31 Mart 2013 Pazar

SEN NEYMİŞSİN BE ABİ?


Ne yapsam, nasıl anlatsam bilmiyorum. Öyle bir insan örneği vardır diliniz tutulur, anlatamazsınız. Bu örnekteki insan her şeye ahkâm kesmeye bayılır. Doğru sözlerde söyler kimi zaman, şaşırırsınız. Her işi yapmıştır. Asla kendini bir işte dikiş tutturamayanlardan görmez. Çevresinin genişliği ve bu çevredeki kredisinin varlığına bağlar bu durumu. Hakkını yemeyelim çene çalmakta pek hünerlidir. Sözü süslemeden, dolaştırmadan hedeflediği konuya dikkatleri çekecek şekilde konuşur. Çevrenizde böyle bir kişi bile yok mudur? Varsa şöyle bir bakın ne kadar okuyup araştırmaya meraklıdır? Hemen hemen hiç, değil mi? Sorsanız vaktim mi var derler. Tamam, vakti yoktur ama toplumumuzun da kitap okuma alışkanlığı yok! Bunu bildiğiniz için inanmakta güçlük çekmezsiniz. Okuyana şaşılır bu ülkede, “nasıl vakit ayırabiliyorsun?” diye de sorulur birde.

Buraya kadar anlattığım, baskın karakterde olmakla birlikte, olumlu olan bir insan örneği. En azından bir şeyleri başarmış olduğu görülür. Birde bunun tersi var, çekilir gibi değil. Her işi eline yüzüne bulaştırır. Sorarsanız çok şanssızdır. Talih hiç yüzüne gülmemiş. Konuşurken kopuk ipleri bir birine bağlar gibi konuşur. Ordan burdan kırıntı bilgiler edinmiştir. Genede kendisini çok bilgili görür. Üstelikte bir konuşma ustası olduğunu sanır. Bununda hakkını yemeyelim girişkendir. Saygıda kusur etmez. Hatta kimi zaman kantarın topuzunu kaçırır. O zaman saygısına övgülerini ekler. Böyle insanı sevenlerde vardır mutlaka. Benliklerini doyuran övgülere kimin ihtiyacı yok ki?

Bir arkadaşım vardı, benim gibi Beşiktaş taraftarıydı. Çok güzel futbol oynardı. Oyunculuğu Hollandalı ünlü futbolcu Cruyff’un özelliklerini taşırdı. O sıralarda semtimizde bulunan 100 dönümlük arazi parçasında (biz tarla derdik, çünkü öncesinde ekilip biçilen bir tarlaydı) hafta sonları maçlar oynanırdı. Büyüklerin arasına giremeyen bizim yaşlarımızda kişilerde o tarlanın bir ucunda kendilerine uygun boyutlardaki alanda futbol oynarlardı. Kurduğum her takıma onu mutlaka alırdım. Benden birazda küçüktü. Daha sonraki yıllarda kendisine tavla öğretmiştim. Tavlada ondan çektiğimi kimseden çekmedim. O daha çok yeniyken bir turnuva düzenledim. Turnuvada onunla oynadığım ilk maçta 5-0 yenilerek elendim. Hiçbir şey bilmiyordu ama şansı çok iyiydi.

Şansı iyiydi dedim ya, öyle böyle değil. İlerde ticarete atıldığında bunu açıkça gördük. 
Ticarette de onu diplomalı iktisatçı sanırdınız. Öyle önerileri vardı ki Tüsiad Müsiad duysa kesin ülke yararına bulur, üstelik neden bunu düşünemedik diye dövünürlerdi. İşsizliğe çare olacak buluşları bile vardı. İş adamları odalarının üyeleri birer kişi işe alsa işsiz kalmaz derdi.

Hiç umulmadık bir anda bambaşka işlerle karşınıza çıkardı. Bir keresinde bir bisküvi firmasının genel satıcısı oldu. İşi büyüttü, iş pazarlamaya başladı. İş pazarlamacılığından ülke pazarlamacılığına dönüştü. Turizm sektöründen sanayi sektörüne, pazarlanan ne varsa pazarladı. İletişimden bileşime kadar konuyu geliştirdi. İşleri rast gidince konuşmacı olarak iş adamlarına öğütler bile verdi. Doğudan karkas et getirip batıda sucuk yapıp satmalarını önerirdi. Sanki ortalıkta et vardı da.. En beğenmediğiniz ülkede etin kilosu 8 lirayken bizde 30 lira olmasının başka açıklaması var mı? Tıpkı benzinde olduğu gibi. Başka ülkelerde benzinin litresi 2, bizde 5 lira. Ne ülkeyiz yahu! Ama arkadaşım coşmuştu bir kere.

Her işin bir ilki vardır ya, işte o ilkler çok heyecan verir herkese. Arkadaşıma da tabii.. hatırlıyorum, ticarete atılmasına yakın belediyede işçi bile olmuştu. Kadrolu olmak çok çok zorken o bunu başarmıştı. Daha sonra sadakatinden dolayı yükselmiş, belediye garajında kantin işletmişti. O zamanlarda sendikacı olmuştu. İşçi eylemlerine katılarak grev gözcülüğü yapmıştı. Bütün bunların ilerde onun yöneticiliğinde önemli katkılarda bulunacağını acaba düşünmüş müydü? 

Bu kadarla da kalsa iyi. Şiire de, tiyatroya da meraklıydı. Hatta keşke herkes böyle olsa diye içimden geçirirdim. Bir keresinde başrolü üstlendiği bir oyunda oynamıştı. Anti komünist, anti masonistti. Yahudileri sevmezdi. Eh bende ırkçılık boyutunda değil ama dünyaya egemen oldukları için Yahudilerden hoşlanmazdım. Ne o öyle kardeşim, sinema, edebiyat, bilim ve teknoloji onların güdümünde nasıl olur? Ama öte tarafta Allahın zenginliği istediğine, bilimi isteyene vereceği gerçeği vardı. Adamlar demek ki çok kafa yorup teknolojinin sahibi de olmuşlar. İslam dünyası ajanların oyuncağı olmuş, ülkeleri perişan durumdayken liderleri iktidarlarının derdine düşmüşlerdi. Bundan daha iyi olmaları mümkün değildi tabii. Bunun cevabını hepsi öbür tarafta versinler artık. Ortalığı boş bulan Yahudiler Hitler’in yaptığı soykırımı kullanarak mağdur edebiyatıyla kendilerinin kollanmasını sağladılar. Teknolojiyi her konuda emellerine uygun bir dünya oluşturmaya yönelik geliştirdiler ve kullandılar. GDO’lu besinlerle kendilerine bağımlı bir dünya tarımcılığını oluşturdukları gibi, istedikleri anda dünya nüfusunu hem sayısal hem nitelikçe ayarlayabilir hale gelmek üzereler. Bunların içine tıp bilimini de koyabilirsiniz. Kuru kuruya hamaset dönemleri 18. ve 19. yıllarda kalmış olmalıydı. Donanımlı, öte dünya kadar bu dünyayıda anlayan imanlılar bu topluma gerekmez miydi? Ne yazık ki hamaset yapmaktan öteye geçemeyen inanmış insanlarımız var. Hepsi için söylenmese de geneli böyle ne yazık ki. Arkadaşım bunlardan biri değildi. Herkesten farklıydı. Ama büyük düzene sakalı kaptırmıştı bir kere; nereye çekerlerse o yöne gidiyordu. Tüccarlık, idarecilik derken en sonunda kendisini yanlış sularda yüzer bulmuştu. Bunu bir tek ben görüyordum.

Çoktandır kendisinden bir haber alamıyorum. Kim bilir nerelerdedir? Belki geleceğin planını yapıyordur. Bir gün umulmadık biçimde karşıma çıkacağından kuşkum yok! Bu yüzden ona şarkıcı değilim ama müzisyen geçmişime dayanarak MFÖ’nün şarkısını söylemek istiyorum.

“SEN NEYMİŞSİN BE ABİ?”
     

NOT:
Bu yazı bir kurmacadır, böyle bir arkadaşım gerçekte yok! Ararsanız buna benzer birini bulursunuz belki. Her hikâye kimilerine tutan, kimilerine hiç tutmayan günlük fallar gibi
kimine uyar kimine uymaz. Bu yüzden ortaya  çıkan benzerlikler kimseyi şaşırtmasın.




Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.sakaryaanadolu.net 


Yayın Tarihi22.03.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder