ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
Yılar önce milliyet gazetesinde yazılar yazan, 1974 yılında kendisine Şeyh-ül Muharririn ünvânı verilen, o tarihte dünyada en uzun süre gazetecilik yapan ve dünyanın en yaşlı gazetecisi olan, özellikle Pazar günleri Recebin Kahvesi adlı köşesinde mizahi dille mahallesini anlatan Burhan Felek’e özenerek, genellikle gittiğim 40 yıllık arkadaşım sevgili
Yılar önce milliyet gazetesinde yazılar yazan, 1974 yılında kendisine Şeyh-ül Muharririn ünvânı verilen, o tarihte dünyada en uzun süre gazetecilik yapan ve dünyanın en yaşlı gazetecisi olan, özellikle Pazar günleri Recebin Kahvesi adlı köşesinde mizahi dille mahallesini anlatan Burhan Felek’e özenerek, genellikle gittiğim 40 yıllık arkadaşım sevgili
Oğuz’un işlettiği kahvehaneden bir manzara aktarmak istiyorum. Atatürk’e son zamanlarda hakaret içeren bir dille faşist denildiği konu edinilmiş, herkes fikrini söylüyordu. Kapıdan çıkmakta olan ve daha önce gördüğümü hatırlamadığım bir kişi “Atatürk gençliğe hitabesinde bu günü anlatır. O; ta o zamandan olacakları görmüştü” dedi. Başka söze gerek yoktu. Söylenecek şeyleri bu tanımadığım adam bir çırpıda söylemiş ve gitmişti.
Atatürk’e kendisine bazı yabancıların “faşist” dediğini söylenmesi üzerine;
“ (...) Diktatörlük başka, bambaşka bir şeydir. Batı, Türkiye’yi de, Türkiye’de olup bitenleri de daha kavrayamadı.
Türkiye’nin özelliklerini bilmiyorlar” demiş ve bu yanılgının nedenlerini şöyle açıklamıştı:
“Milletimiz beni bir hizmetim geçtiği için bir aile büyüğü olarak görüyor ve sayıyor. Bilirsin.
Bizde aile büyüğü çok önemlidir. Benim gücüm işte budur. Gördüğüm sevgiyi, saygıyı, bazı şaşkınlar diktatörlük olarak yorumluyor. Buna canımın sıkıldığını itiraf etmeliyim. Düşündüğüm yenilikler var. Bunları birçok insanla paylaşıyorum. Uzlaşırsak uygulamaya geçiriyoruz. Bütün devrimler kanunla, yani hükümetin rızası ve Meclisin onayı ile yapılıyor. Birdenbire de yapmıyoruz. Usul usul ilerliyoruz. Arada zaman bırakıyoruz.”
Ardından örneklerle faşist olmadığını belirtiyor. İşte örnekler:
“Diktatör olsam Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kurulabilir miydi? Meclis, Anayasa için yararlı gördüğüm iki maddeyi reddedebilir miydi? Alfabe devrimi için İsmet Paşa’yı ikna etmek, Meclis çoğunluğunu kazanmak için üç yıldır bekliyorum. Diktatör olsam “bu olacak” derdim. Olurdu.
Bizdeki tek parti “faşist ya da komünist partilere” benzemez. Onlar gibi seçmeci, birörnekçi, tek tipçi değiliz. Herkes üye olabilir. Bu yüzden partide “saltanatçılık dışında her türlü düşüncenin temsilcileri” var. Bir diktatörün partisi böyle olur mu? Anayasamız birden çok parti kurulmasına elverişli. Mussolini gibi demokrasi aleyhinde hiç konuşmadım.”
Atatürk, idealinin demokrasi olduğunu her fırsatta söyler. Ülkemizde Demokrasinin olması için toplumun dönüşmesi ve bir kentsoylunun oluşması gerektiğini o bilmez miydi? Yerli sermayenin oluşup gelişmesi için devletin öncülüğünde yatırımlar yapmak gerektiğini İzmir iktisat kongresinde vurgulamıştır. Sınainin öneminin büyüklüğünü her zaman dile getirir. Bunun için şeker fabrikalarını, Devlet Demir Yollarını, Vagon Sanayisini, Sümerbank’ı, Şişecam’ı, bunlara sermaye oluşturması içinde İş Bankasını kurar. Sınaisiz Osmanlı’dan sınaisi olan cumhuriyete böyle ulaşıldı.
İşte bütün bunların yanında yaptığı devrimlerle toplumun dönüşmesini sağlamak istemesinin nedeni de demokrasiye geçmek içindir. Demokrasinin “D”sini bilmeyen ve demokrasinin oluşmasını sağlayacak şartların olmadığı bir ülkede başka türlü hareket edilse bir veya birkaç yüzyıl boşa harcanmış olmaz mıydı?
Atatürk’ün yabancıların kendisine yöneltilen faşist olduğu görüşüne verdiği cevaplara dönelim.
“Tam tersine idealimizin demokrasi olduğunu her fırsatta hepimiz söylüyoruz.Üniformalı, silahlı, sopalı gençlik kollarımız yok; geniş bir polis örgütümüz de yok. Düşünsene, İzmir suikastını motorcu Şevki’nin ihbarı ile öğrendik; ikincisi, rastlantı eseri ortaya çıktı.
Milli Mücadele başladığından beri seçimsiz, kurulsuz, bir başıma hiç bir iş yapmadım. Hep seçilerek, seçilmiş kurullar ve Meclisle çalıştım. Milli Mücadeleyi Meclisle, sıkıyönetimsiz ve sansürsüz yürüttüm.”
Milli Mücadele başladığından beri seçimsiz, kurulsuz, bir başıma hiç bir iş yapmadım. Hep seçilerek, seçilmiş kurullar ve Meclisle çalıştım. Milli Mücadeleyi Meclisle, sıkıyönetimsiz ve sansürsüz yürüttüm.”
O Dönem faşistlerinin üniformalı, silahlı, eli sopalı gençlik kolları vardı. İtalya’da bunlara “kara gömlekliler (Camicie nere ya da Squadristi)” adı verilmişti. Oysa Türkiye Cumhuriyet’inin bekçileri ilim ve irfan sahibi gençler olarak belirlenmişti. Çünkü “en hakiki mürşit ilimdi.”
Atatürk diktatör olmadığına kanıtlar gösterirken boş konuşmaz.
“Diktatörlerin kendilerine göre orduları olur. Bizim Ordumuz Halkın, Cumhuriyetin Ordusudur. Şimdi Cumhuriyeti ve Çağdaşlığı korumak için dinin sömürülmesine fırsat ve izin vermiyoruz. Bu dikta mıdır?
Dinin sömürülmesine fırsat verdiğin anda, ortalık tarikatlar, cemaatler, gizli medreseler, cinci hocalar ile doluverir. Hurafelere yeni hurafeler eklenir. Türbeler dolup taşar. Ümmetçilik hortlar. Dinciler toplumu baskı altına alırlar. Milli devleti örselerler. Zorlukla sağlamaya çalıştığımız birlik bölünür. Biz toplumu, dayanışma, bütünlük ve barış içinde tutmaya çalışıyoruz. Arzumuz, uygarlığa ve demokratik Cumhuriyete yürümektir”
Kurtuluş savaşını bile meclis eliyle gerçekleştirmiş bir lider “faşist” midir? Halkına dayanan ve halkının daha iyi bir geleceğinin olması için eğitimden tutunda sınaileşmeye kadar her alanda yenilikler yapan öndere bu yakıştırma hiçte doğru değil. Osmanlının sistemi onarmak amacıyla yapamadıklarını Osmanlıyı ve Osmanlı kurumlarını tedavülden kaldırmadan başarılmayacağını gördüğü için mi bütün bu karalamalar? Osmanlı hanedanlığından ülkemizde yaşayıp ülkemizde 97 yaşında ölen Abdülhamid’in torunu, Hanedan’ın son reisi, saltanat devam etseydi, “Dördüncü Osman” veya “Birinci Ertuğrul” adıyla “padişah” olacaktı. Bu kişi Osman Ertuğrul’dur. O Atatürk hakkında bir konuşmada şunları söylemiştir.
“Ailem için çok kötü oldu ama, Türkiye kazandı. Türk olarak doğdum, Türk olarak öleceğim. Mustafa Kemal, Türk halkı için muhteşem bir liderdi. Atatürk olmasaydı, İstanbul olmazdı.”
Şimdi sizlere soruyorum sevgili okurlar. Bütün bu yazdıklarım neyi gösterir? Atatürk’ün faşist olduğunu mu? Diktatör olduğunu mu? Yoksa bir önder olduğunu mu?
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder