20 Ekim 2008 yılında başlayan ilk dava ve öncesindeki gözaltılarla adını duyuran Ergenekon davası dallanıp budaklanarak bu günlere kadar geldi. Önce yüksek rütbeli askerleri hedef alan dava, daha sonra ulusalcı gazetecilere ve kimi eski siyasetçilere bulaştı. Buraya kadar “yetmez ama evet” diyen eski solcularla yabancı basın, hükümeti cesaretli bularak destekliyorlardı. Hükümet; ulusalcı asker ve gazetecilerin ardından, tehdit unsuru olarak kabul ettiği, aslında en büyük yandaşları olan liberal bilim adamı ve gazetecileri tutuklamaya başlayınca kızılca kıyamet koptu. Şimdi hükümeti içerden dışardan uyaran uyarana.
Meselâ Time dergisi bu konuya ilgi göstermiş. Dergi, ‘Türkiye Neden Gazetecileri Gözaltına Alıyor’ şeklinde bir soru soruyor. Yazının devamında ‘Ergenekon’ soruşturmasının başlatıldığında ‘cesur’ bir adım olarak karşılandığını, ‘Ancak dört yıla yakın bir süre sonra mahkumiyet yok ve devam eden soruşturma, sanki eleştirici medya ile muhalefeti susturma kampanyasına dönüştü’ diyerek görüş bildiriyor.
Time dergisi bu durumu bir analizle incelemeye almış. Analiz sonuçlarına göre şu sıralar Arap dünyasında başlayan halk ayaklanmaları üzerine dünyanın, bir örnek olarak, “laik, demokratik, istikrarlı ve refah içindeki” Türkiye’ye işaret ettiğini belirttikten sonra gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasına dikkat çekiyor.
Şener ve Şık’ın, Türkiye’nin önde gelen basın kuruluşlarında çalıştıkları, insan hakları ihlâllerini belgelendirdikleri için yurt dışında alkış topladıkları da kaydedilen yazıda iki gazetecinin üyesi olmakla suçlandığı “Ergenekon” soruşturmasının ilk başlatıldığında Türk demokrasisi açısından “ileri” ve “cesur bir adım” olarak karşılandığı vurgulandı.
Time dergisindeki konuyla ilgili yazı “Ancak dört yıla yakın bir süre sonra mahkumiyet yok ve devam eden soruşturma, sanki eleştirici medya ile muhalefeti susturma kampanyasına dönüştü” şeklinde kesin yargıda bulunuyor.
Time dergisinin analizinde, ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin, gazeteci göz altılarına ilişkin “bunu anlamıyoruz” sözleri de yer aldı. “Hükümetin ‘ya bizdensin ya da bize karşı’ yaklaşımı, basında belirgin bir baskı hissiyatı yaratmış bulunuyor, çünkü medya ve iş çıkarları birbiriyle çok bağlıdır” da denildiği analizde, Doğan grubuna getirilen 3 milyar dolar civarında vergi cezasına vurgu yapıldı.
Analizde gazetecilerin, sarı basın kartının ellerinden alınmasından yada çağrıldıkları toplantılara girmelerinin yasaklanmasından endişe duydukları belirtiliyor. Ayrıca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat hakaret gerekçesiyle düzinelerce karikatürcü ve gazeteci hakkında dava açtığı hatırlatılıyor.
Time dergisi bu analizin ardından, Türkiye’de Haziran ayında seçimlerin yapılacağını, Erdoğan’ın üçüncü defa galip çıkması beklendiğini belirtiyor. “Erdoğan, yeniden seçilirse yeni, daha demokratik ve yaygın bir sosyal konsensüs ile hazırlanan bir anayasayı başlıca bir öncelik yapmaya söz verdi. Yaparsa, yurt dışından alkışları hak edecek” denilerek Time dergisindeki yazı bitiyor.
Bu yazı sizce ne demek istiyor? Ergenekon davasındaki son gözaltı ve tutuklamalar sonucunda iş gelip liberal solcu ve aydınlara dayanmıştır. Bunların arasında daha önceki Ergenekon davalarında hükümeti destekleyen bu aydınların arasında Sorosçularda bulunmaktadır. İşte burada ki tepki şunu belirtmek için gösterilmektedir.
“Sen o koltukta biz istediğimiz için oturuyorsun..Bunu unutup da bizim adamlarımızı da göz altına almak da neyin nesi?”
Şu dünya ne garip değil mi dostlar? Söz konusu olan Cumhuriyet ve Atatürk’se sonuna kadar muhalif olan ve bu değerleri savunanların sorgulanmalarına “İyi oldu, hak etmişlerdi” diyen “aydınlar(!)” şimdi ayaklanmış durumdalar.. yanlarında yabancı basın ve kendilerini besleyen Soros vakfıda var.
Genç teğmenlerin, uyuşturucu ve kadın ticaretiyle suçlanmasında bile “endişe” duymayan, askerler aleyhine suç belgesi yaratılmasında bile “endişelenmeyen” egemen beyler kendilerine yakın kimlikler tutuklanınca bir araya gelip bir bildiri yayınladılar. O bildirinin altına imza atanların isim listesini burada vermeyi uygun bulmuyorum. Belki sizler gazetelerde görmüşsünüzdür bile. İçlerinde beni en çok şaşırtan Şerif Mardin ismi olmuştu. Onun Sorosçu olduğuna inanasım gelmiyor. Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eşbaşkanı Helene Flautre’da , “Ergenekon” davası kapsamında dün bazı gazetecilerin gözaltına alınmasından “derin endişe duyduğunu” açıkladı.. Gördüğünüz gibi, aynen “derin endişe!!” AB’ci ve Sorosçu, endişe paylaşımındalar ve gerkçeleri de şu..
“Ergenekon darbe planlayıcıları gibi ulusalcı hareketlerle bağlantılı olabileceklerine inanmak zor..!”
Türkçesi, “…piyasada bunca ulusalcılar dururken bizim arkadaşlarımızla niye uğraşıyorsunuz?”
Yazımı bir fıkrayla bitiriyorum.
***
Üniversitede okuyan bir öğrenci yıl sonu sınavlarına girmiş ve arkadaşına:
- Ben...... memleketime gidiyorum, sınavlar belli olduktan sonra bana sonuçları
bildir, ancak telefona ben çıkarsam bana söylersin.
Telefona annem çıkarsa zayıfım olmaz da, eğer bir tane olursa Ahmet’in selâmı var,dersin.
...İki zayıf imkânsız da eğer olursa Ahmet’in ve Mehmet’in selâmı var, dersin.
...Üç zayıf hiç olmaz da eğer olursa Ahmet’in, Mehmet’in, Şevket’in selâmı var dersin.
...Dört zayıf imkânsız da eğer olursa, Ahmet’in, Mehmet’in, Şevket’in ve Ali’nin selâmı var dersin, dedikten sonra memleketine giden kahramanımız arkadaşından merakla telefon beklemeye başlamış. Bir zaman sonra sınavlar belli olur, arkadaşı sınav sonuçlarını bildirmek için telefona sarılır, telefona öğrencinin annesi çıkar.
-“Teyze, oğlunuza söyleyin, Ümmet-i Muhammedin selâmı var...”
***
Şimdi kendileri için feryat edenlerede “Ümmet-i Muhammedin selâmı var...”
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 09.03.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder