27 Şubat 2011 Pazar

İKİ KULAĞIMIZ KESİLSEDE GÖRMEMİZ ŞART

Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp tarih sahnesinden çekildikten sonra terk ettiği topraklar ya İngiltere ve Fransa’ya sömürge oldular, yada güdümlü cumhuriyetler olarak bugüne kadar geldiler. İçlerinde süper güçlerin denetimine girip krallıkla yönetilenler de var. Balkanlardaki devletler Osmanlı sonrası yapılan ilk düzenlemeyle uzun süre yaşadıktan sonra 90’lı yıllarda yeniden yapılan ayarla bugünkü hallerini aldılar. Şimdi onları tek tek anmaya gerek yok. Zaten herkes biliyor.

İkinci dünya savaşını bitiremeyen Avrupa Amerika’yı yardıma çağırınca (ki onunda, Japonya Pearl Harbor baskınıyla kendisine saldırmasa savaşa girme isteği yoktu), savaşı kazanarak süper güç oldu ve dünyadaki yerini aldı. Karşısına; Almanya’ya karşı ittifak kurduğu ve sonuçta o da savaş galibi bir ülke olan, 1917 ekiminde kurulmuş ilk komünist devlet Sovyetler Birliği geçti. Dünya bu iki süper gücün anlaşmasıyla paylaşıldı. Önceki savaşta tarihe gömülmüş olan Osmanlı İmparatorluğunun toprakları yeniden bölüşüldü. Ortadoğu’da; Suriye, Irak ve Güney Yemen, Afrika’da; Libya ve Mısır, Sovyetler Birliği safında sıralandılar.

Bu sıralanışın iki önemli lideri vardı. Biri Mısır lideri Cemal Abdül Nasır, diğeri Libya lideri Muammer Kaddafi.

Libya lideri Kaddafi’nin iktidara gelişini hatırlıyorum. 13 yaşındaydım ve o zaman Libya krallıkla idare ediliyordu. İdris adında bir kralları vardı. Kaddafi Kral İdris’in bir dış gezisi sırasında, 1 eylül 1969’da yaptığı darbeyle iktidara geldi. Mısır lideri Cemal Abdül Nasır’ın ateşlediği Arap milliyetçiliğinden etkilenerek antisiyonist hareketin savunuculuğunu yaptı. Devrim Komuta Konseyi adına denetimi ele geçirip anayasal kuruluşları feshetti. İslam ilkelerine dayananyeşilsosyalizm” kuracağını açıkladı. Arap birliği için çalışacağını, bağımsız ülkelerle birlikte ırkçılığa, sömürgeciliğe ve toplumsal ezgiye karşı çıkacağını söyledi. ABD’nin Kaddafi’yi tanıması üzerine kral 7 Eylül 1969’da görevini terk etti.

Cemal Abdülnasır’ı örnek alan Kaddafi, Mısır’da gerçekleştirilen reformları kendi ülkesinde de uygulamaya başladı Yeni anayasa hazırlanınca 16 Ocak 1970’te başbakanlık ve savunma bakanlığı görevlerini üstlendi. Antiemperyalist olan Kaddafi İngiliz askeri üstlerini ve birliklerini ülkeden çıkardı. Petrol şirketlerini ulusallaştırdı. İtalyan ve Yahudi azınlığın mal varlığına el koyarak onları göçe zorladı. Kıbrıs Barış Harekatında ABD’ye kafa tutarak, Türkiye’ye yardım etmiştir. Nasır’ın ölümünden sonra Arap dünyasında onun rolünü üstlenmeye çalıştı. Kimi Afrika ülkelerindeki Müslümanlara ve Arap ülkelerindeki sol eğilimli hareketlere destek oldu.

Son günlerde önce Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta Cumhurbaşkanı Zine al-Abidin Bin Ali’ye karşı başlatılan isyan hareketleri, sonradan Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in düşmesi için Mısır’a sıçradı. Bu iki ülkede muhalifler başarılı oldu. Şimdi sırada Libya var. Oradan nerelere kadar gidecek Allah bilir.

Bu isyanlar Müslüman Arap aleminin geri kalmışlığının eseri midir (ki bundan hiç kuşkum yok)? Devrilen yönetimlerin yerine gelecek yönetimler perişan halkı kalkındarabilecek mi (bunda kuşkuluyum)?

Birinci dünya savaşının sonunda Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilerek terk ettiği topraklarda iki ayar verilmişti. İlk ayar Osmanlı imparatorluğundan sonra bu topraklar İngiliz ve Fransızların bizzat yönettiği sömürgeler oldular. Daha sonra görünüşte bağımsızlıklarını kazandılar. İkinci dünya savaşından sonra Sovyetlerin ortaya çıkması ve ABD’nin süper güç olarak kendini kabul ettirmesi ikinci ayarın verilmesine sebep oldu. Bu kez de iki ayrı dünyaya bağlı devletçikleri gördük.

Bugün olanlar tek süper güç olarak kalan Amerika’nın kendi çıkarlarına uygun bir dünya düzeni oluşturmaktan başka bir şey değildir.

Yazımı bir fıkrayla bitireyim:

Gözlüklü acar bir çocuğa amcası “bu kadar yaramazlık yaptığın için bir kulağını kesseler ne olur düşündün mü?” diye sorar. Çocuk cevap verir “ bir şey olmaz, gene duyarım” der. Amcası bu kez “iki kulağını kesseler ne olur?” diye sorunca, çocukta; “kör olurum” der. Amca çok şaşırır. “Neden?” diye sorar. Çocuk “gözlüğüm düşerde ondan” diyerek cevap verir.

Bu haber bombardımanı kulaklarımızı kesecek içeriktedir. Bu bizim sağır olacağımız anlamına gelmez. Olsak olsak kör oluruz. Haberin mutlaka veriliş biçimine, içeriğine ve nihai hedefine bakmak gerek.

Bugün olanlar, tek süper güç olarak kalan Amerika’nın kendi çıkarlarına uygun bir dünya düzeni oluşturmaktan başka bir şey değildir. Bunu iki kulağımız kesilse de görmemiz şart!

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Yayın Tarihi: 23.02.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder