Bu yazının başlığına bakarak konunun ne olduğunu
düşünürsünüz? Bir başka yazarımızın bu başlıkta yazısını görsem “vuruşun merhameti mi olur?” diye düşünürdüm. Şiddetle merhamet bir arada
olamaz çünkü. İşte insan olma özelliklerimizden biri daha.. Hiçbir canlı, başka
bir canlıyı, merhamet duygularıyla yok etmez, insan istisna..
Çocukluğum organik enerjinin kullanıldığı çağda geçti.
Taşımacılıktan haberleşmeye kadar kullanılan atlardı, eşeklerdi. Hatta insanın
bizzat kendisi organik enerjiydi. Günümüzde insanın organik enerji olarak
kullanımı azalmaktadır. Emek yoğun sermayenin olduğu iş yerleri küçük esnaf
ölçüsünde kalıyor. Daha büyük sermaye insandan çok makine, yani organik değil,
kinetik enerji kullanıyor. Makineler kendi kendini idare etme iradesini de
kazandılar. Giderek kas gücüne dayalı
insana bağımlılık azaldı. Bu işsizlik demektir. Bundan sonrası başka bir
yazının konusu.
Biz merhamet vuruşuna dönelim. İnsan hayvanları evcilleştirdikten
sonra kimi hayvanlarla dost olmuştur. Buna at ve insan dostluğunu
gösterebilirim. Bu ikilinin dostluğu özgürlüğün ve sonsuzluğun sembolüdür. Öyle
derin sevgiler oluşmuştur ki aralarında, aynı türden canlı olsalardı
birbirlerini bu kadar sevebilirler miydi diye düşünmeden edemiyorum. Kedi ve
köpeklerle insanlar arasında da böyle bir sevgi kurulmuştur mutlaka, ama hiç
birinin sevgisinin atla insanının birbirlerine duyduğu sevgi gibi olmadığını
tahmin ediyorum.
At narin bir hayvandır. Öyle abur cubur yemez. Terliyken su
içirilmez. İdrarını yapmasına engel olunursa çok uzun bir süre bir daha
yapamaz. Bu durum üst üste birkaç kez olursa at çatlar ve ölür. Atların ayakta
uyuduğunu öğrendiğimde inanamamıştım. Öyle ya, uyurken atlar nasıl düşmüyorlar?
Meğer atların uyurken ayak kemikleri kilitleniyormuş. Gelin görün ki bu
kemikler kırıldığında kolay kaynamazmış. Ayakları kırılınca bu yüzden atları
vurduklarını biliyor musunuz? İşte buna merhamet vuruşu diyorlarmış.
Birkaç yıl önce gazeteler Edirne de ayağı kırık bulunan bir
geyiğin İstanbul’a getirilerek ameliyat edildiğini yazmıştı. Geyiği ameliyat
eden doktor o yıl bir sabah Best fm’de konuktu. Geyiğin ayağının bir kısmının
kesildiğini ve araya protez takıldığını söyledi. Doğal yaşama salıverilmesi
mümkün oldu mu, bilmiyorum.
Program sunucusu doğal yaşama böyle bırakılan hayvanların
beslenemeyecekleri, sonunda diğer yırtıcı ve aç hayvanlara yem olarak acılar
içinde ölmemeleri için bu merhamet vuruşunun yapıldığını söylediğinde aklıma
kuduz vakalarında itlaf edilen köpekler geldi. Bazı köpekler vurularak,
bazıları da zehirlenip acılar içinde kıvrandırılarak öldürülüyorlar. Benim
hafızamda bir sahne var ki hiç silinmiyor; tv’lerin akşam ana haberlerinde
günlerce gösterilmişti. Adana da olayın geçtiğini sandığım bu olayda sahipsiz
bir küçük köpekçik, böyle zehir verilmiş, ama daha ölmemişti. Ayaktaydı ve
insanlardan merhamet bekler gibi bakınıyordu. Belediye çöp kamyonlarıyla
çöpçüler o küçük köpeği canlı canlı çöplerin arasına attı. Şoför içerden presi
çalıştırdı, köpeğin son olarak bir ayağını havada çırpındığını hatırlıyorum. Bu
merhamet vuruşu değil. Bu düpedüz bir vahşet. İnsan hayatını etkileyecek
boyutta olan durumlarda hayvanların öldürülmesi gerekebilir, ama bu şekilde
asla olmamalı.
Şimdi bana hayvan severlerin, birde bunların derneklerinin
ateş püsküreceklerini biliyorum. Benim için demediklerini bırakmayacak, bana
cani diyeceklerdir.
Canlıları korumadan insanı korumak mümkün değil elbette.
Bütün canlılar besin zincirinin bir parçasıdır. Bir türü yok ederseniz, yok
olma süreci en son insana gelir dayanır. Faydacı akılla gitsek, hiç duygusal
davranmasak bile canlıları korumak gerektiğini anlarız. Kaldıki biz duygusal
varlığız, merhamet yüklüyüz. Bir canlının hayatı söz konusuysa fayda en son
düşünülecek konudur. Yaşama imkânı olmayan hayvanlar için mutlaka MERHAMET
VURUŞU uygulanmalıdır.
Yayın Tarihi: 31.05.2013