ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
Yönetmek nasıl bir güç ve kuvvettir ki, yönetenler yönetme erkini ele geçirdiklerinde son derece acımasız ve baskıcı olabiliyorlar. Yönetme erki dediğimiz makam ve mevkilerin çekiciliği nasıl bir şeydir ki, o makam veya mevkide oturanların gözlerini kör edebiliyor. Yönetme erkini ele geçirenlerin tatminsizliği sonucu oluşan baskı bir korkunun eserimidir, yoksa bulunduğu mevkiinin kendisine kattığı gücün yönetilenlerce fark edilip gene yönetilenlerin sindirilmesi için midir? Hele hele bulunduğu mevkiinin yetki azlığını ileri sürüp daha fazla yetki istemek, denetlenmekten kaçmak nasıl açıklanabilir?
Yönetmek nasıl bir güç ve kuvvettir ki, yönetenler yönetme erkini ele geçirdiklerinde son derece acımasız ve baskıcı olabiliyorlar. Yönetme erki dediğimiz makam ve mevkilerin çekiciliği nasıl bir şeydir ki, o makam veya mevkide oturanların gözlerini kör edebiliyor. Yönetme erkini ele geçirenlerin tatminsizliği sonucu oluşan baskı bir korkunun eserimidir, yoksa bulunduğu mevkiinin kendisine kattığı gücün yönetilenlerce fark edilip gene yönetilenlerin sindirilmesi için midir? Hele hele bulunduğu mevkiinin yetki azlığını ileri sürüp daha fazla yetki istemek, denetlenmekten kaçmak nasıl açıklanabilir?
İster krallık ister diktatörlük gibi mutlakiyetçi rejimler, ister parlamenter rejimli temsili demokrasiler olsun en tepe noktasında olanların özlemi bazen aynı paralelde olabiliyor. Bu temsili demokrasi dediğimiz halkın seçtiği seçilmişlerin, halk adına ülkeyi yönetmeye kalkanların yöneldiği bir yöntem oluyorsa, ki dünyanın her yerinde oluyor, sindirme hareketi öncelikle basın yoluyla oluşmaya başlıyor.
Orda ilk olarak yönetenlerce kendisine yönelik en ufak bir itiraz taşıyan yazılara tahammülsüzlüklerinden dolayı izin verilmez. Yazmaya devam edilirse yöneticilerin basın özgürlüğünün kötü amaçla kullanıldığına dair şikâyetlerinin arttığını görürüz. Aslında yöneticinin bu şikayetleri “benim gizli, usulsüz, saklanması gereken şeylerim ortaya çıkacak” demektir. Bundan korkanlar bazen bir adım daha ileri giderek yazmaya devam eden gazete ve yazarlara hoşa gitmeyen konuda yazmalarının son bulması için işi tehdit ve şantaja kadar vardırmakta hiçbir sakınca görmezler.
Son örneğini Almanya’da gördük. Alman cumhurbaşkanı kendisi aleyhine başlatılan yolsuzluk yaptığına dair yazı kampayasında Bild gazetesini susturmak için her yönteme baş vurmuş, Bild gazetesi buna pabuç bırakmayıp suçlamalarını dellillendiren yazılarla sürdürünce aşağı saksonya savcılığının ifadesinin alınabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılmasını meclisten isteyince Almanya cumhurbaşkanı istifa etmek zorunda kalmıştı.
Olayın içeriği bizim basınımızda şu satırlarla verilmişti:
“İlk olarak Bild gazetesinin ortaya attığı iddialara göre Christian Wulff, Ekim 2008 tarihinde zengin bir işadamının karısından, çok düşük bir faizle 500 bin euro tutarında borç almayı kabul etti.
Aşağı Saksonya eyalet meclisinde sözkonusu işadamı Egon Geerkens ile bir iş ilişkisi olup olmadığı sorulan Christian Wulff “hayır” cevabını vermiş ve işadamının karısı ile arasındaki mali bağlantıdan hiç söz etmemişti.
Cumhurbaşkanı Wulff, Bild’in haberi basmaması için gazetenin haber müdürüyle irtibat kurması nedeniyle de sert eleştirilere hedef oldu.
Gazete, Christian Wulff’un haber müdürü Kai Diekmann’ın telefonuna bıraktığı ve haberi basmamalarını talep ettiği öfkeli mesajı kamuoyu ile paylaştı.
Wulff, bu olay ertesinde Kai Diekmann’dan özür dilemişti.”
Bu satırlar sizin ne düşünmenize sebep oldu bilmiyorum, bense gelişmiş ülkelerin bu reflekslerini, dürüstlük şiarı olan bir din ve milletin evladı olarak kıskanıyorum. Bizde yöneticiden korkmayan ve yöneticisinin hatalarını cesurca söyleyebilecek yönetilen kaç tane vardır?
Olmaz çünkü hiyerarşiyi tersyüz etmek niyetinde değilim ama, her kesimin, her kurum ve kuruluşun eşit ağırlıkta yer almayı başaramadığı yerde demokrasi olmaz. Bu bir arz talep, sonrada eğitim sorunudur. Şimdiye kadar ülkemizde akışkan bir sınıfsal yapımız olduğundan dolayı demokrasiyi talep edenler hiçbir zaman olmadı. Dolayısıyla neyi talep ettiğini bilende olmadığı için yasalar çerçevesinde nasıl talep edeceğini bilende yok! STK’lara bir bakın ne dediğimi daha kolay anlarsınız. Ülkemizde hep bu oluşturulmaya ve bilinçli yurttaş yetiştirilmeye çalışıldı. Sadece eğitimle bu bir yere kadar geldi tıkandı. Demokrasiyi yaşatan emek-sermaye çelişkisinden edinilen uzlaşıdır. Burada her sınıf var olmakla demokrasiyi yaşatma mücadelesi verirler. Tersine bir tutum demokrasi adını taşımaya lâyık değildir.
Alman basını ve istifa eden bir cumhurbaşkanı hiç farkına varmadan uzaklarda bir yerlerde bir senteze sebep oldular. Yoksa bu yazı neden yazılsın?
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 24.02.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder