Amerika zıtların benzerliklerinden yararlanmayı çok iyi bilen bir ülkedir. Aşağıdaki benzetme biçimi ile Amerika’nın dünyada uyguladıklarını görünce bana hak vereceksiniz. 7 sene önce Saddam’dan kurtararak demokrasi getireceğim deyip de girdiği Iraktan çekilirken çözümsüz belirsizlikler bırakarak oralarda mafayalaşmaya zemin hazırladı. Şimdi okuyacaklarınızı bu nedenle Irak yaşayacaktır mutlaka. Yakında İran’a da aynı şeyi savaşmadan uygularlar diye düşünüyorum.
***
Mafya ve devlet arasındaki fark çok azdır. İkisinin ortak çıkış noktası kullandığı güçtür, şiddettir. Kanunsuz şiddet, kendini kabul ettirene dek, mafyadır. Kendini kabul ettirdikten sonra halkın rızası gelir ve meşrulaşır. Halkın rızasını almaya başladığı andan itibaren de artık devlettir. Bu iki şiddet unsurundan biri kendine yasal bir çerçeve çizer ve bu çerçevenin dışına çıkmamaya dikkat eder. Attığı her adımı belge olarak kağıda döker ve saklar. Diğeri keyfidir, duruma ve kendi çıkarına elverdiği ölçüde yazılı olmayan geçici çerçeveler içinde yer alır. Yazılı belgesi yoktur. Her şey kişilerin hafızasında saklıdır. Biri gücü kullanma konusunda yasalarla kendini bağlarken, diğeri gücü her an kullanabilecek kadar esnek ve dolayısıyla serbesttir. Aralarında tersine bir benzerlikte vardır. Biri rüşvet alan durumundayken, diğeri bolca rüşvet dağıtan durumundadır. Buna karşılık gelir edinmede biri makbuz karşılığında vergi toplar, diğeri kayıtsız kuyutsuz haraç.. ikisi de kapitalizmin artık değer üretmesinden, yani kârdan nemalanırlar. Sık sık karşı karşıya gelmeleri ve aralarında çarpışmaları bu yüzdendir. Kimi zamanda aynı alanda birbirlerini açık veya gizli karşılıklı kullanmaktan çekinmezler.
Devlet erkini yöneten iktidardaki siyasi partiler seçim zamanı oy alacağı kitlelere vaatten tutunda, devletin vergi gelirlerine el koyarak her çeşit hediye dağıtır. Mafyalaşmış örgütlenme biçiminde ise bunun adı fakire yardımdır. Bu yardımdan faydalananlar da mafya liderini efsaneleştirirler. Halkın gözünde devlet olan siyasi partilerden yardım veya her ne isim altında verilirse verilsin, verileni alanda parti liderini kutsallaştırır.
Buraya kadar gördüklerimizden şu sonuç çıkmıyor mu? Mafyayla devlet aynı kulvarda koşan iki atlettir.
Birinin ki bu devlettir; yarışın başlama atışını beklemek gibi bir mecburiyeti var, diğeri böyle bir mecburiyet duymaksızın istediği her zaman yarışta herkesten önce koşmaya başlayabilir. Mafyanın kendinde bu ayrıcalığı gördüğünü, devletinde çelme atma, omuz atma hakkını her zaman saklı tuttuğunu belirtmesek olmaz.
Peki mafyalaşma nasıl başlar? Elbette rüşvetle.
Rüşvet, üretim ve bir emeğin karşılığı olmadan elde edilen bir gelir olduğu için yarattığı kurumlarda buna paralel gelişir. Bu kurumlar tahmin edilebileceği gibi, mafyavari ya da mafya kuruluşlarıdır. Mafya kapitalist sistemin üretim dışı kalmış veya üretimin bizzat içinde olupta ayrıcalık, yani bir çeşit tekelcilik edinmeye zorla çalışan kesimlerinden doğar. Bu durumda Mafya kapitalizmin yapısal unsurlarındandır dersek yanlış olmaz.
Şimdi gelelim başlarken belirttiğim Amerika’nın bu zıtların benzerliklerini kullanma hikâyesine..
Biliyorsunuz 11 eylül terör olaylarını bahane ederek Amerika önce Afganistan’a ardından Irak’a girdi. Bu ülkelere girerken de demokrasiyi kuracağını söyledi. Böylede bir görev yüklendiğini dünyaya ilan etti. Oysa amaç, önce AB, sonra Çin ve Rusya’nın önünü kesmek ve tek büyük güç olarak kalmaktı. Bunda da kısmen başarılı oldu. Dünya ekonomik krizini kullanarak da AB’nin kendi içinde çöküntü yaşamasını sağladı.
Aslında Amerika’nın demokrasi getirmek gibi bir derdi yok! Onun için demokrasi bir araç. Bu araçla dünyaya kendi sermayesini ve politikalarını ihraç ediyor. Bunun için demokrasiyi kuruyorum diyor. Bunun için göstermelik parlamentolar açılıyor. Fakat bu ülkelerde böyle bir gelenek olmadığı için oralarda mafyalaşmaya ön ayak oluyor. Çünkü devlet ve kapitalizmi başka türlü kurması mümkün değil. Oralarda mafyalaşma olmadan kapitalizm kurulamaz. Toplumu mafyalaştırarak yol almak, kapitalizmin yapısal araçlarından birisidir.
Kapitalizm için sonunda elde edilecek kâr yüksekse, gidilen yol mubahtır. Eğer, Amerikan devletinin Afganistan işgalinin sonunda elde edeceği değer bunu gerektiriyorsa, yani rasyonel ise, bu yatırımı(savaşı) yapmaya değer. Ahlâki olup olmadığı sonraki meseledir.
Afganistan savaşı Amerika’nın şimdiye kadar girdiği en uzun savaştır. Afganistan’da da üretilen eroinin en yüksek olduğu yıl 2009’dur. Amerika artık, savaş ve borç müptelâsıdır.
Afganistan’da rüşvet ile sürdürülen savaş, İran için korsanlık ile devam edeceğe benziyor. İran’ın Avrupa bankalarındaki paralarına el konulması, körfeze giren ticaret gemilerinin Amerikan savaş gemilerince denetlenmesi, artık 14. yüzyıl korsanlığını aratmayacağa benziyor.
İran’a zenginleştirilmiş uranyum konusunda verilen birleşmiş milletler kararı sonrasında Amerika’nın savaşa hazırlandığını düşünür oldum. Ama iyice çevresi daraltılan İran’ın savaşı başlatmayacağını kim söyleyebilir?
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 01.09.10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder