3 temmuz 2011 Pazar günü başlayan şike soruşturma sürecini
ne kadar izledik acaba? İzlenmeye değer bulmayanlarımız, spora meraklı olmayıp
bu tür haberleri küçümseyenlerimiz ne kadardı? Sporla, özellikle futbolla yatıp
futbolla kalkanların gelinen noktada görebildikleri nelerdir? Yoksa hala
kafaları karışık mıdır?
Durun, bekleyin kafalar daha çok karışacak.
Mehmet Ali Aydınlar’ın başkanlığında Futbol Federasyonu
çıkan şike söylentilerine zamanında cevap verip uygulamalara geçmeyince süreç
uzadı. Avrupa futbolunun patronu olan UEFA kendine ait kuralları açıklarken
sıfır hoşgörü ile durumu özetliyor. Bunun nedeni olarak spor hukukunun içinde
kişilere hapis cezasının olmayışını gösteriyor. Takımları bunun için küme
düşürürüz, yada can yakacak kadar eksi puanla lige başlatırız diyorlar. Biz
bunları yapmamak için çare arayan M.Ali Aydınları bile silkeleyip attık,
takımlara ceza vermeyeceğini açıkça söyleyen Beşiktaş kulüp başkanını borç
batağına soktuğu kulüpten kaçmasını kolaylaştırdık, futbol federasyonu başkanı
yaptık.
Oysa ortada bir suç var. Bunun için davalar açılıyor,
kişilerin hürriyetleri ellerinden alınıyor. Kulüplere ceza verilemiyorsa bu
şahıslara da verilmeyecekse, ki muhtemeldir, o zaman bu kişilere ne denecektir?
“Size hürriyetinizi geri vererek inayet gösterdim, değerimi bilin!” mi? Adalet
böyle sağlanmaz. Adalet mülkiyet ve bireyler arasındaki ilişkilerden doğsa bile
esas amaç toplu yaşamı mümkün kılmak değil midir?
Öyle ama kendiside eski bir futbolcu olan sayın başbakan
UEFA’nın İstanbul toplantısında ne demişti? Şike sahaya inmemiş, bu yüzden
kulüpleri cezalandırmak milyonlarca insana karşı haksızlık olur. Şahıslarla
kulüpleri birbirinden ayıralım demişti hatırlarsanız. Yeni federasyon başkanı
Y. Demirören’de zaten bunu savunuyordu. İyide şahısları kulüplerden ayırmak
mümkün değil ki.. şahıslar olmadan kulüpler (canlı bir organizma olmadıkları
için) hareket etmezler. Hareket etme yeteneği olmayan bir şeye varlık muamelesi
yapılamaz. O halde kulüpleri insansızlaştırmak anlamsızdır. O insanlar bir
kulübü başarıya götürürken övgü ve ödül olduğu gibi başarısızlık veya
uygunsuzluk halinde yergi ve ceza oluyor ya. Yıllar sonra bu durum anıldığında
kulübün adıyla anılır. Kişilerin adı unutulur ama kulüplerin adı unutulmaz.
Size bir örnek sunmak isterim
04 Mayıs 1968 yılında İzmir’de oynanan maçta Göztepe,
İstanbul takımı Feriköy’ü 9-1 yenmişti. Gördünüz mü? Kulüp adını verdim. Kulüp
başkanı, takım kaptanı veya kaleci ile diğer oyuncuların adları bugün hiç
önemli değildir. Bugün adı hiç geçmeyen, yada çok az geçen bu iki kulübün en
farklı skorlar sorgulandığında karşınıza adlarının çıktığını görürsünüz. Çünkü
sonuçlar kulübe yazılır, şahıslar kulüplerin sadece enerjileridirler.
Şampiyonluklarda, küme düşmede kulübe yazılır. İtalya’da durum böyle olduğu
için şahıslar kulüpleri cezai durumla karşı karşıya getirdiğinde kulüpler küme
düşürülüyor yada yeni sezona eksi puanla başlatılıyor. Bu cezaları şampiyon
olduklarında kupayı almaları gibi düşünün. Tersi durumda kupalarında şahıslara
gitmesi gerekirdi. Sevapların ödülünü al ama iş günahların cezasına gelince
kaç! Mantık budur.
Günahkârda cennete girmek ister. İster ama cezasını çekmeden,
önce ateşte yanmadan cennete giremeyeceğini bilir. Çünkü günah kıyafetinin ve
teninin kiridir, onu hiçbir su paklamaz. En iyi temizleyici ateştir. Orda
günahkâr yanarken eziyet çeker elbette ama asıl yanan tabaka olmuş kirleri,
yani günahlarıdır. Onlar üzerinden düşer ve cennete girebilir hale gelir.
Yeryüzündeki cezalarda buna benzer. Burada verilen cezalar
suç işleyeni bir daha suç işlemekten alıkoymak, toplumun düzenini korumak
amacını taşır. Yukarda sorduğumuz soruyu gene soralım. Adalet mülkiyet ve
bireyler arasındaki ilişkilerden doğsa bile esas amaç toplu yaşamı mümkün
kılmak değil midir?
Sabah ve Vatan gazetelerinin manşetleri büyük bir pazarlığın
döndüğünü gösteriyor. Adalet kimsenin umurunda değil. İlkesizlik bizim
şiarımız. Önemli olan gönlümüzü hoş edecek şeyler yapmak. Bu pazarlık sonucu
Fenerbahçe UEFA ile giriştiği hukuk savaşından vazgeçmiş. Aziz Yıldırım’da bir
daha başkan olmaması şartıyla bu davadan ceza almayacakmış.
O zaman bu şike davası ile kamuoyu neden meşgul edildi?
Cevabı bu yazıyı aşar. Başka bir yazıda bunu da anlatırız. Bugün konumuz başka.
Osmanlı’nın son döneminde profesyonel futbol 1. ligi olsaydı
ve şike soruşturması yapılsaydı sonuç aynı olurdu. Gene ortalığı toz duman
kaplardı, gene işi kılıfına uydurma çalışmaları havada uçuşurdu. Kimse ve
hiçbir kulüp ceza almaz, ceza evinde yatan herkes evine dönerdi. Çünkü bu bir
çöküşün izdüşümüdür.
Ne mi dedim?
Bütün sır “izdüşümü”nde saklı. Onu çözerseniz anlarsınız.
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 27.04.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder