30 Mayıs 2010 Pazar

SİMURG, YADA ZÜMRÜDÜ ANKA

(Bu yazıda iki bölümlüktü. Anadolu Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Şeyda Şimşek 26.05.10 Çarşamba günü yayınlanması gereken bölümü yayınlamayı unutunca iki bölümü birleştirip tek bölüm olarak yayınlanmasına karar verdim.)

ÇİZGİ-YORUM C.G (İstedi kaldırdım 08.03.12)

            Dostlarım sağ olsunlar, bir sürü hikâye gönderiyorlar. Hangi birini yazacağımı şaşırıyorum. İçlerinden kimi zaman rastgele, kimi zaman anlatmak istediğim konuya uygun birini seçip sizlerle paylaşıyorum. Bu hikâye, antik İran mitolojisinden bir hikâye. Bizim dilimizde de var olan karşılığıyla sözü edilen hikâyedeki bilge kuş Kaf Dağının ardındaki Zümrüdü Anka kuşudur. O bir ülküyü, bir ideali simgeler. Hikâyeyi önce okuyalım, sonra hikâye hakkında bir iki söz edelim. 

***   ***

            Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş... Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.                                  
            Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. 
            Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri varmış. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmekmiş.
            Hüthüt söze başlamış ve Hz.Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söylemiş. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatmış. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşmüşler.          
            Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Zamanla yorulup, düşenler ve hastalananlar olmuş. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varıp “kendilerince geçerli çeşit çeşit mazeretler söylemeye” başlamışlar.                                                                                                
            Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp.
            Papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş; oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış.
            Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuş bataklığını, dudu kuşunun arzuladığı abıhayatmış. Tavus kuşunun amacı cennet, kazın mazereti su, kekliğin aradığı mücevher, hümâ’nın nefsi kibir ve gurur, doğanın sevdası mevki ve iktidar, üveykin ihtirası deniz, puhu kuşunun aradığı viranelerdeki defineymiş…
            Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar vermiş. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatmış. Hüthüt şunları söylemiş:
Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı.
Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti.
O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!
            Yedi vadi üzerinde uçtukça sayıları anbean azalıyormuş. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulmuşlar. Her vadi bir kavramı simgeliyormuş
1.Vadi İstek
2.Vadi Aşk
3.Vadi Marifet (ustalık)
4.Vadi İstinga (nazlanma, doygunluk)
5.Vadi Vahdet (birlik, beraberlik)
6.Vadi Hayret (Şaşkınlık)
7.Vadi Yokluk (Fenâ)
            BEKÂ (Ebedilik)
            Yedi vadiyi aşana kadar, kimi yorulduğu için çeşitli mazeretlerle kafileden ayrılmış, kimi ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolmuş, ya aç susuz can vermiş, ya yollarda kaybolmuş, ya denizlerde boğulmuş, ya yüce dağların tepesinde can vermiş, ya güneşten kavrulmuş, ya vahşi hayvanlara yem olmuş, ya ağır hastalıklarla geride kalmış, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılmış.
            Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yokoluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
            Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki;
            “SİMURG ANKA - Otuz Kuş” demekmiş.
            Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de tek tek Simurg’muş.
            Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
            Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...
***   ***                                                                                                                                                    
            Hikâyenin sonundaki şu söz ne güzel: “Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...”             Bu sözü unutmayıp uçanlar, kolay kolay pes etmezler. Hayatın hiçbir zorluğu onları yıldıramaz. Asıl olması gerekende budur zaten. İnsan yaşadığı hayatta karşılaştığı zorluklara teslim olsa bu çağa ulaşabilir miydi? Vardığı teknoloji sayesinde sanılır ki ölümsüzlüğe erecek.. aradığı şeyde bu, ama şimdilik hastalıklara çareler üretebiliyor sadece (Lokman Hekim gibi ölümsüzlüğe ulaştığı bilgiyi tekrar kaybeder bence, çünkü ölümsüzlük, bütün dinlerde olduğu gibi İslam inancımıza göre de ahret hayatımıza aittir)..
            Antik İran dediğimiz İslamiyet öncesi İran’ın tarihteki adı “Pers” tir. Antik çağın, yani mitolojik çağın hikâyeleri efsanelerden oluşur. Pers hikâyeleri de efsanelere dayanır. Bu üç bin yıldan beri varlığı bilinen ülkenin efsanelerini ne yazık ki çok fazla bilmiyoruz. Oysa orta doğuyu ve İslâmiyet’i bu efsanelerden doğan İran edebiyatı çok etkilemiştir. Osmanlı devletinin edebiyat dili, tamamen İran dili olan farsçaydı.
            Bu hikâyenin kaynağına ulaştığımda simurg’un bir çok başlık altında incelendiğini gördüm.
            Etimolojik (dilbilim) açıdan Simurg:                                                                                 
            İsim Avesta’daki mereyo saeno “Saêna kuşu”ndan türemiştir. Orijinalde bir yırtıcı kuş, kartal veya şahin olduğu, etimolojik olarak aynı olan Sanskritçe sinah’dan çıkarılabilir.
Halk etimolojisinde ilişkilendirilen ilk öğe Farsça  “otuz”dur. Fakat tarihi anlamda ilgili değillerdir.                                                                                                                                                    
            Mitolojik (efsanevi) açıdan Simurg:                                                                                                    
            Mistik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. Zaman zaman köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak da resmedilmiştir. Bazen insan yüzü ile de resmedildiği olmuştur. Bir bölümü memeli olduğu için yavrularını emzirirdi. Yılanlara karşı bir düşmanlığı vardı ve yaşadığı yer fazlasıyla sulaktı. Bir antik İran tanımında Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşar, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı'nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir.
            İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok şey öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur.
                                                                                                                                             
            Şahname’de (İranlı Firdevsi’nin “şahların kitabında”) Simurg:
            Şahname’ye göre Kral Sam’ın oğlu Zal Albino olarak doğmuştur. Kral Sam Albino oğlunu görünce, çocuğun şeytanların tohumu olduğunu düşünüp çocuğu bir dağa terk etmiştir. Çocuğun ağlayışlarını duyan yumuşak kalpli Simurg çocuğu alıp büyütür. Zal her türlü bilgiye sahip Simurg’dan hikmet almış birçok şey öğrenmiştir. Yine de büyüyüp bir yetişkin olduğu zaman insanların dünyasına girmek ister. Simurg çok üzülse de, ona bir tane altın tüy verip gitmesine izin vermiştir. Eğer Zal, Simurg'un yardımına ihtiyaç duyarsa bu tüyü yakacaktır. Krallığına döndüğünde Zal güzel Rudaba’ya aşık olur ve onunla evlenir. Karısı bir oğula hamile kalır fakat doğum zamanı geldiğinde birçok sorun yaşarlar. Zal karısının doğum sırasında öleceğini fark eder ve tam Rudabah ölüme yakınken Zal Simurg'u çağırmaya karar verir. Ortaya çıkan Simurg Zal'ın bir tür sezaryan benzeri yöntem uygulamasını sağlar ve Rudabah ile çocuğun hayatını kurtarır. Bu çocuk daha sonra en ünlü ve büyük Pers kahramanlarından biri olacak Rüstem’dir. Bizim hikâyelerimize de girmiş bir kahramandır halk hikâyelerinde bizde “Zaloğlu Rüstem” olarak bilinir.                                                               
            Sembolizmde Simurg:                                                                                                                          
            Sufi Ferîdüddîn-i Attâr bu kuştan kendini aramanın sembolü olarak söz eder. Batı’da Feniks, İran’da Simurg, Orta doğuda Anka kuşu, Türk’lerde de Kerkes adını alan bu efsanevi kuşların ortak bir özelliği ölümsüzlüktür.

***
KAYNAKLAR:                                                                                                                                           
Doç. Dr. Ali Duymaz. Anadolu ve Balkan Türklerinin Halk Anlatmalarında Mitolojik Bir Kuş: Zümrüd-ü Anka.  Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt: 1 Sayı: 1 Yıl: 1998. 1.Ağustos.2009 tarihinde erişilmiştir.                                                                                                  
Yard. Doç. Dr. Erdoğan Altınkaynak. Yer Altı Diyarının Kartalı..  erdoganaltinkaynak.com.               1.Ağustos.2009 tarihinde erişilmiştir.
H. Dilek Batîslam. Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları: Hümâ, Anka ve Simurg. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi,İstanbul 2002, 185-208. 1 Ağustos 2009 tarihinde erişilmiştir.


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Yayın Tarihi: 28.05.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder