Yazı dizimizin giriş bölümde yeni
bir anayasa hazırlanma aşamasında engelliler olarak katkıda bulunmak
istediğimizi vurgulamış, anayasa yapmanın temel esasları üzerinde durmuş,
cumhuriyet tarihi boyunca 3 kez, Osmanlı geçmişimizle birlikte 5 kez anayasa
yaptığımızı ve anayasaların incelenirse özgürlüğe gidişin kilometre taşları
olduğunun görüleceğini belirtmiştim.
İlk anayasanın kabul edildiği 1876 yılından günümüze kadar
yaptığımız 5 anayasadan sonra 6.’sını yapma aşamasına geldiğimiz şu günlerde
umarım ki ilk sivil anayasayı büyük uzlaşma ile tek parti dayatması olmadan
daha özgür bir gelecek için yapmayı başarırız.
Bugüne dek yaptığımız anayasalarımızı incelediğimiz yazı
dizimize kaldığımız yerden devam edelim.
***
“İnsan haklarına saygılı devlet: Anayasanın
2. maddesinde yer alan ‘insan haklarına saygılı devlet’in ne anlama geldiği,
ancak Anayasanın diğer maddelerinde insan hakları konusunda yapılan düzenlemelere
bakılarak anlaşılabilir. Bu hükümler, Anayasanın en uzun bölümü olan ikinci
kısmını oluşturmaktadır. Anayasamızda temel hak ve özgürlükler üçlü ayrıma
uygun olarak düzenlenmişlerdir: Kişinin hakları ve ödevleri, sosyal ve ekonomik
haklar ve ödevler, siyasal haklar ve ödevler. Bir temel hak ve özgürlük, ancak
yasa ile ve Anayasada kendi maddesinde sayılan nedenlerle sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunamaz; aynı zamanda
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmak
zorundadır.”
1982 Anayasası insan haklarına saygıyı toplum düzeni
gereklerine uygun ölçüler diyerek, temel hak ve özgürlükten ne anladığını
özgürlükleri kendi içinde üç guruba ayırarak göstermiştir. Burada söylenmiş
olmasa bile bireyin sadece yaşam hakkını tanıyarak, diğer hakları
sınırlandırmıştır. Devletin uygun görmesi hallerinde öncelik hep devletindir.
Borçlar veya ceza kanununda devlet birey konusundaki uygulamalar bile bunu
göstermeye yeter sanırım. Devlet bir yanlış hesabın faturasını önce tahsil
eder, sonra inceler, geri ödemesi gerektiği hallerde taksitle öder. Demokratik
ölçülülük tıpkı bunun gibi bir şeydir.
Laik Devlet: Laiklik ilkesi, yalnızca Anayasanın 2.
maddesinde devletin nitelikleri arasında yer almamakta, aynı zamanda başka
Anayasa hükümlerinin de konusunu oluşturmaktadır. Laik devlet, vatandaşlarının
dinsel inançları ve tercihlerine saygılı olan, bütün dinlere ve inançlara eşit
mesafede duran ve aynı zamanda kutsal din duygularının kötüye kullanılmasını
önleyen devlettir. Laikliğin unsurlarından biri olan ve 1982 Anayasasında
güvence altına alınan din özgürlüğü, herhangi bir dini inancı benimseme ve
ibadet etme özgürlüğünü de içerir. Resmi bir devlet dininin olmaması, devlet kuruluşları
ile din kurumlarının birbirinden ayrılması, devletin işleyişini ve toplumsal
ilişkileri düzenleyen kuralların dini kurallarına dayanmaması laiklikten
anlaşılması gereken diğer unsurlar olarak sıralanabilir. Devletin resmi bir
dininin olmamasının bir başka önemli sonucu da, belli bir dinin ya da mezhebin
öğretilmesinin zorunlu kılınamamasıdır. Anayasanın, din özgürlüğünün kötüye
kullanılmasını engellemeye ve devrim yasalarının korunmasına ilişkin olarak
koyduğu düzenlemeler de laik devlet ilkesini gerçekleştirmeye yöneliktir.
Kişiler bir yaratıcıya inanıyorsa laik olması mümkün
değildir. Çünkü o yaratıcının gösterdiği yolları günlük yaşamında uygulamak
zorundadır. Yoksa bir insanın iyi bir inanan olması mümkün değildir. Laiklik
anlayışı örgütlerde, dolayısıyla en büyük örgütlenme biçimi olan devletçe
uygulanması uygundur. Çünkü modern devlette hiçbir grubun başka bir gruba
baskın olmasına izin verilemez. Dinler devlet modelleri önermemiştir. Sadece
uyulması gereken adalet ve hakkaniyet kurallarını devlete önerir. Bundan ötesi
yöneticinin hoş görü ve kültürüne bağlıdır. Hoşgörü ve kültür yoksunu bir
yönetici, biat eden insanların arttığı, eşitlikçi ve uygar vatandaş olmanın
hiçbir öneminin olmadığı bir toplum özlemiyle kendisine bağlı ve bağımlı bir kitle
oluşturmaya çalışır. Laiklik bunun için demokrasinin olmazsa olmaz
kuralıdır.
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 02.04.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder