22 Temmuz 2011 Cuma

ÖNCE MEDENİYET, ŞİMDİ DEMOKRASİ GÖTÜRÜYORLAR 1

20. yüzyılın sonuna doğru Biri Sovyetler Birliği, diğeri Yugoslavya olmak üzere 2 devlet dağıldı. Sovyetler Birliği komünizmin bürokrat baskıcılığına dönüştüğü yer olarak devlet mekanizmasını tıkayan sistem adı olmaktan öteye gidemediği için dağılırken, Yugoslavya emperyalist güçlerin oyunuyla parçalanarak dağılmıştı. Bugün o topraklarda Yugoslavya’dan hasıl olmuş 6 cumhuriyet hüküm sürmektedir. Tıpkı Osmanlıya yapılan Yugoslavya’ya da yapılmıştı. Emperyalistlerin icraatları devam ediyor. Dünyanın her yerine el attıklarını, ülkelerin haritalarını sık sık değiştirdiklerini bilmeyen yok! En son icraatları ile Afrika’nın fakir ülkesi Sudan geçen hafta ikiye bölündü.

Emperyalist (yayılmacı - genişlemeci) ülkeler büyük devlet olmalarını emperyal olmalarına borçludurlar. Büyük devlet oldukları için kendi içlerine sığamaz ve dışa taşarlar. Osmanlıda büyük devlet olduğu için kendi içine sığmaz taşardı. Bu açıdan bakıldığında Osmanlıda emperyal bir devletti. Osmanlı’yı batılı emperyalist devletlerden ayran en önemli özellik İslam dinini yaymak amacını güdüşüydü. Batılı emperyalist devletler ise zenginleşmek, yada en azından zenginliklerinin gerilememesi amacını taşırlar. Osmanlı bu yüzden yağmacı olmamış, batılı emperyalistlerse gittikleri yerlerin iliğini kurutmuşlardır.

Onlar bu hareketlerine bir kılıf uydurmuşlardı. Eskiden gittikleri yerlere “medeniyet” götürüyorlardı. Şimdiyse “demokrasi” götürüyorlar. Değişen bir şey yok! Onlar
götürmeye (!) devam ediyorlar yani.

Medeniyet veya demokrasi altında götürdükleri şey kan ve gözyaşından başka şey değil. 1950’lerde Kore’ye götürmüşlerdi, bugün iki tane Kore var. 1960’larda Vietnam’a götürmüşlerdi onlarda başlarda ikiye bölünmüşlerdi. 1970’lerde kendileri gitmedi, içerden muhalifleri güçlendirerek Afganistan’daki bir başka dış güdümlü iktidarı devirdiler. Bunun sonucunda Afganistan’da birlik kalmadı. 1990 ve 2000’lerin başında maç nakleder gibi savaşları televizyonlarla naklen yayınladılar. İlk naklen yayınlı savaş Saddam’ın elinde nükleer silah olduğu gerekçesiyle başlattıkları Irak saldırısıydı. İkinci Irak saldırısından sonra Saddam’ı devirdiler, kaçan Saddam’ı bir kuyuda saklanırken bulup çıkardılar, idam ettiler. Bugün Irak toz duman içinde, birliğini kaybetmek üzere.

Yazımızın başına dönelim ve Yugoslavya’nın parçalanış evresine bir bakalım. Çünkü Türkiye ile Yugoslavya büyük benzerlik gösteriyor. Akşam gazetesinden Gökhan Hacır’da geçtiğimiz Pazar günü buna dikkat çeken bir yazı yazmış “Allah sonumuzu benzetmesin” demişti.

O yazıdan alıntılar yapmak istiyorum.

“Yugoslavya’nın ismi aslında kurulan devletin nasıl güzel bir birliktelik olduğunun işareti gibi. Hırvatça, Sırpça, Boşnakça ve Slovence’de ‘yug’ kelimesi ‘güney’ anlamına gelir. Yugoslavya : Güney Slavların ülkesidir.”

Osmanlıdan ayrılan o bölge Sırbistan adını taşıyordu, Yugoslavya birliği adını alan bu devlet  bir karalıktı. 1941’e kadar süren bu krallık 1945’te Demokratik Yugoslavya’ya dönüştü. “1963’te Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti” adını aldı.

Alıntıları okumaya devam edelim

“Modern Yugoslavya’yı inşa eden kişi bir büyük devrimciydi. Josip Broz Tito! Annesi Hırvat kökenli babası ise Sloven’di. Kalabalık bir ailede dünyaya gelmişti. İşçi olarak başladığı çalışma hayatında sendikal mücadele içinde yer aldı.
(Asıl adı Josip Broz'du. Ama çalışma arkadaşlarını yönlendirirken ‘sen bunu’ ‘sen de bunu yap’ sözünü çok kullanırdı. Bu da Hırvatça ti-to dendiği için Tito lakabı oldu)

2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Yugoslav krallığının da dağılması bir oldu.  Nazi Birlikleri 1941’de Ygoslavya’yı işgal edildi.
TIPKI 1918’de Anadolu’yu işgal eden emperyalist güçler gibi.
Tito, ‘Partizan’ adını verdiği yerel direniş birliklerini kurdu.
TIPKI Mustafa Kemal’in, Kuvay-ı Milliyesi gibi.

Dağılan ve parçalanan Yugoslav Krallığında bir başka direniş odağı daha vardı. Çetnik albay Draza Mihalovic ! Onun hayali de 'Büyük Sırbistan' hayalini gerçekleştirmekti.
Tanıdık geldi değil mi?
Bizim Enver Paşa da Türkistan’da ‘Büyük Turan’ hayalinin peşinde koşmuyor muydu?
Tito hem dostu hem de rakibi gözüken Mihalovic’i saf dışı bırakmayı başardı.
Tıpkı Mustafa Kemal’in Enver Paşa’yı minder dışına ittiği gibi...

DEVAM EDECEK


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com


Yayın Tarihi: 20.07.2011



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder