Geçen Cuma günü, yani 17.06.2011 tarihinde yayınlanması gereken bu yazı e-postanın azizliğine uğradığı için yayınlanamamış. Gazetemizin arşivine baktığımda fark ettim. Bir devam yazısı olmasa üstünde durmazdım. Fakat ilki yayınlanan yazının ikincisi de yayınlanarak son bulması gerektiğini düşündüğüm için elde olmayan bu durumdan dolayı siz okurlarımdan özür dileyerek bugün yayınlıyorum.
***
İnsanın gelişmesi hayat denen sürekli değişimin bir parçası olmasına bağlı. Bunuda benlik dediğimiz şey sağlıyor. Yazımızın ilk bölümünde “Biz evrensel bir güce sahip insandan söz ederken, insanın benliği yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu savunanlar kadar, bu benliğiyle var olduğunu savunanlarda var. Bence iki görüşünde haklılık payı inkâr edilmemeli” demiş ve benliğin ortaya koyduğu bugünkü insana ait çelişkileri göstermeye çalışmıştım. Kaldığımız yerden devam edelim.
İnsan her konuda daha çok uzmanlaştı. Şimdi bir konuyu daha derinlemesine inceliyor. Bu incelemeye bağlı olarak olumlu sonuçlar almaktadır. Fakat uzmanlaşmaya bağlı olarak sorunlar azalmamış ne yazık ki daha çok artmıştır. Bir örnek istenirse sağlık konusu örnek verilebilir. Tıbbi gelişmeler sonucu her hastalığın daha çok ilacı bulunmuştur, hastalıkların tedavi imkânları artmıştır. Gelin görün ki çevresel şartlar, üretimdeki yapay maddelerle bugün insanoğlunun daha az sağlığı var. Bir çok eski hastalıktan kurtulmuşken çağın hastalıkları denebilecek hastalıklarla boğuşması yüzünden sağlığı eskisi kadar (belki de daha çok) tehlikededir.
Kalabalıklaşan dünyada yalnızlaşması insanı mutsuz etmektedir. Çareyi alkol ve sigara tüketmekte aramaktadır. Hıristiyan dünyasında papazla günahlarından arındığını düşünen insan bugün papazın yerini alan psikologlara servetler ödeyerek alkol ve sigara ile birlikte ruhunun sıkıntılarını çözmeye çalışmakta. Günümüz insanların daha az güldüklerini görüyoruz. Daha hızlı araba kullananların, çok çabuk öfkelenenlerin temelinde bu mutsuzluk aranılsa yanlışlık olmaz sanırım.
Kimse insanın doğa varlığı olduğunu düşünmüyor. Düşünmediği için doğal davranmıyor. Doğal davranmamak için kendini zorluyor. Her insanın kendi içinde biyolojik bir saati var. Bunu en çabuk ve en kolay uykunun gelme zamanlarıyla anlayabiliriz. Uçakla kıtalar arası yolculuk yapanlar bilirler; gidilen yer gün ortası olmasına rağmen uyku sanki gecenin yarısıymış gibi bastırır. Değişen yaşam biçimi insanın yatağa girme vakitlerini çaldı. Artık çalışanlar dışında güneşin doğuşunu gören yok. Şimdi uykulardan yorgun kalkılıyor.
İnsan okumaya zaman ayırmaz oldu. Okumak zahmetli iş, şimdi onun yerini seyretmek aldı. Herkes sadece televizyon seyrediyor. Ne öğreniyorsa ordan öğreniyor. Bütün bilgileri ambalajlanmış konserve bilgiler. Bunun üstüne bir “ben” oturtuluyor ki, aman Allah! Zalim bir insan, karakteriyle herkesi dehşete düşüren insan farkına varmadan kendi sonunu hazırlıyor. Oysa insan okusa ve şükretse ilkel benliğinden kurtulurdu.
İnsan benliğini doyurmak için sahip olduğu eşya sayısını önemsiyor. Başarısını buna bağlıyor. Çünkü yeni dünya düzeninde başarı tek gösterge. Başarılı olamayanın yaşama şansı yok. Bakın bütün insanlar yarış atıdır artık. Öyle bir koşudalar ki, nefes almaya fırsat bulamıyorlar. Nefes alabilseler ne uğruna başarı elde etmeye çalıştıklarını soracaklardır mutlaka. Görecekleri şeyse bütün bilinen insani değerlerinin kaybından başka bir şey değildir.
Uzayan ömürle birlikte hayatına yıllar katmayı beceren insanlara, yıllarına hayat katıp katmadıkları sorulsa kim hayat muhasebesinden olumlu cevap alır? Hiç kimse! Aya giden insan komşusuna eşine dostuna gitmiyorsa bu muhasebenin cevabı hiç olumlu olur mu?
Şöyle etrafınıza bir bakın. Ne çok konuşan var değil mi? Fakat dinleyen yok! İletişim eksikliği yaygın. Karşılıklı konuşma öncelikle bir insanın başka bir insana saygısı gereğidir. Saygı başkasının yaşama hakkını tanımakla başlar. Sonrada başkasının kendi kendisini üretmesine ve anlatmasına fırsat vermekle devam eder. Kimsenin kimseye tahammülü olmayan bir dünyada elbette kimse kimseyi dinlemeyecek, herkes kendi konuşup kendi dinleyecek, sonunda neden konuştuğunu unutup, yorularak susacaktır.
Bir zamanların Amerikalı komedyeni George Carlin’in dediği gibi “Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.”
Kendisini felâkete sürükleyen benliğinden kurtulan insan kolayca mutluluğa ulaşabilirdi. Halâ daha ulaşma şansına sahip. Her şeye rağmen henüz hiçbir şey için geç kalınmış değil. Yeterki insan gelişmeyi olumlu yöne çevirmekte istekli ve kararlı olsun.
BİTTİ
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder