Bütün toplumlar için temiz ahlâk çok önemlidir. Temiz ahlâk
adaletin tesis edilmesinde önemli rol oynar. Sağlam toplum yapısına sahip olmak
bununla mümkündür. Onun için önce temiz bir ahlâka (o moda deyimle etik
değerlere) gerek vardır. Ahlâkın temiz olabilmesi için vicdan süzgecinin
çalışıyor olması gerekir. Peki vicdan süzgeci nasıl çalışır? Sevgiyle desek
yanlış olmaz sanırım. Sevgi, her şeyi kucaklayan bir sevgi olursa vicdan süzgeci
mükemmel bir süzgeç olur. Canlı cansız, olgu olay ne varsa bunu anlayıp kabul
ederek sevmek şarttır. Gören bir akıl sevgiye yol olmalı bence. Çünkü akılsız
sevgi, sevgi değildir. Akılsız sevgi daha çok göstermelik bir sevgi olur ve
vicdanı köreltmekten başka bir işe yaramaz. Ortaya hep faydayı güden, fayda
peşinde koşan, faydasız hiçbir işe el atmayan insanlar çıkar ki, asıl ahlâksızlığın
temeli böyle atılmış olur. Bugün ülkemizde ahlâk çöküntüsünden çok sık söz
ediyoruz. Nedenini araştırırken her şeyin arkasında bu eksiklikleri veya
etmenleri görürsünüz.
Futbolda bulunduğumuz ortam konumuzla çok güzel örtüşüyor.
Orda kazanmak tek esas haline getirilince sporun o kendine has yarışma ruhu
gitti, yerine kavga üreten, toplumu geren bir ruh geldi. Bu ruhla ahlâk giderek
varlık temellerini yitirdi. Orda adaletin yeri hiç olmaz, yok da. Onun yerine
yayıncı kuruluşla, kumar üreten iddia şirketlerinin toplumu esir alan
uygulamaları var.
Oysa seyirlik sporlar gerilim için değil, toplumun gerilen
sinirlerini gevşetmek için yapılır. Bütün ülkelerde bizdeki gibi bir süreç
yaşanmıştır mutlaka. İtalya’da sürekli olumsuz örneklerle karşılaşmıyor muyuz?
Onlar çözüm yollarını bulmuşlar, ahlâk çökerten her durumu cezalandırmaktan
çekinmemişlerdir. Biz ise çözümsüzlüğü severiz. Bir işi içinden çıkılmaz hale
getirmekte üstümüze yok!
Yabancı ülkelerde uzlaşmaz çelişkiler gibi görünen her zıt
şey barış içinde birlikte olabiliyor, bizde zıtlık içermeyen şeyler bile kavga
sebebi oluyor. Bu toplumsal değerlerle birlikte aklımızı ve vicdanımızı
yitirdiğimizi göstermez mi? Bakın yabancı futbol takımlarının dayandıkları
temel dayanaklara.. Yılmaz Özdil gazetedeki köşesine dün bu konuda çok güzel,
örnek olacak bir yazı yazmış. Şimdi o yazıdan esinlenerek bir sonuca varalım.
Biliyorsunuz “derbi” diye İngilizce bir sözcük futbol terimi
olarak dilimize girmiştir. “Derbi” denilince büyük takımların maçı olarak anlıyoruz,
yada en azından ben öyle anlıyordum. Oysa “derbi” sözcüğü aynı kentin iki
takımı anlamındaymış. Büyüklükle ilgisi yok!
İkinci örneğimiz Arjantin’den. Buenos Aires kulüpleri olan Boca Juniors’u İtalyanlar, River Plate’iyse Arjantin’liler kurmuş. Bunların derbisi Irk derbisi’dir.
Gelelim İtalya’ya. İtalya’nın başkenti Roma’nın kulüpleri olan Lazio ve Roma’ya bakalım. Biri faşisttir, biri demokrattır. Bu derbide İdeoloji derbisi’dir.
(Lazio’nun tam adı, SS Lazio, güya societa sportiva, sportif müessese ama, taraftarları için anlamı farklı, Mussolini’nin torunları... Roma’nın amblemi ise mitolojik ikizler Remus ve Romulus’u emziren kurt figürü, yani parlamentonun ataları. -Yılmaz Özdil’den-)
Burnumuzun dibindeki Kıbrıs’ın Lefkoşa kulüpleri olan Apoel ve Omonia takımlarına bakalım. İç savaş derbisi’dir.
(Hep birlikte Apoel’i kurdular, Yunan İç Savaşı’nda sağcı-solcu diye bölündüler, sosyalist görüşe sahip olanlar ayrıldı, Omonia’yı kurdu. Apoel taraftarlarını Yunan İç Savaşı kesmedi, EOKA’ya katılıp, bizimle de savaştılar, bugün bile hâlâ tribünlerde Türk karşıtı pankartlar asarlar. Omonia taraftarları ise Che Guevara tişörtü giyer, Apoel’e inat, Türk bayrağı açar. -Yılmaz Özdil’den-)
İspanya unutulur mu? Ekonomilerinin tüm sıkıntılarına rağmen futboldaki kulüp ve milli takımlarıyla Avrupa ve dünya futboluna vurdukları damgayı bilmeyenimiz mi var? Başkentleri Madrid’in kulüpleri Real Madrid kralın, Atletico Madrid ise halkın takımıdır.
Sınıf derbisi’dir.
(Benzer rekabet, İtalya’da Milano şehrinin iki kulübünde, İnter’le Milan arasında da yaşanıyor. İnternazionale tribünlerini sıradan vatandaşlar doldururken, Milan localarında dük’ler, baron’lar filan oturuyor. “Ayol şu cahil İnterliler İngilizce bile bilmiyor şekerim” ayaklarına yattıkları için, kulüplerinin ismini, İtalyanca Milano yerine, kurulduğu şekliyle, İngilizce Milan olarak kullanıyorlar. -Yılmaz Özdil’den-)
Futbolun anavatanı olduğunu bildiğimiz İngiltere’nin Londra kulüpleri Arsenal ve Tothenham. Muhit derbisi’dir.
(Arsenal, Güneydoğu Londra’da kuruldu, 1910’da iflas etti, bi işadamı tarafından satın alındı, kulüp binası Kuzey Londra’ya taşındı. Doğma büyüme Kuzey Londralı olan Tottenhamlılar, dağdan gelip bağdakini mi kovuyorsunuz ulan
diye bayrak açtı, o gün bugün kapışıyorlar. -Yılmaz Özdil’den-)
Gene yakınımızdaki bir ülkeden, Romanya’dan söz edelim. Bükreş kulüpleri olan
Steau Bükreş askerin, Dinamo Bükreş polisin takımıdır. Derin devlet derbisi’dir.
(Genel olarak birbirlerini dövüyorlar, ahali rakip olarak çıkmaya kalkarsa, derhal birleşip, ahaliyi dövüyorlar. -Yılmaz Özdil’den-)
Dostluk ve düşmanlık arasında gidip gelen, rakıdan baklavaya, baklavadan dolmaya, dolmadan kahveye kadar her şeyimizi kendine mâleden Yunanistan’ın Selanik kulüpleri
Aris ve Paok. Bizans derbisi’dir.
(Aris taraftarları, forma rengimiz Bizans’ın sembolik renkleri olan sarı-siyah diye övünüyor. Paok taraftarları ise, biz zaten Konstantinopolis’te kurulduk, orijinal Bizanslı biziz diyor. -Yılmaz Özdil’den-)
Bakın şimdi ülkemiz futboluyla ilgili bulgulara. Yılmaz
Özdil’den olduğu gibi aktaralım.
*
İstanbul kulüpleri.
Fenerbahçe-Galatasaray.
Din ayrımı yok.
Irk ayrımı yok.
İdeoloji ayrımı yok.
Sınıf ayrımı yok.
İnanılmaz nefretin...
Başka izahı da yok.
Sidik yarışı derbisi’dir.
Fenerbahçe-Galatasaray.
Din ayrımı yok.
Irk ayrımı yok.
İdeoloji ayrımı yok.
Sınıf ayrımı yok.
İnanılmaz nefretin...
Başka izahı da yok.
Sidik yarışı derbisi’dir.
*
İşte bu derbilere rağmen ahlakı bozacak hiçbir şeye izin vermeyen,
holiganizmi (vandalizm’i) önleyen ülkelere bakarak, holiganizmi büyüten,
bütçeleri hovardaca harcayan kulüp başkanları, kulüpleri çıkar kapısı olarak
kullanan küçük insanlarla ahlâk tesis edilemez diyebiliriz. Hatta dememiz ve
bunun çaresine bakmamız lazım.
Yitirilen toplumsal değerlerimizi tekrar kazanmamız için
elimize sayısız fırsatlar geçiyor. Her felaket bir fırsattır. Fakat felaket fırsatlarını
kişisel ekonomilerimizi ülke ve insanlık çıkarlarının üstüne çıkardığımız için
bir bir kaçırıyoruz.
Oysa toplumsal değerler, toplumun varlığı ve kimliği için
yaşatılması gereken değerlerdir. Bu değerler yaşadığı ölçüde toplumun iç dengesi,
güveni, geleceği ile birlikte, toplumsal psikolojisi sağlam ve sağlıklı olur. Sporunda
amacı sağlam kafa ve sağlam vücüt yaratmak değil midir?
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 18.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder