6 Temmuz 2010 Salı

GÖRÜNÜR GERÇEĞİN ARDINDAKİLER

ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE 

Bir kere olsun sinema seyretmeyen, müzik dinlemeyen var mıdır? Hiç sanmıyorum. Diyelim ki vardır. Anlatacaklarımdan sonra hiçbir etkiye açık olmadan,  olduğu gibi kaldığını sananlar bile hayal kırıklığına uğrayacaklar ne yazık ki...

Bu günkü yazımızın konusu, geçenlerde gelen yakınım bir hanımla sohbet sırasında ortaya çıktı. O hanım sinema ve televizyon dünyasında deyim haline gelen 25. kareden söz etmişti. Açıkçası derinlemesine, yeterli bilgiye sahip değildim. Üstün körü bir şeyler biliyordum sadece. Bu yazı için konuyu araştırınca gene emperyal emeller taşıyan bugünkü gelişmiş ülkelerin ticari bağımlılığın yanı sıra bilinç altı yoluyla bağlılığı da sağlamaya çalıştıklarını gördüm. Bu yolla istedikleri ülkenin, istedikleri insanına, istedikleri her şeyi yaptırdıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Dünyada ticaret, sanat ve estetik adına ne yapılıyorsa maksatlı açık anlamının yanı sıra maksatlı veya maksatsız gizli anlama sahiptir. Ticaret ve siyaset dünyasında bu konuyu reklam sektörü ile alabildiğine kullanmaktadırlar. O ürünü kullanan, sinemasını seyreden, müziğini dinleyen, hiç farkında olmaksızın, verilmek istenen mesajı da alarak etkilenmektedir.

Önce 25. kare nedir onu görelim.

Bilinçaltının sonsuzluğu, bilincin ise bu alandan fark edebildiğimiz kısmı, yani toplumun görgüleri, örfleri, adetleri ve yasalarımızı ifade eder. Bilinçaltımız bir saniyede 400 milyar bit bilgiyi işlerken, bilincimiz bunun sadece 2000 tanesini fark edebiliyor. Bilinçaltı bir çocuk gibi. Kendine söylenen her şeyi alıp uyguluyor ve iyi kötü ayırımı yapmıyor. Dolayısıyla bilincimiz bilinçaltını, bilinçaltı da bilinci etkiliyor ve böylece kimliğimiz kişiliğimiz ve varlık okumamız açığa çıkıyor.

Bilincin bu özelliği keşfedildikten sonra, teknolojinin de ilerlemesiyle, Subluminal Teknik yani bilinçaltına gizli mesaj gönderme yöntemi kullanılmaya başlanmıştır. Bilinçaltına mesaj gönderme çeşitli yollarla yapılabiliyor. Müziğin altına insan kulağının duyamayacağı ama bilinçaltımızın algılayabileceği dalga boyunda mesajlar yerleştirilebiliyor. Gözümüz saniyede 24 kareyi algılayabiliyor. Böylece filmlerin, dizilerin, reklamların arasında, 25. kare kullanılarak bazı mesajlar iletilebiliyor.

Sözün kısası 25. kare koskoca yazının içine atılan bir veya birkaç noktadan başka bir şey değil. Biz yazıyı okurken noktaları ne kadar görürüz.

Gözümüz ve bilincimiz bunu algılayamıyor ama bilinçaltımız algılıyor. Kokuyla bile bilinçaltına mesaj göndermek mümkün. Bu teknikleri, yasak olmasına rağmen, daha çok reklam sektörü kullanıyor. Verilen reklamın arasına yerleştirilen mesajlar sizi o ürünü almaya yönlendirebiliyor.

Bazı süper marketlerde çalınan hızlı müziklerin altına “daha çok al, daha çok al” mesajı yerleştiriliyor. İnsan bilincinde alışveriş şevkini arttıran Paçuli yağının da marketlerde belli aralıklarla verilmesi kokuyla telkin yöntemlerinden biri. Çocuğunuzun seyrettiği masum çizgi filmde ses ve görüntü yoluyla pornografi ve şiddet içeren mesajlar yerleştirilmiş olabileceğini iddia ediliyor.
Aslan Kral, Alaattin’in Lambası, 25. kareleri bizzat tespit edilen çizgi filmlerden. Seyreden “Donald Duck amca,” çizgi filmde laptop ile yazışıyor görür. Ama görüntüyü dondurup yaklaştırdığınızda laptop ekranında çıplak bir kadın görürsünüz. Orada ne işi var diye sorulmaz mı? Çocuğunuzun seyrettiği çizgi filmdeki 25. kareyi anlayabilmek için DVD oynatıcıda ağır çekimde izlemeniz gerekir.

25. kare filmlerde de çok kullanılan bir teknik. “Fight Clup filminde 26 tane 25. kare var. Ağır çekime alıp izlerseniz bu kareleri yakalayabilirsiniz. Bu filmin yönetmeni, müziklerini yapan kişi eşcinsel ve 25. karelere de eşcinsellikle ilgili mesajlar yerleştirilmiş. Bu mesajları aldığınızda eşcinsellik size normal bir olaymış gibi geliyor. Yüzüklerin Efendisi’nde de 25. kare mesajları var. Müzik endüstrisinde de Madonna ve Michael Jackson kullanıyor.
Mc Donalds’ın çektiği reklamlarda o kadar çok 25. kare var ki! Bazı siyasi partiler bile 25. kareyi zaman zaman kullanıyor.” Aktaş’a göre bu mesajların en çok kullanıldığı ülkelerden biri Rusya. Sırf bu mesajları tespit edebilmek için özel dedektörler yapmışlar. Bir çok müzisyene bu teknikle insanları alışverişe yönlendiren müzikler yapma teklifleri yapılmaktadır. Bu konuda en ilginç gizli mesaj; “Amerika’nın Irak’ı işgali esnasında radyoda yapılan Kur’an yayınının altında Iraklıların bilinçaltına “direnmeniz faydasız” olduğu işlenen mesajlardı.

Bilincimizin bu şekilde dış etkilerle güdülenebileceği 1900’lü yıllardan bu yana bilinen ve kullanılan bir yöntemdir.

            1957 Senesinde Vance Packard bu gizli ikna yollarını ele aldığı “The Hidden Persuaders” adlı kitabını yayınlar. Kitabında, umut, korku, suçluluk ve cinsellikleri üzerine odaklanmış reklâmlar ile insanların ihtiyaçları olmayan malları dahi satın almaya ikna edildiğini tespit eder.

            Yine Reklamların tüketici davranışları üzerindeki etkilerini araştıran James Vicary, 1957 yazında, New Jersey, Ft Lee sinama solonunda Picnic adlı filmin gösterimi sırasında (bir şehir efsanesi olarak bildiğimiz) deneyi gereçekleştirir. Sinema salonunda projeksiyon makinesinin yanına görüş algısı denemelerinde kullanılan ve çok kısa, anlık süreler ile resim ve harf gösteren bir cihazı (takistoskop) yerleştirir. Film süresince her 5 saniyede bir flash şeklinde patlayan reklam mesajlarını ekranda görüntüler. Bu mesajlar saniyenin 1/ 3000’i kadar kısa bir süre sinema perdesinde göründüğü için hiç kimse fark etmez tabii. Az önceki açıklamalardan hatırlayacağız; izleyicilerden hiçbiri bu mesajları bilinçli bir şekilde algılayamamış; şartlı ve sürekli kendilerine aktarılan bu tekrarlamaları büyük bir ihtimâlle bilinçaltına depolamışlardır. Gönderilen mesajlar ne miydi? Hepimizin tahmin edeceği gibi: “Coca Cola için”, “Acıktınız mı? Popcorn Yiyin!” şeklindedir. Sonuç mu? Son derece ilginç: Popcorn satışı %57.8, Coca Cola satışı da %18.1 oranında artmış.

            Uzun süre devam eden bu uygulama 1974’de Millî İletişim Komitesince yasaklanmış olmasına rağmen pek de etkili olamamıştır.

            Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare uyguluyorlar?

Cevabı çok basit: Çünkü gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor. Çünkü kişi, bilinçli bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya ret ediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek getirilmiş oluyor.
Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor, yani bizlerin algı frekanslarımızın tamamen altında veya üstünde yer alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut ret etme gibi bir imkânımız var mı? Elbette hayır.
İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin bilinçli tercih hakkını gasp ederek, onları gizlice zehirlemek!

            Bilinç-altı teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğumuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve şahsiyetinin oluştuğu o en ciddî yaş dilimde (sıfır-yedi yaş arası) bu görüntüler içeride şuur-altında hapsoluyor. Artık siz siz olun her gördüğünüz ve duyduğunuza çok dikkat edin.
Özellikle Disney, yaptığı çizgi filmlerde cinsellik temasını yıllardır çocuklarımızın şuur-altına kazımıştır.

            Sizler, televizyonlarınızın karşısında uyumaya devam ederken, koltuğunuza oturup en sevdiğiniz dizi ya da filmleriniz yayına başlarken: “ BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR” uyarısını görmediğinizi söyleyebilir misiniz?
Sanayi Bakanlığına göre sanal reklamın tarifi aşağıdaki gibi :
"Sanal reklam"; hukuken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan bilgisayar marifeti ile manipülâsyonu ve söz konusu görüntülerde yer alan muhtelif unsurları reklam amacı ile hâlihazırda kullanılan veya ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi üzerine düşürülen tüm görüntüleridir.” Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir dönem gişe rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmini hatırlayın. Film başlarken “Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır” uyarısı vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor. Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının altında beliriveren markalar… 
O halde en can alıcı soru şu: Niçin sanal reklam? 
Çünkü şuur-altına telkin göndermenin en iyi yoludur da ondan.

            Emperyalizm ve kapitalizm vahşice her şeye saldırıp insanları robotlaştırıyor. Sadece 25. kare değil, GDO’lu besinlerden hayvan ve insan klonlamaya kadar ne varsa insanın geleceğini tehdit eder durumdadır. Ne için? Sadece birkaç para babasının biraz daha zenginleşmeleri için. Bu para babalarının ülkelerinin dünya hakimiyeti için. Bunların sayesinde hayat kirlenmiştir. Ahlaki değerler erozyona uğramıştır. Belki gelecek nesiller için gösterilen daha iyi bir dünya ve daha iyi bir yaşamdır fakat, insanın yok oluşuna gidişinin gizlendiğini düşünüyorum.

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 05.07.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder