31 Ocak 2014 Cuma

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 32

Yavaş yavaş kış mevsiminin ortasın geldiğimiz şu günlerde, (gerçi doğru dürüst kış gördüğümüz yokya; kar yok, buz yok) sevgi ve selamlarımı sunuyorum sevgili okurlar. İlk cemrenin düşmesine nerdeyse bir daha var. Düşmesine diyoruz, hemde yerçekimi kanununa rağmen, yada deyim olarak havaya düşecek. Şaka bir yana eskilerin takvim anlayışına göre havanın suyun ve toprağın ısınmaya başladığı günler olarak belirlenen günlere yavaş yavaş geliyoruz. Kış ayları masraflı aylardır. Masraf ayları bitiyor. Bütçeler biraz rahatlar mı dersiniz?

Bugünkü ilk dört şiir Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı romanından yaptığım intihâllerle oluşturduğum şiirlerdir. O romandan etkilendiğim böyle birkaç şiir daha yazdım.
Onlarıda beğeninize sunacağım.
….    ….    ….

Hepsi toza toprağa bulanmış
Paslı bakıra dönmüş derileri
Dikenli tel gibi uzamış sakalları
Hepsi sanki kaçışan bozgun askerleri

Aydın Göle
14.03.2002
….    ….    ….

Kalbimde bir avuç barut var
Durmadan patlıyor durmadan
Bağrım için için yandı ben tutuştum
Göğün içinde yanan bir kuştum

Aydın Göle
14.03.2002
….    ….    ….

Her bir gözün dili
bu kadar aşikâr değildir
Alevden iki sestiler iki göz
Yangın yerinde insan kemiği kokuyor
Her göz bir şikârdır, fakat
Bu göz aşikârdır beni istiyor

Aydın Göle
14.03.2002

***   ***   ***

Burada araya girip birkaç söz söylemek istiyorum. Şimdi nerdeyse kendine bakmayan kalmadı. Traşını düzenli olan gençlerimiz var artık. Saçına da özen gösteren çok. Eskiden böyle birisi parmakla gösterilirdi. Böyle birinden kâh kıskanarak, kâh imrenerek, kâh mesafeli durarak söz edilirdi. Kendileri böyle davranmazdı. Tembelliklerini taçlandırmak için şu sözün arkasına sığınırlardı. “Alan almış-satan satmış, bu sıkıntı niye?” Onlara göre kendine bakan çapkın ve hovarda olurmuş. Yada gene onlara göre okuyup yazan ve kendine bakan kişiler gizli ilimler dedikleri sihir ve büyü olaylarına teşne insanlardı. Cumhuriyet kazanımlarının sonucu olarak eğitimin iyi kötü yayılmasıyla bu tip insanlar kalmadı. Biz Arap din anlayışına feda edilemeyecek kadın erkek eşitliği ile sanayi gelişmesi içinde olan bir ülkeyiz. Ne köylü, ne işçi olmamış, sadece petrole dayalı zenginlikle, yönetimlere yakın tüccarların elinde halk olunamaz. Halk olamadan ise din anlayışı bidat ve hurafelerle dolar. Bir sopa ve bir cin yeter onlara. Burada da adına hiç yakışmadığı halde hoca denilen kendine bile faydası olmayan şifa dağıtıcı, yuva dağıtıcı, gelecek taciri muskacı soytarılar zengin olur. Aşağıdaki şiiri bu dediklerimin ışığında okur musunuz?
….    ….    ….

Her gün traş olmayıver
Sabah akşam dişlerini fırçalama
Burada saçlarını yalnız kadınlar tarar
Geceleri ışıkların açık sabaha kadar
Bir şeyler okursun öğrenmek için
Herkes senin büyü yaptığını sanır
Tevekkeli hiç tekin değilsin

Aydın Göle
15.03.2002

***   ***   ***

Bu şiirde engelli bir çocuk olduğum çağlarımı anlatıyorum. Küçük çocuklar yanlarından geçerken korkuyor ve içeri kaçıyorlardı. Köpekler bile yanıma yaklaşamıyor (yaklaşsalar korkardım aslında) arkamdan havlıyorlardı. Çocukluğumda engelli içine şeytan girmiş garip bir yaratık olarak görülür, biraz daha büyük çocuklar tarafından taşlanırlardı. Belki de iyilik yapıyorlardı kimbilir.. İçimizden şeytanı çıkartıp yürütmek istiyorlardı bizi belkide. Ama şeytan inatçıydı, kan revan içinde kalırdık, o içimizden çıkmazdı. Aradan zaman geçti; engelliliğin şeytanın işi değil, bir hastalık olduğu anlaşılır oldu. bunun üzerine bize acımaya başladılar. Bizde bunu çok iyi kullandık, sadece dilendik. Sözü fazla uzattım. Ben sizi şiirle baş başa bırakayım.
….    ….    ….

Çocukların yüzünde korkuyu gördüm
Bakmadım bu yüzden
yürürken yüzlerine
Her söylenene
hem sağırdım hem kördüm
Kırgınım mevsimlerin güzlerine
Çocuklar kaçışıyordu
Köpekler havlıyordu arkamdan
Ne acayiptim oysa, nede korkunçtum
Bende –değnekle yürüyen- bir çocuktum

Aydın Göle
15.03.2002

***   ***   ***

Sıradan bir şiir işte. Özel bir hikayesi yok! Çok küçük, çok sade. Gene Y.K.Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı romanından esinlenilmiş bir şiir
….    ….    ….  

Kafamın içinde
Kalbimin üstünde
Seni taşıyamıyorum
Taşımaktan fakat
Başımı kesseler
Vazgeçmiyorum

Aydın Göle
15.03.2002

***   ***   ***

Özel bir şiir kime yazılır? Elbette ki sevgiliye. Ama bu bir kadın değil. O zaman üç yaşında olan yeğenim Barış’tı bu sevgili.. ablasıyla ikisi dizlerimin dibinden ayrılmazlardı.
….    ….    ….

İNCİ TANEM

Sen derin
Lacivert denizlerin
Koynunda saklandığın istiridyelerin
Uykusunda çaldığım
İnci tanemsin
Benim bir tanemsin

Gecenin gizine
Senin dizine
Koyup yorgun başımı
Rüyaya dalmak
Gözyaşımı kurutmak
Geçmişimi unutmak istiyorum
İnci tanem

Aydın Göle
15.03.2002

***   ***   ***

Bütün olumsuzluklarımı tek satıra bağladım. Şiir mi? Bence şiir.

….    ….    ….

Çünkü bütün şairler gibi çirkinim

Aydın Göle
16.03.2002

***   ***   ***

Bu şiir doğum günü hediyesi olarak Aynur Çatak’a yazıldı. Aynur derneğimizin hanım üyesidir. Bir görseniz kendisini. Çok hamarat, çok becerikli ve çok hızlı bir bayan. Gerçekten hayata dört elle sarılıyor.
….    ….    ….

105
Tekerlekli sandalyede pek beceriklisin
Rüzgarlar utanır rüzgarlığından
seni görse, çok yüreklisin
Kimse görmez ama sen dört ellisin
Hayata bağlılığından belli Aynur

Seni üzmesin hiçbir şey, izin verme
Hayatında yapma çiçekler olmasın
Baharlardan gül toplama
sen zaten gülsün
Dilerim yüzün ömrünce gülsün Aynur


Aydın Göle
16.03.2002

***   ***   ***

Burada yozlaşmayı anlatıyorum. Buda Y.K.Karaosmanoğlu’un “Yaban” adlı romandan esinlendi.


ÇATLAK ZURNA

Zurna çatlaktı
Eller oyuna isteksiz
Yemekler tatsız
Kimsenin gücü yoktu
Kızmaya yada kavgaya..

Zurna çatlaktı
Zurnacı ezeli çatlak
Bu tavan bu gök kubbe
Şimdi ortadan yarılacak
Bir düğün, seven kızlara
Kızlar çatlak
Yanık delikanlılara
Onlarda kızlardan çatlak

Zurna çatak
Zurnacı ezeli çatlak
Tavan çatlak
Yağmur çatlak
Kovalar çatlak
Kevgir gibi evler
Atılan mermiler çatlak

Aydın Göle
16.03.2002


Hepinize iyi pazarlar sevgili okurlar. Tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kalın.


 Yayın Tarihi: 19.01.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder