Kim ömründe bir kere olsun bir arkadaşının, bir akrabasının,
yada bir komşusunun düğününde ellerini kaldırıp oynamamıştır? Hele bu
kardeşinin veya evladının düğünüyse kenarda seyirci kalabilen kaç kişi vardır
ki.. Misketi, fidayda’yı babalarımızdan mı, dedelerimizden mi miras aldık,
bilen var mı? Harmandalıyla zeybek, Derrule’yle horon, Caney Caney’le halay
oynamayan kaldı mı? Rahmetli Zeki Müren’le sevdiğimiz “Yağmurlu bir günde
tanıdım seni” adlı Yunan parçası düğünlerin adeta ikinci marşı değil mi? Kasap
çalınması istendiğinde ilk olarak “kasap” adlı bütün balkanların bildiği gene
Yunan parçası ile kasap oynamaya kolkola girmiyor muyuz? Mevlânalar, çifte
telliler ile göbek sallayan, gerdan kıran, kıvrılan o ağır oynak kalçalarla
zamanına göre Nesrin Topkapı’lar, yada Asenalar görmedik mi? Eski yeni ne
çaldıysa coşmadık mı hiç? Niçin yaptık bütün bunları? Eğlence ihtiyacımızdan
dolayı mı, yoksa bir görev bilinciyle mi? Ne oluyordu da biz her zamankinden
farklı davranıyorduk?
İşte bu yazının amacı hem bizde, hem dünyada gelenek olarak
yaşatılan düğünleri anlatmaktır. Görelim bakalım düğün neymiş.
Örnek gösterilecek kaç türlü düğün vardır?
Bizim toplumumuzda dini geleneklerce yapılan iki tür düğün
vardır.
1: sünnet düğünü
2: evlilik düğünü
Sünnet düğünü erkek çocuklarının erkekliğe adım atmalarına
ön ayak olan bir eylemin eğlencesidir. Konumuz içinde bu anmadan fazla yer
almasına da gerek yoktur. Çünkü karmaşık bir yapısı yoktur.
Asıl konumuzu oluşturan nikâh denen evlenme anlaşmasının
ardından yapılan eğlenceden ibaret olan düğündür.
Ayrı cinsten iki kişinin birlikte yaşama karalarının ve bu
birliktelikten doğacak çocuklarının toplum ve devlet tarafından yasal kabulü için
resmi olarak ilanından sonra yakın ve dostlarıyla bunu kutlamak amacıyla
yapılan, kişilerin gelenek ve maddi imkânlarıyla şekillenen toplu eğlence
türüne düğün diyoruz.
Düğün geleneği bu günkü devlet yapısından çok öncede vardı.
İlkel kabilelerde de bunun izlerini görüyoruz. Geleneklere göre törensel boyutu
değişen düğünlerde bugün çok saçma diyeceğimiz uygulamalara tanık olmaktayız.
Bir belgesel programında Afrika kabilelerinden birinde yapılan bir düğün
törenini izledim. Evlenme çağına gelen gençler toplu törenle evlendiriliyordu.
O törende kızlar meydana bir kova suyla geldiler. Damat adayları gelin
adaylarının enselerinden tutup kafalarını o bir kova suyun içine daldırdılar.
Kafası suyun içinde suda en çok ses çıkaran gelin ve bu gelinle evlenmekte olan
damat adayı o düğünde büyük ilgi gördüler.
Düğün evlilik müessesesinin kurulduğu ilk devirlerden beri
yapıla gelmektedir. Bugün çeşitli milletler tarafından yapılan düğünler, eski
çağlardan kalma bir gelenek olarak devam etmektedir. Eski çağlarda yapılan
düğünlerin asıl özelliği, evliliğe kötü ruhların gelmesini önlemek amacı ile
yapılmış olmalarıdır. Bu çağlarda düğünlerin, mümkün olduğundan fazla kalabalık
ve eğlenceli olmasına dikkat edilmiş, kalabalığın ve eğlencenin çokluğu
oranında, kötü ruhların evlilikten uzak kalacağına inanılmıştır. Doğal olarak
bu gelenek medeni toplumlarda, yeni bir yaşama müessesesini kutlama şekline
geçmiştir. Bugün, medeniyetin ilerlemiş bulunduğu toplumlarda evlenmelerde
düğün eğlenceleri düzenlemek, eski önemini kaybetmişse de yine de devam ede
gelmektedir,
Türklerin de, düğün gelenekleri önemlidir. Bu gelenekler, birçok şehirlerde, çok değişik karakterler gösterir. Evliliğin başlangıcında yapılması genelleşmiş olan davranışlar dışında, düğün eğlenceleri, bu sebeple, her köyde, her kasabada, her şehirde çoklukla değişik karakterler göstermektedir.
Bir internet sitesinde okuduğum şu satırlar bu törenin bir
özeti gibiydi:
“Düğün; düğme çözme işlemine verilen addır. Düğme işleminden
önce söz verilir, sonra nişan alınır, sonra düğme çözülür.”
Eskiden kısası üç gün üç gece, uzunu da kırk gün kırk gece
süren düğünler yapılırmış. Bütün şehri, hatta bütün ülkeyi düğün havasının
sardığı önemli kişilerin düğünleri beklenirmiş. Bu düğünlerde herkese açık
sofralar kurulur, yarışmalar düzenlenir, ödüller dağıtılırmış. Şimdi bu
düğünlerin yerini düğün salonlarında 4 yada 5 saat süren düğünler almıştır.
Düğün sahiplerinin evinin kirlenme derdi ve telaşı da böylelikle bitmiştir.
Uzun bir süredir, sazlı sözlü düğün yapmak yerine nikâh töreniyle evlilik
hayatına başlamayı yeğleyenler de var. Düğün sonrası “balayı” denen bir geziye
çıkma geleneği de ülkemizde yaygınlaştı.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder