29 Kasım 2011 Salı

MERHABA HAYAT

Bayram nedeniyle yazmaya verdiğim ara artık bitti. Yazmak benim için bir yaşam biçimi. Yazıyla içimi döker, yazıyla derdimi sevincimi paylaşırım. Yazmaya ara vermek bunlardan uzak kalmak demek. Bayram koşuşturması bu eksikliği görmemi engellemedi dersem yalan olur. Ama bir zaman sonra bu eksiklik kendini iyiden iyiye gösterdi. Hatta görmemek için kör olmak gerekirdi. Böyle olacağını biliyordum. Sevdaya tutulan herkes böyle duçar olur. Benimde sevdam yazmak, sizlerle bir şeyler paylaşmak.. işte her sevdalı gibi gene sevgiliyle birlikteyim.

Merhaba hayat!

Kurban bayramından yeni çıktık. Allah kurban kesenlerin kurbanlarını kabul etsin. Kesemeyenlerinde dileklerini kabul etsin. Nice seneler sağlıklı mutlu bayramlara erelim.

Arife günü babamızı kaybedişimizin, bayramın ilk günüde toprağa verişimizin beşinci yılıydı. Babamızın vefatının bu yıl bayramla kesişmesi buruk bir bayramın yaşanmasına neden oldu. Bunu bilen dost ve akrabalarımızda sevgili babamızı bizlerle birlikte hayırla andılar sağ olsunlar. 

Bayram öncesi ve sonrasında ülkemiz çok şeyler yaşadı. Önce 24 erimizin Çukurca’da şehit edilmesi.. sonrada Van depremi, deprem sonrası yaşanan çelişkiler, Cumhuriyet bayramı törenlerinin yapılmayışı, sonra artçımı ana deprem mi olduğu tartışılan, yeni ölüm olaylarıyla daha önce yaşanan her olayda aynı şeylerin yaşanmasına rağmen değişmeyen biçimiyle kirli yüzümüzü (Amerikan saidingle dış cephesi kaplanarak, hasarlı görünümü örtülen, incelemeye gelen görevlilerinde sahibinin isteğine göre rapor tutulmasıyla “sağlam” raporu alan ve 5.6 şiddetinde bir depremle çöken Bayram otelinde, içlerinde depreme yardım için gelmiş olan Japon doktorunda olduğu, yiten nice canlar bu konuda haklı olduğumu gösterir) ortaya koyan ikinci Van depremi.. ardından da on kasım Atatürk’ü anma haftası içinde düzenlenen Atatürk konulu tartışmalarda Atatürk’e faşist denilmesi, alınacak iyi bir sonuçla 2012 avrupa kupası maçlarına katılmamızı sağlayacağı ve bütün bunların kasvetini dindireceği düşünülen Türkiye Hırvatistan maçı..

Cumhuriyet bayramının ardından şöyle bir sorunun sorulduğunu duydum.

“Cumhuriyet Bayramında tek bir soru soracağım.
Bu ülke de demokrasi bayramı neden yok?”

Cevap vermeden olur mu? Olmazdı tabi.

“Cumhuriyeti talep etmek kolaydır. Bir hanedan hakimiyetinin bütün kötülüklerin ve geri kalmanın sebebi olduğunu, ülke kaynaklarının bu hanedanlıkça sömürüldüğünü söylediğinizde herkes cumhuriyetçi olur. Halk adına seçilmiş kişilerce ülke yönetilmeye başlayınca cumhuriyet gerçekleşmiş demektir. Ama demokrasi için mutlaka mülkiyete dayalı hukuk sistemi ve bunun paralelinde serbest girişimciliği iş edinmiş bunun için mücadele veren, ardından çeşitli güç dengelerinin karar mekanizmalarında yer alması gerekir. Burdanda her alanda yönetmeye talip, çıkarlarını dile getirebilen kitlenin olması gerektiği gün gibi açık. Asya tipi üretim tarzından gelme bir toplumda ne burjuvazi nede işçi sınıfı oluşmadığı için demokrasi talebi olmaz. Yani mülkiyetin sahibi padişah olan bir toplumda “Derebeyleri” oluşmadığı için, devlete kulluktan devletin yurttaşı olma bilincine erişmeye çalışan toplumu Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tekrar kul olmaya doğru sürerken (bütün erkleri kendine itaat eder duruma getirmesi bunun göstergesi, biat kültüründen gelenden başka şey beklenemezdi de) demokrasi bayramından söz edilemez.”

Bir 10 kasımda daha Büyük Atatürk’ü andık. Atatürk’e faşist diyen bile çıktı bu ülkede. Atatürk’ün faşist olmadığı bireyi devlete kul olmaktan kurtarmasıyla bellidir. Atatürk’e faşist diyenlere şunları yazdım.

“Kulluk sadece Allahadır. Devlete yurttaş olunur, kul olunmaz. İşte bu aklı kazandırmak istedi Atatürk. Bunun için değişimleri gerçekleştirdi. Zaten Osmanlı’da başlamış olan değişim hareketi savaşı kaybedince Osmanlı’nın mevcudiyeti bittiği için yarıda kalmıştı. O değişim kökten bir değişim değil, sistemi onarmaya çalışan bir değişim hareketiydi. Atatürk bu değişimi en köktenci eyleme dönüştürdü. Devlete kulluktan devletin yurttaşlığına geçiş başka türlü olamazdı. Anlamadıkları, anlamak ve anlatmak istemedikleri budur. Herkes gibi bir gün Atatürk’te ölecekti, nitekim öldüde.. mekânı cennet olsun. Ama ölüm yıl dönümleri ağlama günleri olmaktan çıksın artık. Biz her sene 10 kasımlarda ne kadar yurttaş olduk ona bakalım. Çünkü Atatürk o zaman fikirleriyle yaşayacaktır.”

Kendi sahamızda oynanan Türkiye Hırvatistan maçı 3-0 yenilgimizle bitmişti. Maç sonrası futbolculara, dört milyon euro para alan Hidding’e, seyirciye kızan kızana. Onlara cevabım şu olmuştu.

“Aşı tutmadı. Batı akılcılığına doğu duygusallığı katılır sanıldı. Çalışma disiplinine bağlı batı akılcılığı yerine şişinmeci, tembel, işlenmemiş ve geliştirilmemiş yetenekleriyle işi idare edeceklerini sananlar güruhundan ruhu satılmış bezirganlar çıktı. Bu oyuncular mahallelerinde mi oynadılar yoksa? Ben yanlış maçı mı izledim?

Öte yandan paraları cebine koyup yaşlılığında daha bolluk içinde bir hayat sürmeyi düşünen, hiçbir olumlu gelişmeye yol açmamış, Türk yardımcıları kadar kör, batı akılcılığı adı altında kendi şablonuna tapan kayıtsız, etkisiz ve ruhsuz bir teknik direktörden başka ne beklenirdi ki.”

Merhaba hayat!


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 14.11.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder