ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
Geçen yazımızı bir tür hediyeleşme kültürü olan potlaç kültüründen esinlenen kapitalizmin insanlığı o ilkel döneme geri götürdüğünü belirtmiş ve şu alıntıyla bu görüşümüzü desteklemiştik.
“Kapitalizmin önemli nirengi noktalarından bir olan tüketim ve dolayısıyla özel günler ihdası üzerinden armağan kültürünü canlı tutma çabası bir ölçüde paganizme geri dönme durumudur. Çünkü hediye üzerinden karşılıklı dostluktan ziyade para gücünü tecessüm ettirmektedir. Zira kapitalist tüketimde marka ve etiket her şeyin önündedir. Bu yol izlendiğinde bile armağan üzerinden bir tabakalaşmanın ya da deyim yerindeyse sanki kast sisteminin oluşturulduğunu gözlemlemek mümkündür.”
Buna gidişin elbette bir yolu olmalıydı. O da mübadele aracı olarak ortaya çıkan paranın icadıydı. Başlangıçta masum olan para daha sonra ekonomik düzenleri, ardından da dünya ekonomik düzenini getirmesiyle insanı doğadan kopartınca insanın özgürlüğünü ekonomik çerçevenin içine sokarak bitirdi. Oysa bütün bunlar insanın özgürleştirilmesi olarak sunulmuştu. Bütün bunlardan ilkelliği, kabileciliği savunduğum sanılmasın. Ben bir duruma ayna tutuyorum. Alın size bir ayna daha.
“Yine dikkatten kaçmamamsı gereken bir başka özellik ise, paranın, ilk kez potlaç düzeninde ortaya çıkmış olmasıdır. Ne var ki o dönemde para, ekonomik bir gösterge olarak değil siyasal bir güç göstergesi ve barışı sağlamaya yönelik bir değiş tokuş nesnesi olarak kabul görmüştür. Parasal ekonomik düzenin ortaya çıkması, ancak akılcı bir düşünce sisteminden sonra mümkün olabilmiş, bunun için de çok çok uzun yüzyıllar gerekmiştir. Parasal ekonomik düzenin ortaya çıkışı durumunda bu kez eşya evrensel bir ruhun taşıyıcısı değil de, bizzat paranın bir göstergesi haline gelmiştir.”
Ben böyle bir insan türünün oluştuğunu ve geliştiğini çok gördüm. İki kardeş aldıkları duvar saatlerinden kendilerinin aldıkları saatin daha güzel ve değerli olduğunu ödedikleri para ile göstermeye çalışıyorlardı. Bu günkü kredi kartları (ki çoğunluğun en üst seviyede kazanca sahip bile olsa neticede sınırlı sayılacak bir paraya sahip olacağından, yarınlarını bugünden harcayacak şekilde sınırsız harcama yapabilmesi için paranın da hayattan kovularak soyut rakamlara geçişle çiplerden kurulu yeni kölelik düzenini oluşturacak başka bir insan türünün geliştirildiğini belki bir yazıda, yada başka dizi yazıda görürüz) ile bu tür insan daha çok artmıştır. En son model elektronik eşya, bilgisayar ve cep telefon satışlarının patlaması bunun eseri olduğunu düşünüyorum. Bunlar sahip olunan paranın göstergesi olarak kabul ediliyor.
Aynalara bakmaya devam edelim.
“Böylece potlaç kültüründe, eşyanın değişmezliğin ve şimdinin sembolü olmasından dolayı ritüelde oluş ve bozuluşu temsil etmek bakımından yağmalanmasına gerek kalmamıştır. Zira modern zamanlarda eşya, zaten hızlı tüketimle aynen bu anlamı karşılamaktadır. Dahası asıl olan değişim olmuştur ya da tüketim.
Tüketimciliğin ve devlet kurumlarının egemen olduğu bir çağda, pek çok insan, öz çıkarın toplumdaki baskın güdü olduğuna inanır. Armağanlar da, en iyi ihtimalle, yararsız süsler olarak görülür. Armağan Dünyası isimli kitabında Jacques Godbout, armağanın aslında günümüz toplumlarında nasıl da hakim olduğunu gösteriyor. Antropolog Marcel Mauss, ‘ilkel’ ve arkaik toplumlarda armağan aracılığıyla kurulan ilişkileri incelediği ünlü eserinde, bu değiş tokuşun temel özelliğinin, tarafları, değiş tokuş edilen nesnelerin maddi değerinin üzerinde ve ötesinde bağlayan bir sosyal bağ kurması olduğunu göstermişti. Bu karşılıklı soyut ‘borçlar’ sosyal dokuyu oluşturuyorlardı.”
Son cümle ile günümüze gelmiş olacağız ama bu konuda daha söylenecek sözümüz olduğu için şimdilik günümüze gelmeyi erteleyelim.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yardımcı Doçent Doktoru Kemal Üçüncü’nün açıklamalarını görelim.
Armağan vermekteki esas ilke karşılık beklemeksizin vermek olduğu düşünülse de gördük ki, çoğu toplum ve bireylerde hediyeleşmede karşılıklılık ilkesi de vardır. Yrd.Doç.Dr. Kemal Üçüncü adak ve kurbanlarda bu ilkeye sahip (sunum denilse bile) hediyelerdir, armağanlardır diyor.
“Armağan vermekten kasıt beklenilen bir davranışın, durum veya beklentinin gerçekleşmesini; gerçekleşmişse daha güçlü bir şekilde yinelenmesini sağlamaya dönüktür. Bu yönüyle bireysel ve kurumsal iletişimde bir pekiştirme faktörü olduğu görülür.
Pekiştirme ‘bir davranışın ileride yinelenme olasılığını uyarıcı olarak’ tanımlamaktadır. Bu manada olumlu pekiştireçlerin bireyler arası ve devletler arası ilişkileri geliştirici ve kuvvetlendirici bir etkisi olduğu açıktır. Bu çerçevede İslamiyet öncesi kültür geleneğinde ki bazı armağanları şöylece değerlendirebiliriz”
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder