30 Kasım 2010 Salı

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜN YENİ SLOGANI; 1


ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE

Ükemizin son yirmi yedi yılı devletin ekonomik alandan çekilmesiyle geçti. Kısaca K.İ.T olarak adlandırdığımız kamu işletmeleri devlete yük olduğu söylenerek, hiç bir önem gözetmeden satıldı. Gelen her iktidar ezberletilmiş gibi hep aynı sözü söylediler. “Devlet sütçülük yapamaz, devlet manavlık yapamaz!” Devlet ne yapar diye sorsanız “çelik çomak oynar” cevabını alamazsınız elbette. “Vergi alır” diyeceklerdir muhakkak. Vergi alabiliyorsa alır. Alamadığı ortada.. o kadar ortada ki, devlet ikide bir af çıkarıyor. Affedilen vergiler değil, ödenmeyen vergi borçlarının birikmiş faiz borçlarıdır. Bu bence devletin sattığı bir şeyin karşılığıdır. Elinde K.İ.T’ler olmadan ne satmıştır diye sorulursa en azından hizmet satmıştır diyeceklerdir. Hani devlet alım satımla yani ticaretle uğraşmazdı? Hizmette ticaret metaı değil mi? Buda gösteriyor ki devlet istese de ticari hayatın dışında kalamaz. Sigarayı, benzini, doğalgazı, elektriği, ekmeği, kibriti size sattırır, sattırma izni olarakta dolaylı vergi dediğimiz bir pay alır. Ticaret; devletin varlığını sürdürebilmesinin bir çok yolundan biridir çünkü. Kim ne derse desin devlet en büyük tüccardır. Öyle tüccardır ki hükümetler eliyle kuralları kendi koyar.

Kurban bayramından bir gün önce, arife günü vergi affıyla ilgili manşetleri gazetelerden okumuş, televizyonlardan izlemişsinizdir. “Tarihi af” adıyla anılan yeni vergi affıyla sevinenlerde, üzülenlerde var. Vergisini düzenli ödeyende, ödemeyende sorarsanız kendini haklı görür.

Fatih Altaylı afla ilgili gazetesinde şunları yazmıştı:

“HÜKÜMET arife günü bayram hediyesini açıkladı.
Her zaman olduğu gibi Türk işi.
Kaçakçıyı, ahlâk dışı hareketi alışkanlık haline getireni, devlete kazık atmaktan zevk alanı, tüyü bitmedik yetim hakkı yiyeni ve bilcümle namussuzu sevindirecek bir bayram hediyesi.
Dedim ya tipik Türk işi.
Kaçanın ve kaçıranın anası ağlamazmış.
Zaten bu da Türk atasözü.
Yıllardır vergisini ödemeyen, yıllardır devletin parasını, milletin parasını haksız zenginleşme için kullanan herkesin yüzü gülüyor.
Çünkü devlet baba, onları affetti. Çaldılar çırptılar, ödemediler ve ceza olarak yüzleri güldü, bayram hediyesi aldılar.
Ayıp değil mi?
Yıllardır tek kuruş aksatmadan vergisini ödeyen işadamına, daha parası eline geçmeden vergisi kesilen çalışana, primini ve borcunu gününde yatırana ayıp değil mi, yazık değil mi?
Bu ülkede kazanmak için, sevinmek için ve hediye almak için ille de ahlâksız mı olmak gerekiyor!
Bu ülkenin milyonlarca namuslu vatandaşı, şimdi namussuz sever devletinden bir hediye bekliyor.
Şimdi de namuslular, erken ödeme primi, vaktinde ödeme faizi, namuslu olma ödülü istiyor. Vermeyecekseniz eğer iki çift lâfım var.
Kaçakçının cebine koyduğunuz hediye haram olsun!
Boğazından geçmesin, çoluk çocuğuna yaramasın!
Namuslunun elinden başka bir şey gelmiyor. Bedduadan başka.”

Gazete Vatanda düşündüklerini yazan Mustafa Mutlu Fatih Altaylı’dan farklı düşünmüyordu. Bakın neler yazmıştı:

“ -Vergi borcu namus borcudur- diyen siz enayiler, derdinize yanın!
Üç kuruşluk emlâk vergisi borcunu ödemek için yüksek faizle banka kredisi kullanmak zorunda kalan...
İşçilerinin SSK primlerini zamanında yatırmak için arabasını satan...
Satacak bir şey olmayınca tefeciden borç alan ya da kredi kartından para
çekip, daha sonra donuna kadar haciz yiyen... Belki de cezaevine düşen...
Kısacası, devlete olan tüm borçlarını gününü gününe ödeyen sizler...
Kusura bakmayın ama bu devlet size -enayi- muamelesi yapıyor!
Ve bu sıfatınız dün bir kez daha tescil edildi...
Hükümet, Cumhuriyet tarihindeki en kapsamlı borç yapılandırmasını dün resmen açıkladı.
Koskoca maliyeciler size boşuna mı -kümesteki kaz- diyor, bir bildikleri var elbette...
Kümesteki kazları yoluyorlar, yaban ördeklerini ise balla börekle besliyorlar!

Tamam; namuslusunuz, borcunuza sadıksınız, dürüstsünüz...
İyi de -eşit- değilsiniz!
Devlet sizi değil, vergi borcunun namus borcu olmasına aldırmayanları...
Kendisine kafa tutanları...
Borçlarının üstüne yatıp, paralarını işletenleri kolluyor!
Durmadan af çıkarıp ödüllendiriyor...
Siz ise her defasında dizlerinizi dövdüğünüzle kalıyorsunuz!

Tüm sivil toplum örgütlerini ve dürüst vatandaşları bu –haksızlığa- karşı omuz omuza mücadele etmeye davet ediyorum.
Her defasında -kendisine kafa tutanları ve borcunu ödemeyenleri- ödüllendiren devlet, önümüzdeki yıldan itibaren borcunu tıkır tıkır ödeyen mükellefleri de ödüllendirmeli...
Geçmişte hiç vergi borcu takmamış mükellefleri belirleyerek, onların önümüzdeki beş yıl boyunca ödeyecekleri tüm vergilerde ve primlerde yüzde 20 indirim yapmalı...
Vadeyi ve oranı ben kafadan atıyorum; ama bu, en azından oturup tartışılmalı...
Sadece -devlete baş kaldıranlar- değil, -uysallar- da teşvik görmeli!

Tekrar ediyorum:
Tüm partileri...
Dernekleri, vakıfları, sendikaları ve siz sıradan ama namuslu vatandaşları bu konuda mücadele etmeye davet ediyorum!
Eğer gerçek bir demokraside yaşıyorsak...
Ve hepimiz sözde değil özde de eşitsek; o zaman devlet, namuslu mükelleflerini de koruyup kollamak zorunda...
Haydi; (….)
-Enayi- ya da -kümesteki kaz- olmadığınızı gösterin!”

NOT:

Özgürlüğümüzün yeni sloganını bu

yazıda bilerek vermedim, verseydim

bu yazının devamı gereksiz olurdu. Onun

için 2 bölümlük bu yazı dizisinin 2. ve

son bölümünde sloganı bulacaksınız.

Biraz merak uyandırmak istedim sevgili

okurlarım. Umarım beni hoş görürsünüz.

Çarşamba günü görüşmek üzere…

DEVAM EDECEK

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com


Yayın Tarihi: 29.11.10


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder