Büyüklerimizden duymuştum; “evlere şenlik” derler ve bir
ölüm haberi verirlerdi. Bu çelişkili cümleye önceleri anlam veremezdim. Yıllar
sonra ölüm haberleri dinleyen kişiye iyi dilek dileyerek verildiğini öğrendim. Evet
“evlere şenlik” dün bir arkadaşımın babası öldü. Arkadaşım bir engelli.
Annesini yedi yıl önce kaybetmişti. Şimdi işte arkadaşım yapayalnız kaldı. Biri
kız biri erkek iki kardeşi var; iki düşman. Onu daha çok üzeceklerinden
korkuyorum.
Otuz yedi yaşındaki arkadaşımı ondört yaşındayken erkek
kardeşi silahla yanlışlıkla vurmuş. Ben tanıdığımda tedavi süreci bitmiş,
hayata yeni durumuyla tutunmaya çalışıyordu. Çok mazbut, çok terbiyeli, eli yüzü
düzgün, kibar ve birazda mahcuptu. Öyle her lafa atılmaz, sormadan pek
konuşmazdı. Göreni mutlaka etkileyen bir yapısı vardı. Derneğin hepimiz kadar
onunda gelişmiş birey olmasında katkısı oldu.
Annesi rahmetli üzerine titrerdi. Her türlü etkinlikte onu
yalnız bırakmazdı. Allah için arkadaşım da pek mahirdi. Resim yapma yeteneği
vardı. Daha sonra bunu gravüre çevirerek gravür sanatçısı olmuştu. Ama sanat
yeterince kazanç sağlamıyordu. Annesinin ölümünün ardından bir sürü iş baş
vurusunda bulunmuştu. Başvurular arasında Şeker Fabrikasıda vardı, sonunda ona
girmeyi başardı.
Babası bir kere pazaryeri buluşmamızda oğlunun kendi
parasını kazanmasına çok sevindiğini söylemişti. “O genç, parasıyla ne isterse
yapsın”.. demişti. Bir iki hafta sonrada
babasının düşüp boynunu kırdığını öğrendim. Yatalak olmuştu.. babasına bir
bakıcı kadın tutmak için az uğraşmadı. Devlet bu iki sakata yardım edeceğine
köstek oluyordu. Bir hakimle kurduğu temasta hakim bey “senin sorunun beni ilgilendirmez ne
halin varsa gör” demişti. Gördü: bir bakıcı bulup babasına hizmet verilmesini
sağlamıştı. Devlete sırtını dayamadan kendi imkânlarıyla bakıcı ücretini ödedi.
Oysa devlet engellisine, malülüne,
yaşlısına kim sorarsa sahip çıkıyordu.
Yaşamdan yılmıştı. Onun için yaşamak bir mecburiyetti. Oysa
kendine özgü düşüncelerle yaşam onun içinde güzel şeydi. Sonradan engelli olmak
kolay şey değildir. Gezer koşarken birden bire durmak insan psikolojisinde
büyük yıkımlara yol açar. Kendine güveniyle bunu aşmıştı.
Babası sakatlanıp yatağa düşmeden önce okçuluk sporuna
başladı. Milli olacak düzeye kadar geldi. Ülke içinde çeşitli dereceleri var.
Otomobil sürme merakını eskiden beri bilirim. Bir yarışmada geçirdiği kazayla
ölen Brezilyalı ünlü yarışçı Anton Senna’yı çok beğenirdi. Tek hayali karada 250 km üstünde sürat
yaptığını görmek. İsterse ölüm bu süratin ucunda olsun, fark etmezdi.
Almanya’dan engellilere otomobil getirerek ticaret yapan dernek aracılığıyla
tanıdığımız birinden wolksvagen passat 2 kapılı getirtip satın aldı. Daha önce
ehliyet almıştı, yol tecrübesi yoktu sadece. Onu 3 günde aştı. Yurt içindeki okçuluk
yarışmalarına otomobiliyle gidip gelmeye başladı. Tekerlekli sandalyesinin
tekerlekleri portatif. Arabasına binerken onları çıkarıyor, tekerlek ve
arabasının gövdesini katlayarak arka koltuğa koyuyor, ineceği zaman bunları
teker teker çıkarıp tekerlekli sandalyeyi kuruyor öyle iniyor. Kol kasları epey
güçlü. Ben onun yaptıklarını yapamam. Allah bana ayakta durma şansı vermiş, ona
kol gücü.
Herkesin engelliliği farklı farklı. Hiç kimseninki aynı
değil. Hatta aynı tıbbi tanımla tanınan engelliler bile birbirinden derece
olarak mutlaka farklıdır. Buda halkın ilgisini çekiyor tabii. Ondan sonra
gelsin sorular..
Biz engelliler çok densiz sorulara muhatap oluyoruz. Mesela
bana gusül abdesti bilip bilmediğimi soranda çıkmıştı, cinsel yönümü soranda..
bir keresinde trafik kazasıyla ayağını kaybetmiş, proteziyle yürürken görseniz
engelli diyemeyeceğiniz birisi yazıya konu olan arkadaşıma tuvalet durumunu sordu,
sondayla idrar sorununu aştığını öğrenince işi azıttı büyük abdestide sordu.
Sorarken bende ordaydım. Kulaklarıma inanamadım ve çileden çıktım. Bir insanın
özeli kimi ne kadar ilgilendirmeli? “Ben şikayet etmedikçe benim çektiklerimden
size ne? Bu arkadaşımızı bu kadar rencide etmeye kimin hakkı olabilir?” dedim.
Pişkince “öğrenelim yahu, günün birinde belki lazım olur” dedi. Sanki hayatlar
başka hayatlara eklenebilirmiş gibi. Oysa az önce dediğim gibi “herkesin
engelliliği farklı” . Aynı engelli türlerinde bile bir durum bir diğerine
uymaz.
Her insan gibi engellide aşık olur. Bu arkadaşımda oldu.
Hemde hiç özrü olmayan birine. Görünüşte hanımefendi kızımızda arkadaşıma
aşıktı. Ben inanmadım. Ne kadar yakışıklı olursa olsun gelecek sunma ümidi
olmayan biriyle yaşamak kolay iş değildir. Heyecanlar geçip duygular
azaldığında gerçek ortaya çıkar. Yanılmamışım; hanımefendi küçük bir çevreden
büyüyen bir kente kaçış aracı olarak arkadaşımı kullanacaktı. Bir başkası ise
olayın cinsel boyutunu merak etti. Göğsünden aşağısı duymayan arkadaşıma çok
lazımmış gibi ereksiyon halini sormuş. Bunu duyduğumda kan beynime çıktı.
Ortalık yerde o da duysun diye yüksek sesle “şu gönüllü kurtarıcılardan
kurtulsak kesin kurtuluruz da, bu kurtarıcıları nasıl kurtarmalı” dedim. O da
pişkin çıktı. Toplum dayanışması diye bir şeyler geveledi durdu.
İşte bu evrelerden geçen arkadaşım şimdi yapayalnız kaldı.
Bir keresinde kendisinin iş saatlerinin 8 saat görünmesine rağmen “sabah kalkıp
akşam yatana kadar geçen sürede en az 15 saat oturmak zorunda kalıyorum”
demişti. “Artık kalça kemiklerim şekil değiştirdi. Kalçamda çıkan yaralar zor
iyileşiyor. Pazar bende, market bende. Fatura ödemeler bende. Akşama eve
girdiğimde babam beni bekliyor oluyor. Evelden bana yardım eden adam gözlerimin
içine bakarak gözleriyle yardım istiyor. Bir iki söz edelim diyorum bakmışsın
uyku saatini geçmişsin. Hiç yardımcım yok! Bütün yükü tek başıma kaldırmaktan
çok yoruldum” diye eklemişti.
Bugün (yazıyı bir gün önce yazdım, bu satırları siz okurken dün
toprağa verilmiş olacak.) babasını toprağa vereceğiz. Hayat o zaman arkadaşım
için dahada zor olacak. Yalnızlık zor şey çünkü. Paylaşılmaz.
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 25.04.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder