18 Mayıs 2010 Salı

ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA DÜĞÜN 5


Dizi yazımızın bugünkü bölümünde karikatürümüz maalesef yok! Pazartesi günü annemiz Özel Altınova Hastanesinde ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Tıkanmış olan dört damarı değiştirildi. Bu nedenle kardeşim Coşkun Göle karikatür çizmeye bir süre ara verdi. Ben yazılarımı aksatmamaya gayret edeceğim. Annemizin bu hastalığı düzenimizi bozabilir, belki bende bu aralar aynı düzende yazamayabilirim. Şimdiden beni hoş görmenizi diliyorum.


***   ***   ***                                                                                                                                     


Gelin alayı, oğlan tarafından, kızı almak için gidenlerden meydana gelir. Kız tarafından alaya katılanların sayısı çok azdır. Kızın anne ve babası alaya katılmazlar. Gelin almaya gidenlerin arasın da damatlar da bulunabilir. Bununla ilgili pek çok efsanemiz vardır. Alayın evden çıkışından yeni kapısına varıncaya kadar takip edeceği yol, karşılarına çıkanlara takınacağı tavır, vb. bölgelerimize göre değişmektedir.                                                                                     
Yakın bir evden gelin gidecek olan kızı götürecek alay bile, yolunu oldukça uzatmak zorundadır. Köyden köye gelin götürülmesinde ise en uygun olan yol seçilir. Bugün, şehirlerde yapılan düğünlerde, otomobiller, 30-40 metrelik mesa­fedeki iki evi birbirine bağlamak için bir kaç mahalle dolaşıp gelmektedir. Köylerde ise oğlan tarafının erkekleri atlarıyla kız evine giderler; dönüşte dereceye girenlere hediyeler verilir (Posof).
Pek çok yöremizde gelin alayının önü kesilir ve bahşiş alınmadan yol açılmaz. Köylerde köprü başları veya oğlan evinin ulaşıma açık tek sokağı kesilir. Bu iş sembolik olarak bir ipin gerilmesiyle yapıldığı gibi, bölgesine göre at arabası, kalas ve otomobille yolun trafiğe kapatılması şeklinde de olur. Bazen yolun üzerine yatan gençleri de görmek mümkündür. Genellikle oğlan babasının, yoksa yakınlarının arabasının veya alayın yolu kesilir. Bahşişin az olması halinde alay bir müddet daha bekletilir. Bazen bir alayın yolunun birden fazla kesildiği de olur. Alayın geçeceği tahmin edilen yollara göre pek çok genç önlem alır. Bu tür eğlencenin hoş olmayan neticeler doğurduğu da unutulmamalıdır.
Ana evinden oldukça sade bir şekilde ayrılan gelin, yeni evine girerken birtakım merasimlerle karşılanır. Bu mera­simlerde yapılan hareketlerle bolluk getirmesi, tatlı dilli olması, varsa Kötü huylarını kapının dışında bırakması, vb. amaçlanır.
Dua okunması, kurban kesilmesi, damadın gelinin üzerine çeşitli kuru yemişlerle bozuk para serpmesi pek çok ilimiz de görülen törelerimizdendir (Elazığ, Konya, Hadım, Niğde).
Damat tarafın dan gelinin üzerine ayrıca Şeker (Tekir dağ, Artvin), buğday (Elazığ), çerez ve elma (Ağrı) serpilir.                                                                                                                                     
Gelin eve girince ağzına bal sürülüp şerbet içirilir (Eskişehir); uğur getirsin diye arkasına bal sürülmüş tabağı kırar (Ağrı).
İçeri girmeden evvel gelinin başına ekmek ufalanır ve gireceği evin kapısının alt ve üstüne sürmesi için yağ verilir (Isparta).
Gelin eve girerken önüne konan bir tabağı kırar, Kötü huyları baba evinde kalsın diye bir hafta ev süpürmez (Ardanuç).
O, eve girerken kuvvetini ispatlamak için yerdeki bir kaşığa, eşikten geçtikten sonra da kuzu postuna basar (Maden).
Gelin yumuşak huylu olsun diye koyun postuna bastırılır ve huyu çıksın diye de bir çömlek kırılır (Çorum).
Damat ile sağdıç dama çıkıp tabancalarını havaya doğru ateşlerler. Gelin, attan inerken bir kazana basar, bu sırada kadınlar “Gelin buyur naz eyleme, Kapıyı süpür toz eyleme” gibi türküleri söylerler (Artvin).


Gelin eve girmeden evvel camide dua edilir (Gümüşhacıköy).
Gelin eve girerken kucağına kız ve erkek çocuklar oturtturulur. Eve giren gelin kaynananın önce elini, sonra da uğurlu olduğuna inanıldığı için ayağını öper (Kırklareli).

Akşam yemeğinden sonra, yenge adı verilen yaşlı bir kadın, gelini odasına götürür ve damadın gelmesine kadar yanında kalır. Yatsı namazının kılınmasından sonra damat ile sağdıcı eve gelir ve yapılacak duayı beklerler. Duadan sonra damat, eşi ile yalnız kalacağı gerdek odasına girer. Ancak bu giriş pek kolay olmadığı gibi gerdek odasında da eşi yalnız değildir. Yenge, damattan bir hediye almadan odayı terk etmez (Çan).
Namazdan sonra imam nikâhı kıyılır ve damat kapama yapılır (Keşan).
Damat, dışarıda bekleyen arkadaşlarına bir tepsi helva atar; helvayı damadın babasına götüren bahşiş alır (Bafra).
Bazı yerler de gerdeğe giren damadın sırtına vurmak âdettir (Konya, Altıntaş).
Ancak bu vurma bazı yerlerde dövmeye kadar varır (Saimbeyli).
Meşhur Arifim türküsünde de, böyle bir sırta vurma sırasında rakip bir gencin damadı sırtından bıçakladığı anlatılmaktadır. Pek çok bölgemizde damatla sağdıç namazda iken ayakkabı veya şapkaları saklanır. Bunun için onlar camide en ön safta durur ve ayakkabı ile şapkalarını ön tarafa koyarlar. Evde imam dua ederken avlu da ateş yakılması âdettir. Duadan sonra damat yakınlarının elini öper ve içeri girer. Bazı bölgelerimizde gerdek odasındaki yatağa sıhhatli bir çocuk konularak bu evlilikten de böyle sıhhatli bebekler beklendiği ima edilir (Eskişehir, Afyon, Kütahya).
Yenge kadın gelin ve damatla bir müddet oturduktan sonra bahşişini ve bebeği alarak odadan ayrılır. Gelin beklerken damat iki rekat namaz kılar. Daha sonra damat, konuşması ve yüzünü açması için eşine hediye vermek zorundadır. Bazı bölgelerimizde hâlâ sürmekte olan bir âdete göre, gençlerin birleşmesi sonucu kanlanacak olan çarşafı kapıda bekleyenlere verilir. Bunlar çarşafı kızın evine götürür ve bahşiş alırlar. Bu çarşafın pencereden teşhir edildiği bölgelerimiz de vardır. Bu, kız evinin bir tür sevinç işaretidir. Bazı bölgelerimizde ise çarşaf ancak sabahleyin odadan çıkartılır.

Çarşafın kanlanması damat tarafı için de sevinme işaretidir. Oğlanın ailesi, oğullarının bağlanmadığını anlar (büyü ile bağlanmaktan söz ediliyor A.G) ve sevinirler. Kızda gözü olan başka bir oğlan veya onun ailesi, rakip olarak gördüğü damadın bağlanması için çeşitli pratiklere başvururlar. Böylece damat bağlanacak ve gelin bakire olarak baba evine dönecektir. Daha sonra da onlar talip olacaktır.

Düğünler, Pazar gecesi gelin ile damadın gerdeğe girmesi ile sona erer. Ancak daha sonraki günlerde ziyaret ve eğlen­celere devam edilen bölgelerimiz vardır.


Düğünün ertesi günü kız tarafı gelinin ilk gününü kutlamaya giderler. Buna subaha denilir (Elazığ). Aynı gün mevlit okutulur, buna da baş günü adı verilir (Osmaniye). Aynı gün duvak açılır, çeyiz sergilenir (Altıntaş). Üçüncü gün mevlit okutulduktan sonra karşılıklı ziyafetler başlar (Gaziantep).
Gelin ile damadın kız evine gitmesine ise cuma adı verilir (Sürmene). Düğünden bir hafta sonra eğlenceli toplantılar yapılır, buna yedi denilir (Arsin, Trabzon). Bu tür şenliklere bazı bölgelerimizde ise duvak adı verilir (Çorum, Gölhisar). Haftaya kız evine, on beşinci gün ise oğlan evine ziyafete gidilir (Keşan). Bu ziyafet bazı bölgelerimizde hemen ilk Perşembe günü yapılır (Konya).

Düğünlerin hangi tarafa ait olduğu konusu bölgelerimize göre az çok değişiklik gösterir. Düğün genellikle erkek tarafına aittir (Şereflikoçhisar, Tekir dağ, Sarıkamış, İzmit vb.)
Nişanı ise kız tarafı karşılar (İnegöl, Sarıkamış, İzmit, vb.). Damat Cuma (Yıldızeli), Cumar tesi (Eskişehir), veya Pazar günü (Malatya) hamama gider. Hususî bir merasimle giydirilir (Eskişehir, Gümüşhacıköy).Giydirme işini mahalle imamı yapar (Konya).


Sağdıç seçimle belirlenir. Her hususta uygun olan kişiye sağdıçlık verilir (Bayburt). Düğün masrafları için Köylüler ( Köy Halkı ) damadın ailesine yardımda bulunurlar (Gümüşhacıköy). Pazar günü ise köy Halkın dan hediye toplanır (Tekirdağ). Düğüne gelenler zarf içine para koyarak damadın yakınlarına verirler (Gölhisar, Tokat).
Peki diğer ülkelerde düğünler nasıl yapılırmış onları da görelim ve bu yazı dizimizi bitirelim


DEVAM EDECEK

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com


Yayın Tarihi: 28.04.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder