30 Mayıs 2010 Pazar

TOPLUMSAL İKİ YÜZLÜLÜK

           
 (Bu yazıyı 14.05.10 Cuma ve 17.05.10 Pazartesi günü yayınlanmak üzere iki bölümlük yazı olarak hazırlamıştım. Anadolu Gazetesi sahibi Adnan Uyumaz ve Yazı İşleri Müdürü Şeyda Şimşek yazıdaki çok sayıda ismin geçmesinden, isimlerden birininde merhum Başbakan Adnan Menderes'in olmasından dolayı rahatsız oldular. Yerel basına baskılar gelir gerekçesiyle yayınlanmadığını görünce bütün isimleri çıkardım ve yazıyı tek bölüme indirdim. Karikatürü de yorgan altındaki adamın kalça hizasından ayaklarına kadar olan bölümü keserek yolladım. Buna rağmen yazı karikatürsüz yayınlandı. Bu yazıyı önce gazetede yayınlanan haliyle buraya koyuyorum. Aşağıya yayınlanmayan halini de ekleyeceğim.) 

ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE

            Baykal’ın istifasına neden olan olayı atlayarak, istifasını çeşitli yönlerden ele alan yazılar okudunuz. Herkes gördüğü açıdan bir komplo üretti. Kimi Baykal gibi, hükümetin komplosu dedi. Kimi parti içi komplo dedi. Kimi de Baykal’ın yaklaşan kongre öncesi tekrar seçilmek için ürettiği komplo dedi. Yalnız ortak fikir artık Baykal’ın “mağdur” olduğuydu. Durum her neyse yakında netlik kazanır. Şimdi ortalık toz duman, bu yüzden her şey açık ve net değil. Ben bu olayın gerçek olup olmadığını tartışacak değilim. Amacım bu olaya başka açıdan bakmak..

            Bu ülke çok yakın zamana kadar asırlarca süren çok eşliliği yaşadı. Dini geleneklerde bununla örtüşünce erkek için gün doğmuştu. Medeni kanuna göre tek eşlilik mecburiyetine rağmen nikahsız ikinci eşi olan o kadar çok ki.. eskiden bu durum çok normal karşılanırdı. Bunun doğudaki karşılığı kumadır. Kuma geleneği nikâhlı eşin razı olduğu bir gelenekti. Gelişmiş kentlerde bu pek razı olunan bir şey değildir.

            Allah canlıların erkek türüne hercailik vermiş. Erkek, dölleme güdüsüyle yüklü olduğu için çok eşliliğe yatkındır. Dişi ise neslin devamında gerekli olan soyu korumak için tek eşliliğe.. Bu çelişki evlilikte iki cins arasında çekişme sebebidir. İşte bu çekişme ahlâki değerlerin, modern devlette de kadın ve ailenin korunmasını amaçlayan kanunların çıkmasına sebep olmuştur. Bütün bunlara rağmen bir zamanlar rahmetli Özal’ın dediği gibi; “anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” denilip, ahlâki değerler çiğnenerek evlilik dışı ilişkiler sürmektedir.

            Yaşananlar toplumun iki yüzlülüğüdür. Dünyada da örneklerine çokça rastlanan bu durumu ülkemizin şartlarında değerlendirelim.

            ANAP milletvekilliği yapmış olan Yılmaz Karakoyunlu’nun “Yorgun Mayıs Kısrakları” adlı romanından söz ettiğim, romanın adını başlık yaptığım, 22.02.10 Pazartesi günü gazetemizde yayınlanan bir yazı yazmıştım hatırlarsanız. O yazıda zamanın başbakanı ve dışişleri bakanı çapkınlık olaylarına karıştıklarını belirtmiştim. Çapkınlık olayları daha sonraki çeşitli dönemlerde de devam etmişti.

            Günümüzde gençlik arasında büyük kentlerde durum değişmekte, aldatma adıyla değil özgürlükler adı altında kadınlarında cinsel arayışlar içinde olduklarını görmekteyiz. Artık evlilik kurumu tehdit altındadır. Böylesi bir durumu savunacak değilim ama şu iki yüzlülüğü başka ne bitirebilir diye düşünmüyor da değilim.

            Buraya kadar ki değerlendirmelerimizin dışına çıkıp bundan sonra CHP’nin geleceğine bakalım. Bence bu olay, bu yönüyle ülkemiz için çok daha önemli. CHP bu olaydan kârlımı çıkacak yoksa zararlı mı, onu zaman belirleyecek. 1973 ve 1977 genel seçimleri hariç, sürekli olarak muhalefetteki sağ parti, iktidardaki diğer sağ partiye seçenek oldu. Sınıfsal temele oturmadan kendine sol diyen CHP hep Türkiye cumhuriyetini kurmuş olmakla yetindi. Bir Sosyal Demokrat olarak, Sosyal Demokratlığından hiç şüphe duymadığım  Fikri Sağlar’ın söylediği gibi, sol; fakirliği eşit paylaştırmayı önerdi, büyümeyi ve gelişmeyi önermedi. Bunu yapamadığı için sol umut verici seçenek olamadı. Baykal bunu değiştirecek politikalar yerine liderliğini koruyacak politikalarla parti içini denetimi altına almayı yeğlediği ve CHP’yi gençleştiremediği için AKP iktidardadır.

            Demiştim ya; yaşananlar toplumun iki yüzlülüğüdür. Herkes herkesi suçlar, ama kimse kendi kusurunu düzeltmeye çalışmaz. Tıpkı trafik kurallarına uymakta kendimize göre davranmamız gibi. Bu yüzden hastalıklardan daha çok, trafik kazalarından can vermiyor muyuz zaten? 

Yayın Tarihi: 17.05.10


İki bölümlük yazının yayınlanmayan biçimiyle tamamı şöyleydi:

TOPLUMSAL İKİ YÜZLÜLÜK  1


İki bölümlük yazımıza başlamadan önce mecburi iznimden dolayı sizlerden, Anadolu Gazetesindeki arkadaşlarımdan ve gazetemizin sahibi Adnan Uyumaz beyden özür diliyorum. Dizüstü bilgisayarım gene arızalandı. Bu kez invertör kablosu kopmuş. Artık nasıl koptuysa..  dizüstü bilgisayarımı aldığım yerin servisine verdim. İnanın çok sık bozulmasından sıkılmaya başladım. Masrafı cebimi yakıyor. Başka bir yer için ayırdıklarımı arızalara harcamak zor geliyor. Bu ay vücuduma giydiğim uzun yürüme cihazımda kırılmış tamir ettirmiştim. İkisi birleşince bütçemde epey gedik açıldı. Zaten engelli olmak başlı başına masraflı bir durumdur. Birde böyle fazladan durumla karşılaşınca başa çıkmakta güçlük çekiyorum.

Neyse.. fazla uzattım. Asıl konumuza gelelim.

***   ***  

Baykal’ın istifasına neden olan olayı atlayarak, istifasını çeşitli yönlerden ele alan yazılar okudunuz. Herkes gördüğü açıdan bir komplo üretti. Kimi Baykal gibi, hükümetin komplosu dedi. Kimi parti içi komplo dedi. Kimi de Baykal’ın yaklaşan kongre öncesi tekrar seçilmek için ürettiği komplo dedi. Yalnız ortak fikir artık Baykal’ın “mağdur” olduğuydu. Durum her neyse yakında netlik kazanır. Şimdi ortalık toz duman, bu yüzden her şey açık ve net değil. Ben bu olayın gerçek olup olmadığını tartışacak değilim. Amacım bu olaya başka açıdan bakmak..

Bu ülke çok yakın zamana kadar asırlarca süren çok eşliliği yaşadı. Dini geleneklerde bununla örtüşünce erkek için gün doğmuştu. Medeni kanuna göre tek eşlilik mecburiyetine rağmen nikahsız ikinci eşi olan o kadar çok ki.. eskiden bu durum çok normal karşılanırdı. Bunun doğudaki karşılığı kumadır. Kuma geleneği nikahlı eşin razı olduğu bir gelenekti. Gelişmiş kentlerde bu pek razı olunan bir şey değildir.

Allah canlıların erkek türüne hercailik vermiş. Erkek, dölleme güdüsüyle yüklü olduğu için çok eşliliğe yatkındır. Dişi ise neslin devamında gerekli olan soyu korumak için tek eşliliğe.. Bu çelişki evlilikte iki cins arasında çekişme sebebidir. İşte bu çekişme ahlaki değerlerin, modern devlette de kadın ve ailenin korunmasını amaçlayan kanunların çıkmasına sebep olmuştur. Bütün bunlara rağmen bir zamanlar rahmetli Özal’ın dediği gibi; “anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” denilerek evlilik dışı ilişkiler sürmektedir.

Yaşananlar toplumun iki yüzlülüğüdür. Dünyada da örneklerine çokça rastlanan bu durumu ülkemizin şartlarında değerlendirelim.

Nerdeyse demokrasi ermişi olarak nitelendirilen Rahmetli Menderes, cumhuriyet tarihimizin uçkuru düşük başbakanıdır. Siyasi görüşü ve uyguladığı politikaları konumuz dışı. Demokrat Parti’den önce henüz CHP Milletvekiliyken Mukaddes hanımla1946 tarihinde devlet kayıtlarına da geçen 12 yıl yasak ilişki yaşamıştır. Bu ilişki 1951 yılında dönemin ünlü sopranosu Aynur Aydan hanımı tanımasıyla biter. Aynur Aydan gene dönemin ünlü çağdaş bestecisi, kanun ustası Ferit Alnar’ın eşiydi. Aynur hanım eşinden boşanmayı isteyeceğini söyleyince Menderes, “ben seni ondan boşarım” der. Dediğini de yapar. Ayhan hanımı babasından kızını ister gibi başbakanlık kudretiyle eşinden ister. Daha doğrusu “sen çekil aradan” diyerek emreder. Ayhan hanım Menderes’i eşi Berrin hanımdan kıskanır, ama boşanmalarını istemez. Sadece Menderes’ten bir çocuğunun olmasını ister, birkaç düşükten sonra emeline nail olur. Hamileliğinin 3. ayında hamile olduğunu söylediğinde Menderes çocuğu aldırmasını ister. Alınamayacak durumda olduğunu öğrendiğinde doğuma izin verir ama bu arayı başka bir sevgili edinerek doldurur. Adı Suzan Sözen’dir. Bu hanım o dönemki İstanbul emniyet müdürü Ferit Sözen’in eşidir. Adamı önce Bitlis’e tayin eder. Suzan hanımla birlikte olunca İstanbul’da kalmasını sağlar.

Menderes’in Başbakan yardımcılığını, Devlet Bakanlığını ve Dışişleri Bakanlığını yapan Fatin Rüştü Zorlu hariciyeci Orhan Kutlu beyin hanımı Vesamet hanımla yasak ilişki yaşamıştır. Orhan Kutlu bey Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğündeyken Hindistan’a atandı. Tabii eşi de Hindistan’a gitti. Mektuplaşmaları sırasında mektuplar Orhan beyin eline geçti. Büyük kavgalar yaşandı, ama basına yansımadı. Bu sırada Orhan bey Hindistan’dan Cenevre’ye tayin edildi. Bundan sonra ise Bakan Bey Cenevre’yi komşu kapısı yaptı. Bu buluşmaların neticesinde Vesamet Hanım Bakan Bey’den hamile kaldı. Vesamet hanımın boşanmasını sağlayıp İstanbul’a getirtti. Bir süre sonra Vesamet hanıma, Cenevre’de kalan ilk eşinden olma kızından ayrı olmak zor gelmeye başladı. Sık sık görmeye gittiği kızının bir doğum gününde eşiyle barışıp tekrar evlenince Fatin Rüştü Zorlu küplere bindi. Bir görev uydurup Paris’e gitti ve Vesamet hanımı yanına çağırttı. Bu seferde ilişkileri böyle başladı. Ama iş artık gizlenemez olmuş, duymayan kalmamıştı. Bakan bey Vesamet hanımı ikinci kez boşanmaya mecbur bıraktı. Fatin Rüştü Zorlu’nun Vesamet hanıma kavuşmasına bu kez Menderes’in hanımı Berrin hanım engel oldu. Fatin Rüştü Zorlu’nun eşi Emel hanımla Berrin hanım teyze çocuklarıydılar. Bu iki kadın metreslere karşı muhteşem bir tavır sergilediler. Bunun sonucunda kocalarının metreslerine yenilmediler.

Yalnız Fatin Rüştü Zorlunun ilişkisi İnönü’nün damadı Metin Toker’in Aksiyon dergisinde yayınlandı. Menderes hiçbir ceza veremezdi, çünkü kendisi de aynı durumdaydı. Mecliste güven tazelemek amacıyla bakanları tek tek oylatıp içlerinde Fatin Rüştü Zorlu’da olmak üzere bütün bakanları bakanlıktan düşürdü. Kendisi hakkında milletvekilleri başbakanlığının devamını isteyince o tarihi sözü söyledi: “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!”

Şimdide yakın tarihimizde yaşanan yasak ilişkileri görelim.

1978

CHP Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı.
Işık Y. Hanım’la yaşadığı yasak aşk iddiaları, gündeme bomba gibi düşer, söylentiler bir süre sonra da unutulup gider.

* * 

1979

CHP İçişleri eski Bakanı Hasan Fehmi Güneş.
Tarih sayfasında ‘Bakan düşüren kadın’ olarak nam salan Aynur Aydan aşkı. Evli bakan, aşk yaşadığı şarkıcı Aynur Aydan’ın Beşiktaş’taki evine girerken gazetecilere yakalanır. Ertesi gün gazete manşetlerine çıkan yasak aşk, gündemi alt üst eder. 

Aynur Aydan, gazetelere röportaj verir, yaşadıklarını anlatır. Hatta Adalet Partili olduğunu açıklar.
Bakan, olayın daha fazla büyümemesi için, “Türk halkından özür diliyorum” diyerek istifa eder. 

DEVAM EDECEK


TOPLUMSAL İKİ YÜZLÜLÜK 2




Baykal’ı istifaya götüren olay üzerine iki bölümlük yazımızın bu gün okuyacağınız bu bölümle sona eriyor. Her ne kadar parti ve partilerle, milletvekili ve liderlerden söz ediyor olsam da bu yazının asıl konusu; ahlâk ve gelenek olarak yuvanın kutsallığı savunulurken alttan alta kaçamakların hoş görülmesidir. Bu bana göre toplumsal iki yüzlülüktür. Bu mantıkla hırsızlığı da, dolandırıcılığı da hoş görmemiz gerekmez mi?

İlk bölümde geçmişte sağdan sola her kesimden lider ve milletvekillerinin böyle durumlar yaşadıklarını okudunuz. Aşağıda da bu listenin devamını göreceksiniz. Bu arada hemen belirteyim, kaçamaklar sadece parti liderleri ve milletvekilleriyle sınırlı değil. Din insanlarından bilim insanlarına bir çok alandan insan çapkınlıklar yapmıştır. Sıradan insanlarda da bunu görmekteyiz. Sözün kısası bu konuda hiçbir kesim bir diğerinden farklı değildir.

***

1980

Adalet Partisi Bakanı Metin Musaoğlu.
Musaoğlu gönlünü bir öğretmene kaptırır. Evli vekilin aşk söylentileri basına yansır. Söylentilerin artması üzerine öğretmen sevgilisi Sevil Vural evine kuma olarak getirir. Eşi Nurşin Hanım ve Sevil Vural İle birlikte yaşamaya başlarlar. Her nedense olay basında fazla yer almaz, unutulup gider.

* * *

1993

SHP döneminin İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel.
Evli olan başkan, gönlünü kendisinden 29 yaş küçük olan sekreteri Feray Karvar’a kaptırır. Eşine boşanmak için yüklüce bir tazminat veren Göknel, Feray Karvar Hanım’la evlenir. Olayı içine sindiremeyen eski eşi Nurdan Erbuğ, doğru mahkemeye gider. 

Göknel’in Genel Müdürlüğü görevindeyken ihalelerin, hak edişlerin ödenmesi için rüşvet aldığını ihbar eder. Olayın basına yansımasından sonra ’Nerden buldun’ soruşturması geçiren Göknel, usulsüz klor alımı nedeniyle 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezasını çekerken, uğruna hapislere düştüğü Feray Hanım’dan da boşanan Göknel, Müjgan Doğan’la evlendi.

* * *

1995

DYP Samsun Milletvekili İlyas Aktaş.
Olay önceleri basına ‘Sekreteri tarafından bacağından vurulan milletvekili’ diye geçti. Daha sonra sekreterinin de kolundan yaralanması olayı içinden çıkılmaz hale getirdi. İddialara göre sekreteri Fatma A. ile aşk yasayan Aktaş, verdiği sözleri tutmamış, sekreteri de onu vurmuştu.

Ancak, Aktaş ve sekreteri Fatma A. aşkı, çelişkili ifadeler yüzünden hâlâ anlaşılamamıştır.
Olay bir türlü anlaşılmadı ama, İlyas Aktaş’ın siyasi hayatı, bu serüven yüzünden bitti. 

* * * 

1996

DYP’li Bakan Hamdi Üçpınarlar ve Ayla Karaduman aşkı.

Bir döneme adını altın harflerle yazdıran bu aşkı, unutulmaz yapan, Bakanla sevgilisinin sevişme kasetinin ortalarda dolaşmasıdır. Hayli zor günler geçiren Üçpınarlar, durumu kabullenmiş, ama kasetleri kimin, nerede, nasıl ve neden çektiği bir türlü ortaya çıkmadan, tarihin tozlu raflarında yerini aldı.

* * *

2001

DSP’li Şükrü Sina Gürel.
Evli Bakan kendisinden 20 yaş küçük olan Zeliha Sapmaz’a aşık olur. Sapmaz, Fransız Büyükelçiliği’nde çalışmaktadır. Bakan, eşi Fulya Gürel’i terk edip Zeliha Sapmaz’la birlikte yaşamaya, basında dedikodular dolaşmaya, tehlike canları çalmaya başlamıştır. 

Sonunda Gürel basının karşısına geçer ve ‘Evet adı aşk ilişkisine karışan siyasetçi benim’ diye açıklama yapar. Bir süre sonra Bakan, eşinden ayrılarak, Sapmaz’la evlenir. Gürel’in bu davranışı bazı çevrelerde ‘Helal olsun, aşkına sonuna kadar destek çıktı’ ile tarihteki yerini aldı. 

* * *

2006

BELBİM A.Ş Genel Müdürü Adnan Şahin’in sevgilisi olduğu iddia edilen Hatice Ş. ile çekilen samimi pozları gündeme bomba gibi düşmüş, Şahin’de eşi Nezahat Şahin’i ve Hatice Ş’yi alarak basının karşısına geçmiş, resimleri açıklamaya çalışmıştı. 

Açıklamasında Hatice Ş’yi kucağında gösteren resim için de ‘Aile dostumdur, Antalya’da çaydan geçiriyordum’ diyordu. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ise olayın daha fazla büyümemesi için Adnan Şahin’i görevden alıyordu. Tarihin sayfalarındaki yerini ise şöyle alıyordu: ’BELBİM’in genel müdürü çayı geçerken boğuldu.’

***

İki yüzlülüğümüz o kadar çok ki, saymakla bitmez. Özel hayatta erkek kadına-kadın erkeğe, genel hayatta işveren işçisine-işçi işverenine, vatandaş devletine-devlet vatandaşına karşı iki yüzlüdür.  Herkes ve her kurum birbirine karşı küçük hesaplar peşindedir. İki yüzlülük bundan doğar. İktidar ve muhalefette böyle iki yüzlü bir toplumun ürünü değil midir? Sırf bu nedenle biri diğerini alt etmeye çalışır durur. Uzlaşma çok uzaklarda, adı bilinmeyen bir gezegendir sanki.

Günümüzde gençlik arasında büyük kentlerde durum değişmekte, aldatma adıyla değil özgürlükler adı altında kadınlarında cinsel arayışlar içinde olduklarını görmekteyiz. Artık evlilik kurumu tehdit altındadır. Böylesi bir durumu savunacak değilim ama şu iki yüzlülüğü başka ne bitirebilir diye düşünmüyor da değilim.

Baykal’a dönecek olursak; bu her ne ise tek ayaklı bir konu değil. Bir zamanlar dışişleri bakanlığı ve CHP Başkanlığını yapan Hikmet Çetini’i eleyerek Milletvekili seçtirdiği ve CD’lere konu olan sekreteri Nesrin Baytok halâ milletvekilidir. Bir olay yaşanmış veya yaşanmamış olması durumu değiştirmez. Adı çıkan taraflardan biri parti genel başkanlığından çekildi. Bizim paralarımızla kıyak emeklilik ve devletin her türlü ayrıcalığından yararlanacak olması taraflardan diğerini haksız duruma düşürüyor.

CHP bu olaydan kârlımı çıkacak yoksa zararlı mı, onu zaman belirleyecek. 1973 ve 1977 genel seçimleri hariç, sürekli olarak muhalefetteki sağ parti, iktidardaki diğer sağ partiye seçenek oldu. Sınıfsal temele oturmadan kendine sol diyen CHP hep Türkiye cumhuriyetini kurmuş olmakla yetindi. Sosyal Demokratlığından hiç şüphe duymadığım  Fikri Sağlar’ın söylediği gibi sol; fakirliği eşit paylaştırmayı önerdi, büyümeyi ve gelişmeyi önermedi. Bunu yapamadığı için sol umut verici seçenek olamadı. Baykal bunu değiştirecek politikalar yerine liderliğini koruyacak politikalarla parti içini denetimi altına almayı yeğlediği ve CHP’yi gençleştiremediği için AKP iktidardadır.

Toplumsal iki yüzlülükle ilgili bu yazımızı Özdemir İnce’nin 2 mayıs 2009 tarihli köşe yazısının son satırlarıyla bitirelim.

“Şimdi düşünüyorum da Mustafa Kemal'in (ya da İsmet İnönü'nün) sevgilileri olsaydı, sevgililerinin kocaları bu ilişkiyi bilselerdi; Mustafa Kemal’in, kocalar evdeyken sevgililerinin evine gittiği şu günler ortaya çıksaydı, (...) (iktidara yandaş gazeteler ve televizyonlar) yeri göğü inletmezler miydi?”  

Demiştim ya; yaşananlar toplumun iki yüzlülüğüdür. Herkes herkesi suçlar, ama kimse kendi kusurunu düzeltmeye çalışmaz. Tıpkı trafik kurallarına uymakta kendimize göre davranmamız gibi. Bu yüzden hastalıklardan daha çok, trafik kazalarından can vermiyor muyuz zaten?

 BİTTİ

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com


Yayınlanmayan Tarih: 14-17.05.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder