Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yardımcı Doçent Doktoru Kemal Üçüncü “İletişim canlılar arasında bilgi alış verişinin vazgeçilmez unsurudur” der. “Bu çerçevede iletişim unsuru olarak Türk kültür geleneğinde (dünya kültüründe de durum bundan farklı değildir A.G) armağanlar, diplomaside iç ve dış siyasette, hediyelerin biçim ve içeriği, sunuluş biçimiyle, bu bağlamda taraflar arasında bir iletişim biçimi olarak, ilettikleri mesajlar açısından incelenmesi gereken bir fenomendir” diyerek ekler. Prof.Dr. Mahmut Tezcan’da “hediye geleneği bütün kültürlerde görülen evrensel ve işlevsel bir kültür kalıbıdır. İlkel olsun çağdaş olsun her kültür bu geleneği yaygın biçimde sürdürmüştür” der. İlk bölümünü pazartesi günü okuduğunuz yazı dizimizdeki amacım bu konuyu enine boyuna incelemek.
Hediye ve hediyeleşmek konulu bu yazı dizimizin ikinci ve devam eden bölümlerinde hediyenin, öz Türkçeyle söylersek armağanın tarihi süreçte geçirdiği evreleri göreceğiz. Hediyeleşme ister dini ister din dışı biçimiyle olsun, toplum içinde bir öneminin olduğunu kabul etmek gerekir. Her toplumda görülen hediyeleşmenin insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi olduğu da akıllarda tutulmalı. Modern antropoloji çalışmalarında ilkel topluluklarda karşılık beklemeden hediye vermenin yanı sıra, hediye değişimi ve hediye ile sosyal bağ kurma, sosyal itibar ve onur kazanmayı amaç edinen biçimlerinin de bir hayli yaygın olduğundan söz edilmektedir.
İlk önce bu kelimenin içerdiği anlam ne, onu görsek daha uygun olur. Hediye veya armağan kelimesinin sözlüklerde anlamı; insanlar arasında sevgi, saygı ve yakınlığa vesile olan ve birine karşılıksız verilen eşya olarak belirtilmiş. Her ne kadar sözlüklerde karşılık beklemeksizin dense de ülkemizdeki yaygın biçimiyle düğün, nişan, sünnet gibi törenlerde karşılıklılık ilkesi vardır ve bu gözetilmektedir. Aslına bakarsanız bence bu tören hediyelerini hediye kavramından çıkarmak gerekir. Daha çok yardım anlamını taşıdığına inandığım bu adet, bu töreni düzenleyene bir bakıma eşyadan çok para verildiği veya altın takıldığı için, ekonomik katkı sağlamaktan başka bir şey değildir.
Şimdide gelelim hediye ve hediyeleşmenin tarihine.
Önce Prof.Dr. Mahmut Tezcan’nın yazdıklarına bakalım.
İlkel toplumlarda hediye geleneğinin Fransız düşünür Marcel Mauss, (1872-1950) tarafından incelendiğini belirten Prof.Dr. Mahmut Tezcan, bu düşünürün karşılaştırmalı yöntemle Polynesia, Melanesia ve kuzey batı Amerika’daki yerlileri incelediğini söyler. Prof.Dr Tezcan’a göre hediye değiş tokuşu ekonomik antropolojinin temel konusunu oluşturur. Bana kalırsa günümüz ekonomilerini şekillendirenler bu örneklerden faydalanmışlardır. Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Yılbaşı gibi özel günler, tüketim toplumunun daha çok tüketmesi için kamçılandığı özel günler olması başka türlü açıklanamaz çünkü.
O dönemlere özgü ekonomi anlayışına uygun olarak hediye değiş tokuşu ekonomik ve siyasal amaçlarla biçim kazanır. Burada esas olan akrabalığın sürdürülmesi, insan mal ve eşyanın dışarıya çıkmasını önlemektir, soyun devamını sağlamaktır. Bunun için kendi aralarında hediye kız alış verişlerinde bile bulunabilmektedirler (sözün burasında bazı ilkel kabilelere ve kuzey kutbunda yaşayan eskimo’lara gidildiğinde gelen erkek misafire ev sahibi erkeğin eşini sunmasıda hatırlanmalıdır. İzzet ve ikramın bir çeşidi olan bu türe de hediyeleşmenin başka biçimde ortaya çıkması olarak görülmelidir A.G).
Mahmut Tezcan’ın yazdıklarından Mauss’un hediyelerin bir istem olmayıp, toplumsal zorunluluklar şebekesinin bir parçası olduğunu belirttiğini öğreniyoruz. Mauss burada “Karşılıklılık” kavramını kullanır. Her türlü alış veriş ve paylaşma karşılıklı olmak zorundadır. Hediye alış verişi gibi kişisel ve duygusal bir konuda bile bilinçaltında bir karşılık bekleme vardır.
KULA
Yabancı gurup ve toplumların birbirleriyle ticaret ortaklığı kurmaları biçiminde oluşan ilkel ticaret biçiminde hediyeleşmenin olduğunu görüyoruz. Prof.Dr. Mahmut Tezcan Batı Okyanusya yerlilerinin ticaret yaptıkları yerlere götürdükleri hediyelere isim olan “Kula” yı şöyle anlatıyor.
“Uzun süreli alış verişler sonucu, yabancı toplumlar arasında ‘Ticaret akrabalıkları’ kurulmuş olmaktadır. Bu tür ticaret ilkel ticaretin örneği ‘Kula’ dır. Bu adalarda yaşayan Argonaut’lar deniz aşırı komşu adalarla sürekli ticaret ilişkisi içinde yaşarlar. Bunlar küçük gemilerle açık denizlere yaptıkları seferlere ‘Kula’ derler. Kulanın amacı kolye ile bilezik değiştirmektir. Her denizcinin her limanda kendisini bekleyen bir ticaret ortağı vardır. Karşılama sırasında önce hediyeler verilmektedir. Ortaklık her alış verişte birbirlerine hediyeler vererek bir tür hak helalleşmesi yapmaktadırlar.
Küçük toplumlarda törensel olarak verilen hediyeler, yüksek değere sahip objelerden oluşur.
Kulanın bazı işleri, özenle hazırlanmış sihir ayinleri ve halkın katıldığı törenlerle beraber yürür. Bilezik ve kolyenin ayinli mübadelesi (Kula) yanında trampa ile adalılar arasında pek çok malın mübadelesi sağlanmış olur ki, buna Gimwali denir. Hediye mübadelesinde cimri davranan iktisadi düşüncelere fazla bağlanan kişileri, ‘Hediye verme işini sanki mal mübadelesiymiş gibi yapıyor.’ Diyerek kınar ve kula kurumundan çıkarırlar. Hediyede denklik, hediyeye karşılık verene ait olup kişilerin itibarı buna bağlıdır.”
Bizde de buna benzer bir takım hediyeleşme yok değildir. Küçük ölçekte de olsa bunları görüyoruz. Sadece denklik kuralı pek uygulanmaz. Özellikle yıl sonu hediyelerinde bunu görürüz. Takvim, anahtarlık v.b gibi hediyelikler günümüzde ekonomik nedenlerle terk edilmiş hediyeleşme geleneği olsa bile bilinen Kulaya benzer ticari hediye ve hediyeleşme biçimidir.
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder