26 Nisan 2010 Pazartesi

ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA DÜĞÜN 4

ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE


Adı konmamış olmasına rağmen başlı başına bir sektör olduğunu kabul etmemiz gereken evliliğe giden Söz, Nişan ve Düğün dediğimiz aşamalarla incelediğimiz yazı dizimizin bu bölümünde yörelerimizdeki geleneklere göre düğünleri inceleyeceğiz.
***   ***
Düğün
Evlenmenin son aşaması düğündür. Bugün, büyük masraflara yol açtığı için bazı aileler tarafından düğün yapılma­maktadır. Ancak, bilhassa küçük semtlerde düğün mutlaka yapılmalıdır. Hali vakti yerinde olanlar yemekli, orta halli ve fakir olanlar ise yemeksiz düğün ile gelin almaktadır. Pek çok yöremizde gelin, Pazar günü yapılan şenliklerle oğlan evine göçürülmektedir. Gün bazen Perşembe de olmaktadır (Kelkit).
Bugün pek çok bölgelerimizde ortak özellik gösteren bu gelin alma töreninin bazı bölgelerimizde, genellikle ayrıntıda farklılıklar gösterdiği gözden kaçma­maktadır.
Düğün, yılın her ayında yapılabilmektedir! Ancak tarımla uğraşanlar için bu Mevsim (iklim), “harman sonu” veya “hasat­tan sonra” olarak belirlenir. Farklı ürünlere göre harman ve hasat sonu değişeceği için, bu Mevsim (iklim) de az çok farklı olacaktır. Orta Anadolu’da düğünler Eylül ayından itibaren yapılmaya başlanır. Düğün Mevsim (iklim)inin seçiminde Askerdeki ağabey, amca veya dayının da tezkere alması beklenir. Avrupa’ya göçün başlamasından sonra, yakınları yurda gelmesi de beklenir olmuştur. Acil bir durum yoksa, bir yakının ölümü üzerine düğün bir müddet tehir edilebilir.
                                                                                                                                              Düğün birkaç gün devam eder. Bölgelerimize göre gün sayısı yediye kadar çıkabilir. En çok görülen üç gün devam eden düğünlerdir. Cuma günü başlayan düğünler Pazar günü sona erer (Boğazlıyan, Tekirdağ, Gölhisar, Bursa, Artvin, Ödemiş, Gülşehir).
                                                                                                                                         Perşembe günü ikindi vakti başlayıp Pazar günü (Emirdağ, Altıntaş), Perşembe öğle üzeri başlayıp Pazar günü (İskilip, Çorum) biten yörelerimiz de vardır. Perşembe günü bayrak çekilerek başlayan (Afşin) düğünlerimizi hatırlatmak isteriz. Düğün Perşembe günü yapılacaksa bayrak Pazartesi günü çekilir (Afşin).
Pazardan Pazara yapılan düğünlerin ilk Pazarında oğlan evinin çatısına bayrak dikilir (Şereflikoçhisar).
Bazı bölgelerimizde ise düğünler daha kısa sürer. Cumartesi öğle sonu (Çivril) başlayan düğünlerin bazılarında namazdan sonra, erkek tarafının kadınları kız evine gider ki buna gınama adı verilir (İskilip).

Bayrağın Anadolu düğünlerinde ayrı bir yeri vardır. Oğlan evinin belirtilmesi gibi bir kolaylığın sağlanmasının yanın da,  millî duyguların kuvvetlendirilmesinde, vatana ve millete bağlılığın tazelenmesinde de rolü vardır. Perşembe günü öğleden sonra oğlan evinin damına bayram çekilmek suretiyle düğün başlatılır (Çorum).
Üç gün süren düğünlerin ilk günü bayrak kalkar (Eskişehir).                                                            
Bazı yörelerimizde bayrak cuma namazından sonra dikilir (Boğazlıyan).
Bayrağın Cumartesi günü yüksek bir yere dikilmesiyle başlayan düğünlerimiz de vardır (Antakya).
Bayrak dikilmesi sırasında bazı bölgelerimizde merasim yapılır. Köylüler, oğlan evi tarafından davet edilir. Bayrak kaldırılırken tavuk, horoz, vb. kesilir; bunların kanı bayrak direğine sürülür. Bayrak düğün gününe kadar asılı kalır. İndirilmesi sırasında onu kapan genç, damada götürüp hediye veya para alır (Yıldızeli).
Düğün sabahı kız evine giden oğlan tarafının en önündekinin elinde bayrak bulunur. Gidenler, bu bayrağı kız evinin önüne dikerler (Maden).
Bir hafta önceki Pazar günü oğlan tarafının çatısına, bayrak dikilir; bu bayrak bir hafta dikili kalır (Şereflikoçhisar).                                                                                                                  
Düğünden bir gün önce, kız evinin bütün hazırlıkları bitirilmiştir. O gece, damat arkadaşlarıyla birlikte iken gelin de her iki evden gelen, çoğu genç olan kız ve kadınlarla birlikte eğlenmektedir. Gerçi o, ertesi gün anne evini terk edecektir. Ama, yine de eğlenmek zorundadır. Yoksa o geceye katılanlar da üzülürler. Özellikle erkek tarafından gelenler bu hali değişik şekillerde değerlendirebilirler. Zaten, gelinde görülecek bu hal, toplantıda bulunanlar tarafından çeşitli şekillerde giderilmeye çalışılacaktır. Bu arada oyunlar oynanacak, türküler söylenecektir. Oğlan evinin aldığı kına Cumartesi günü kız evine gönderilir (Boğazlıyan).
Kına yakıcılar oğlan evinden giderler (Tortum).  Bazı bölgelerimizde damat ile sağdıca da kına yakılır.
Kına gecesi gelin çeşitli türkülerle ağlatılmaya çalışılır (Isparta), sabaha kadar da uyutulmaz (Zonguldak). Bu anda çayda çıra oynanır (Elazığ), baş örme eğlenceleri yapılır (Bayburt). Bazen kına gecesi iki gün devam eder. Cuma gecesi küçük kına, Cumartesi gecesi de büyük; kına yapılır (İzmit).                                                                                                                        
Düğünlerin birkaç gün sürdüğü yörelerimizde, uzaktan gelen misafirlerin eğlendirilmesi de unutulmazdı. Meddahların hikâye anlatması, bugün artık neredeyse unutulmuştur. Bu tür eğlencelerin bugün pek azı yapılmaktadır.
                                                                                                                                               Güreş gibi ata sporumuzun yanında (Gerze, Amasya, Posof) meydan tiyatrosu gibi (Saimbeyli) eğlenceler de ihmal edilemezdi. Millî oyunlar oynanıp silahların patlatıldığı (Kula), davul-zurna eşliğinde oyunların oynandığı (Posof) bölgelerimizin yanında, Cumartesi geceleri mersah adı verilen davul-zurnalı oyunların (Antakya) oynandığı yörelerimizde vardır. Düğün gecesi heyamola yapılır (Bayındır). Düğünden bir gün önce yapılan ve masala adı verilen eğlencelere erkekler katılır (Gölhisar). Düğünden bir gün sonra da paça adı verilen eğlenceler düzenlenir (İzmit).
                                                                                                                                                       Bazı bölgelerimizde hali vakti yerinde olan aileler davetlilere Pazar sabahı yemek yedirir. Usulüne göre yapılan davete gelenlere her bölge kendi yöresel yemeklerini belirli bir sıraya göre misafirlerine ikram eder. Bu iş için tutulan bir alıcının talimatı üzerine alınan erzak, Cumartesiden itibaren hazırlanmaya başlanır. Bazı hayır dernekleri ile camilerde mevcut olan yemek takımları (sini, kazan, vb.) önceden ilgililerden alınır. Davetlilerin tamamının aynı anda sofraya oturamayacağı düşünülerek davetiyelere farklı saatler yazılır. Kadınlar için yemek genellikle 12.00′den sonraya kal­maktadır (Konya, Tokat, Elazığ, Malatya, İskilip, Refahiye).
Misafirlere çiğ köfte ve Maraş dondurması (Kahraman­maraş), dolma (İskilip), bişi ve lokma (Artvin) ikram edilir.. Düğün günü oğlan evi tarafından gönderilen koyun veya keçiler kız evinde kesilip gelenlere yedirilir. Bu yemekten oğlan evine de gönderilmesi âdettir (Elazığ). Oğlan evindeki yemekten de, kız çıkarma telaşı yüzünden yemek hazırlanamayacağı düşünülerek kız evine de gönderilir. Bazı böl­gelerimizde kız babası ve yakınları oğlan evindeki yemeğe gitmezler (Konya).                                                                                                    
Yemeğin değişik günlerde verilen bölgelerimiz de vardır. Perşembe (Kelkit), Cuma (Kula), Cumartesi (Isparta).                                                                                                                                    
Bir örnek olmak üzere Konya ilimizde, Pazar günleri bazen yüzlerce kişiye ikram edilen yemeklerin listesini veriyoruz: Çorba, pilav üzerinde bütün et, helva, bamya, pilav ile zerde ve hoşaf.                                                                                                                                                              
Gelin alayı, oğlan tarafından, kızı almak için gidenlerden meydana gelir. Kız tarafından alaya katılanların sayısı çok azdır. Kızın anne ve babası alaya katılmazlar. Gelin almaya gidenlerin arasında damatlar da bulunabilir. Bununla ilgili pek çok efsanemiz vardır. Alayın evden çıkışından yeni kapısına varıncaya kadar takip edeceği yol, karşılarına çıkanlara takınacağı tavır, vb. bölgelerimize göre değişmektedir.


DEVAM EDECEK

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 26.04.10 


ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 39



Merhaba sevgili okurlar. Günler su gibi akıp gidiyor. Giden günler, beklenen günleri getirdi ve gene hafta sonuna ulaştık. Umarım keyfiniz yerindedir. Sabah kahvaltısının ardından şöyle bir gazeteleri karıştırayım dediniz, bu arada gazetemizi de elinize aldınız. Böylelikle bu satırları okuyorsunuz. Okuduğunuzu bilmek bile bana mutluluk veriyor.

Geride bıraktığımız hafta biliyorsunuz  23 nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 90. yılı kutlandı. Bu tarih aynı zamanda gazetemizin de kuruluş tarihi. O gün gazetemizin ilk kurucuları Sayın Cezmi Hakman beyefendileriyle, Sayın eşleri Ayhan Hakman hanımefendilerinin onur konuğu olduğu, gazetemizin şimdiki sahibi Sayın Adnan Uyumaz ve eşi Sayın Sadiye Uyumaz hanımefendinin öncülüğünde köşe yazarları ve gazete çalışanlarıyla birlikte düzenlenen bir törenle ANADOLU gazetesinin 54. yılı kutlandı.

90 küsur yaşındaki Sayın Cezmi Hakman beyefendileri Adapazarı’mızın canlı tarihi. Kendilerinin -tabii izin verirlerse- engin bilgi ve tecrübelerinden yararlanıp eski Adapazarı’nın tarihini yazacak kişi bu şehir için çok önemli bir iş başarmış olur. Bu fırsatı kaçırmamalarını önemle rica ediyorum. Ben bunu yapmayı çok isterim, fakat engelli oluşum yüzünden, her türlü mekâna, her zaman giremediğim için bu mümkün değil.

Yarın annem kalp ameliyatı olacak. Onun heyecanı var içimde.. dualarınıza ihtiyacım var. Bizim için dualarınızı esirgemeyin. En masum dua başkaları için edilen dua imiş.

Bu kadar sözden sonra şiirleri beğenilerinize sunuyorum.   

***   ***


İlk şiir vicdanıyla dünyalık edinme arasında kalan bir insanı anlattığım bir şiir.
….    ….

169
Kendisi de sevmezdi yüzünü
Gözlerini kaçırırdı aynalardan
Yaşamı hıncahınç dolu gardrop
Felsefesi hınca hınç bar ve diskotekti
Sanırsınız o dünyada tekti
Her kağıtta kaldı karalamaları
Karalamalarında toplama çıkarmalar
Büyüdükçe ettiği kâr
o kapılara sığmıyordu
Bir şey kalmış içinde insanlıktan 
Aynada yüzünden utanıyordu
Aynalar terliyordu onu gördükçe
Yüzdüğü yeşil deniz gibi içinde

Aydın Göle
25 temmuz 2002

***   ***

Sevgili artık hayatınızdan çıkarsa ne olur? Aynısıyla aşağıdaki şiirleri yaşar. Ne çok acı çekmeyi seviyoruz.
….    ….

170
Işığa yasak koydum
Perdeleri kapalı pencerelerimin
Neyleyim dünya dönüyorsa
Neyleyim sensiz olduktan sonra
Renklerin hepsi öldü
Şimdi her şey simsiyah
Ben renkleri unuttum
Mavi senin soluğundu
Yeşil gözlerinde yeşildi
Kırmızı, dudakların
Sarı, saçlarında can bulur
Ben renkleri unuttum
Senden gayrısı artık simsiyah

Aydın Göle
25 temmuz 2002

***   ***
171
Beyaz güvercinim
Eksik kalmış bir şeyler
Çayın demi
Odamın nemi
Suyun hidrojeni
Hayret ikiden bire düşmüş
Su yanarsa durduk yerde bu yüzden
Senden bilirim
Çünkü ben yanıyorum

Aydın Göle
27 temmuz 2002

***   ***

Bir gün ayrılık bütün haşmetiyle karşınıza dikilir. Siz bunu hep düşünmüşsünüzdür. Tecrübenizde vardır ve ayrılıklardan pek etkilenmezsiniz sanırsınız artık. Ama ne boş bir sanı. Öyle kolay mı? Bir süre daha onu yaşarsınız. O bir süre daha içinizdedir. Ama gururunuz ona dönmenize engeldir. Şiir yazmaya devam etsenizde ona yollayamazsınız. İşte bu yollanmamış şiirlerden birkaç tanesi.. 


YOLLANMAMIŞ ŞİİRLER

1
Kulaklarım alev alev yandı
Telefonunu mu açtın, uyandın mı
Bu sabah ilk defa
İlk defa mesaj atmadım sana
Günaydın demedim kısa mesajla 
Yollama demiştin unuttun mu
Yollamadım işte bu sabah
Bomboş kaldı telefonun biliyorum
Beni mi andın kulaklarım çınladı
Yağmur yağıyor bu sabah
Yağmur değil ateş yağıyor damla damla
Her damlada gül yanıyor,
karanfil, çiğdem..
Arı yanıyor, kelebek..
Ihlamur yanıyor, köknar, ladin..
Kayın meşe..
Karşı durdum ateşe
YANDIM

Aydın Göle
25 temmuz 2002


2
Biri geçti önümden
Ten rengi, saç rengi, biçimi sen
Gözlerimi alamadım
Baktım baktım, bakmaya doyamadım
Sonra kendiliğinden
İki damla yaş döküldü gözlerimden
Seni bu kadar sevdiğimi bilmiyordum
İnanamıyorum
Seni bu kadar çok mu sevdim
İnanamıyorum
Oysa ne çok söyledim sana sevgimi

Aydın Göle
25 temmuz 2002


3
Hiç beni düşündün mü bu gün
Aklına geldim mi hiç, doğru söyle
Sen yalan söyleyemezsin biliyorum
İtiraf ediyorum
Seni unuttuğum bir saniye bile yok
Bakalım sen unutacak mısın beni

Aydın Göle
27 temmuz 2002

4
Bu kadar zor ne olabilirdi
Neye katlanamazdım başka
Sana iyi geceler dilemediğim bu ikinci gece
Bu ikinci gece yüreğime yakıcı kor
Ne zor bir bilsen
Dua etmekti aslında dilekler
Gene Allah’a dua ediyorum senin için
Sen duymadan, sen bilmeden gene

Aydın Göle
27 temmuz 2002

5
Seni var ya seni
Efsunladılar seni
Böyle kolay beni
Bırakmazdın bilirim
Yaz sıcağında üşüdüm
26 temmuzdu, güneş insafsızdı
Ah gene de üşüdüm
O gün benden koptun
O gün ben benden koptum
Ayaklarım yere basmıyor
Ben yaşıyor muyum
Gören var mı beni
Ben beni kaybettim
Bende var olan seni

Sensiz yaşayamam

Aydın Göle
27 temmuz 2002


Bir yazının daha sonuna geldik. Hepinize iyi pazarlar sevgili okurlar. Annem için dualarınızı beklediğimi unutmayın rica ederim.

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Yayın Tarihi: 25.04.10

ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA DÜĞÜN 3


ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE 


Söz ve Nişan 

Evlenmenin söz kesiminden sonraki aşaması nişandır. Bu aşama, evliliğin önemli aşamalarından biridir. Buraya kadar yapılan hazırlıklar iki ailenin birbirlerine yaklaşmasını sağlamıştı. Nişan aşaması ise aileleri birleştirici rol oynayacaktır. Nişan, bazen basit olan bir törenle, gelin ve damat adaylarına yüzüklerinin takılması şeklinde gerçekleştirilir. Günümüzde gençlerin bir arada bulunmasıyla yapılan nişan merasimi önceleri ayrı ayrı yapılırdı. Bu adet bazı küçük semtlerde devam ediyor. Nişan töreni sırasında diğer bazı hediyelerin de alındığı görülmektedir. Bu aşamaya bazı bölgelerimizde yüzük takma adı da verilir.

            Nişana rastlayan günlerin çeşitli bölgelerimizde kendine has töreleri vardır. Nişandan evvelki ve sonraki günler ve hatta haftalarda çeşitli küçük törenler yapılır. Bunlar, bazen aşama aşama olur. Böylece yeni Akrabalar birbirlerini daha iyi tanıma fırsatını bulmuş olurlar. Nişanlılık aşaması bazen yıllarca sürebileceği için bu devrede her iki taraf da çok dikkatli olmalıdır. Bazı nişanlılıklar bu aşamada bozulmaktadır. Eğer kız nişanlısını beğenmemiş veya ailesiyle anlaşamayacağını anlamışsa yüzüğü geri gönderir. Buna yüzük atma da denilir (Tokat). Henüz tam manasıyla Akraba olmamış aileler arasında özellikle verilen hediyeler sebebiyle tatsızlıkların ortaya çıktığı da bilinmektedir.
                                                                                                                                                                             Nişan bazı bölgelerimizde, küçük nişan ve büyük nişan olmak üzere iki aşamalıdır (Keşan, Kuyucak). Nişandan önce karşılıklı olarak nişanlık alınır ve görülmesi için eşe dosta teşhir edilir, nişan daha sonra yapılır (Nazilli).                                                                                
Bazı bölgelerimizde nişan için ayrı bir merasim yapılmaz (Dursunbey). Eğer, oğlanın kızı kaçırmasından sonra evlenme mecburiyeti olmuşsa buna da nişan yapılmaz ( Bursa).
                                                                                                                                              Nişan merasiminden üç gün önce, oğlan tarafı içi Şekerle dolu bir seleyi kız evine gönderir. Bunun yanında çoğunluğunu giyeceklerin oluşturduğu nişan takımı da eklenir (Trabzon).
Bazen, nişan merasiminde içilecek şerbetin Şekeri, boyası ve kahvesi de gönderilir (Samsun).
Nişan sırasında takılacak elmas yüzükten başka oğlan evinin durumuna göre bazen elliye varan miktarda beşi bir yerde ile sekiz arşına bir top denildiği uzunluk ölçüsünce ipek ve sırmalı kumaşlardan beş top götürmek de törelerimiz arasındadır (Elazığ).
Bugün tamamen terk edilen bir töre de, nişan sırasında edilen duadan sonra kız ve oğlan babalarının birbirlerinin sakalını öpmeleridir (Elazığ).
Oğlan tarafının, çerez denilen ve nişan günü yenilecek kuru ve yaş meyveleri kız evine göndermesi de törelerimiz arasında yer alır (Erzu rum).
                                                                                                                                              Hemen her yöremizde görülen bir olay da, nişanlılığın devamı müddetince araya giren kurban bayramlarında oğlan tarafının kız tarafına kurbanlık koç göndermesidir. Koçun kırkılmamış olması, boynuzlarının bulunması ve oldukça besili görünmesi gerekir. Koç süslenir ve oğlanın yakınları tarafından gelin evine götürülür. Koçu getirene münasip bir hediye yerilir. Ayrıca, eşyalarda yoklama denilen hediyeler de karşılıklı olarak gönderilir. Nişan sırasında gönderilen hediyeler de çeşitlilik göstermektedir. Kız tarafı oğlan tarafına hindi pilavı gönderir.
Bazı yerlerde, evvelce hazırlattıkları çeyiz bavulunu nişanda değiştirirler (Ardanuç).


Nişandan sonraki törenler bölgelere göre değişir. Bazı yörelerimizde yemek verilir (Konya).
Bellik demlen töreninin yapıldığı (Afşin), kız evine bir heybenin gönderilmesinden sonraki ibrik gezmesi denilen ziyarete yer verildiğini de görmekteyiz (Ödemiş).
Sırada yörelerimizdeki düğün gelenekleri var.


DEVAM EDECEK

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com


Yayın  Tarihi: 21.04.10



20 Nisan 2010 Salı

ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA DÜĞÜN 2

ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE

Dizi yazımızın bugün ikinci bölümünü okuyorsunuz. Bu yazıda düğün öncesi ve düğün sırasındaki aşamaları topladım. Bildiğimiz şeylerdi ama hiçbirini bütün olarak düşünmediğim için ortaya çıkan şeyler beni ürküttü. Yani bu geleneklerle evlenmek  (büyük kentlerde yaşayan)  modern insan için size göre de zor bir yol demek değil mi?
***    ****
Düğün deyip de geçmeyin. O kadar karmaşık bir yapısı vardır ki… bu yapısından dolayı başlı başına bir sektördür. Aşağıda göreceğiniz liste hem karmaşık yapıyı, hem bir sektör oluşunu çok güzel vurguluyor.


SÖZLENME

Söz mekanı
Söz çiçeği
Söz çikolatası
Söz yüzüğü
Söz kıyafetleri

NİŞANLANMA

Nişan mekanı
Nişan çiçeği
Nişan pastası
Nişan kıyafetleri
Nişan yüzüğü
Nişan bohçası
Nişan fotoğrafı
Nişan davetiyesi
Nişan hazırlıkları
Nişan saç modeli
Çeyiz

DÜĞÜN

Gelin
Damat
Düğün
Balayı tatili
Düğün gelenekleri
Hukuksal işlemler
Kına gecesi
Evlilik kredisi
Ev dekorasyonu
Sağlık
Evlilikle ilgili fuarlar
Takılar –pırlanta-

GELİN

Gelinlik; gelinlik kumaşları, tesettürlü gelinlik, gelinlik seçimi, gelinlik modelleri
Gelin saçı; yıllara, dönemlere göre modeller
Gelin bakımı; gelin makyajı, diyet ve güzellik, epilasyon
Gelin iç giyim
Duvak
Gelin acil durum çantası
Gelin saç aksesuarı
Gelin ayakkabısı
Gelin el çiçeği
Nedime

DAMAT

Damatlık
Damat tıraşı
Damat bakımı
Erkek iç giyim
Sağdıç

DÜĞÜN

Düğün mekanı
Düğün pastası
Düğün davetiyesi; davetiye sözleri, davetiye firmaları, davetiye seçerken
İlk dansınız; dans dersleri
Düğün müzikleri
Düğün yemeği
Animasyon hizmetleri
Anı kürsüsü, anı defteri
Gelin arabası
Nikah şekeri
Sesli ışık gösterileri, havai fişek
Ses sistemi ışık, DJ
Düğün hediyesi
Düğün fotoğrafı

BALAYI TATİLİ

Yurt içi
Yurt dışı
Öneriler

EV DEKORASYONU

Beyaz eşya
Mobilya
Yatak odası
Mutfak

SAĞLIK

Psikoloji
Cinsel yaşam; doğum kontrolünün önemi, doğum kontrol yöntemleri
Gerekli sağlık kontrolleri

Gördüğünüz ve önceden de bildiğiniz gibi ne çok gidilecek yol ve ne çok harcama yapılacak konu var değil mi? Hele günümüzde bir yuva öyle kolay kurulmuyor. Eskilerin o meşhur ata sözleri ve deyimleri unutuldu. İki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyor artık. İki çıplak bir hamamda ömür boyu kalamadığı gibi.. neyse, biz gene konumuza dönelim.
Düğün törenine gelene kadar, yapılan söz ve nişan törenlerinin, ülkemizin çeşitli yöre adetlerine göre nasıl yapıldığını gelecek yazımızda görelim.

DEVAM EDECEK

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 19.04.10

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 38


            Merhaba sevgili okurlar. Tekrar birlikte olmanın o büyük mutluluğuyla sizlere bu günkü şiirlerimi araya hiç girmeden kesintisiz aktaracağım. Umarım beğenirsiniz. 

.....

155
Seni geceye koydum
Ay; ışığını gördü ağladı
Gündüze koydum
Güneş bana darıldı
Kalbime koydum içim aydınlandı
Önümü göremez oldum

Aydın Göle
17 temmuz 2002

***   ***   ***

156
Gerçekle örtüşen yerin insanları
Hayatı yıkamak için kötülüklerden
Gözyaşlarınıza ihtiyacım var
Bir damlası yeter
Bir asrın kirini yıkamaya
Bir damlası

Aydın Göle
18 temmuz 2002

***   ***   ***


157
Özler mi özlenen özleyenini
Yoksa bilmez mi özlenen özlendiğini
Uzak limanlardan, özlem gemisi
Demir alıp gelse lafı güzaftır gerisi

Aydın Göle
19 temmuz 2002

***   ***   ***

158
Gece mavi, yıldız mavi
Sevdiğim, içim mavi, dışım mavi
Sevdiğim kuş olmuş uçuyor masmavi
Bir mavi uyku alsın koynuna
Uyku mavi, rüya mavi

Aydın Göle
20 temmuz 2002

***   ***   ***

159
Beni burada arama
Karıştım bulutlara
Rüzgarlara teslim oldum
Yolculuk uzaklara
Uğradığım kentlere
Sağanak olup yağarım
Seni sorarım herkese
Bulamam ona yanarım

Aydın Göle
20 temmuz 2002

***   ***   ***

160
Kafamın içi
Sabırsız ve acemi davulcuların elinde
Kalbime itfaiyeler yetişmiyor

Aydın Göle
21 temmuz 2002

***   ***   ***

161
Sen bende büyüyen dere
Yolları açtım kedere
Okyanuslara koştum
Söndürmek istedi ateşimi su
Ben daha çok yanmak istiyordum
Hiç gelir yanma korkusu

Aydın Göle
21 temmuz 2002

***   ***   ***

162
Şarkılar içini yakmasın
Gözlerinden nehirler akmasın kalbine doğru
Çünkü yalan söyler anılar
Zaten sevda bir masaldır
Sen var mıydın sahi
Yoksa sende masal mıydın

Aydın Göle
22 temmuz 2002

***   ***   ***

163
Sen gül yataklarda yat
Ben taşı yastık ederim
Mis kokulu kavun gibi uyu
Ben başında nöbet beklerim

Aydın Göle
22 temmuz 2002

***   ***   ***

164
Niye uyumuyorsun
Acı mı çekiyorsun benim gibi
Kılıcı bir kere vur boynuma
Başım o dakika düşsün gövdemden
Hiç üzülme vur da git
Hem cellatların içi yanar mı hiç

Aydın Göle
22 temmuz 2002

***   ***   ***

165
Celladını seven hükümlüyüm ben

Aydın Göle
22 temmuz 2002

***   ***   ***

166
Ay ışığım
Çok karışığım
Gel de çöz beni
Bırakma kurda kuşa
Sevgimi sürme yokuşa
Kalbim sana açık
Sevginden aklım kaçık
Kayıp kent gibi gez beni

Aydın Göle
24 temmuz 2002

***   ***   ***

167
En koyusundan lacivert
Yalvardı “bana yardım et!”
Fırçadan beyaz serptim
Lacivertin içinde tektim
Gündüzden geceye sektim
Uykundan rüyana aktım

***   ***   ***

168
Yazmazsam bu şiiri
Güneş prematüre doğar
Günü küvezde büyütürüz
Belki hiç büyümez ölür
Benim gibi
Al beni, yaşat beni.

Aydın Göle
25 temmuz 2002



İyi pazarlar sevgili dostlar. Haftaya gene şiirlerimle görüşmek üzere esen kalın, Allah’a emanet olun.


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 18.04.10


ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA DÜĞÜN 1


ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE



Kim ömründe bir kere olsun bir arkadaşının, bir akrabasının, yada bir komşusunun düğününde ellerini kaldırıp oynamamıştır? Hele bu kardeşinin veya evladının düğünüyse kenarda seyirci kalabilen kaç kişi vardır ki.. Misketi, fidayda’yı babalarımızdan mı, dedelerimizden mi miras aldık, bilen var mı? Harmandalıyla zeybek, Derrule’yle horon, Caney Caney’le halay oynamayan kaldı mı? Rahmetli Zeki Müren’le sevdiğimiz “Yağmurlu bir günde tanıdım seni” adlı Yunan parçası düğünlerin adeta ikinci marşı değil mi? Kasap çalınması istendiğinde ilk olarak “kasap” adlı bütün balkanların bildiği gene Yunan parçası ile kasap oynamaya kolkola girmiyor muyuz? Mevlânalar, çifte telliler ile göbek sallayan, gerdan kıran, kıvrılan o ağır oynak kalçalarla zamanına göre Nesrin Topkapı’lar, yada Asenalar görmedik mi? Eski yeni ne çaldıysa coşmadık mı hiç? Niçin yaptık bütün bunları? Eğlence ihtiyacımızdan dolayı mı, yoksa bir görev bilinciyle mi? Ne oluyordu da biz her zamankinden farklı davranıyorduk?

İşte bu yazının amacı hem bizde, hem dünyada gelenek olarak yaşatılan düğünleri anlatmaktır. Görelim bakalım düğün neymiş.

Örnek gösterilecek kaç türlü düğün vardır?

Bizim toplumumuzda dini geleneklerce yapılan iki tür düğün vardır.
1: sünnet düğünü
2: evlilik düğünü

Sünnet düğünü erkek çocuklarının erkekliğe adım atmalarına ön ayak olan bir eylemin eğlencesidir. Konumuz içinde bu anmadan fazla yer almasına da gerek yoktur. Çünkü karmaşık bir yapısı yoktur.

Asıl konumuzu oluşturan nikâh denen evlenme anlaşmasının ardından yapılan eğlenceden ibaret olan düğündür.

Ayrı cinsten iki kişinin birlikte yaşama karalarının ve bu birliktelikten doğacak çocuklarının toplum ve devlet tarafından yasal kabulü için resmi olarak ilanından sonra yakın ve dostlarıyla bunu kutlamak amacıyla yapılan, kişilerin gelenek ve maddi imkânlarıyla şekillenen toplu eğlence türüne düğün diyoruz.

Düğün geleneği bu günkü devlet yapısından çok öncede vardı. İlkel kabilelerde de bunun izlerini görüyoruz. Geleneklere göre törensel boyutu değişen düğünlerde bugün çok saçma diyeceğimiz uygulamalara tanık olmaktayız. Bir belgesel programında Afrika kabilelerinden birinde yapılan bir düğün törenini izledim. Evlenme çağına gelen gençler toplu törenle evlendiriliyordu. O törende kızlar meydana bir kova suyla geldiler. Damat adayları gelin adaylarının enselerinden tutup kafalarını o bir kova suyun içine daldırdılar. Kafası suyun içinde suda en çok ses çıkaran gelin ve bu gelinle evlenmekte olan damat adayı o düğünde büyük ilgi gördüler.

Düğün evlilik müessesesinin kurulduğu ilk devirlerden beri yapıla gelmektedir. Bugün çeşitli milletler tarafından yapılan düğünler, eski çağlardan kalma bir gelenek olarak devam etmektedir. Eski çağlarda yapılan düğünlerin asıl özelliği, evliliğe kötü ruhların gelmesini önlemek amacı ile yapılmış olmalarıdır. Bu çağlarda düğünlerin, mümkün olduğundan fazla kalabalık ve eğlenceli olmasına dikkat edilmiş, kalabalığın ve eğlencenin çokluğu oranında, kötü ruhların evlilikten uzak kalacağına inanılmıştır. Doğal olarak bu gelenek medeni toplumlarda, yeni bir yaşama müessesesini kutlama şekline geçmiştir. Bugün, medeniyetin ilerlemiş bulunduğu toplumlarda evlenmelerde düğün eğlenceleri düzenlemek, eski önemini kaybetmişse de yine de devam ede gelmektedir,

            Türklerin de, düğün gelenekleri önemlidir. Bu gelenekler, birçok şehirlerde, çok değişik karakterler gösterir. Evliliğin başlangıcında yapılması genelleşmiş olan davranışlar dışında, düğün eğlenceleri, bu sebeple, her köyde, her kasabada, her şehirde çoklukla değişik karakterler göstermektedir.
            Bir internet sitesinde okuduğum şu satırlar bu törenin bir özeti gibiydi:
            “Düğün; düğme çözme işlemine verilen addır. Düğme işleminden önce söz verilir, sonra nişan alınır, sonra düğme çözülür.”
            Eskiden kısası üç gün üç gece, uzunu da kırk gün kırk gece süren düğünler yapılırmış. Bütün şehri, hatta bütün ülkeyi düğün havasının sardığı önemli kişilerin düğünleri beklenirmiş. Bu düğünlerde herkese açık sofralar kurulur, yarışmalar düzenlenir, ödüller dağıtılırmış. Şimdi bu düğünlerin yerini düğün salonlarında 4 yada 5 saat süren düğünler almıştır. Düğün sahiplerinin evinin kirlenme derdi ve telaşı da böylelikle bitmiştir. Uzun bir süredir, sazlı sözlü düğün yapmak yerine nikâh töreniyle evlilik hayatına başlamayı yeğleyenler de var. Düğün sonrası “balayı” denen bir geziye çıkma geleneği de ülkemizde yaygınlaştı.


DEVAM EDECEK



NOT:
Karikatürist kardeşim Coşkun Göle geçmiş ve günümüz düğün geleneğini geçmiş, geleceğin düğünlerinin karikatürünü çizmiş. NE KADAR TEHLİKELİ BİR GELECEK BİZLERİ BEKLİYOR DEĞİL Mİ?


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 16.04.10


18 Nisan 2010 Pazar

ENGELLİLER VE SPOR 3


ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE



İki gündür süren yazı dizimizi bugünkü yazıyla bitiriyorum. Engelli dünyası için Sakarya Amatör Spor Kulüpleri Federasyonuyla işbirliği yaparak, Sadettin Yılmaz başkanlığında,TSD Sakarya Şubesi olarak başlattığımız etkinlik 10-16 mayıs tarihlerinde yapılacak müsabakalarla kamuoyuna tanıtılacaktır. Bu yazının amacı hem bu etkinliği duyurmak, hem engelli sporlarını tanıtmaktır.

Kaldığımız yerden devam edelim.



VOLEYBOL

Bu oyunun uluslar arası komitelerce belirlenmiş çok uzun mevzuatlarıyla sizleri sıkmak istemiyorum. Genel olarak Engelli Voleybolü dendiğinde akla gelenleri aktarmayı yeğledim.

1: Amputasyonlar (uzuvların her hangi bir yerinden kesilmiş olması)
2: Hareket sistemine ait engeller: Bacaklarda ve kollarda felç olma hali, eklem ankilozları (hareket açıklığı kaybı), bacak boyu kısalığı, omurga eğriliği (skolyoz), cücelik, endoprotezler, Multipl Skleroz (MS), Polio, Serebral Palsi.

Bu saydığımız engelli guruplarına girenler oturarak voleybol oynarlar.

TEKERLEKLİ SANDALYE BASKETBOLU
Tekerlekli sandalye basketbolu engelli sporları içindeki lokomotif branştır. Ancak Amerika ve İngiltere gibi bazı ülkelerde engelsiz atletlerin de tekerlekli sandalye kullanma şartıyla katılıp oynayabildiği karışık takımlar da mevcuttur. Basketbol'un, temel kurallara uyarak, engelliler için uyarlanmış halidir. Maçlarda standart büyüklükteki bir basketbol sahası ve standart yükseklikte potalar kullanılır. Kurallarda bazı ufak değişikler vardır. Örneğin basketboldaki hatalı yürüme yerine, burada bir atlet topu sektirmeden veya elinden çıkarmadan tekerlekli sandalyenin çemberini arka arkaya 3 kez ittirdiğinde hatalı sürüş ihlali yapmış olur. Tekerlekli sandalye basketbolu dünya genelinde kayda değer bir ilgi ve rekabet alanıdır. Paralimpik Oyunlarında yer almaktadır. 2008 Pekin Olimpiyatlarında Avustralya eski Şampiyon Kanadayı yenerek altın madalyayı almıştır. Uluslararası Tekerlekli Sandalye Basketbolu Federasyonu (IWBF) dünya genelinde bu sporun düzenleyicisi ve yöneticisidir. Türkiye'de tekerlekli sandalye basketbolu [değiştir]Türkiye'de de Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonunun düzenlediği Süper lig, 1. Lig ve 2. lig'den oluşan 3 ligde lig organizasyonu yapılmaktadır. Takımların yolluk ve harcırahları Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu tarafından karşılanmakta ve engellilerin spor yapması teşvik edilmektedir. Tekerlekli Sandalye Basketbolu A Milli Takımı Avrupa'nın ilk sekiz takımı içinde yer almakta olup, Genç Milli Takımı 2008'de Avrupa 2.liği kazanma başarısını yakalamıştır. Bayan Milli Takımı da yeni kurulmuş olup Avrupa'da 6 takım arasında mücadele etmektedir.  
TEKERLEKLİ SANDALYE TENİS
Tekerlekli Sandalye Tenis branşında sporcu sınıflandırması yoktur.
Sporcuların tekerlekli sandalye üzerinde yaptığı bu spor dalının normal tenisten tek farkı topu 2 defa yere sektirme hakkına sahip olmasıdır. Tekler ve çiftler olarak 2 set üzerinde oynanır ve 2 - 0 galip olan kişi maçı kazanmış olur.Sporcuların kullanmış oldukları sandalyeler tekerlekli sandalye basketbolunda kullanılan sandalyeler ile aynı olup sadece ön korumaları yoktur.
Tekerlekli sandalye tenisi ülkemizde yeni tanınmaya başlanmış bir spor dalı olmasına rağmen hızla ilerleme kaydetmiş sporcularımız yurt içinde ve yurt dışındaki çeşitli müsabakalara katılarak önemli dereceler elde etmişlerdir.


YELKEN

1996 Atlanta Paralimpik oyunlarında gösteri sporu olan yelken,2000 Sydney Paralimpik Oyunların da madalyalı bir spor olarak kabul edilmektedir. Bu oyunlarda kullanılan yatlar mavnalı olup aynı anda yarışır. Puanlama yatların yarış bitirme durumlarına göre hesaplanır. Uluslar arası yelken federasyonu, engelli yatçılar federasyonunu 1991’de üye olarak tanıdı ve ilk resmi Dünya Engelliler Şampiyonasını düzenledi(IFDS)
Türkiye ‘de ise engelli yelken sporu 8 Mayıs 2007’de (ISAF)’a üye olarak başladı. Federasyon eski Başkanımız Demirhan Şerefhan, branş sorumlusu Selma Öğütcen ve İYK başkanı Erol Türkmen diğer alt kurul üyelerimizin de desteği ile çalışmalar hazırlanmıştır.. Çalışmalar sonunda Uluslar arası hakemlerimizden Ahmet Mostar ‘in de organizasyon yardımı ile 1-10 Haziran ‘da Yunanistan ‘da düzenlenen Dünya Engelli Şampiyonasına katıldık. 9 ülke ve 22 sporcunun katıldığı 2007 Volos şampiyonasında tekne kiralayarak yarıştık.13.olarak ülkemize, derece ve madalya kazandırarak döndük. Bu şampiyonaya İstanbul Yelken Kulübünden katılan hem antrenör hem de sporcumuz olan Murat Etler ‘in de katıldığı ilk engelli yarışıydı.
Bu şampiyonadan edindiğimiz tecrübeler ışığında bundan sonraki yarışmalara kendi teknelerimizde katılmamız gerektiğini öğretti. Sebebine gelince ilk 10 sırada yarışmayı bitiren ülkeler kendi tekneleri ile katılmışlardır.(Challenger)

5–12 Temmuz 2008 tarihinde Portekiz’de düzenlenen Seth Cascais Worlds 2008 Şampiyonasına da katılmayı başararak ve 28 tekne 11 ülkede 14.olarak başarı belgemizi alarak döndük.(Hallenger)


YÜZME
Yüzme sporu Engellilerin en önemli rehabilitasyon araçlarından bir tanesidir. Bu nedenle de Dünyada yüzme sporu Engelliler için en büyük ilgi alanlarından birisidir. Her Engellinin rahatça yapabildiği spor dalıdır.
Bedensel Engelliler de yüzme yaş guruplarına göre değil, Engel durumlarına göre yüzülmektedir. Bedensel Engelliler yüzmede 10 kategori vardır. Bu kategoriler: 

            S 1- S 2- S 3- S 4- S 5-S 6-S 7- S 8- S 9- S 10

(S 1 En ağır engelli      -      S 10 En hafif engelli)

S Serbest-Sırtüstü-Kelebek
SB Kurbağalama
SM Karışık
S gurupları aşağıda belirtilen mesafelerde ve stillerde yüzerler.  

***   ***   ***

Buraya kadar gördüklerimizle Engelli Dünyasının spor dallarını tanımış olduk. Engellilerde normal bireyler gibi hayatın her evresinde yer alarak sağlık ve kişiliklerini geliştirebilir. Spor bu açıdan bakıldığında bütün bunları sağladığı gibi, toplumsal bir kişiliğe sahip olmamızı da sağlar. Nazım Hikmet’in şiirindeki mısra gibi “bir ağaç gibi tek ve hür/bir orman gibi kardeşçesine” yaşamamızın imkânını bizlere spor sunar.

Bütün çabamız daha yaşanabilir bir dünya için değil mi? Öyleyse spora mutlaka önem verelim.



BİTTİ


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 14.04.10