Bugün 15.02.2010 Şubatında yazdığım gazetedeki yazıma yer
verecek ve bugüne değineceğim.
***
G7’nin ne demek olduğunu kaçımızın bildiğini merak ederim.
Oysa ne çok duyarız bu sözü. “G7” en gelişmiş yedi ülkeyi simgeler. Bu ülkeler
şunlardır.
1: Amerika
7: İngiltere
G7 Gurubu gördüğünüz bu sanayileşmiş ülkeler tarafından
ekonomi-politikalarının düzenlenmesi ve uygulanması amacıyla 1975 yılında
kurulmuştur. İlk zirvede yükselen petrol fiyatlarının dünya ekonomisini vurduğu
konusunda fikir birliğine varıp, yoğun işsizliği önlemek, petrol üreten ülkelerin
petrolden elde ettikleri gelirlerini düşürerek güçlenmesine izin vermemeyi amaç
edindi. Bunun için Amerika, doları altın standardından çıkararak değerini
düşürdü. Böylelikle petrolden dolar kazanan ülkelerin zenginleşip tehdit olması
önlendi.
ABD başkanı Bill Clinton’un Denver zirvesini Sekizler
Zirvesi olarak belirlemek suretiyle Rusya’nın resmen katılımını tanımaya
yönelik girişimine rağmen, Rusya henüz G-7’nin tam üyesi olarak düşünülmemekte
ve tüm zirve toplantılarına katılmamaktadır.
G-7, büyük boyutlara ulaşan ekonomik gücünün verdiği
üstünlükle uluslararası finansal ve ticari kurumları doğrudan etkilemektedir.
G-7 liderlerince alınan kararlar; Dünya Bankası, IMF, OECD,
DTÖ ve NATO gibi uluslararası kuruluşların politikalarının yönlendirilmesinde
son derece önemli rol oynamaktadır. G-7’nin bu kuruluşlar gibi devamlı
personeli, merkezi, faaliyetlerini yürütmek için belirlenmiş kuralları ve resmi
veya yasal gücü olmamasına rağmen bu sayılan kuruluşlar üzerinde önemli bir
etkisi vardır. Bu etki G-7’nin ekonomik gücünün büyüklüğünden
kaynaklanmaktadır. 1999 yılında 7 üye ülkenin toplam 19,7 trilyon dolar olan
GSYİH’ları dünya ülkeleri toplam GSYİH’sının yüzde 65’ini oluşturmaktaydı.
Ayrıca, ABD, Fransa, İngiltere gibi G-7 ülkelerinin pek çoğu da uluslararası
ilişkilerde stratejik öneme sahip ülkeler olarak genel kabul görmüşlerdir.
Bugün gelinen noktada dünya ekonomik krizi nedeniyle G7
adını daha sık duymaya başladık. Mali sektör krizi olarak çıkan bu kriz üretim
sektörünü de vurarak dünyanın bu ekonomik krizden çıkışını zora soktu. İşte
şimdi buna çareler arıyorlar.
Daha önce yazdığım iki yazıda bu konuya kısa olarak
değinmiş, İzlanda, Portekiz ve İspanya’da yoksulluğun arttığını, bazı
yoksulların yiyecek ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları için yerel
yönetimlerden yardım talep ettiklerini, Yunanistan’ın ise resmen iflasın
eşiğinde olduğunu belirtmiştim. İşte o Yunanistan’ın (bizden banka bile satın
almışlardı, düşünsenize) kendisi dışındaki ülkeler battığını kabul ediyorlar.
Aşağıda okuyacağınız biraz uzun bir haberi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
*
Avrupa’da Yunanistan’la başlayıp İspanya ve Portekiz’le
devam eden borç ve açık sorunu G7’nin gündemine girdi. Toplantıda ‘canlandırıcı
teşviklerin devamında’ mutabık kalındı
G7 ülkelerinin maliye bakanları ve merkez bankası
yetkilileri dünya borsalarının gerilemesinde büyük rol oynayan bütçe açığı
haberlerini ve alınacak önlemleri görüşmek üzere Kanada’da bir araya geldi.
Toplantının gündemini başta Yunanistan olmak üzere Avrupa ülkelerinin yükselen borç
ve bütçe açıkları üzerindeki endişelerin artmasıyla yeniden güçlenen kriz
dalgası oluşturdu.
Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, son günlerdeki panik dalgasıyla ilgili olarak, “Kriz henüz aşılmadı. Doğru çıkış stratejisini bulmaya çalışıyoruz. Bütçe açığı olan yalnızca Avrupa değil” dedi. Japon Maliye Bakanı Naoto Kan da küresel finans piyasalarındaki dalgalanmayı “en büyük sorun” olarak nitelendirdi. Toplantıyı yöneten Kanadalı Maliye Bakanı Jim Flaherty ise, “Bütçe seviyeleriyle ilgili endişe büyük. Teşviklere gerek kalmadığında, krizden çıkışımız mümkün demektir” diyerek, “canlandırmanın devam etmesiyle” ilgili anlaşmaya vardıklarını vurguladı.
AB’nin en yüksek bütçe açığı ve borcuna sahip olan Yunanistan, yatırımcıları dışarıdan destek almadan toparlanacağına ilişkin ikna etmeye çalışırken, borç maliyetleri İspanya ve Portekiz için de artıyor.
IMF Başkan Yardımcısı John Lipsky toplantıda finansal düzenlemeyle ilgili “temel prensiplerde anlaşmaya varıldığını” açıkladı. İngiltere, banka yöneticilerinin primlerine yüzde 50’lik bir vergi koyma kararı alırken, Fransa da aynı kararı uygulamayı düşünüyor. ABD ise yeni bir banka vergisi ve büyük bankaların risk alma kapasitelerini sınırlama kararı aldı.
Bütçe açıklarının “yıpratıcı” olduğuna değinen ABD Hazine Sekreteri Timothy Geithner, büyümenin öncelikli olduğunun altını çizdi. Geithner, ayrıca IMF’nin deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan Haiti’nin borçlarını silmeyi planladıklarını da söyledi.
İspanya: İspanya hükümeti yeni bir İşçi Reform tasarısını parlamentoya sundu. Zapatero, gençler arasında yüzde 20 ile 40 arasında değişen yüksek işsiziliği önlemeye öncelik verecek.
İrlanda: İspanya’dan sonra Euro bölgesinde işsizlik oranının en yüksek olduğu İrlanda’da son 15 yılın en yüksek işsizlik rakamları açıklandı. İstatistik Bürosu’nun açıkladığı verilere göre ocak ayında işsizlik oranı yüzde 12.7’ye çıktı.
Almanya: Almanya Başbakanı Angela Merkel, gelecek hafta Brüksel’de toplanacak Avrupa Komisyonu toplantısında Avrupa’da ekonomik büyümenin yeni bir tanıma ihtiyacı olduğunu açıkladı. AB’nin ortak bir ekonomi stratejisine sahip olması gerektiğini söyleyen Angela Merkel, “21. yüzyılda “büyüme” ifadesini yeniden tanımlamayı öğrenmeliyiz” dedi.
Fransa: Dunkerque’te üç hafta önce kapanan Total petrol fabrikasında sendikalar, 17 Şubat’ta grev başlatmaya hazırlanıyor.
İtalya: Fiat’ın Sicilya’daki fabrikasını kapatma planını protesto eden işçiler, geçen hafta iş bırakma eylemi başlattı. İtalya’daki 80 bin çalışanın iş durdurma eylemine katılması bekleniyor.
Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, son günlerdeki panik dalgasıyla ilgili olarak, “Kriz henüz aşılmadı. Doğru çıkış stratejisini bulmaya çalışıyoruz. Bütçe açığı olan yalnızca Avrupa değil” dedi. Japon Maliye Bakanı Naoto Kan da küresel finans piyasalarındaki dalgalanmayı “en büyük sorun” olarak nitelendirdi. Toplantıyı yöneten Kanadalı Maliye Bakanı Jim Flaherty ise, “Bütçe seviyeleriyle ilgili endişe büyük. Teşviklere gerek kalmadığında, krizden çıkışımız mümkün demektir” diyerek, “canlandırmanın devam etmesiyle” ilgili anlaşmaya vardıklarını vurguladı.
AB’nin en yüksek bütçe açığı ve borcuna sahip olan Yunanistan, yatırımcıları dışarıdan destek almadan toparlanacağına ilişkin ikna etmeye çalışırken, borç maliyetleri İspanya ve Portekiz için de artıyor.
IMF Başkan Yardımcısı John Lipsky toplantıda finansal düzenlemeyle ilgili “temel prensiplerde anlaşmaya varıldığını” açıkladı. İngiltere, banka yöneticilerinin primlerine yüzde 50’lik bir vergi koyma kararı alırken, Fransa da aynı kararı uygulamayı düşünüyor. ABD ise yeni bir banka vergisi ve büyük bankaların risk alma kapasitelerini sınırlama kararı aldı.
Bütçe açıklarının “yıpratıcı” olduğuna değinen ABD Hazine Sekreteri Timothy Geithner, büyümenin öncelikli olduğunun altını çizdi. Geithner, ayrıca IMF’nin deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan Haiti’nin borçlarını silmeyi planladıklarını da söyledi.
İspanya: İspanya hükümeti yeni bir İşçi Reform tasarısını parlamentoya sundu. Zapatero, gençler arasında yüzde 20 ile 40 arasında değişen yüksek işsiziliği önlemeye öncelik verecek.
İrlanda: İspanya’dan sonra Euro bölgesinde işsizlik oranının en yüksek olduğu İrlanda’da son 15 yılın en yüksek işsizlik rakamları açıklandı. İstatistik Bürosu’nun açıkladığı verilere göre ocak ayında işsizlik oranı yüzde 12.7’ye çıktı.
Almanya: Almanya Başbakanı Angela Merkel, gelecek hafta Brüksel’de toplanacak Avrupa Komisyonu toplantısında Avrupa’da ekonomik büyümenin yeni bir tanıma ihtiyacı olduğunu açıkladı. AB’nin ortak bir ekonomi stratejisine sahip olması gerektiğini söyleyen Angela Merkel, “21. yüzyılda “büyüme” ifadesini yeniden tanımlamayı öğrenmeliyiz” dedi.
Fransa: Dunkerque’te üç hafta önce kapanan Total petrol fabrikasında sendikalar, 17 Şubat’ta grev başlatmaya hazırlanıyor.
İtalya: Fiat’ın Sicilya’daki fabrikasını kapatma planını protesto eden işçiler, geçen hafta iş bırakma eylemi başlattı. İtalya’daki 80 bin çalışanın iş durdurma eylemine katılması bekleniyor.
*
Bu alıntıladığım haberlerde okuduklarınızın dışında birkaç
söz etmek gerekse ne denilebilir? Dünya ekonomik krizi bitmiyor, aksine küçük
ülkelerde derinleşiyor demek mümkün. Ama hayır dünya ekonomik merkezi kaydı.
Artık Avrupa merkez değil. Dünya ekonomik merkezi Çin’e ve Hindistan’a kaymıştır.
Amerika olmadan Avrupa artık yaşayamaz. Öyle ki dolar bile alâyı valâ ile doğan
euro karşısında kesin bir zafer kazanmak üzeredir. Çünkü Avrupa batık ülkelerin
euroya kötü etkide bulunduğunu, bu yüzden euro’dan vaz geçilebileceğinin
sinyalini verdi.
Bir başka konuda bilançolar. Devlet ve özel sektör kurum ve
kuruluşlarının bilanço yapmaları Yunanistan örneğindeki gibi yetmeyebilir.
Artık aile bilançoları da yapılmalıdır deniyor. Yani artık aile harcamaları
devlet borçlanmalarıyla örtüşür denilmek isteniyor. Aileler gelecek yıllarını bu günden yerlerse sadece
kendilerini değil ülkeyi de zora sokarlar görüşü yakında dillendirilecek. Kredi
kartlarının yanlış kullanılmasının teşvikinden sonra durdurulması söz konusu
olmazsa durum gerçekten korkutucu boyut alacaktır.
Yıllarca SGK primlerini ödemeyenlerin hükümetlerce
affedilmeleri karşısında ödeyenlerin (af buyurun) enayi konumuna düşmeleri
gibi, kredi kartıyla hesapsızca borçlanarak geleceğini yatıranların (elbette
yeni düzenlemeler yapılmalı, elbette şartlar düzeltilmeli) affedilmesi durumunda da kıt kanaat
geçindikleri halde borçlanmayanlar gene (afedersiniz ama) enayi durumuna
düşeceklerdir. Nedeni de bu küresel kriz ortamında sadece borçluları
bağlamadığı içindir. Gelirler görece paylaşılırken riskler ve kayıplar herkese
pay edilir çünkü.
****
Geçmişten günümüze geldiğimizde başbakanın kredi kartlarını
kullanmada varılan aşırılığa dikkatleri çekmesi boşuna değildir. 2007’den beri büyük
devletler küçük devletlerin doğrudan dış borcunu yükseltmek yerine, dolaylı dış
borcunu gene küçük devletlerin vatandaşlarını tüketimi pompalamak yoluyla
borçlandırmayı seçmiştir. Şimdi böylesi bir tuzakla karşı karşıyayız. Sonumuz
Yunanistan’a benzemesin. Üretmeden tüketmenin sonunda iflasa yol açtığına
ilişkin en iyi örnektir çünkü.
Karikatürist kardeşim Coşkun Göle’nin çizdiği bir
karikatürdeki gibi çöp bidonu bile çöpe atılırsa bunun sorumlusunu aramak boş
bir uğraş olur. Gidiş o gidiştir.
Yayın Tarihi: 04.12.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder