31 Ocak 2014 Cuma

ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA DÜĞÜN 1

Kim ömründe bir kere olsun bir arkadaşının, bir akrabasının, yada bir komşusunun düğününde ellerini kaldırıp oynamamıştır? Hele bu kardeşinin veya evladının düğünüyse kenarda seyirci kalabilen kaç kişi vardır ki.. Misketi, fidayda’yı babalarımızdan mı, dedelerimizden mi miras aldık, bilen var mı? Harmandalıyla zeybek, Derrule’yle horon, Caney Caney’le halay oynamayan kaldı mı? Rahmetli Zeki Müren’le sevdiğimiz “Yağmurlu bir günde tanıdım seni” adlı Yunan parçası düğünlerin adeta ikinci marşı değil mi? Kasap çalınması istendiğinde ilk olarak “kasap” adlı bütün balkanların bildiği gene Yunan parçası ile kasap oynamaya kolkola girmiyor muyuz? Mevlânalar, çifte telliler ile göbek sallayan, gerdan kıran, kıvrılan o ağır oynak kalçalarla zamanına göre Nesrin Topkapı’lar, yada Asenalar görmedik mi? Eski yeni ne çaldıysa coşmadık mı hiç? Niçin yaptık bütün bunları? Eğlence ihtiyacımızdan dolayı mı, yoksa bir görev bilinciyle mi? Ne oluyordu da biz her zamankinden farklı davranıyorduk?

İşte bu yazının amacı hem bizde, hem dünyada gelenek olarak yaşatılan düğünleri anlatmaktır. Görelim bakalım düğün neymiş.

Örnek gösterilecek kaç türlü düğün vardır?

Bizim toplumumuzda dini geleneklerce yapılan iki tür düğün vardır.
1: sünnet düğünü
2: evlilik düğünü

Sünnet düğünü erkek çocuklarının erkekliğe adım atmalarına ön ayak olan bir eylemin eğlencesidir. Konumuz içinde bu anmadan fazla yer almasına da gerek yoktur. Çünkü karmaşık bir yapısı yoktur.

Asıl konumuzu oluşturan nikâh denen evlenme anlaşmasının ardından yapılan eğlenceden ibaret olan düğündür.

Ayrı cinsten iki kişinin birlikte yaşama karalarının ve bu birliktelikten doğacak çocuklarının toplum ve devlet tarafından yasal kabulü için resmi olarak ilanından sonra yakın ve dostlarıyla bunu kutlamak amacıyla yapılan, kişilerin gelenek ve maddi imkânlarıyla şekillenen toplu eğlence türüne düğün diyoruz.

Düğün geleneği bu günkü devlet yapısından çok öncede vardı. İlkel kabilelerde de bunun izlerini görüyoruz. Geleneklere göre törensel boyutu değişen düğünlerde bugün çok saçma diyeceğimiz uygulamalara tanık olmaktayız. Bir belgesel programında Afrika kabilelerinden birinde yapılan bir düğün törenini izledim. Evlenme çağına gelen gençler toplu törenle evlendiriliyordu. O törende kızlar meydana bir kova suyla geldiler. Damat adayları gelin adaylarının enselerinden tutup kafalarını o bir kova suyun içine daldırdılar. Kafası suyun içinde suda en çok ses çıkaran gelin ve bu gelinle evlenmekte olan damat adayı o düğünde büyük ilgi gördüler.

Düğün evlilik müessesesinin kurulduğu ilk devirlerden beri yapıla gelmektedir. Bugün çeşitli milletler tarafından yapılan düğünler, eski çağlardan kalma bir gelenek olarak devam etmektedir. Eski çağlarda yapılan düğünlerin asıl özelliği, evliliğe kötü ruhların gelmesini önlemek amacı ile yapılmış olmalarıdır. Bu çağlarda düğünlerin, mümkün olduğundan fazla kalabalık ve eğlenceli olmasına dikkat edilmiş, kalabalığın ve eğlencenin çokluğu oranında, kötü ruhların evlilikten uzak kalacağına inanılmıştır. Doğal olarak bu gelenek medeni toplumlarda, yeni bir yaşama müessesesini kutlama şekline geçmiştir. Bugün, medeniyetin ilerlemiş bulunduğu toplumlarda evlenmelerde düğün eğlenceleri düzenlemek, eski önemini kaybetmişse de yine de devam ede gelmektedir,

Türklerin de, düğün gelenekleri önemlidir. Bu gelenekler, birçok şehirlerde, çok değişik karakterler gösterir. Evliliğin başlangıcında yapılması genelleşmiş olan davranışlar dışında, düğün eğlenceleri, bu sebeple, her köyde, her kasabada, her şehirde çoklukla değişik karakterler göstermektedir.
Bir internet sitesinde okuduğum şu satırlar bu törenin bir özeti gibiydi:
“Düğün; düğme çözme işlemine verilen addır. Düğme işleminden önce söz verilir, sonra nişan alınır, sonra düğme çözülür.”
Eskiden kısası üç gün üç gece, uzunu da kırk gün kırk gece süren düğünler yapılırmış. Bütün şehri, hatta bütün ülkeyi düğün havasının sardığı önemli kişilerin düğünleri beklenirmiş. Bu düğünlerde herkese açık sofralar kurulur, yarışmalar düzenlenir, ödüller dağıtılırmış. Şimdi bu düğünlerin yerini düğün salonlarında 4 yada 5 saat süren düğünler almıştır. Düğün sahiplerinin evinin kirlenme derdi ve telaşı da böylelikle bitmiştir. Uzun bir süredir, sazlı sözlü düğün yapmak yerine nikâh töreniyle evlilik hayatına başlamayı yeğleyenler de var. Düğün sonrası “balayı” denen bir geziye çıkma geleneği de ülkemizde yaygınlaştı.


DEVAM EDECEK


 Yayın Tarihi: 13.01.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder