93
Sarılırdın iştahla memeye
Sanki beni de yutacaktın
Bıraksam birden koşup oynayacaktın
Melekler güzeli oğlum
Sabırsızdın ve niyetliydin büyümeye
Gün geldi başladın yürümeye
Gözlerim dolardı doyamazdım seyretmeye
Kulaklarımda doğduğundaki o ilk ağlayışın
Ne kadar sevindim bilemezsin
Bugün ağlasan öyle
Dökülse bir damla göz yaşın
Yıkarım dünyayı gözümü kırpmadan bilir misin
Melekler güzeli oğlum
Çoğu geceler seni sallardım dizlerimde
Beni uyuturdun sen uyumazdın
Sonra konuşmayı öğrendin yarım yarım
Çince mi konuşurdun, çözemezdim
Gözlerimden yaşlar gelirdi beni çok güldürürdün
Biraz üşüsen, hastalansan beni bin defa öldürürdün
Melekler güzeli oğlum
Şimdi delikanlı oldun terleyecek bıyıkların
Bir elinde basket topu, bir elinde gitarın
Patlayan flaşlara poz verir gibisin aydınlık yüzle
Büyük adam olacaksın eminim yarın
Ama unutma oğlum
Aklın kadar kalbinde büyük olsun
Seversen yücelirsin herkesi, kimseyi ayırmadan
Melekler güzeli oğlum
Doyamıyorum seni seyretmeye
Hem seyretmeye, hem seninle övünmeye
İyi ki doğdun can parçam bebeğim
Seni ben ölürsem bile seveceğim
Melekler güzeli oğlum
Doğum günün kutlu olsun yavrum
Ben olmasam da mutlu üfle, sönsün pastandaki mum
Hayatımdaki tek umudum seni mutlu görmektir.
Melekler güzeli oğlum.
Aydın Göle
11.02.2002
*** *** ***
Afyon Dinar ve Sandıklı’da olan yıkıcı bir depremin ardından bu şiiri yazdım. Onlar bizim depremimizde halk olarak koşmuşlar, yiyecek ve giyecek neleri varsa arabalarına yüklemiş, fermuarlı naylon kaplar içinde de sular getirmişlerdi. Bu yardımseverlik gözlerimi yaşartmıştı. Şiir sadece depremi anlatmıyor. O sıralarda deprem yardımları ile gelen yabancı yardımlara Fransızlar misyonerlik teşkilatlarını eklemişti. Daha sonra bu misyonerlik teşkilatlarının bununla sınırlı olmadığını, Güney Koreli Hıristiyan bir papazın Karadeniz bölgemizde de misyonerlik faaliyetlerinde bulunduğunu haber ve açık oturumlardan öğrenmiştim. Orda amaç bir Rum-Pontus imparatorluğunu tekrar kurmaktı. Sonuç olarak bu şiirle zayıflığınızdan, felaketlerinizden faydalanan çok olur, bunu aşmak için çalışmalı ve üretmeliyiz demek istemiştim.
94
İçime fenalıklar geliyor
Şimdi düşerim şuracığa
Bu dinmek bilmeyen yağmurlar
Bu soğuk bu ayaz
Bu fay üstüne kurulan evler
Sultan dağında donan bebekler
Bu durmayan sarsıntıları
Bırakın gereksiz ayrıntıları
Kore’den gelen misyonerler
Rum Pontus’un torunları
Çözümsüz açık oturumlar
Beynimi uyuşturdular
Çalışıp üretmeye kurmak lazım saatleri
Sınırsız yaşamak için sevgileri.
İçime fenalıklar geliyor.
Aydın Göle
12.02.2002
*** *** ***
Göçmenlerin mezarları bir yerde olmaz. Benim dedemin mezarı Makedonya’nın Ohri kentinde. Babaannemin Ankara’da, bir amcamın Almanya’da, bir amcamın Hollanda’da, babamın ise kentimizde.. bu beni bir an için çok duygulandırdı. Gerçi biz, Üsküp doğumlu ünlü şairimiz Yahya Kemal’in dediği gibi ölüleriyle yaşayan bir milletiz. Onlar her zaman kalbimizde.
95
Seni zor buldum
kolay kaybetmek istemem
Senle ölürümde sensiz yaşamak istemem
Boşuna hiç uğraşma
bir yere gitmek istemem
Gurbet ellerde bir yalnız mezar istemem
Ben ölürsem
gelip başımda dua okuman için
Toprağımı gözyaşınla sulaman için
Bu şehre gömün beni
Aydın Göle
12.02.2002
*** *** ***
Herkes zengin olmak hayalini kurar. En büyük zenginlik önce ruh ve beden sağlığıdır. Sonra onurlu yaşamak.. bunlar mutlu olmanın olmazsa olmaz şartları. Diğerleri araçtır. Araç kullanma ustalığımız mutluluk oranını belirleyici değil midir sizce de?
96
Kazanamadım
Lotodan, piyangodan, trilyonlar
Çalışarak ne beş on kuruş
Ne bir övgü, nede paye
Yaşamaktan gaye
Seni bir su damlası kadar
Mutlu etmektir canım
Sana canım vermektir
Kazandığım bir onurlu başım var
Karlı dağlar gibi
dimdiktir omuzlarımın üstünde
Ak ağaçtan bir kiriş
İbrişimden bir ilmek
Fazla uzun olmasın boyum bir karış
Darağacında as beni
Seni mutlu edemezsem
Aydın Göle
12.02.2002
*** *** ***
Bu şiirin yazılış hikayesi yok. Ama hatırlattığı bir hikaye var. Bu şiiri her okuduğumda aklıma ilk çizdiğim harita geliyor. Daha doğrusu çizemediğim harita..
Ablası babamın teyze oğluyla evli olan komşu kızı arkadaşım Asime haritaya benim çizmeyi unuttuğumu söyleyerek garip bir yaratık gibi duran bir çizim daha eklemişti. Öğretmenim haritayı kimseye gösterme demişti. Bende göstermedim. Daha sonra çok özenerek harita yaptığımda “bunu da sen mi yaptın” demişti. Aradan seneler geçti, bir gün Asime arkadaşımın eklediği garip yaratıklı haritayı buldum. Ondan sonra gerçeği gördüm. Meğer ben Türkiye haritasına Marmara denizi ve boğazlarını çizmemişim. Asime arkadaşım o garip yaratık dediğim Marmara denizi ve boğazları nerdeyse Ankara’nın üstüne kondurmuştu. İstanbul boğazının denizle bağlantısı vardı. Çanakkale boğazı batı Anadolu içinde kaybolan bir ırmak gibi duruyordu. Öğretmenimin sonra çizdiğim haritayı benim çizdiğime inanmadığını anlamış oldum. Bugün buna çok gülüyorum.
Coğrafya derslerini çok severdim
Çok severdim haritaları
Her ülke ezberimde hala
Başkentlerinde dolaştım dersem inanmayın isterseniz
Everest’in zirvesinde kulaklarımda tıkandı
Hiçbir ses yoktu, sessizlikle ruhum yıkandı
Mariana çukurunda uzay karanlığı
Kutuplarda ihtiyar kadınlardı penguenler
Balta girmemiş orman mı kaldı, kaldı mı yılanlar, çıyanlar
Coğrafya derslerini çok severdim
Çok severdim haritaları
Haritalardan yaptığım saz uçurtmaları
Onlarla kuşlara selam yollardım
Yıldırımlar toplardım sevdaya yanmak için
Aydın Göle
13.02.2002
*** *** ***
Okuyacağınız şiirle bu hafta da yazımın sonuna gelmiş olduk. Gelecek Pazar tekrar birlikte olmak ümit ve dileğiyle hoşça kalın.
97
Kolay mı unutmak, unut desende
Biter mi sevdam, söner mi ışık
Aklım almıyor, aklım çok karışık
Daha bitmedi şarkımız
yeni başlamıştık söylemeye
Hazır değilim ne ayrılmaya, ne ölmeye
Aydın Göle
28.02.2002
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 07.02.10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder