Bu hafta içinde eski bir yılı bitirip yeni bir yıla
başladık. Adettendir, her yıl bittiğinde bir önceki yılın genel bir muhasebesi
yapılır. Ortaya çıkan sonuca göre ülke bir önceki yıla göre geliştiği yada
gerilediği yargısına varılır. Bu yıl ilk defa böyle bir uygulamanın dışına
çıkılabilir. İktidar belki gene klasik yöntemle rakamları istediği biçimde eğip
bükecek, başarılı olduğunu kanıtlamaya çalışacaktır. Başarı, bütün toplumu
kucaklamadığı takdirde görece bir kavram olarak kalmaya mahkûmdur. Toplumun
tamamını kucaklamak elbette zor bir şeydir. Her iktidarın mutlaka seveni kadar
da sevmeyeni de vardır. Fakat hiçbir iktidar, bir kesimi bu kadar karşısına
almamıştır. Hele seçimle iktidara gelenler kesinlikle.. Cumhuriyetine bağlı
insanlar son on yılda AK Parti iktidarıyla ötelendiği kadar ötelenmedi. Her
fırsatta aşağılandığı, hor görüldüğü de cabası.. ulusal bütün söylem ve
uygulamaların birer birer terk edilmesi başka neyle açıklanabilir.
Bu kesim giderek yıldırılarak pasifleştiği sanılırken 2012
yılında birden bire toplanmanın birlikte davranmanın ilk işaretlerini verdi. Bu
da cumhuriyet değerlerinin öyle kolay çarçur edilir değerler olmadığını
gösteriyor bizlere. Mustafa Balbay bu konuda Silivri cezaevinden gazetesine
geçtiği 31 Aralık 2012 Pazartesi günü yayınlanan yazıda şunları yazmıştı:
“2012’nin 2013’e verdiği
en büyük armağan şudur:
Toplumsal uyanış!
Tek tek insanlar yalnızlıklarını birleştirdiler ve ne kadar büyük olduklarını gördüler.
Toplumsal uyanış!
Tek tek insanlar yalnızlıklarını birleştirdiler ve ne kadar büyük olduklarını gördüler.
Büyük olmanın başlıca
özelliklerinden biri, bu özelliğini sürdürebilir olmasıdır.
2012’deki toplumsal uyanış, istikrarlı ve kararlı bir çizgiyle adım adım yükseldi. Olağanüstü dönemlerde insanlar tam bir suskunluk içine girerler. Öyle ki,... aile ortamında bile yüksek sesle konuşmazlar.”
Gücün görünmez, elle tutulamaz baskısı hayatın her aşamasını kuşattığı dönemde insanların her şeyden kuşkulanır olmaları toplumsal bir hastalığı doğurur. Öyle bir toplumda her şey gerçeklikten uzaktır. Efsanelerin alıp yürüdüğü en olmaz hikâyeler ortalığı sarar. Kimsenin beklemediği bir zamanda kimsenin tahmin etmediği gelişmeler o efsanelerden doğar.
2012’deki toplumsal uyanış, istikrarlı ve kararlı bir çizgiyle adım adım yükseldi. Olağanüstü dönemlerde insanlar tam bir suskunluk içine girerler. Öyle ki,... aile ortamında bile yüksek sesle konuşmazlar.”
Gücün görünmez, elle tutulamaz baskısı hayatın her aşamasını kuşattığı dönemde insanların her şeyden kuşkulanır olmaları toplumsal bir hastalığı doğurur. Öyle bir toplumda her şey gerçeklikten uzaktır. Efsanelerin alıp yürüdüğü en olmaz hikâyeler ortalığı sarar. Kimsenin beklemediği bir zamanda kimsenin tahmin etmediği gelişmeler o efsanelerden doğar.
Balbay konuyu anlatmayı sürdürüyor:
“Silivri’deki
davalarla birlikte öyle bir korku iklimi yaratıldı ki, herkes her an Türk Ceza
Yasası’nın (TC) en ağır maddeleriyle suçlanabilir. Bir köylünün vadisini
korumak için harekete geçmesinden bir gazetecinin haber yapmasına kadar her şey
‘terör eylemi’ olabilir.
2012 bu korku çemberinin kırıldığı yıl oldu.
Bunun ilk belirtisini 1 Mayıs’ta gördük. 1 Mayıs, başta Taksim olmak üzere tüm ülkede sayısal ve katmansal olarak en geniş katılımla kutlandı.
19 Mayıs tam da hükümetin istediği şekilde kutlandı!
Ne diyordu hükümet?
Ulusal bayramları kuru, resmi kutlamalardan kurtarmak gerek. Halk kendi isteği ile istediği yerde bayram kutlamalı.
Öyle oldu.
19 Mayıs her yaştan gencin katılımıyla kutlandı.
Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün, halkımız da meydanlara çıktı.
Baktılar ki halk, Cumhuriyetin bütün değerlerini korumaya-kutlamaya kararlı, bunun derecesini ölçmek için bir adım attılar. Bu değerleri temsil eden anıtlara çelenk konulmasını, buralarda kutlama yapılmasını kısıtladılar, yasakladılar.
Hani ellerinden gelse, anıtların çevresini kapatıp, ‘Girmek yasaktır’ tabelası asacaklardı.
Buna ilk tepki, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlandığı gün, 9 Eylül’de gösterildi. İzmirliler bu bayram ve bayrak geleneğinden vazgeçmediler.
29 Ekim’e bunlara ilişkin bütün heyecan ve gerilimlerin birikimiyle girildi.
Halkımız Ulus’ta meydana geldi. Öyle bir geliş ki, gidişi Anıtkabir’e doğru oldu.
Gelinen nokta açısından 10 Kasım, Atatürk’ün bir kez daha doğum, Atatürk’ü ve Cumhuriyet değerlerini unutturma girişimlerinin ölüm günü oldu.
Eğer anıtlara çelenk yasağını hayata geçirip kabul ettirselerdi, hiç kuşkunuz olmasın, bu anıtların çoğu rantsal bölüşüm, affedersiniz kentsel dönüşüm planının ilk hedeflerinden biri olacaktı.”
***
2012 bu korku çemberinin kırıldığı yıl oldu.
Bunun ilk belirtisini 1 Mayıs’ta gördük. 1 Mayıs, başta Taksim olmak üzere tüm ülkede sayısal ve katmansal olarak en geniş katılımla kutlandı.
19 Mayıs tam da hükümetin istediği şekilde kutlandı!
Ne diyordu hükümet?
Ulusal bayramları kuru, resmi kutlamalardan kurtarmak gerek. Halk kendi isteği ile istediği yerde bayram kutlamalı.
Öyle oldu.
19 Mayıs her yaştan gencin katılımıyla kutlandı.
Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün, halkımız da meydanlara çıktı.
Baktılar ki halk, Cumhuriyetin bütün değerlerini korumaya-kutlamaya kararlı, bunun derecesini ölçmek için bir adım attılar. Bu değerleri temsil eden anıtlara çelenk konulmasını, buralarda kutlama yapılmasını kısıtladılar, yasakladılar.
Hani ellerinden gelse, anıtların çevresini kapatıp, ‘Girmek yasaktır’ tabelası asacaklardı.
Buna ilk tepki, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlandığı gün, 9 Eylül’de gösterildi. İzmirliler bu bayram ve bayrak geleneğinden vazgeçmediler.
29 Ekim’e bunlara ilişkin bütün heyecan ve gerilimlerin birikimiyle girildi.
Halkımız Ulus’ta meydana geldi. Öyle bir geliş ki, gidişi Anıtkabir’e doğru oldu.
Gelinen nokta açısından 10 Kasım, Atatürk’ün bir kez daha doğum, Atatürk’ü ve Cumhuriyet değerlerini unutturma girişimlerinin ölüm günü oldu.
Eğer anıtlara çelenk yasağını hayata geçirip kabul ettirselerdi, hiç kuşkunuz olmasın, bu anıtların çoğu rantsal bölüşüm, affedersiniz kentsel dönüşüm planının ilk hedeflerinden biri olacaktı.”
***
Mustafa Balbay’ın giden yılı tasvir etme önerisi de var.
Onada kulak verelim.
“Geçen gün 5 adıma 14
adım havalandırmada koşarken şöyle düşündüm:
Karikatürlerde hep giden yıl yaşlı, gelen yıl genç gösterilir. Çizgiye yeteneğim olsaydı 2012’yi güçlü, heyecanlı ve enerjik binlerce insan şeklinde çizerdim, ikinci karede ise o insanların aynı heyecanla 2013 yazmasını... Bir de konuşma balonu yapardım. 2013 sorardı, “Bir dileğin var mı?”, 2012 yanıt verirdi, “Başarılar dilerim!”
2012, 2013’e büyük bir toplumsal uyanış umudu armağan etmiştir.”
Karikatürlerde hep giden yıl yaşlı, gelen yıl genç gösterilir. Çizgiye yeteneğim olsaydı 2012’yi güçlü, heyecanlı ve enerjik binlerce insan şeklinde çizerdim, ikinci karede ise o insanların aynı heyecanla 2013 yazmasını... Bir de konuşma balonu yapardım. 2013 sorardı, “Bir dileğin var mı?”, 2012 yanıt verirdi, “Başarılar dilerim!”
2012, 2013’e büyük bir toplumsal uyanış umudu armağan etmiştir.”
Yeni yılınız kutlu olsun!
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 04.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder