının üstüne koymamakla edep edinilir. Çünkü
bilinir ki o canlının sahibi tıpkı insanın sahibi gibi yüce yaratıcı, yani
Allah’tır. Tarla temizlemek için ateşe verilen ottan tutunda, toprak açmak için
orman yakmaya kadar varan her türlü tasarruf, bir başka canlının hayatına
kastetmektir. Savaşlarda türdeşlerle savaşılırken arada diğer türlerde
canlarından oluyorlar. Ahlak ölçülerini araştırırken nerelere varıyoruz değil
mi?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Toplumun ahlakından söz edeceksek dürüstlüktende
sözetmeliyiz. Giderek yok olan dürüstlükte çok önemli ahlaki değerdir. Edep
dürüstlerle elde edilir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Daha öncede belirtmiştik, ahlaki değerler genellikle yazılı
olmayan kuralları içerirler. Bir kısmı dinsel öğeler içermektedir, bir kısmı
ise toplum hayatının getirdiği tarihsel tecrübelerden oluşturulmuşlardır. İster
dinsel içerikli olsun, ister geleneksel içerikli olsun Hak ve hukuk temelinde,
özünde insan ve toplumun mutluluğunu hedef alan evrensel kurallar manzumesini
oluştururlar. Her toplum ve mesleki grup için bazı farklılıklar içermekle
beraber, genellikle benzerdirler. Kişisel kaprislerle insanları hak etmedikleri
muamelelere tabi tutmak, elindeki gücü kişisel menfaatlerine alet etmek,
meslektaşlarının başarısızlığı için çalışmak, kendi menfaati için haksız yere
meslektaşlarını karalamak, sırf reklam amacıyla mesleği ile ilgili konularda
yanlış bilgiler vermek (örneğin tıpta yanlış tedaviler uygulamak), insanları
küçük düşürecek davranışlarda bulunmak, insanlar hakkında yanlış bilgiler
yaymak, özünün sözünün bir olmaması vb davranışlar dürüst olmayan
davranışlardır. Ahlak bu şekilde sahipsiz kalabilir ancak. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aslında önem verilir ve uygulanırsa bireyleri ve toplumu
mutlu edecek ahlaki değerlere insanoğlu nedense sıklıkla uyum göstermez ve bu
kurallara karşı aksi yönde davranışlar sergiler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Peki insanoğlunu buna iten sebepler nelerdir?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Birçok sebep olmakla beraber, en önemlileri olarak aşırı
hırs, kıskançlık, bilgisizlik, makam ve mevkilerin insanda hissettirdiği
sınırsız güç duygusu sayılabilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Balzac, “hırs ve tamahın başladığı noktada saf duygular sona
erer” diyor. Aşırı hırs ve kıskançlık bizi saf duygulardan uzaklaştıran,
doğruları yapmaktan alıkoyan en önemli etkenler. Örneğin hekimlik mesleğinde
son yıllarda karşılaştığımız “Holywood Sendromu” denilen ünlü olma isteği, her
zaman ben daha iyiyim duygusunda olma, sürekli meslektaşlarını eleştirme ve
beğenmeme durumları hem mesleğimizi rencide ediyor, hem de toplumumuzun
hekimlik mesleği hakkındaki düşüncelerini olumsuz yönde etkiliyor ve sağlık
konularında yanlış bilgilendirilmesine neden oluyor. Hekimler arasındaki olumlu
ilişkileri de zedeliyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış” lafını hepimiz
biliriz. Ama ne yazık ki geçmişe dair binlerce örnek olmasına rağmen, iyi
örnekler olsa da, birçok insanın eline iktidarı ve gücü alınca ahlaki ve etik
değerlerden hemen uzaklaştığını görürüz. Pek çok kişide alçak gönüllülük ve
mütevaziliğin bir anda kaybolduğuna, insanlara tepeden bakılır bir hale
gelindiğine şahit oluruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yayın Tarihi<b>:</b> 23.05.2016</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-43949718106214871252016-05-31T23:32:00.000+03:002016-05-31T23:32:49.790+03:00ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ <div class="MsoNormal">
<b>(Namık Kemal 2)</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba sevgili okurlar. Geçen hafta vatan şairi Namık
Kemal’i tanıtmaya başlamış, şiirlerine yer vermiştim. Kaldığımız yerden devam
ediyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Namık Kemal, Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden
sonra 1872’de “İbret Gazetesi”ni çıkararak yeniden muhalefete başladı.
Doğal olarak sürgünlerde.. Önce mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atandı.
Aynı yılın sonunda açığa alınıp İstanbul’a dönünce sıkı takibe alındı,
çıkardığı gazeteler kapatıldı. Bunun üstüne tiyatroyla ilgilenmeye başladı.
Yazdığı tiyatro oyunu “Vatan Yahut Silistre” Güllü Agop’un Gedikpaşa
tiyatrosunda oynandığında halk coşup olaylar çıkınca yargılanmadan Magosa’ya
sürgüne gönderildi. Namık Kemal birkaç eserinin dışında bütün eserlerini bu
sürgünlük yıllarında Kıbrıs’ta yazdı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu son sürgünü olmadı tabii. II. Abdülhamit’e muhalefetten
önce Girit’e sonra kendi isteğiyle Midilli’ye gönderildi. 2.5 yıl sonra mecburi
ikâmete tutulduğu Midilli’de mutasarrıf olarak görevlendirildi. Mutasarrıflığı
sırasında Midilli’ye Türk Okulları açarak, refah seviyesini yükselterek ihya
ederken devlet-i aliyyenin hazine gelirlerini arttırdı. Midilli’de gösterdiği
yararlılık üstüne 1882’de Nişan-i Osman-i madalyasi ile ödüllendirildi. Artık
Osmanlıyla barışmış ve ardı ardına düşünceleri ve eserleri nedeniyle ödüller
almaya başlamıştı. Magosa’da yazmaya başladığı Celaleddin
Herzemşah adlı eserini bu dönemde tamamladı. Bu eser, okunmak için
yazılmış 15 perdelik tarihi bir oyundur. Harzemşahlar Devleti’nin son
hükümdarı Celaleddin Harzemşah etrafında gelişen oyunda İslam birliği
düşüncesini işledi. Sultan Abdülhamit, bu eserinden ötürü onu bâlâ rütbesi ile
ödüllendirdi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1884’te Rodos mutasarrıfı oldu. Rodos adasındaki çalışmaları
da padişahın imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi. İngiliz ve Yunanlıların
şikayeti üzerine 1887’de Rodos’taki görevi sona erdi. Sakız Adası
mutasarrıfı oldu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık
Kemal, 2 Aralık 1888 günü 48 yaşında hayatını kaybetti. Adada
bir caminin haziresine defnedildi. Arkadaşı Ebüziyya Tevfik, şairin Bolayır’da
gömülme arzusunu padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya
nakledildi. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın
türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe
yaptırdı. Türbenin planını Tevfik Fikret çizdi. 1912 Mürefte-Şarköy
depreminde sütunlar zedelendiği için halen mermer kaplı bir kabirde
bulunmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
Namık Kemal’in ölümünden sonra II. Abdülhamit, şairin oğlu
Ali Ekrem’i sarayda görevlendirdi, babası Mustafa Asım’ı ise saraya
müneccimbaşı tayin etti.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset
adamlarından birisidir. ”Toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Sanatı,
toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmıştır. Eserlerini halkın
anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır. Divan edebiyatının
süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni
bir düzyazıyı kullanmıştır. Eserlerinde noktalama işaretlerini kullanmıştır.
Gençliğinde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazmış, Avrupa’ya gittikten sonra
yeni edebiyatı benimsemiş ve o yolda yapıtlar vermiştir. Namık Kemal, Fransız
edebiyatını örnek almış, romantizmin etkisinde kalmıştır. Şiirleri biçim
bakımından eski, konu bakımından yenidir. Yurt, ulus, özgürlük gibi konuları
işlemiştir. Ayrıca şiirlerinde mücadeleci tipte bir insan yaratmıştır.
Tiyatroyu ‘eğlencelerin en faydalısı’ olarak nitelemiş, halkın eğitilmesinde
okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı yapıtlar vermiştir.”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şairimizi tanıtmak amacıyla özetleyerek yaptığım
alıntılardan sonra sıra şiirlere geldi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
KIT’ALAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
I<br />
<br />
Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar,<br />
Doğruyu söyler gezer bir şairim.<br />
Bir güzel mazmun bulunca, Eşrafa,<br />
Kendimi hicveylemezsem kafirim!<br />
<br />
II<br />
<br />
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,<br />
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardeşimi.<br />
Gözlerim ebna-yi ademden o rütbe yıldı kim,<br />
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı<br />
<br />
III<br />
<br />
Vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi;<br />
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı!<br />
Devr-i hürriyetdeyiz şimdi, değişti kaide.<br />
Söyletirler evvela, sonra ........ .....!<br />
<br />
IV<br />
<br />
Çekdiğim çevr ü cefanın sebebinden sorma<br />
Deme kim: -Badıhave menkabe dellalı budur!<br />
Habs ile, nefy ile, işkence ile ömür geçer,<br />
İşte Türkiyye’de şair olanın hali budur!<br />
<br />
V<br />
<br />
Vükela kabrine heykel dikelim şöyle yazıp<br />
Ki: ‘Bunun hal_i hayatına yeri münhal idi<br />
Sanmayın yavm_i vefatında bilindi kadri<br />
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi’<br />
<br />
VI<br />
Padişahım, bir dirahta döndü kim guya vatan,<br />
Daima bir baltadan bir şahıhali kalmıyor:<br />
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi,<br />
Gitgide zulmetmeğe elde ahali kalmıyor</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Namık Kemal</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
VATAN TÜRKÜSÜ<br />
<br />
İşte adû, karşıda hâzır-silah,<br />
Arş yiğitler vatan imdâdına.<br />
Arş ileri, arş bizimdir felah,<br />
Arş yiğitler, vatan imdâdına!<br />
<br />
Cümlemizin vâlidemizdir vatan,<br />
Herkesi lûtfuyla odur besleyen;<br />
Bastı adû göğsüne biz sağ iken,<br />
Arş yiğitler, vatan imdâdına!<br />
<br />
Şân-ı vatan, hıfz-ı bilâd û ibâd,<br />
Etmededir süngünüze istinâd;<br />
Milleti eyler misiniz nâ-murad,<br />
Arş yiğitler, vatan imdâdına!<br />
<br />
Rehberimiz gayret-i merdânedir,<br />
Her taşımız bir nice bin cânedir;<br />
Câne değil meyi bugün, şânedir,<br />
Arş yiğitler, vatan imdâdına!<br />
<br />
Yare nişandır tenine erlerin,<br />
Mevt ise son rütbesidir askerin;<br />
Altı da bir, üstü de birdir yerin<br />
Arş yiğitler, vatan imdâdına.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Namık Kemal</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
VATAN ŞARKISI<br />
<br />
Amalimiz afkarımız ikbal-i vatandır<br />
Ser-haddimize kal`e bizim hâk-i bedendir<br />
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir<br />
Gavgaada şehadetle bütün kâm alırız biz<br />
Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz<br />
<br />
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda<br />
Can kokusu geçmez ovamızda dağımızda<br />
Her gûşede bir şîr yatar toprağımızda<br />
Gavgaada şehadetle bütün kâm alırız biz<br />
Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz<br />
<br />
Osmanlı adı her duyana lerze-resândır<br />
Ecdâdımızın heybeti ma`rûf-i cihandır<br />
Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır<br />
Gavgaada şehadetle bütün kâm alırız biz<br />
Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz<br />
<br />
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın<br />
Cennet kapısı can veren ihvâna açılsın<br />
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın<br />
Gavgaada şehadetle bütün kâm alırız biz<br />
Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz.<br />
<br />
Namık Kemal</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
YOKTUR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gül ruhluların misali yoktur.<br />
Hurşidin o rengi âli yoktur.<br />
Ağyar ile ülfet etmek ister<br />
Ben ölmeden ihtimali yoktur.<br />
Cevretme değil fedayı aşka,<br />
Öldürse dahi vebali yoktur.<br />
Allah’adır istinadım ancak<br />
Nevi beşerin kemali yoktur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Namık Kemal</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
VATAN MERSİYESİ</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ah yaktık şu mübarek vatanın her yerini<br />
Saçtık eflake kadar dudunu ateşlerini<br />
Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini<br />
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini<br />
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kendimizden niçün olduk bu kadar biz me’yus<br />
Gidelim dadına Allah içün ehl-i namus<br />
Sönüyor şem-i emel işte kırıldı fanus<br />
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini<br />
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Serilip hak-i hakarette vatan can veriyor<br />
Yetişin son nefesimdir gelin imdada diyor<br />
Sevgili validemiz akıbet elden gidiyor<br />
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini<br />
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu vatandır dağıtan âleme ilm ü edebi<br />
Bundandır Beyit-i Harem Mescid-i Aksa’yı Nebi<br />
Ne bela çektik ise hep bu vatandır sebebi<br />
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini<br />
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Vatanı çiğnedi geçti vatanın ağyarı<br />
Merhamet kaldı sana iki cihan hünkârı<br />
Gidiyor sevgili Kuran’ı hıfz et bari<br />
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini<br />
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Namık Kemal</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
***</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugün yazımızı bitirirken aşağıdaki alıntıyı ekliyor ve iyi
pazarlar diliyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Namık Kemal ile Deli Hikmet’in birlikte söylediği bu şiiri
Anadolu’muzun kurtuluş günlerinde, 1.Millet Meclisinde Başkumandan Mustafa
Kemal Paşa kürsüden okumuş ve sonunu şu tarzla bağlamıştır:<br />
<br />
-Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini<br />
-Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.”</div>
<div class="MsoNormal">
(Kabaklı,1978: 587)</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
Yayın Tarihi<b>:</b> 22.05.2016<br />
<br />Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3208362455983491702.post-9748328448608854622016-05-31T23:27:00.000+03:002016-05-31T23:27:55.774+03:00DÜŞÜNCE EVRENİNDE 6 <div class="MsoNormal">
“Düşünce Evreninde”ki
gezimiz devam ediyor. Ne kadar süreceğini bilemediğim bir serüven bu. Çünkü
konumuz çok geniş bir yelpazeye sahip. Günün önemine uygun yazılara da yer vererek
bu dizimize zaman zaman ara verebilirim. Geçen hafta engelliler haftası ve
yitirdiğimiz engelli kardeşimiz için yazdığım 2 yazı ile bunu uyguladım. Bu
hafta başında konumuza geri döndüm. Bugüne kadar beş yazıyla hayatı saran her
konunun “Düşünce Evreni”nin konusu olduğunu göstermek istemiş, son üç yazımızı
da ahlaki değerlere ayırmıştım. Önceki bölümde “Özde bütün ahlaki değerler
ortak yaşam alanının dışına çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç
edinir” demiş ve ortak yaşamın şartlarının “Sevgi, iyilik, cömertlik ve
dürüstlük” olduğunu belirtmiştim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sevgiyi işledikten sonra bu bölüme de “iyilik ve cömertlik”i
bırakmıştım. Ordan devam edelim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İhtiyaç doğdukça mutluluk satın alınabilseydi fena olmazdı
değil mi? Ne yazık ki böyle bir şey mümkün değil. Ama iyilik ve yardım bunu
insana kazandırır. İnsanın kendinden başkasını sevmesi, bir başkasına bir şey
alması, vermesi büyük erdemdir. Erdemle davranabilen için mutluluk o kadar da gerçektir.
Dünyanın neresinde olunursa olunsun
düşünen herkes bu konuya kafa yormuştur. Özet olarak insanlık “Vermek, almaktan
daha çok mutlu eder” sonucuna varmıştır. Gerçektende hayatın güzelliği,
başkasına içtenlikle yardım etmeye çalıştıkça ortaya çıkar. Bir süre sonra
iyilik ve yardımlaşmacı bir çevre oluşturan yardımsever biri aslında kendine
yardım <span class="refd"> </span>etmiş olur. Üstelik yaptığı iyilik ve yardımlardan dolayı
duyduğu mutluluğa paha biçilemez.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dürüstlük sevgi kadar, hatta daha önemli bir konudur. Bir
kişiyi sevmeyebiliriz ama onu sevmiyoruz diye ona karşı dürüstlüğümüzden
ayrılamayız. Çünkü dürüstlük bir toplumun modern toplum olmasını sağlar. Dürüst
olmayan insanlardan oluşan bir toplumda korku, güvensizlik oluşur ve bu durumda
sosyal çöküşe neden olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir toplumda sevgi, iyilik, cömertlik, yardımseverlik ve
dürüstlük ne kadar yaygın ve ne kadar gelişmişse o toplumun ahlakı o kadar
sağlam demektir. Ahlaki ilkeler her çağda değişsede genel ilkeler hep aynı
kalır. O ilkelerde alfabetik olarak şunlardır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Amaç ve göreve bağlılık bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Ayrımcılılık yapmamak bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Çıkar çatışmasından kaçınma bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Doğruluk bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Dürüstlük ve tarafsızlık bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Eşitlikçilik bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Halka hizmet bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Hesap verme ve sorumluluk bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Hizmet standardı bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
İmtiyazsız kamu görevi bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Kamu mallarını koruma bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Nezaket ve saygı bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Öncelik sağlayıcı hediye almamak bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Saygınlık (itibar) ve güven bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Şeffaflık ve katılımcılık bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
Tutumluluk (savurganlıktan kaçınma) bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunlardan ayrı ama bunlarla koşut ilkelerde vardır. O
ilkelerde ahlakı yükselten ilkelerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Akraba sevmek </div>
<div class="MsoNormal">
Komşu sevmek</div>
<div class="MsoNormal">
Kimsenin kötülüğüne çalışmamak</div>
<div class="MsoNormal">
Kimseden şikâyetçi olmamak</div>
<div class="MsoNormal">
Mala, mülke, paraya tamah etmemek</div>
<div class="MsoNormal">
Kendisine istemediği davranışı başkasına yapmamak</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
DEVAM EDECEK</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yayın Tarihi<b>:</b> 20.05.2016<br />
<br /></div>
Aydın Gölehttp://www.blogger.com/profile/15054695031799664651noreply@blogger.com0