29 Kasım 2011 Salı

CUMHURİYET BAYARAMI TÖRENLERİ DİRİLİŞİN VE VAR OLUŞUN TÖRENİDİR


Kurulduğundan beri coşkuyla kutladığımız Cumhuriyetimiz, bu yıl 88. kuruluş törenleriyle kutlanacaktı. Cumhuriyet Bayramı Törenleri ne yazık ki depreme feda eden ucuz politik görüşlerin kurbanı oldu.

88.yıla gelene kadar nelere rağmen Cumhuriyet Bayramı kutlandığını şöyle bir hatırlayalım;

ATATÜRK ölüm döşeğinde yatarken kutlandı!
ATATÜRK öldü iptal edilmedi!
İkinci dünya savaşında ve üçün ihtilaller sırasında kutlandı!
Kıbrıs savaşı sırasında iptal edilmedi!

Bugüne kadar ülkemizde pek çok deprem olmuştur. 1939 yılında 7.9 şiddetinde olan 32.962 ölü ve 100.000 yaralı verilen Erzincan depremi Cumhuriyet tarihimizin yıkım gücü en büyük depremi olmasına rağmen etkilediği alan bakımından Marmara depreminin yanında küçük kalır. 1999 yılında Marmara’da olan deprem kadar, geniş bir alanı etkileyen ve büyük can kaybına neden olan 2. bir deprem daha ülkemizde olduğunu bilen veya hatırlayan var mı?
Resmi kayıtlara göre 18.373 ölü (sadece Adapazarı’nda, bu sayının üzerinde can kaybı olmuştu. Şehrimizle birlikte Düzce, Gölcük, Yalova, Karamürsel, Kocaeli ve İstanbul Avcılar’daki toplam can kaybı bu sayıyı en az iki katına çıkarır.. Adapazarı’ndaki can kaybı için açıklanan resmi sayı ile gerçek örtüşmez. Gerçek ise bu sayının 8-9 katıdır. O dönemde yakınını kaybeden aile sayısı hemen hemen 1/3 oranında idi. Hiç yakınını kaybetmemiş ailelerde bile dostunu, arkadaşını kaybetmemiş olan nerdeyse yoktu. Böyle durumdayken, Türkiye ekonomisinin can damarı olan Kuzey Marmara’nın bu depremle vergiden muaf olmaması için afet bölgesi ilan edilmedi. Salt bu nedenle can kaybı zamanın hükümetlerince düşük gösterildiği kanısı herkeste hakimdir.) ve 48.901 yaralı verdiğimiz Marmara depreminde Cumhuriyet Bayramı törenleri iptal edilmedi!
Madem deprem nedeniyle bayram töreni yapılmadı, peki o hafta televizyonların hali neydi öyle?

Televizyonlarda Acun eksik değildi.
Dizi filmler hız kesmedi.
Maçlar onandı ve yayınlandı.
Magazin programları ünlüler dünyasını çok lazımmış gibi sunmaya devam etti.
Hafta sonu vur patlasın çal oynasın tarzında eğlenildi.
Evlilik programlarıyla rezilce kazıklanacak eş avına çıkıldı.
Terör durmadı, şehit haberlerini hep duyduk.
Fakat….!
Depreme rağmen ULUSAL YAS yoktu.
Madem öyle sormaz mısınız?
CUMHURİYET BAYRAMI TÖRENLERİ neden yoktu?

Bu konuda Zülfü Livaneli şu satırları yazmıştı:

“Batılı gazetecilerin kafasında bir klişe var. Bu yüzden benimle söyleşi yapmaya gelenlerin niyetini anladıktan sonra onlara diyorum ki: “Tamam, fikrinizi anladım. Büyük bir Müslüman ülkesi varmış. Birgün Balkanlar’dan sarı saçlı bir adam atına atayıp gelmiş ve milletin, dilini, dinini, âdetlerini değiştirmiş. Bu yüzden de devrimleri halka inmemiş, halk şimdi kendi kültürünü geri istiyormuş. Madem tarihimizi bizden daha iyi bildiğinizi sanıyorsunuz o zaman konuşacak bir şey yok.”

Genellikle şaşırıyor, bozuluyor ve neden konuşmak istemediğimi soruyorlar.

“Bu kadar çocukça bir teoriye inanan kişinin benim sözlerimi anlayacağından kuşkuluyum” diyorum.

Kimi kızıp gidiyor, kimi hak vererek hizaya geliyor ve dinliyor.

O zaman bu zatlara, Osmanlı İmparatorluğu’nun 250 yıllık Batılılaşma çabalarını, bu uğurda aralarında padişahların da bulunduğu çok kurban verdiğimizi, Osmanlı aydınlarının latin alfabesine geçme ve Cumhuriyet gibi birçok devrimi zaten özlemekte olduğunu, Namık Kemal gibi hürriyet şairlerinin gençlik üzerindeki muazzam etkilerini, Mustafa Kemal’in de bu iklimde yetişmiş bir subay olarak, dehası ve müthiş karizmasıyla bu dönüşüme liderlik ettiğini anlatıyorum.

O dönemdeki Avrupa basınının Mustafa Kemal’i ve devrimini göklere çıkaran yazılarını gösteriyorum.

Ve diyorum ki: “Lütfen bu ülkeyi daha iyi anlamaya çalışın. Göreceksiniz ki; tanıdığınız birkaç sığ görüşlü gazetecinin size anlattığı peri masallarından daha karmaşık ve zordur. Osmanlı İmparatorluğu doğal ömrünü bitirmişti. Bütün imparatorlukların çöktüğü bir dünyada, tek başına yaşaması mümkün değildi. Ama Osmanlı halkı, aydınlarının öncülüğünde büyük bir devrim gerçekleştirerek Cumhuriyet’i kurdu. Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet bütünleşti. Halk neredeydi diyecek olursanız cephedeydi ve kurtarıcı olarak gördüğü Mustafa Kemal’i bağrına basıyordu. Her ülke, aydınlarının öncülüğüyle kurulur. Bunda eleştirilecek bir şey yok. Amerikan anayasasını Teksaslı çitçiler mi yazdı, yoksa Jefferson, Washington gibi kurucu babalar mı? Bizim anayasamız ve Cumhuriyet ilkelerimiz de TBMM tarafından belirlenmiştir. Bu yüzden meşrudur ve halkın iradesini yansıtır.’’

Yabancılara bu basit gerçekleri anlatmak kolay da Türkiye’de Cumhuriyet’in yetiştirdiği insanlara anlatmak zoruma gidiyor.”

Benimde bu satırları yazmak zoruma gidiyor. İşte bunu anlamayanlar Cumhuriyet Bayramını eğlence törenleriyle bir tutar. Oysa cumhuriyet bayramı törenleri bir eğlence kültürünün yansıması değildir. O bir var oluşun, yeniden dirilişin törenidir.


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 01.11.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder