31 Aralık 2014 Çarşamba

TERÖR, DEVLETLETLER VE ŞIKLIK 1


Devletler fiyakalı, şık tavırlar peşinde koşmazlar. Siz diplomasiye, onun nezaket ve kibarlık yüklü diline bakmayın. O dil gerçeği süsleme sanatından başka bir şey değildir. Tıpkı çok acı bir ürünü çok şık, çok parlak bir paketle tüketiciye sunmak gibi. Burada tüketici durumunda olan, ülkelerin iç kamuoyuyla dünya kamuoyudur. Herkes bu sözlerle dünyanın idare edildiğini, dünyaya bu sözlerle düzen verildiğini sanır. Oysa her şey önce tasarlanmış, sonrada olup bitmiştir. İş söze kalmış bu sözlerle gerçeklerin sunumu başlamıştır. Şu an karşı karşıya olduğumuz durum budur.

Neyden söz ettiğimi bu anlatımla anlamak mümkün değil, haklısınız. Cumhuriyetin kuruluşuyla belirlenen iç ve dış politikaların değiştirilip, belki de üniter yapıdan vazgeçilip federasyonlara yol açacak, içinde Türk adının yer almadığı yeni bir devlet yapısına gidişimizden söz ediyorum. 1991 yılından bu yana Afganistan’a ve Irak üzerinden orta doğuya yerleşen Amerika bu bölgelerde, içlerinde Türkiye’ninde bulunduğu ülkeleri kendi politikalarına uygun duruma getiriyor. Bunu yaparken de diplomasi dilinden vazgeçerek isteklerini dikte ettirebiliyor. Diplomasi dili, yani dolaylı anlatım kendi halklarını ikna etmek için ülkelerin politikacılarına kalıyor.

2011 yılında Vatan Gazetesinden Mine Şenocaklı ile Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) kurucusu ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Sedat Laçiner konuşmuşlardı. Bu konuşma Vatan Gazetesinde yayımlanmış, o yazıyı bilgisayarımda saklamıştım. O konuşmalardan vereceğim örneklerle gerçeğin bir boyutuna tanıklık ederek, yukarıda sözünü ettiklerimdeki haklılığımı kanıtlamaya çalışacağım.

Sedat Laçiner’e göre AK Parti’nin en başarısız olduğu, en az dokunduğu, hatta hiç dokunmadığı alan silahlı mücadele idi. Ona göre “hükümet, zaman zaman naifliğe de çalan bir iyi niyetle -Biz bu işin silahlı mücadele kısmına çok dokunmadan idare edecek şekilde demokratik açılıma devam edelim, ordu ne yapıyorsa yapsın, biz de bu arada PKK’yı ikna edebilir miyiz?- diye düşünüyorlardı”.

Demokratik açılıma büyük önem veren bu hükümet, ne oldu da bu noktaya, silahlı mücadeleye geldi? Değişen ne? Laçiner o konuşmada şöyle cevaplıyor bu soruları.

“Hani küçük yaralar vardır, basit tedavilerle hallolabilecekken, siz kirli ellerle oynarsınız oynarsınız, kabuk bağlamasına izin vermezsiniz, yara büyür, dışarının etkisine açık hale gelir... Sonunda kangren olur, çok büyük bedeller ödetir insana, bir koca bacak, bir kol gider... İşte bu böyle bir hikâye. Çünkü ben Kürtlerle Türklerin ayrılabilecek iki millet olmadığı kanaatindeyim. Daha doğrusu yakın bir zamana kadar böyleydi kanaatim ama Türkiye küçücük bir yarayla oynaya oynaya onu kangren haline getirdi.”

“Darbeler terör sayesinde süreklilik kazandı. Generaller önemliydi, çünkü terör vardı... Demek ki terör sürmeliydi. Böyle bir yönü de oldu meselenin. Burada birbirini besleyen iki kötü var. İsterseniz buna Ergenekon deyin, isterseniz derin devlet, onunla Kürtçü ayrılıkçılık birbirini besledi.”

Irakta kürt bölgesi ayrıştırılıp o bölgenin devletleşme süreci başlatıldığı zamanda Amerika Abdullah Öcalan’ı bu sürecin önünde 3. güç olmasını engellemek amacıyla (yanı sıra bazı başka amaçlarda güderek) paketleyip Türkiye’ye verdi. Çünkü o bölgede hedeflerindeki isim Barzani idi. Onun liderliğini engelleyecek her türlü girişime engel oluyorlardı. Apo böyle bir tehlike olma yolundaydı, bertaraf edildi.

Laçiner soruyor: “Şimdi de Amerika isterse PKK biter mi?”

Cevabı gene Laçiner veriyor: “Tabii. Orada Amerika’nın hedefi PKK’yı bitirmekti. Çünkü Amerika için PKK misyonunu tamamlamış bir örgüttü.”

Laçiner o konuşmada bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamış:

“Clinton dönemidir bu... Misyonu uzun. Bir tek misyonu yoktu. Birçok roller oynadı PKK. Yıllar içinde değişti o roller, bitti. Yarar vermediği gibi, Irak’ın kuzeyine zarar vermeye başladı PKK. Amerika’nın oradaki hedefi şuydu; Irak parçalanacak, kuzeyde bir Kürt devleti kurulacak, Saddam Hüseyin devrilecek! Yeni dünya düzenini Amerika, Irak Körfez Savaşı ile başlattı biliyorsunuz ve PKK Ortadoğu’daki yeniden yapılandırmaya mani olan bir örgüt oldu. Barzani ile, Talabani ile çatıştı, orada üçüncü bir güç olmaya kalkıştı. Amerika buna müsaade etmedi. Barzani’nin, Talabani’nin Washington’dan taleplerini yerine getirdi ve Öcalan’ı bize hediye etti. Örgütün de altını boşalttı ve ondan sonraki dönemde 2003’ün ortalarına kadar Amerika, Osman Öcalan da dahil olmak üzere, PKK’nın önde gelen isimlerini kendi yanına çekti. Bunlar hep PKK aleyhine açıklamalara başladılar. PKK çözülmeye başladı. Ne zamana kadar? 1 Mart Tezkeresi’ne kadar.

Yani 2003’e kadar...”


DEVAM EDECEK

  
Yayın Tarihi: 22.12.14

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder