ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
“Hayali cihan değer” olan nedir? Geçmişte kişisel yaşananlar mı, yoksa gelecek hakkında olması istenen şeyler mi? Bu söz böyle eksik yazılırsa her anlama gelir tabii. Oysa o başlık “Geçmiş Zaman Olur ki, Hayali Cihan Değer” olmalıydı. Çok uzun bir başlık olacağı için kısaltınca böyle açıklama yapmak ihtiyacı doğacağını biliyordum. Evet geçmiş zamanlar elekten geçmiş ve saf suyla yıkanmış gibi parıldar. Yaşanırken hiç farkına varılmayan şeyler aradan geçen zamanla çok değerli olurlar. Herkesin değerli anları olmuştur. Yeri gelsin gelmesin o anları anmak anıların sahibine buruk tatlar bırakır. Artık ona ulaşılmaz çünkü.
“Hayali cihan değer” olan nedir? Geçmişte kişisel yaşananlar mı, yoksa gelecek hakkında olması istenen şeyler mi? Bu söz böyle eksik yazılırsa her anlama gelir tabii. Oysa o başlık “Geçmiş Zaman Olur ki, Hayali Cihan Değer” olmalıydı. Çok uzun bir başlık olacağı için kısaltınca böyle açıklama yapmak ihtiyacı doğacağını biliyordum. Evet geçmiş zamanlar elekten geçmiş ve saf suyla yıkanmış gibi parıldar. Yaşanırken hiç farkına varılmayan şeyler aradan geçen zamanla çok değerli olurlar. Herkesin değerli anları olmuştur. Yeri gelsin gelmesin o anları anmak anıların sahibine buruk tatlar bırakır. Artık ona ulaşılmaz çünkü.
Kaç yaşlarında olduğumu hatırlamıyorum, belki yirmili yaşların sonundaydım, bir rüya gördüm. Vapura binmiştim. Bir süre sonra halatları çımacılar çözüp vapur limandan ağır ağır ayrılırken gençliğim, yani bir yanım limanda kalmıştı. Geleceğim, yani bir yanım da vapurdaydı. Karar verip limana atlasam gençliğimden ayrılmayacaktım. Denize açılmayı tercih ettim ve onu limanda bıraktım. İşte hayat buydu. Bu rüya gibi her limanda bir yarımızı bıraka bıraka eksiliyoruz. Hatıralar kenar köşelerde bıraktıklarımızı toplamak ve eksilen parçalarımızla tekrar bütünleşmek harekâtıdır.
İlhan Bardakçı’nın (Murat Bardakçı’nın babası) yazdığı “İmparatorluğa Veda” adlı kitabını yeni bitirdim. “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” sözünün çok edildiği Osmanlının çöküş dönemini anlatan ilginç bir tarihi araştırma kitabı. Kıyaslamalı tarihi sohbet tarzıyla anlatan bu kitabı elimden bırakamadım. Çok kısaca özetlemek isterim.
Padişahların yetersizliklerinin de nedeniyle tahttan indirilerek çöküşe çarelerin arandığı çağda İttihat ve Terakki adında ilk siyasi partimiz ortaya çıkar. Bu günkü anlamda dış dayatmalarla demokrasi çabaları başlar. Bugün milliyet gazetesi yazarı olan Hasan Cemalin dedesi Cemal Paşa, Talât Paşa ve Lideri Enver Paşa partinin sacayağıdır. Balkanlar kaybedilir, Arabistan için için kaynar, Afrika da Trablus, yani bugünkü Libya elden çıkmaktadır. Rusların gözü İstanbul’da, yani boğazlardadır. Almanlar biran önce petrol bölgelerine İngilizlerden önce varmak ister. Fransızlar da petrol bölgelerine en azından yaklaşmak, İtalyanlar pastadan pay almak, Amerikalılar kalan Türk devletinde güç sahibi olmak derdindedir. Ayak oyunlarının çokça olduğu bir zamandır. İngilizlerden parası verilip de alınan savaş gemisi teslim edilmez. Bu arada Alman’lar iki gemiyle Akdeniz de kendilerini kovalayan İngilizlerden kaçarak Çanakkale’den Marmaraya girerler. Oradan Karadeniz’e geçerek Rus limanlarını topa tutarlar. Bunun üzerine gemiyi satın aldığımızı söyleyerek 1. Dünya savaşına gireriz. Bütün savaşlardan diğer ülkelerin en fazla %16 insan kaybı olurken, bizim %34 insan kaybımız olur. Toprak kaybı sadece bize reva görülür. Amaç gerçekleşir. Vatanperver olduklarından hiç kuşku duyulmayacak bu devlet adamları particilik yaparak ve kişisel ihtiraslarına kapılarak koskoca imparatorluğun sonunu hazırladıklarını diğer sebepleri unutmadan rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kitabın son sözleri çok çarpıcı. İstanbul’da Türk ve Müslüman halk o dönemde süpürge tohumu yer. Cephelerden dönen askerlerimiz aç ve sefil dolaşır. Halk askerine acır onlara bir tas çorba vermeye çalışır.
O kitabın sonundaki ilhan bardakçının şu sözüne dikkatinizi çekmek isterim. “Söğüt-Ankara arasındaki altı saatlik yolu biz 622 yıl 2 ay 23 günde almışız.” Fazla söze gerek var mı?
Bu kitabın üstüne Cumartesi gecesi Habertürk televizyonunda Murat Bardakçı, Erhan Afyoncu ve Pelin Batu’nun sundukları “Tarihin Arka Odası” adlı programda konu Avrupa’da Türk düşmanlığıydı. İnebahtı deniz savaşına kadar yenilmez olarak gördükleri Türklerden korunmak için dualar bile yazmışlar. Türkleri tasvir eden resimler yapmışlar. Türkler şeytansı varlıklar olarak resmedilmişler. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Türklerin aleyhine çalışan Almanya imparatoru ve İspanya kralı Şarlken’e karşı o zaman ülkesi Fransa fakir ve kendisi Şarlken’e esir düşen Fransız kralı 1. Fransuva’ya ticari (kapütilasyonlar) ayrıcalık tanıyıp bir denge oluşturmak istemişti. Böylelikle daha o zaman Türklere karşı kurulan bir çeşit Avrupa Birliğini dağıtmış oldu.
Murat bardakçı Türkler için uydurulan dualardan söz ettikten ve çizilen resimleri gösterdikten sonra gelen Amerika’lı bir bayan konuğuna İstanbul’u gezdirirken yaşadıklarını anlattı. O bayan konuk İstanbul’u çok beğenmiş. Dönüp Murat Bardakçı’ya “Bu güzel kenti neden işgal ettiniz? Diye sormuş. Murat Bardakçı işgal etmedik, fethettik demiş. Bayan bu farkı anlamamış. İşte dünyadaki görünümümüz bu. Günün birinde bu bile sorulursa şaşırmam. Bizde o zaman “Adamlar haklı kardeşim, bakın İstanbul’u ne hale getirdik, onlarda kalsaydı bugün dünyanın incisi olurdu” diyenler çıkacaktır, adım gibi eminim. İşte o zaman “Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Cihan Değer” sözünü hatırlamıyor bile olabiliriz.
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder