22 Temmuz 2011 Cuma

CELLÂDINI SEVMEK YADA STOKHOLM SENDROMU


Cellâdını seveceksin dense ürperir miydiniz? Şaşkınlıkla “hayırdır bu ne demek diye soracağınızı tahmin etmek zor değil. Öyle ya hakkınızda ne zaman idam kararı verildi ki cellâdınız olsun değil mi? Tam olarak böyle olmasa da buna benzer bir olay İsveç’te olmuş. Seçimler sonuçlanıp AKP 3. kez seçimleri kazanıpta, halkın bu tercihine CHP lideri “Stokholm sendromu” deyince bu deyimin ne demek olduğunu araştırdım. Sonuçta girişte kullandığım iki kelimeyle özetlenen anlam çıkıyordu. Oysa tıbbi bir terim olan bu deyimin bir hikâyesi bile varmış. Şu internete bir kere daha gönülden borçlandım. Nasıl öderim bilmem.

Aynen özetleyerek alıntılar yaptığım bulgularım şöyle:

Stokholm sendromu, denen bu terim rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak özetlenebilecek psikolojik durumunu anlatıyor. Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stokholm’de yaşanan bir olaydan almış.

Stockholm Sendromu tanımlamasını doğuran olay, 23 Ağustos 1973 günü Jan Erik Olsson Stockholm’de bir banka şubesini soymasıyla başladı. Müşterilerin ve bu arada bazı memurların dışarıya kaçmasına göz yuman soyguncu üç banka memuresini esir aldı.
Bu süre zarfında rehineler, soygunculara duygusal bir yakınlık hissetmeye başladı. İddiaya göre rehinelerden biri nişanlısını terk ederek Olsson’un hapisten çıkmasını bile bekledi. Bu soygun girişimi sırasında polise yardımcı olan kriminolojist ve psikiyatrist Nils Bejerot, rehinelerin bu psikolojisini, ‘Stockholm sendromu’ olarak kavramlaştırdı.”

Yabancıların isim merak’ını her konuda, her olguda görmek mümkün. Tıpkı bu olayın bir psikolojik bozukluğu anlatan durumun isimleştirilmesi gibi. Kentin ismini taşıyan psikolojik bozukluk bir kere daha başka kentte ve başka kişilerle tekrarlanınca iyice bilinir olmuş. Onu da okuyalım.

“İlk olaydan sonra ise dünya, bir başka Stockholm Sendromu’na tanık olmuş. 1974’te ünlü medya devi Hearst Yayıncılık’ın sahibi Hearst ailesinin kızı Patricia Hearst, 1974’de Symbionese Liberation Army tarafindan Berkeley’deki evinden kaçırıldı. Hearst, 2 ay kadar sonra örgüt üyeleriyle birlikte bir banka soygununa katıldı. Fidye olarak 2 milyon doların yoksullara 70 dolarlık yiyecek paketleri halinde dağıtılması istendi.

Hearst’ün örgüte sempati duymasına yol açan etkenlerden biri, yoksullara yemek dağıtım talebi olarak görülüyor. Siyasi gündemde polemik doğuran “Stockholm Sendromu” rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak tanımlanıyor. 1973’te Stockholm’deki bir banka soygunuyla başlayan süreç, bu sendromun kurbanı olarak gösterilen Patty Hearst’ün kişiliğinde yaygınlık kazandı.”

Bütün ayrıntısıyla “Stokholm Sendromu” böyle ortaya çıkmış.

Peki Kemal Kılıçdaroğlu bunu kullanma gereğini neden duydu?

Seçimler öncesinde sorsanız AKP iktidarından şikâyet etmeyen yoktu. İşçiler, köylüler, emekliler, öğrenciler, kadınlar, herkes durumunun  ne kadar kötüye gittiğini öfkeyle anlatıyordu. Her sorulan kişi daha önceki seçimlerde AKP’ye oy vermediğini söylüyordu. Kim olsa bu manzara karşısında iktidarın en azından sarsılacağını düşünür. Tam tersine oy oranını arttırarak 2 yerel, 2 referandum, 3 genel olmak üzere 9 yılda 7 seçimden hem de her defasında oyunu arttırarak zaferle çıkarsa bu duruma ne dersiniz? Bu halk yanıltmayı seviyor mu dersiniz?

Toplumun akıl sağlığından kuşkumuz olmadığına göre ortaya çıkan “Stokholm Sendromu” değildir. Bana kalırsa ideolojinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. 1970’lerde güçlü olan ideolojiler 1990’larda gerileyip sol partiler ideolojisiz kalıp kapitalizm karşısında yenilince seçmene bir şey anlatamaz duruma düştüler. CHP’nin elinde devlet kuruculuğu mirasından başka bir şey olmadığı, o söylemden uzaklaştığı bu seçimlerde açıkça ortaya çıktı. Merkez soldan merkez sağa kadar bir yelpaze ile seçmeni bundan sonra ne kadar kendine çeker bilinmez.

Hayır bu cellâdını sevmek değil. Kim ne derse desin hedefi olanlar ideolojisi olanlardır. Yörüngeye oturmuş gezegen gibi sabırla, kararlı biçimde, hızından hiç kaybetmeden hareket etmek ve bunun sonuçlarını almak başka nasıl açıklanır? CHP’den devletimizin bekası için bunu bekliyoruz. İş üreten muhalefet ve ideolojisine sahip çıkan bir parti olmadan CHP seçim kazanamaz.
  

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 01.07.2011



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder