İnsan yeryüzünde belirmeye başladığından itibaren doğanın karşısındaki güçsüzlüğüne çare aramış ve doğaya hükmedebilmek için kendi türünden başka türdeki canlıları da kullanmıştır.
Kiminin derisinden, kiminin yününden, kiminin gücünden, kiminin de besin değerinden yararlanmıştır. Bütün bunları yapabilmek için doğa varlıkları olan canlıları emek vererek eğitmiştir. Eğitilip kullanılır hale gelenleri evinde beslemiştir. Böylelikle insan bu canlıları yaban doğadan değil yetiştirdikleri içinden seçip kullanma imkânına sahip olmuştur. Evcilleşen bu canlı türü yani ev hayvanları bin yıllardır insanlara hizmet etmektedir. Birde hizmet dışı sadece hayvanla insan ilişkisinin ustalığı demek olan kimi artistik alanlarda hayvan yetiştirilmekte ve beslenmektedir.
Ayrıca bulunulan iklimde yaşamayan ama yaşadıkları iklimlerden alınıp “hayvanat bahçesi” adıyla anılan yerlerde insanların bu hayvanları tanımasını sağlamak amacıylada bir çok türde hayvana bakılmaktadır.
Makineleşme ile birlikte besin konusu hariç, hayvanlar günlük hayatta çok daha az kullanılmaktadır artık. Yakında et üretimi yapay yollarla sağlandığında hayvan katliamı da duracaktır. Bu konuda geçenlerde bir hayvandan alınan bir hücre ile et üretildiğini gazetelerden okumuştum. Yanlış anlamayın; alınan hücreden bir canlı kopyalanmıyordu. Hücre ile et üretilmişti, bildiğimiz; tüketilmeye hazır bekleyen kasaplık et! Düşünebiliyor musunuz, bundan sonra hayvancıklar bizim et ihtiyacımız yüzünden ölmeyecek, dolayısıyla soyları kurumayacaktır.
En büyük tüketici insandır. Öyle acımasız bir tüketicidir ki, bu tüketim hırsı bir gün kendi sonunu hazırlayacaktır. Diğer yandan bu tüketiciliğinin farkında olan insan yok oluşunu durdurmaya çareler aramaktadır. Hücreden et üretme konusu da böyle bir çabanın ürünü değil de nedir sizce?
İnsan çare aramakla uğraşırken, gene aynı insan başka bir yerde çelişkili davranıyor. Sizde duymuşsunuzdur, çark mesirede küçük bir alanda kafes hayvanları ile bir çift midilli atı konulmuş böylelikle “hayvanat bahçesi” kurulmuştu. Ne oldu o hayvanat bahçesine? Ne olacak, midilliler çalınmış. İz süren yetkililer hayvanın kemiklerini bulmuşlardı. Yani midilliyi çalan onu kesip bir güzel yemiş. Bekir Coşkun Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde o zaman şöyle yazmıştı:
***
Önce İnsan mı, Hayvan mı?..
Hayvanları sevmeyenler kimi zaman “İnsan dururken…” diye başlayıp soruyorlar bize:
“Önce insan mı, hayvan mı?..”
İşte yanıtım…
İki küçük sevimli midilli atı vardı Sakarya-Hendek hayvanat bahçesinde…
Normalde hayvanat bahçesine gidip o iki sevimli midilli atına bakan bir insanın içinden onu sevmek, okşamak gelmez mi?..
Demek ki bunlar gidip baktılar….
Ve içlerinden onları yemek geldi…
(………)
Midilli atları o sabah hayvanat bahçesindeki kafeslerinde yoktu…
Hayvanat bahçesinin görevlileri sağa-sola koştular… Yakındaki bir tarlada iki sevimli atın nakış süslemeli yularlarını ve ayaklarını buldular. Araştırdılar, onları “insanın” gece çalıp ilerideki korulukta kestiğini, etlerini alıp götürdüklerini öğrendiler…
Müdür, “Daha önce de iki tavşanımızı çalıp yediler” dedi…
Müdür muavini ekledi:
“İki tane de papağan…”
(………)
***
Şu insan denen tür ne komik bir yaratık. Araçla amacı sürekli karıştırmaktan yolunu şaşırıyor.
Ama hayvanlar amaçlarla araçları hiç birbirine karıştırmazlar. Amaçları tek! Sadece yaşamak ve üremek.. ona da insanlar izin verirse..
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder