ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
Adapazarı 1956’da il olan ve içinde geçen nehrin adıyla
anılan Sakarya ilinin merkezi konumundadır. Çok bereketli topraklara sahip
tarımcılığına ilave olarak bir sanayi kentidir de. Özelde Adapazarı’nın,
genelde Sakarya’nın bulunduğu bölgenin hızlı gelişmesine bakarsanız ülkemizin
kalkınma hamleleri içindeki bu bölgede ön sıralarda yer alma konusunda biraz
geride kaldığını görürsünüz. Öyle veya böyle bir gelişmenin içinde olduğuda
görünür bir gerçektir. Böyle olduğu için hatırı sayılır göçler almaktadır. Bu
sanayi ve tarımsal büyümeyle aşırı büyümeden gelişerek şirin bir şehir olma
kararlılığını sürdürmekte olan ilimizde şimdiye kadar pek çok ünlü doğmuş
ve/veya yaşamıştır.
Bir şehir ünlü kişilerle ünlenir.
Bu kişiler ne kadar çoksa, şehirlerde o kadar büyük olur. Bazende bu sayıya
bakmaz, nitelikçe bazen 1, 2’den değerli olabilir. Onun için nitelik nicelikten
daha önemlidir. Şehirlerin niteliği yaşayanlarının niteliğiyle orantılıdır.
Şehrimizin ünlülerini anlatmayı
amaçladığım bu dizi yazıda kişilere alfabetik sıralama uygulayacağım. Bunu
özellikle belirtiyorum; çünkü hiçbir ünlü kişiyi diğerinin önüne geçirmek gibi
bir niyetim yok! Her ünlünün eskilerin dediği gibi kişilikleri “nev-i şahsına
münhasır”, yani kendine özgüdür. Kendilerini ünlü yapan özelliklerde
kendilerine özgüdür. Bu durumda alfabetik sıralama uygulamam bana göre en adil
tutum olacaktır.
***
TEL CAMBAZI ABDULLAH YILDIZ
Araştırmacı Fahri Tuna
“Adapazarı’nda
eğlence” denilince, yaşı 70’in üzerinde olanların aklına ilk gelen isim “Tel
Cambazı Abdullah”tır. Şöhreti sadece Adapazarı'nda değil bütün bir Türkiye
coğrafyasının batı kesiminde yayılmış biridir Abdullah Yıldız.
Zamanında gazetelere “Türkiye'nin en uzun adamı” diye fotoğrafları basılan, tel üzerinde her türlü akrobasi hareketini “yolda yürürcesine” sergileyen bu Adapazarı kahramanı kimdir acaba?
Zamanında gazetelere “Türkiye'nin en uzun adamı” diye fotoğrafları basılan, tel üzerinde her türlü akrobasi hareketini “yolda yürürcesine” sergileyen bu Adapazarı kahramanı kimdir acaba?
Diyerek tel cambazı Abdullah Yıldızı tanıtmaya başlar.
“Emir Hafız” lakaplı
Hafız Hattat İsmail efendi ile Hanife hanımın üç çocuğunun en küçüğü olarak
1908 yılında Adapazarı Saraçlar Sokağında doğduğunu belirtir.
İlkokulu bitiren Küçük Abdullah’ın, hareketliliği ve gözü
karalığı tüm dikkatleri üzerinde toplar. Abdullah Yıldız henüz 16 yaşındadır.
Yıl 1924’tür. O sırada Adapazarı’na Bulgar tel cambazları-akrobatlar gelir.
Yaptıkları gösterileri hayranlık ve heyecanla izler. O gösterileri izledikten
sonra Abdullah tel cambazı olmaya karar verir. Önceleri iki tahta ayak yapar,
uzun mu uzun ve çevresindekilerin şaşkın ve hayran bakışları altında yürümeye
başlar.
Fahri Tuna’nın satırlarıyla Abdullah Yıldız’ı tanıyalım.
Küçük oğlu Nihat
Yıldız'a kulak veriyoruz: “Babam kendisini hiç anlatmazdı, sanki yaptıkları
onun için sıradan, doğal şeylermiş gibi davrandırdı. Hep annem anlatırdı
babamın yaptıklarını. Daha sonraları telde bisikletle, leğenle, gaz
tenekeleriyle gezermiş. Onu yaşı 70'in üzerindeki eski Adapazarılıların hemen
hepsi iyi hatırlar. O zamanlar tek eğlence oymuş. Hatta babam bir gün kızmış,
telde sandalyeyle oturmuş. O fotoğrafların hepsini getirdim, sizlere takdim
edeceğim.Fotoğraflardan da görüleceği gibi, babamın tel üzerinde yaptığı en
önemli ve en zirve gösteri, 1936 yılında o günkü adıyla Araba Fabrikası,
sonraki adıyla TZDK Fabrikası bahçesinde tel üzerinde kurban kesmesidir, ki
fotoğrafı elimizdedir."
Zamanında şöhreti
neredeyse tüm Türkiye’ye yayılmış olan tel cambazı Abdullah’ın, inşaat mühendisi
olan oğlu Nihat Yıldız’a soruyoruz: “Bu sanatı babanız ne kadar süreyle
yapmış?” Cevaplıyor: “1924 yılında başladığını söylemiştim. Ben 1948
doğumluyum. Hiç hatırlamıyorum. Babamdan dinlediğime göre 1924-49 yılları
arasında sanatını icra etmiş. 25 yıl süreyle babam evini tel cambazlığıyla
geçindirmiş. İstanbul başta olmak üzere, bütün Marmara, Ege ve İç Anadolu
vilayetlerinde gösteriler yaparmış. Bırakma nedeni ise, o zamanlar oteller yok,
çadırlarda filan konaklanmakta, çoluk çocuk da büyümeye başlayınca, 41 yaşında
sanatını bırakmaya karar vermiş.”
Tel cambazlığını bırakınca çocukluk arkadaşı Ömer Canlı’yla
(Fahri Tuna, Ömer Canlı’nın Dr. Sadık Canlı’nın babası olduğunu belirtiyor.) üç
yıl ticarete atılmış ve elbise satmışlar. Tekrar Fahri Tuna’nın tel cambazı
Abdullah Yıldız’ın oğluyla yaptığı röportaja dönelim.
“Bunları bana hep
annem anlattı. 1930’larda anneannemden kalan Çark Caddesi’ndeki eve tanışmışlar
(Cevat Bey Konağı ile Gazozcu Recep’in arasındaki binaydı binamız, sonra Yalçın
Koçak’a sattık, şimdi dershane olan iş hanı). Babam 1952’den itibaren vefat
ettiği 1966’ya kadar evimizin altında bakkal dükkanı işletti. 1966 ramazanında,
16 Ocakta, oruçluyken bir Pazar günü, henüz 57 yaşındayken dut ağacından düşüp
beyin kanamasından vefat etti, Yorgalar Mezarlığının hemen girişte sağdaki aile
kabristanına defnettik.”
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 23.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder