Haber Türk gazetesinin HT magazin bölümünde dün Ece
Saruhan’ın Şevval Sam’la yaptığı bir söyleşisi yayınlandı. Biliyorsunuz Şevval
Sam ünlü şarkıcı Leman Sam’ın kızıdır. Ben onu Taraftarı olduğum Beşiktaş takımının
bir zamanlar “sarı fırtına” adıyla anılan futbolcusu Metin Tekin’le yaptığı
evlikle tanıdım. O zaman saçları sarıydı ve kendisini çok beğenmiştim. Fakat bu
evlilik kısa sürdü. O sıralarda Şevval Sam’ın kendisinde bir yetenek var
zannedip oyuncu ve şarkıcı olmak istediğini bu yüzden anlaşamadıklarını
düşünüyordum. Yanılmışım, iyiki yanılmışım. Yoksa ülkemiz böyle güzel ve
yetenekli bir sanatçıdan yoksun kalacaktı.
Şevval Sam’ı 1993-2002 yılları arasında bir çok televizyon
dizisinde oynamasına rağmen Kanal D’de yayınlanan Karadenizli iki düşman
ailenin torunları Gülbeyaz ile Kadir’in birbirine aşık olmasının ardından
kavuşma mücadelelerini anlatan Gülbeyaz(2002-2003) adlı dizide arada geçen
9 yıldan sonra ilk kez gördüm. Bu kez saçları sarı değildi. Hem diziyi beğenmiş
hem kendisine bir kez daha hayran olmuştum. Dizi filmde gerçekten çok sevilmiş,
çok ilgi görmüştü.
Daha sonra şarkıcı olarak karşımıza çıktı. Sesi de,
söyleyişi de tam not almaya yeterdi. Yıllar bu yönünü de hafızalarımıza işledi.
Peş peşe “Sek” (2006), Istanbul’s Secret (2007), Karadeniz (2008),
Aile İçi Şiddete Son Kampanyası için 2009’da çıkan ve “Kibritçi Kız” adlı
şarkıyı seslendirdiği “Güldünya Şarkıları”, Sinema Filmi için 2010’da çıkan “Bu
Gece Lazım”, “Yalnız Kullar” Şarkılarını Seslendirdiği “7 Kocalı Hürmüz” ve “Has Arabesk” (2010) albümlerini yaptı. Bu
yılda beklenenin tersine “II TEK” adlı Türk Sanat Müziği albümüyle karşımıza
çıktı. 2 CD olarak Kalan Müzik’ten çıkan albümdeki şarkıların bazıları Klasik
Türk Musîkisi bestecilerinin besteleri, bazıları daha son dönem bilinen Türk
Sanat Müziği şarkıları.
Klasik Türk Musîkisi’ni çok severim. Onlardan da örnekler
verilmesi beni mutlu etti. Albümün tamamını dinleyin, inanın çok beğeneceksiniz.
Çocuklarınıza da dinletin. Şanlı geçmişimiz diyerek övünmek kolay. Geçmişimizde
var olan ve günümüzde de uygulanabilir olanlarını seçerek uygulamalıyız. Mutfak
ve müzik bizim başlıca kültür alanlarımızdır, bunlar asla terk edilmemelidir.
Çağ değişiyor deme kolaycılığına kapılırsak yabancılaşmaya söyleyecek sözümüz
kalmaz.
Nerden nereye geldik. Biz söyleşiye dönelim.
Ece Saruhan güzel bir noktadan soru sorarak söyleşiye
başlıyor. Soru kadar cevapta güzel.
“■ Pek çoklarının aksine güzelliğinizi basamak olarak kullanmıyorsunuz. Güzelliğiniz, işinizin ve hayattaki duruşunuzun önüne geçemiyor. Bu, çok takdir ettiğim bir özelliğiniz...
İnsanlarla ve tabiatla kurduğum ilişkide kullanmayı en son düşüneceğim şey fiziksel özelliklerdir. Çok basit ve sıradan bir şey o; tenezzül etmiyorum. Allah bana sağlıklı bir beden verdiği için şükrediyorum o kadar. Hiçbir şeyin yoksa güzelliğini kullanabilirsin ya da yaptığın iş bunu gerektiriyorsa mesela fotomodellikse. Müzik gibi yüksek bir yaratıcılık var ortada. Onunla temasa geçmek, o akışa dahil olmak varken, bunu niye maddede kısıtlayayım ki? Ruhum bedenimden çok daha geniş. Bedenlerimiz birer hapishane. Hapishanemize bakım yapabiliriz ama asıl güçlü olan ruhtur. Belki de insanlar kendi içlerindeki mekanizmayı keşfedemedikleri için güzellik ve fiziksel özellikler onlar için bu kadar önemli. İletişimde sadece ilk 10 dakika etkilidir dış güzellik. Yaydığı enerjidir insanı güzelleştiren..”
“Bana ‘Seni seviyorum’ demeyi oğlum öğretti”
“Seni seviyorum” kelimeleri dudaklarımızdan çok zor dökülür.
Bu iki kelimeden korkuyor muyuz, yoksa utanıyor muyuz? Eskiden olsa daha çok;
“utanıyoruz” derdim. Çünkü aşklar gizli yaşanırdı. Öyle şimdiki gibi el ele kol
kola gezen aşıklar ancak büyük kentlerde görülürdü. Birde babalar çocuklarına,
dedeler torunlarına “seni seviyorum” demez, diyemezdi. Sevgi sözcüklerini
kullanma konusunda erkekler daha katı görünürdü. Çocukların yetişmesinde sevgi
sözcüklerinin olumsuz etkide bulunacağı düşünülürdü. Haksız da değillerdi. Eski
zamanların kalabalık aile ortamında sevgi sözcüğü çocukların şımarmasına neden olurdu
gerçekten de. İnanır mısınız, bugünün gençleri büyüklere sevgi sözcüklerini bu
gerekçelerle kullanmıyorlarmış. Dünya tersine döndü.
Söyleşiye dönelim.
“■ Anneniz Leman Sam, kendisiyle yaptığım röportajda, -Kızlarıma
‘Seni seviyorum’ demeyi yeni yeni öğreniyorum. Sevgimi hareketlerimle belli
ederim- demişti. Siz oğlunuza ‘Seni seviyorum’ diyebiliyor musunuz?
Her yeni jenarasyon bir öncekini olgunlaştırıyor. Annem hiç
söyleyemedi, ben zor söyledim ama oğlum çatır çatır söylüyor. Bana ‘Seni
seviyorum’ demeyi oğlum öğretti. Eskiden arkadaşlarıma ‘Seni seviyorum’
diyemezdim, dediğimde ‘İyi misin sen?’ diye paniğe kapılırlardı. Oğlum
sayesinde artık arkadaşlarıma da rahatça bu cümleyi kurabiliyorum.”
Şevval Sam’ın sözlerine katılıyorum. Bende öyle kolay kolay
sevdiğimi kimseye söyleyemezdim. Galiba gençlikte birine sevdiğini söylemek
kişilik kaybı olarak görünüyor. Yaş ilerledikçe bu konuda eski düşüncelerimin
yok olduklarını görüyorum. Ölçüyü kaçırmamak şart tabii. Sevgi sözcükleri vıcık
vıcık yağ kokmadan söylenmeli.
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder