30 Ağustos 2011 Salı

EVLİLİK ve MUTLULUK...... 1



Evlilik; bireyleşmenin yozlaştırılarak aşırıya vardırılması sonucu giderek sürdürülemeyen bir kurum haline geliyor ne yazık. Herkes özgürlüğünün zirvelerinde yalnız yaşamaya mahkûm. Kimse bir başkasının varlığıyla mutlu olamıyor. Baktığı bir köpeğe yada bir kediye verdiği emeği eşine vermeye yanaşan yok! Kime baksanız mutluluğu uğraşmadan zahmetsizce yaşamak istiyor. Oysa sevgi bir emek ister. Zahmetsiz emekte olmaz. Kısacası mutluluk uğraşmadan, zahmet çekmeden, sabretmeden elde edilmez. Evlilikte bütün bunlarla birlikte yuvalar mutlulukla dolar taşar.

Evlilik kişilerin bir yanını keşfettikçe gelişir. Sevgililik ve nişanlılık dönemi ne kadar uzun olursa olsun kimse kimseyi her şeyiyle çok iyi tanıyamaz. Aynı yuvayı kurup paylaşmadıkça da bu mümkün değildir. İşte bundan dolayı insanlar eşlerini ancak evlendikten birkaç yıl sonra tanımaya başlarlar. Keşif bunun için olduğu kadar, hayata renk katması yönünden de önemlidir. Bu dönem aşıldıktan sonra sürprizler başlamalıdır. Sürprizlerde insanı yormayacak oranda ve tadında olmalıdır.

Şimdi herkes önceliğinin kendisinde olmasını istiyor. Önceliklerde hep “ben” vardır. Oysa ben olan yerde birliktelik mümkün değildir. Olması gereken “biz”in öne çıkarılmasıdır. Evlilik “biz” olmadan var olamaz, varlığını sürdüremez. “Biz” olmayı başaran eşlerin birbirlerine olan sevgileri ve mutlulukları yüzlerinden okunur.

Yazı dizimizde yazarını bilmediğim, mutlu evliliğin bir sırrını anlatan “Evlilik ve Mutluluk...” adlı hikâyeyi bulacaksınız. Anlattıklarımın üstüne bu sırrıda eklerseniz neden mutlu bir evliliğiniz olmasın.

***
   
Evlilik ve Mutluluk......



Bülent avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.

“Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor belki benden daha zengindir” diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla: Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.

-Hayır çikolata parası lazım!

Bülent’in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. “Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor” diye düşündü.

- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?

- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

-Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?

-Fakirin canı mı olur ki tatlı istesin beyim.

- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?

- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü ona çikolata götürmek istiyorum.

-Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.

-O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.

Adamın söyledikleri Bülent’in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.

Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.

“Acaba söyledikleri gerçek mi yoksa uyduruyor mu” diye düşündü.

-Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?


DEVAM EDECEK



Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com


Yayın Tarihi: 15.08.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder