26 Şubat 2013 Salı

HASRETLE YANARKEN BİR İPLE KÜFENİN HESABINI UNUTMAYALIM


Bazı anlar vardır, söz biter. Konuşacak gücünüzde, kelimelerinizde kalmaz kimi zaman. Kendinizi boşlukta hissedersiniz. Hele bir yakınınızı yitirirseniz...

Geçtiğimiz pazar sabahı telefonum kısa çaldı, yetişemedim. Arayanı gördüğümde neden kısa çaldığını anladım. Arayan büyük halamın kızı sevgili Senahat ablamdı. Yüreğim takla attı. Aradım, ablamın sesini duyunca yanılmadığımı anladım. Halam aramızdan ayrılmıştı. Sonsuz yolculuğa çıkmış, Hakka yürümüştü. O hasret kaldıklarına kavuşurken, bizi bir hasretin içine koyarak gitmişti. O bilge anamızdı. Bilge anamızı halamızı yitirdik.

Tıpkı hayattaki iki kardeşi
Meliha ve Hamiyet gibi
Tıpkı iki evladı
Adnan ve Senahat gibi
Tıpkı torunları
Ateş, Konca, Çağlar ve Alpar gibi
Tıpkı yeğenleri
Nizamettin, Aydın, Canşen, Coşkun, Hülya, Derya, Nurşen, Harika gibi.
Almanya’daki yeğenleri Ulus, Erol ve Meral ile Hollanda’daki Filiz ve Deniz gibi.

Bizi hasretin kucağında bırakırken kavuştuklarına bakar mısınız?

İlk önce Allaha ki hepimizi yaratandır.
Eşi Cevat ki eniştemdir sayesinde.  
Babası Hasan ki dedemdir.
Annesi Lütfiye ki babaannemdir.
Kardeşleri Mesut ki babamdır, Kâni ve Nüfel ki amcalarımdırlar.
Yeğeni Faruk ki ağabeyimdir, 2. halamın 2. oğlu olarak.
Daha nice halalar teyzeler, daha nice amcalar dayılar.
Daha nice arkadaşlar dostlar. Hiç birini bilmediğim.
Kavuştular o sonsuzlukta.

Ne çok hasrete karışırız bu zaman yolculuğunda.. yitirdiklerimiz ne çok!
Yurdun cennet olsun su içtiğim küçük şişeyi içtiğim odada hatıra diye saklayan halam!

***

Can dostum Erdinç hep yakınırdı; “benim günahım çok” derdi. Ölmekten değil sorgu sualden, hesap gününde hesap verememekten korkardı. Oysa insan canlısı, güler yüzlü, yardım sever, bir kuruşluk hak yememeye çalışan, mazlumu koruyan bir insandı. Kendisine günahlardan sakınıp, Allah’tan ümit kesmemesini öğütlerdim. Büyüklerimden böyle öğrenmiştim çünkü. Kansere yakalandı. Ameliyat olmuş, midesinin tamamını verdikten sonra kendisinin yarısı kalmıştı. Sözün kısası çok kilo vermişti.

Son zamanlarında babasına ev yaptırıyordu. Evin yapımını denetlemeye ölümüne iki hafta kalana kadar oturduğu Vagon Fabrikası Lojmanlarından Hacıoğlu mahallesi Orta camiine otomobilini kullanarak gitmişti.

Bir gün telefonla beni aradı. Devlet hastanesinde yattığını belirtmiş, çektiği büyük ağrılara rağmen benle konuşmuş, son bir kez görüşmeye çağırmıştı. Gittim. Laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten saygıdeğer ve kendisine eş olarak çok yakışan hanımefendi, göz yaşlarını gizleyerek aşağıya kadar gelip beni dostumun yanına çıkarmıştı. Sona yaklaştığımızı ümitsizliğin karanlığını yüzünde görerek anladım. O eşini, ben arkadaşımı, kardeşimi, can dostumu kaybedecektim.

Odasına giren çıkan ziyaretçinin ardı arkası kesilmiyordu? Her birinin söz birliği etmişçesine söylediği “senin iyi insan olduğuna her yerde şahitlik ederim”di. Dostum “Allah razı olsun” diyerek ağlıyordu.

O gidiyordu, ama kuşlara kışın karlarda yem aramasın diye fabrikanın lojmanlarında barınaklar ve meyvelerinin çekirdekleri yem olan ağaçlar ekmişti. Kedi köpeğe, açık kalan bahçe çeşmelerinin sularını çeşme etrafına toplayan su yolları yapmış, oralara konu komşunun yiyecek artıklarını bırakabilecekleri kaplar koymuştu. Serbest dolaşan kedi köpeğede gün doğmuştu. Ölümünden bir yıl sonra oraya gittiğimde yaptıkları bozulmadan duruyordu. İşte bu dostum günahının hesabını veremeyeceğinden korkuyordu. Korkmak iyi bir şeydir. Çünkü korkan kendine ve başkasına zarar veremez. Nasıl versin ki? Her şeyin sahibi insana ne verdiyse emanet vermişti. Emanete ihanet edilir mi?

***

Bir zamanlar Doğu’nun şehirlerinden birinde, zengin ve varlıklı bir adam ölmüş. Haberciler ve tellallar şehrin sokaklarına yayılıp halka şöyle seslenmişler:
“Ey ahali! Bildiğiniz gibi Veli Ağa vefat etti. Önemli bir vasiyeti var. Ahiret hayatına alışabilmek için yardımcı arıyor. Kim mezarda geçireceği ilk gecede ona eşlik ederse, Veli Ağa’nın servetinin yarısı kendisine verilecektir.”

Tellalların onca bağırıp çağırmalarına rağmen, kimse bu ilginç teklife talip olmaya cesaret edemedi. Akşama doğru, şehrin en fakir adamlarından biri olan hamal, bakmış ki, elinde mal olarak bir küfe ve ipten başkası yok. “Hamal olarak yatar, ağa olarak kalkarım” diyerek koşmuş ve diri diri mezarda gecelemeye talipli olmuş.

Ertesi gün, genişçe bir mezar kazmışlar. Bir tarafına iyice kefenlenen Veli Ağa’yı bir tarafına da hamalı yatırıp mezarı kapatmışlar.

Az sonra sual melekleri çıkıp gelmiş. “İkisi de artık bize emanet” diye aralarında konuşuyorlarmış. Biri:

“Öyle de..” demiş. “Zengin olan zaten burada kalıcı, önce şu hamaldan başlayalım.”

Öteki melek bu teklifi makul görmüş ve hamalın baş ucuna gidip sorguya başlamışlar:

“Dünyada malın mülkün var mıydı?”

“Alay etmeyin” demiş hamal. “Sırtımdaki küfeden ve ipten başka bir şeyim hiç olmadı benim.”

“Öyleyse söyle bakalım” demiş melekler. “O küfe ile ipi hangi kazançla nasıl aldın?”

Hamal başlamış anlatmaya:

“Beş kişinin malını on kuruşa taşıdım. İkisini yedim sekizini sakladım. Ertesi gün de aynı işi yaptım. Böyle böyle para biriktirdim. Yemedim içmedim, ucuza taşıdım ve bunları aldım.”

Melekler:

“Olmadı” demişler. “Olmadı hamal efendi. Falancadan aldığın para hak ettiğinden çok azdı. Biz bunun hesabını ondan soracağız. Filancaya da çok ucuza taşımıssın, bunun da hesabını ondan soracağız”

“İyi ama..” demiş hamal. “hakettiğim parayı isteseydim, bana taşıtmazlardı ki...”

“Sen merak etme” demiş melekler. “Nasıl olsa ikisi de buraya gelecek, o zaman biz sorarız bunların hesabını.”

Ve sorguya devam etmişler:

“Sen bir daha söyle bakalım. Kazandığının ne kadarını yedin, ne kadarını biriktirdin?”

“VALLAHi” demiş hamal. “Genelde hep yarı yarıya... On aldıysam beş sakladım, beş yedim. İki kazandıysam, birini kenara attım.”

“Olmadı” demiş melekler. “Bu iş hiç olmadı. Sen hem kendinin hem de çoluk çocuğunun boğazından kısmışsın. Hem kendi nefsine, hem de onların nefislerine zulmetmişsin. Bu günahtır bilmez misin?”

Hamal ne cevap vereceğini düşünürken kan ter içinde kalmış. Ve bütün bir gece melekler sormuş o kıvranmış, melekler sormuş o kıvranmış.. Nihayet sabah olmuş ve mezarı açıp onu dışarıya çıkarmışlar.

Hamal bakmış, kadı efendi dahil bütün şehir kabrin başına toplanmış. Hatta mehter takımı bile hazır bekliyor.
Kadı, mezardan kendisini dışarıya atan hamala:

“Afferin hamal efendi, kimsenin cesaret edemediği bir işi yaptın. Ama mükafatını da göreceksin. Artık zengin bir adamsın.”

Halkan bir alkış ve ‘Yaşasın’ kopmuş.

Hamal:

“İstemem! İstemem! VALLAHi istemem!” diye bağırmış. “Ben, bir iple bir küfenin hesabını sabaha kadar veremedim. Onca servetin hesabını nasıl veririm. Kim isterse o alsın. Hesabını da alan versin!”

***

Ölen yakınlarımıza (Rumelililer yakınları için “tatli canlarımız” derdi) hasretle yanarken bir iple küfenin hesabını unutmayalım.




Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.sakaryaanadolu.net 


Yayın Tarihi: 15.02.2013 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder