23 Ekim 2009 Cuma

DOMUZ GRİBİ VE BİLGİYE TESLİM OLMAK

         Komplo teorilerini okumak, ünlü televizyon dizisi “Kurtlar Vadisi’ni” seyretmek kadar heyecan verici oldu. Gazetelerin köşe yazısını birçoğumuz böyle okuyoruz. Yazanlar da, konuyu böyle ilginç hale getiriyorlar. Benimde bu gurupta yer aldığımı haklı olarak düşünebilirsiniz. Amacım komplo teorileriyle herkesi korkutmak değil elbette. Sadece duyduklarıma, gördüklerime kendi fikrimi katıyorum, o kadar. Bunu yaparken de dikkat ederseniz yararlandığım kaynakları veriyorum. Aşağıda okuyacaklarınızı bu uyarılarımın ışığında okursanız, sonuca ulaşmış oluruz.

         Gelelim bugünkü konumuza.. Dünyamızda ve ülkemizde garip şeyler oluyor. Adına ne derseniz deyin ama benim bu konuda kuşkularım çok yoğun. Hatırlarsanız yakın bir geçmişte önce bir kuş gribi vakası çıktı. Sonunda tavukta, yumurtada yiyemez olduk. Hastalığa yakalanan tavuklar kadar, yakalanabilir diyerek hastalığın göründüğü yerlerde bütün sağlıklı tavukları da katlettik. Tavuklar katledilince kırda bayırda tavukların önemli besin kaynağı solucan ve kenelerde artış oldu. Toprağın hava almasını sağlayan bu canlıların artışı toprağın kalitesini düşürdü. Onlarda doğal yolla yok edilmeliydi, ne icat edildi biliyorsunuz, Kanamalı Kırım Kongo gribi.. Yazları yemyeşil çayırlarda piknik yapmak haram oldu tabii.

         Geçen sene de arkasından domuz gribi baş göstermedi mi? Önce Latin Amerika’yı dolaştı, sonra Amerika’yı, sonrada  uzak Asya’yı dolaştı. Okulların açıldığının hemen ertesinde ilk olay Ankara da bir ilköğretim okulunda görüldü. Bu sabah televizyonlardan Diyarbakır’da da görüldüğünü öğrendim. Sağlık bakanlığının duyuruları da var. Lütfen yayınları iyi izleyelim, yapılması gerekenleri harfi harfine yapalım. Bilgimiz yoksa bilgili olana uymamız gerekir. Kısaca bilgiye teslim olalım, ama gerçek bilgiye.. Bir zorluğu daha ancak dayanışma ile atlatabiliriz. Bu arada ilk bilgilere bir bakalım.

         Şu haberlere bakar mısınız?


         “Dünya Sağlık Örgütü’nden (WHO) yapılan son açıklamada, yeni H1N1 gribinin mevsimsel gripten oldukça farklı ve başta gençler için olmak üzere çok daha öldürücü olduğu belirtildi. 7 aydır yapılan araştırmaları gözden geçiren WHO’ya göre genelde ılımlı seyreden hastalık, sert bulgular da gösterebiliyor.

         Dünyada şimdiye kadar 484 bin 922 domuz gribi vakasına rastlanırken bu vakaların 5475’i ölümle sonuçlandı. Domuz gribinin en çok etkilediği ülkeler ise 44 bin 555 vakayla ABD, 40 bin 800 vakayla Avustralya ve 39 bin 489 vakayla bu hastalığın ilk görüldüğü yer olan Meksika oldu.

         Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, domuz gribine karşı koruma sağladığı öne sürülen ve internet üzerinden satılan lisanssız ürünlere ve ilaçlara karşı dikkatli olunması konusunda uyardı. Dikkat edilmesi gereken ilaçlar arasında Hindistan’dan gelme sahte Tamiflu ilaçları da bulunuyor.”

         ABD’nin New York eyaletinde hemşireler domuz gribi aşısı hakkında dava açmışlar. Davaya bakan hakim, sağlık çalışanlarının ‘zorunlu’ domuz gribi aşısı olmasını öngören uygulamayı durdurma kararı almış. Davayı açan hemşirelerden birinin avukatı Terence L. Kindlon, “Bu üç kadın ‘Aşılanmak istemiyoruz’ demiyorlar, ‘Aşılanmaya ihtiyacımız yok’ diyorlar. Birçok nedenden dolayı aşının etkili veya gerekli olduğunu düşünmüyoruz. Bize zarar verebilir. Testler tam olarak yapılmadı” demiş. Aşılanmayı reddeden dava dilekçesinde, “Salgını önlemeyi bırakın, zayıflatılmış canlı virüs içeren burun aşıları da bir H1N1 salgınını tetikleyebilir” denilmiş.


         Hemşirelerin bu tepkisinin haksız olduğu söylenemez. Halkında buna benzer haklı tepkileri var. Gerekçeleri hiçte yabana atılacak cinsten değil inanın.

         “ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) açıklama yapmış. O son açıklamaya göre, ekim sonuna dek 40 milyon doz aşı beklenirken, bu rakam aşıların üretiminin öngörülenden daha uzun sürmesi nedeniyle 28 ila 30 milyon doza düşmüş. H1N1 virüsü ile savaşta zamana karşı bir mücadele verilirken, yapılan son anketlerden elde edilen sonuçlar da toplumun aşıdan ‘korktuğunu’ ortaya koymuş.”


         “İnsan-Basın Araştırma Merkezi’nin yaklaşık 1000 yetişkin üzerindeki anketine göre, insanların yüzde 47’si domuz gribine karşı aşılanmak istemiyormuş. Bu kesimin yüzde 35’i aşının test edilmemiş ve çok riskli olduğunu belirtirken, yüzde 23’lük kesim iğne olmaktan kaçınıyor ve hasta olmadığını öne sürüyormuş. Katılımcıların yüzde 16’sı ise ya aşıların yararlı olduğuna inanmıyor ya da hastalığa yol açacağını düşünüyormuş. Bazı kuşkucular ise aşının ciddi bir nörolojik rahatsızlık olan Guillain-Barre sendromuna yol açtığı görüşünde. (Guillain-Barré sendromu GBS”, çevresel sinir sisteminin edinilmiş bir bağışıklık kökenli yangısal bozukluğudur; “yani bağışıklık sistemini sağlayan sinir sisteminin geçici felç olmasıdır” merkezi sinir sistemi beyin ve omurilik” etkilenmez. Genellikle simetrik ve bacaklardan başlayıp, yukarı doğru çıkan kas güçsüzlüğü, deride duyu bozuklukları ve kalp-damar sistemi, solunum sistemi, barsaklar ve mesane gibi iç organların işlev bozuklukları ile kendini gösteren bir hastalıktır; iyileşme oranı yüksektir.)”

         İnsanlar üzerinde denenen ilaçlar hakkında bir çok şey söylenmiştir. Her halde en önemlisi ilaç firmalarının her fırsattan faydalandıklarıdır. Amerikalı yetkililerin söylediklerine bakar mısınız?


         “Ulusal Aşılama Merkezi Başkanı Barbara Loe Disher, konunun ciddiyetine değinerek, “Bu durum, toplumun aşı konusundaki uyanışının bir parçası” diye konuştu. Disher, hükümetin korkulduğu kadar ölümcül olmayan domuz gribine karşı verdiği tepkinin durumun gerçekliğiyle bağdaşmadığını savundu.”  Daha ne desin ki?

         Amerika’dan Avrupa’ya geçelim ve oradaki konuyla ilgili tartışmalara bakalım:
 
         “Der Spiegel dergisinin haberine göre, federal hükümet üyeleri, askerler ve bürokratlar, kamuoyunda yan etkileri bulunduğu iddiasıyla tartışma yaratan domuz gribi aşısı yerine, yan etki içermeyen farklı bir aşıyla aşılanacaklar. Spiegel’in haberine göre Federal İçişleri Bakanlığı, Baxter adlı ilaç üreticisinden 200 bin doz ‘Celvapan’ isimli aşı satın aldı. Halk için kullanılacağı belirtilen domuz gribi aşısı ise GlaxoSmithKline (GSK) isimli firmanın ürettiği ‘Pandemrix’ adlı aşı. İddiaya göre Celvapan’da, yan etki güçlendirici olarak bilinen ‘Adjuvan’ maddesi yok.

         Çok sayıda sağlıkçı Pandemrix aşısının çok güçlü yan etkileri bulunduğunu, savunma sistemine zararlı maddeler içeren bu aşının bünyede aşırı reaksiyonlara neden olabileceğini iddia etmişti. Sağlık Meslek Birliği’ne bağlı İlaç Komisyonu Başkanı Wolf Dieter Ludwig, politikacı ve bürokratlara yönelik özel aşılamanın ‘skandal’ olduğunu belirtti. Alman Tıp Birliği Başkanı Michael Kochen de, denekler üzerinde yapılan araştırmalarda kişilerde eklem ve baş ağrıları, titreme nöbetleri, ateş ve yorgunluk belirtileri görüldüğü gerekçesiyle ev doktorlarına Pandemrix ile aşılama yapmamaları çağrısında bulundu. Aşı iznini veren Paul Ehrlich Enstitüsü yetkilileri ise halk için kesinlikle büyük bir risk bulunmadığı açıklamasında bulundu. Almanya’da 26 Ekim’de öncelikle sağlık personeli ve kronik hastalar aşılanacak.”


         “Ülkemizde de görülmeye başlanan salgın A(H1N1) virüsüne, yaygın adıyla domuz gribine karşı yürütülen çalışmalarla ilgili olarak Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve bakanlık yetkilileriyle görüşen Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi Danışmanı Mark Miller, “Bütününe baktığınızda mükemmel bir plan yönetimi olduğu görülüyor” dedi. Miller, Türkiye’nin,  salgına hazırlık açısından sistematik olarak epey yol aldığına ve geniş bir uzmanlar ve akademisyenler grubuyla değerlendirmeler yapıldığına dikkat çekti.
Geniş bir kadroyla doyurucu tartışmalar yapıldığını, toplumun bilgilendirilerek ihtiyaçların giderilmeye çalışıldığını kaydeden Miller, “Aşıların alımı ve dağıtımıyla ilgili finansal kararların verilmiş olması da önemli” diye konuştu.”

         Olan bitenler konusunda bu kadar bilgi elbette yeterli değil. Hiç değilse biraz benimde bilgim oldu sizlere de bunu aktardım. Anladıklarım arasında her ilaca güvenmeme ve aşıların bağışıklığı yok edebileceği var. Aşılarda kobay olacağımız korkusunu bundan dolayı taşıyorum.

         Gelişmiş ülkelerin sicili pek temiz değil. Uygarlıklarını geri bıraktırdıkları ülkelere borçludurlar. Artık ateşli silahlarla savaş ve o ülkelerin işgal dönemi bitti. Çok çaresiz kalmıyorlarsa bu yola baş vurmuyorlar. Ekonomik, kültürel ve biyolojik savaşlar dönemindeyiz. Buna bu yüzyılın başında eklenen GDO’lu besinlerde var. Bu aklımızın bir köşesinde devamlı durmalı bence. 



Yayın Tarihi : 23.10.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder