29 Nisan 2011 Cuma

YABANCI DİLE 40.000 YABANCI ÖĞRETMENDE NEYİN NESİ


ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE

Geçen yazılarımdan birinde egemenlik konusunda ülke yönetimindeki partilerin AB ölçülerini denetlenmekten kaçmak için kullandıklarını, dertlerinin demokrasi olduğuna inanmadığımı belirtmiştim. Demokrasi geniş halk kitlelerinin bilinçli olmasıyla ve çıkarlarına bu bilinçle sahip çıkmasıyla mümkün olabilecek bir kavramdır.

Ülkemizde geçmişte yapılan darbelerin, halk kitlelerinin bu bilincinin olmamasından dolayı yapılabildiğini görüyoruz. Geniş halk kitleleri dediğimiz kesim kent soylu ve işçilerden oluşmuş kesimdir. Kent soylu toprakla bağını koparmadığı ve tam kent soylu olamadığı için, işçide sınıfsal farklılığının farkına varmadan lümpenleştiği (yaşamın dışında kaldığı, gerçekten uzaklaştığı, hayalperestleştiği) için, her türlü haklarını elinden alan girişimlere ses çıkarmadılar ve bu darbelerin asıl amacını hiçbir zaman göremediler. Burada köylülükten söz etmememin nedeni onların asırlardır süren gelenekçiliğidir. Tabii modern köylülüğü ayrı tutuyorum.

Demokrasi talebi olmayan bir toplumla bir ülke doğal olarak bu kadar çalkantılı olur. Orda geçerli olan efeliktir, bugünkü deyişle delikanlılıktır. Böyle liderler ilgi görür, böyle lideri ve böyle kadroları bulunan partiler üstünlük sağlar. Onlarda AB yasalarıyla, zaten tepkisiz olan toplumun tepki verecek kurumlarını etkisizleştirerek egemenliklerini pekiştirirler.

Burada gözden kaçan şey bu egemenlikten kimin kazançlı çıktığıdır. Küçük kazançları yeterli görenler asıl kazançlı çıkanların başkası olduğunu bilirler mi acaba? Biliyorlarsa ki bildiklerine eminim, durum dahada kötüdür. Burada başka sıfatları kendilerine yakıştırmak istemediğim için kullanmıyorum.

Egemenlik her alanda uygulanıp kullanılır. İsterse ülkenin sistemine ters olsun, yönetenler için hiç önemli değildir. Eğitim, sağlık, çalışma, güvenlik, dış politika, kısaca devletin devamlılığı ve günlük hayatın sağlanması konusunda aklınıza neresi geliyorsa orada mutlak egemenlik kurulmaya çalışılıyor.

Elbetteki sözüm devletin gelişmesine ve sosyal refahın arttırılmasına yönelik çalışmalar yapanlara değil.

Bizim demokrasi tarihimizin 1950 seçimleriyle başladığını öne sürenlere, batının isteklerini karşılamak amacıylada olsa 1876 yılında Tanzimatın (bugünkü dile söylesek düzenlemecilik derdik herhalde) ilânıyla başlatmak gerektiğini hatırlatalım. Kısaca demokrasi mücadelemiz 150 yıla yaklaştı. 15 yıl sonra demokrasimiz 150 yaşına basacak.

Batının teknoloji ve bilimini öğrenip gelenler, Osmanlıda sermaye birikiminin ve buna bağlı olarak işçi sınıfının olmaması, Osmanlı toprak düzeninin de köylülüğün oluşmaması nedeniyle ülkelerinde batı goygoycusu konumuna düştüler. Toplumuna yabancı kimi insanlar belki isteyerek değil, ama bilmeyerek batının ajanı olmaktan kurtulamadılar.

Bu durum ikinci dünya savaşından sonra tekrar hortladı. Ülkemizin savaş sonrasında demokrasi oyunuyla gelişmesine engel olunduğunu, bunun yetmediği durumlarda askeri darbelerin yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Günümüzde bu yollar kapanmıştır. Artık hedef ülkenin milletinden adamlarda yetmez olmuştur. Yoksa yabancı dil eğitimi altında verilen İngilizce eğitime ve dükkân mağaza isimlerinin nerdeyse tamamının İngilizce olmasına rağmen, anadilden giderek uzaklaşan bir topluma 40.000 İngilizce öğretmeni yollamak başka nasıl açıklanabilir?

Bunu savunan milli eğitimde Türk öğretmenlerin iyi İngilizce öğretemediklerini söylüyor. Tercüme ederek söylersek, kırk bin ajan getirecekler. Hadi bunlara ajanda demiyelim, türk misafirperverliğine ters olmasın; ülke insanını yabancılaştırmaya hazırlayacak bu kişilerle bu durum ne gerekçeyle söylenirse söylensin asla kabul edilemez bir durumdur.

Fizik, matematik, tarih ve Türkçe iyi öğretiliyor da, İngilizce mi iyi öğretilmiyor, bir eksik o mu kaldı? Oysa düşünmek ve üretmek işi ana dilden ayrı değildir. Bilgi üretmek, teknoloji üretmek fizik, matematik ve Türkçeden geçmektedir. Türkiye; Türkçe düşünmeyen beyinler

yetiştirerek gelecekte var olamaz! Bütün bunlardan sonra, “yabancı dile 40.000 yabancı öğretmende neyin nesi” diye sorulmaz mı?


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Yayın Tarihi: 27.04.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder