21 Şubat 2011 Pazartesi

DEMOKRASİ Mİ? HOPAŞİNANAY!.../KÜRTÇE 2. DİL OLAMAZ ÇÜNKÜ İNGİLİZCE 1. DİLDİR

Ülkemizde olan biteni izlemek başlı başına bir iş. Her şey öyle baş döndürücü bir hızda gelişiyor ki, izlerken insanın başı dönüyor. Bir konuya eğilip yazayım diyorum, bir gün değil bir saat sonra bile o konu eskiyor, yazamıyorum. Olay bakımından çok bereketli, çok zengin bir ülkeyiz. Dünya ülkeleri de bizden aşağı kalır değil. Ama kimse hız konusunda elimize su dökemez. Doğal afetler konumuz dışı. Öyle bir kıyas yapmıyorum.

Bir ara “barbarlık” başlığı altında bir yazı yazayım dedim. Olaylar öyle üst üste geldi ki konu kendiliğinden gelişti, sonunda buhar oldu uçtu. Ülkemizde her konunun buharlaşma nedenine, toplum olarak balık hafızalı olmamız gösterilir. Doğrudur da.. öyle olmasa bizi o kadar çok ve kolay kandıramazlardı. Politikacıların bizi her defasında nasıl kandırdıkları konusu ortada.

Geçtiğimiz yıl 5 ağustosta Şili’de bir maden kazası yaşanmıştı. Yerin 622 metre altında 33 maden işçisi mahsur kalmıştı. Dünyadaki bütün haber kanallarının canlı yayınlarıyla izlediğimiz kurtarma çalışmalarının sonunda, yer altındaki bütün işçiler 13 ekim 2010’da kurtarıldılar. “Ne güzel öleceklerdi.” Fırsatı kaçırdılar.

Bu söz size bir yerden

aşina gelmiyor mu? Gelmiyorsa üzülmeyin, balık hafızalıyız dedik ya!.. internetten konuyla ilgili geçmiş gazeteleri tararken bu sözleri görünce hatırladım. 17 mayıs 2010 tarihinde Zonguldak’ta bir maden ocağı çökmüş, göçük altında 30 işçi kalmıştı. Daha sonra 28 işçinin cesedi çıkarılmış, 2 işçinin ise cesedi çok sonra bulunmuştu. Başbakan’ın Zonguldak’taki maden faciasıyla ilgili “kader” açıklamasının ardından, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’den de tartışma yaratacak sözler gelmiş, madencilerin acı çekmediklerini söyleyen Dinçer “Güzel öldüler” demişti. Sanki ölürlerken yanlarındaydı, yada naklen ölüm yayını yapıldı. Güzel öldüklerini nerden gördü?

Şili’deki muhteşem bir birliktelik, azim, planlama hayat kurtarıyor, kurtulan her işçi Devlet Başkanı Sebastian Pinera ve Maden ve Enerji Bakanı Laurence Golborne’i karşısında buluyor ve onlarla kucaklaşıyorlardı. Biz ise maden işçilerimizi kurtaramıyor “güzel öldükleriyle” ve “kaderle” tembelliğimizi örtüyorduk.

Şili’deki maden işçilerini kur

tarma harekatınd

an 3 ay altı gün sonra yani 19 ocakta aynı Enerji Bakanı Laurence Golborne benzin ve gaz zamlarından dolayı yuhalanıyor, hatta taşlanıyordu. Halkın, gaz fiyatlarını arttırmayacağı sözünü tutmadığı için Devlet Başkanı Sebastian Pinera’ya da tepkisi büyüktü. 3 ay önce işçilerin hayatlarını kurtarmak onların hoş görülmeleri için yeterli olmamıştı. Bunun üzerine gaza yapılan zamlar geri alındı.

Bizdeki seçim kazananlar kendilerini halkın hizmetçisi saymadıklarını açıkça gösteriyorlar. Halk yararına yaptıkları her şeyi biz yaptık diyerek inayet gösteren padişah gibi halkın kafasına kakıp duruyorlar.

Galatasaray spor kulübünün “Türk Telekom Arena Ali Sami Yen” uzun isimli stadının açılışı sırasında yaşanan olay

ları hatırlayın. Onlara göre Galatasaray taraftarı kendilerine stat yaptığı için başbakana borçlu. Bunu unutup, açılış töreninde kendisini ıslıklamalarına sinirlenen başbakan usta konuşmacılığıyla o taraftarı sakinleştirecek bir konuşma yapmak yerine “değer bilmezler, yazıklar olsun”

diye söylenerek stadı terk etti. Ardından sazı eline alan TOKİ başkanı yaraya tuz ekti.

Bizde böyledir. En d

emokrat olduğunu iddia eden yönetici bile halkın karşısında mütevazi duracağına ona tepeden bakar. En olmadık biçimde sinirlenince de karşısındakinin veli nimeti olduğunu unutarak azarlar. Bu bizim ne kadar demokrat olduğumuzun göstergesi. Azarlanmak hoşumuza gidiyor. Demokrasi istediğimizde yok!

İki gün önce derneğimize Arifiye’den bir konuk geldi.

Sohbet sırasında söz döndü dolaştı siyasete geldi dayandı. Ben tutum ve davranışın çok demokratik olmadığın

ın örneklerini verdim. Konuğumuz ülkeyi ancak bir diktatörün kalkındırabileceğini belirtiyordu. Başbakanın böyle davranmasının güven verdiğini söylüyordu. Sözün bittiği yerdi. Ne desem dinlemezdi.

Sadece başbakan hayranı böyle davranmıyor. Başbakana şiddetle karşı olan başka biri de demokrasinin halkı kandırma rejimi olduğunu, tam bağımsız olmadan özgür olunamayacağını, tam bağımsızlığın devletin ekonomik alandan kaçmadan sağlanamayacağını, sağ iktidarların son zamanlarda özelleştirme adı altında kitleri yabancılara satarak bağımsızlığı yok ettiğini, küreselleşmenin bu iş için hazırlanmış bir kılıf olduğunu söyleyerek demokrasi karşıtı olduğunu belirtiyordu. Ülke ancak diktatörlükle refaha erebilirmiş.

Aklınız karıştı mı?

Çaremiz var canım. Bir

tutam Defne Joy Foster, bir tutam “su testisi su yolunda kırıldı,” bir tutam da “yok böyle bir dans” koyduk mu her şey hallolur. Demokrasi için üzülmeye değer mi hiç? Hopaşinanay!...

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Yayın Tarihi: 09.02.11

*********************************************************************

KÜRTÇE 2. DİL OLAMAZ ÇÜNKÜ İNGİLİZCE 1. DİLDİR


ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE

Yılmaz Özdil’in yazılarına hayranım. Olayları hafif alaylı bir dille ele alışı, açık ve sade yazışıyla kolay anlaşılır anlatımını çok beğeniyorum. Bir ay kadar önce yazdığı bir yazısını sakladım. Bende gazetemize yazmaya başladığım sıralarda Türkçe konuşma hassasiyetimi vurgulamış, bir dizi yazı yazmış, dilimize girmiş yabancı kelimelerin Türkçe karşılıklarını vermiştim. Yılmaz Özdil Kürtçenin bu ülkenin ikinci dili olarak onaylanmasını isteyenlere başka bir bakışla

cevap veriyordu. Şimdi o yazıyı okuyalım.


***

The iki dil...

Kanyon:

Mhacka, Chakra, Macrocenter, W, Sushico, Bally, Bashqua, Scabal, Haaz, Mom-to-be, Flower... “Allahım nerdeyim ben?” diye düşünüyordum ki, “Mars” Cinema yazıyor!

Yasai katsu curry
Ebi Raisukaree
Yaki Udon
Moyashi soba.

Nedir bunlar?
“Karateci” diyenler, yanıldı.
Mönü bu.
Pilav, tavuk, kabak filan.

İstinye Park:
N’fes büfe, Ta-Ze, Coqu

et, Hat Quarters, House Cafe, Milimetric, Anatolian Arts, Tırtıl Kids,Topal Exclusive, Osmani, Biletix, Mania... Şeytan diyor, gir içeri “How much?” diye sor.

- Buyrun...
- Kahve lütfen.
- Espresso, decaffeinate, cappucino, latte macchiato, cafe au lait, hot chocolate?
- Türk kahvesi yok mu?
- Maalesef...
- Su alayım o zaman.
- Normal mi, Pellegrino mu?
- Dizel olsun!

Ankara Cepa:
X-Side, Assortie, Pırlant, En Plus, Decorium, Medilife, Can Can Garage, Dryman...Advantage Platinum’u yanınıza almayı

unuttuysanız, sıkmayın canınızı, Mastercard Gold’la ödersiniz artık... Başbakanımızın kankası, sponsor Remzi’nin mağazası da var, Ramsey.

Canım fast food çekti, çevirdim bi taksi, kapısında Yellow Taxi yazıyor, bindim, radyoda Joy FM açık, şoför baktı ki bende Türk tipi var, Power Türk’e çevirdi, öndeki arabanın arkacamına yapıştırmışlar, baby on board, neyse geldik, ağız alışkanlığı tabii “Thank you birader” dedim, “Okey abi” dedi.

Kelebekia, Aqua, Avangarden, Realty World, Pelican, Exen, My World, Incity, Kentplus, Uphill Court, Fibalife, Sunflower, Antrium, Millenium, Elysium, Bosphorus, Riverside,Residence filan... Gaziantep olmuş Antepia! Maraşium’la Urfaqua yakındır.

Ankara Kent Park:
Prestige Sinema, Tobacco Shop, Kuki House, Burger Story, Timboo Cafe, Most Life Club...Pantolonu yıkatıyorsun Dry World, kaportayı yıkatıyorsun Oto Hammam.

BDP’liler “Biz bundan sonra market, manav, lokanta etiketlerimizi Kürtçe yazacağız” dedi, ortalık ayağa kalktı.
Sordum Kürt arkadaşlarıma, “Ew hurme ki tu duxi, rojek be te buxurine” deniyormuş...“Zamanında yenen hurmalar, gün gelir tırmalar” yani!

***

Yılmaz Özdil yapmış yapacağını. Ülkemizde 2. dilin tabelalarda ve dilimizde çoktan yer ettiğini, Kürtçenin 2. dil olamayacağını vurguluyor. Bizim 2. dile değil 3. dile itirazımız var. şimdi sizin bana itirazınız mı var? Neden?

1: Yazıyı Yılmaz Özdil üzerine kurduğum ve kolaycılığa kaçtığımı mı düşünüyorsunuz?

2: İngilizcenin çoktan 2. dil olduğunu hatta Türkçeyi tahrip ederek öne geçtiğini vurgulayarak Kürtçenin resmi dil olmasına ses çıkarılmaması gerektiğini ima ettiğimi mi düşünüyorsunuz da ondan mı?

3: Yoksa bu ikisini ayırmadan mı düşünüyorsunuz?

Peki o zaman bende size sorarım, Türkçe İngilizcenin istilasına bu kadar uğrarken neden tepkisiz kaldık?

Bu ülkede kim ne desin bin yıldır esas kimlik Türklüktür, resmi dil de Türkçedir. Kürtçe resmi dil olsun demiyorum. İngilizce de resmi dil olsun denmedi. Ama dilimiz denetim ve egemenliğinde olduktan sonra İngilizce resmi dil olsa ne fark eder, olmasa ne fark eder?


Kısaca Kürtçe 2. dil olamaz, çünkü İngilizce 1. dildir.


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com


Yayın Tarihi: 07.02.2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder