Bir haftadır gündemimizi şike iddialarıyla Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım işgal etmiş durumda. “Kadıköy Feneri”nin üstüne “Deniz Feneri”de geldi. İlki seçim sonrası meclisin açılışında başlayan yemin krizini bizlere unutturdu. Bu sıralar başka hiçbir konu o kadar önemli değil. Oysa onlar ve önceki konular içinde ne sert tartışmalar yaşanmıştı. Hatta liderler restleşmişlerdi bile. O zaman sormaz mısınız?
Ne yapılmak isteniliyor?
Olay sadece bir yolsuzluğun önüne geçilmesi midir? Yani şikenin gerçekten kökü mü kazınacak?
Neden Fenerbahçe?
Bu yıl kim şampiyon olsa aynı akıbete uğrar mıydı?
Önceki sorulara cevap niteliğindeki bu son soru şikenin herkes tarafından yapıldığını peşin olarak kabul edenlerin soracağı sorudur. Evet güç ve kayırma toplumun temel özelliği olursa ortadaki pasta iştahları kabartıyorsa, bu pastayı paylaşma konusunda öncelik edinme telaşı herkesi sarar. Bu bir çürümedir. Hiçbir sorununuzu, bırakın rüşveti, küçücük bir hediye vermeden halledemezsiniz. Bir şey veren verdiğinin karşılığı olarak böylelikle alıyorsa bunun önüne geçmek mümkün değildir.
Şike rüşvetin fiyatlandırılmış bir Pazar biçimidir. Bu pazarda spor dallarının her birinde ekip veya bireysel spor yapan özel ve tüzel kimliklerin en büyüğünden en küçüğüne (yani en tanınmışından hiç tanınmamışına) kadar bir çok kişi rol alır. Alıyorlar da zaten.
Şimdiye kadar bu ahlâksızlığın önüne geçilmeye çalışılmış olsa bile iş sulandırıldığı için başarı sağlanamamıştı. Şimdi ne yapılıyor?
Yeni Muhalefet’ten Ali Rıza Özkan’ın yazısıyla buna cevap verelim.
***
Aslında herşey, Başbakan’ın planladığı gibi gelişti. Reha Muhtar 17 Haziran’da Vatan gazetesinde, TFF başkanlığındaki sürpriz değişimin arkasında Tayyip beyin olduğunu yazıyordu. Muhtar’a göre, Gaziantep’e miting için giden Tayyip bey Gaziantepspor Kulübü Başkanı İbrahim Kızıl’a, “Mehmet Ali Aydınlar’ı arasana... Ne düşünüyormuş bir öğrensene” demiş. Kulislerde ayyuka çıkan ve son ana kadar inkâr edilen Mahmut Özgener’in istifa edeceği yolundaki dedikodunun gerçekliği, bizzat Tayyip bey tarafından ismiyle beraber yerine birisi arandığına göre, tartışma konusu olamazdı.
Tartışma konusu olması gereken, tüm bu operasyonun niteliğidir. Hatırlayacak olursak, şimdinin rüşvetle şampiyonluk satın aldığı iddia edilen zanlısı Aziz Yıldırım daha bir ay önce, Süper Lig’in süper güçlü başkanı olarak TFF başkanını belirlemeye gayret ediyordu. Eğer, onun dediği olsaydı, bugün Göksel Gümüşdağ TFF başkanlığı makamında oturuyor olacaktı. İktidardaki dayanağı ise, kaderin cilvesine bakın ki, Tayyip beyin eşi Emine hanımdan başkası değildi. AKP iktidarı ile zenginler ligine uçarak atlayan (sıfır KDV’li pırlanta, altın ticareti, “gezgin” Rus sermayesi) Cihan Kamer de operasyonun elçiliğine seçilmişti. Kamer’in boyundan büyük bir işe kalkıştığını anlaması ve geri çekilmesi uzun sürmedi. “Yeni hükümet kuruluncaya kadar” kazanılan zaman, hem Aziz Yıldırım’ı oyalamak için ve hem de TFF’nin tamamen kontrol altına alınması için kullanıldı.
Büyük spor kulüpleri, yöneticilerinin devlet katında dağıtılan pastaya “kulüp durumundan” ortak olmaları ile ünlüdür. Ancak, Aziz Yıldırım döneminde Fenerbahçe, bu gücün sınırsızca ve ahlâk hiçe sayılarak kullanılmasına bolca tanıklık etti. Her iktidar döneminde “işi yürüyen” Limak Holding’in patronu Nihat Özdemir’le beraber, Türkiye’nin en önemli 4 kulübünden birisinin yöneticileri olma sıfatını gayet bonkörce şahsi hesaplarına gelir kaydettiklerini söyleyebiliriz. Öyle ki, Fenerbahçe sayesinde elde ettikleri gücü yansıtması bakımından, BOTAŞ’da yapılan “Mavi Hat” adı verilen yolsuzluk operasyonunu örnek verebiliriz. Davanın 1 numaralı sanığı dışındaki herkes ceza aldı!
Süper Lig’de en çürümüş takım Fenerbahçe midir? Bu soru, bizi yanlış bir kulvara götürecektir. Çünkü, Fenerbahçe ile başlayan “operasyon”un futbolda ahlâklı bir yarışmayı hakim kılacağını beklemek hayalciliktir. Futbolun “sermaye yoğun ve iktidar yakın” olarak tanımlayacağımız kurumsal-yapısal ilişkisinde kökten değişiklik yaşanmadığı sürece rüşvet, şike, tehdit, şantaj vs. her türlü yaptırıma sahne olmayı sürdürmesi kaçınılmazdır. Yapısal ilişkilerin değişmesi demek, futbol üzerinden kazanılan mali ve nüfuz gücün elimine edilmesi veya kontrol altına alınması demektir ki, bunun topyekun sistem değişikliği olmaksızın başarılması mümkün değildir.
O halde, yapılan müdahale ne anlama geliyor? Mali ve nüfuz yoğun bir alana müdahale, bu alanda at koşturan piyonların değiştirilmesi anlamına gelir. Tayyip bey başarılı bir hamle ile, önce TFF başkanlığını belirledi. Sonra da, Süper Lig’in en güçlü takımının kontrolünü tamamen eline alacağı büyük bir hamle yaptı. Bu noktadan itibaren, Tayyip beyin “rıza ve muvafakatı” olmadan kimse Fenerbahçe kulübünün başına geçmeye cesaret edemez. Kim olursa olsun, seçilecek yeni başkanın görev ve selahiyet alanının Tayyip beyin memuru olmaktan öteye gitmeyeceğini de peşinen söyleyelim. Kimse şaşırmasın, yanılmasın!
Evet, Aziz Yıldırım, Nihat Özdemir gibi komprador taşeronların ABD üzerinden elde ettikleri nüfuzla hormonlu bir yapı oluştuğu doğrudur. Ancak, bu operasyonun yapının kendisine bir müdahale olamayacağı, Tayyip beyin etrafına aldığı gene komprador özellikli sermayedarlardan bellidir. Kısa süre içerisinde, davulun değil tokmağı tutanın değiştiğini hep beraber göreceğiz.
***
Şimdiye kadar aktardıklarım işin bir yanı. Diğer tarafında Deniz Feneri’de var. Tamda bu sırada Deniz Feneri davası başladı. Basında kamuoyunu aydınlatıcı bir yayın görüyor musunuz? Orda “masumiyet karinesi” uygulanırken, bundan önceki davalarda olduğu gibi şike zanlılarına uygulanmaması, her şeyin ıcığı cıcığı çıkarılırcasına anlatılması nasıl açıklanabilir?
Bitirirken yazımıza bir ad koysak her halde “Bir Taşla Bir Çok Kuş” koyardık. Uygunda olurdu hani.
1: Şikenin önüne geçiliyor (ana amaç bu gösterildiğine göre).
2: Deniz feneri davası gölgede bırakılıyor.
3: Fenerbahçe spor kulübü başbakana yakın duran bir gurubun eline veriliyor.
Siz hangi başlığı seçerdiniz?
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder