Bugünkü yazımızın başlığına ait biri 24.06.09, diğeri 23.10.09 tarihlerinde yayınlanan iki yazı yazmıştım. İlkinde GDO’lar (Geni Değiştirilmiş Organizmalar), ikincisinde Domuz Gribi hastalığı ve aşısı için yapılan çeşitli eleştirilerden bahsetmiştim. Ülkemizde de ciddi biçimde Domuz Gribi görülmeye başlayınca Ecevit hükümetinin MHP’li Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un başlattığı tartışma giderek büyüdü. Son iki gündür Sağlık bakanı Recep Akdağ’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında aşı konusunda çıkan görüş farklılığı, şimdiye kadar söylenenlerin haklılığının bir bakıma onayıdır. Ben o yazının başlığını “BİLGİYE TESLİM OLMAK” koyarken bunu işaret etmek istemiştim.
Dünyada Domuz Gribi aşısı hakkında o kadar çok sağlam kaynaklara dayanan bilgi var ki, hangisinden söz edilse aşının denenmeden, panik havasıyla üretilip hızla dağıtıldığını duyarsınız. Dolayısıyla aşının insan sağlığına zararlı olduğunu öğrenirsiniz. Hamile bayanlara ve küçük çocuklara bu aşının yapılmaması fikri daha yaygın. Aslına bakarsanız böbrek üstü bezlerine vereceği zarardan tutunda, kısmi felçlere kadar bir çok yan etkilere sahip bir aşı her yaştan insanlar için risklidir. Domuz Gribine yakalanmamak için aşı olurken hiç hesapta yokken, aşının sebep olacağı bir hastalığa yakalanmak hoş olmasa gerek. İşte bu yağmurdan kaçarken doluya yakalanmaktır.
Uzmanlar Domuz Gribinden korunmanın çok kolay olduğunu söylüyorlar. Temizlik birinci şart, sonrasında sarılmamak, öpüşmemek ve tokalaşmamak geliyor. Sık sık sıcak içecekler ve günde iki üç defa yarım çay bardağı sirke içmek virüsün ağız içinde üremesine engel olur deniyor. Ayrıca ev yapımı turşunun da virüsü öldürdüğü belirtiliyor. Sabah ve akşam tuzlu suyla gargara yapmakta, buruna günde bir kere tuzlu su çekip sümkürmekte öneriliyor. Gördünüz mü? Korunmak bu kadar kolay işte. Hem fazladan masrafta gerektirmiyor.
Gelelim GDO’lara, yani şu meşhur Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı ürünlere...
Tarım ve köy işleri bakanı Mehdi Eker, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı ürünlere ilişkin yayınlanan yönetmelikle ilgili tartışmaları ne kadar eleştirirse eleştirsin hafife alınacak bir kararla karşı karşıya değiliz.
Bundan öncede Nasrettin hocamızın bir fıkrasından esinlenip “BİZİM EŞEK TAM YEMEMEYE ALIŞMIŞTI” başlığıyla bu konuya değinen yazı yazdım hatırlarsanız. Hem fikrimi belirtmiş, hemde karşı görüşlülerin savunmasını vermiştim. Hiçbir savunma doyurucu değil benim fikrimce.. çok yüzeysel, hatta asıl gerçeği örtemeyen çocukça diyebileceğim savunmalardı. GDO’lar gelecek için büyük tehlikedir. Bana kalırsa bu konuyu eşiktekinden beşiktekine kadar herkes bilmeli, konu üzerine fikir üretmelidir.
Bundan önceki savaşlar doğal kaynakları ve enerjileri ele geçirme savaşlarıydı. Ele geçirilen ülkelerin kaynakları ve insanları yüzlerine kondurdukları sahte gülücükle kullanıldılar. Hatta bunun için Afrika’dan insan çalınıp köleleştirilmedi mi? Amerika’nın zenginliği böyle sağlanmadı mı? Çok uluslu şirketler ki, her nasılsa gene içlerinde Yahudi ailesi olan Rothschilds ve Rockefeller gibi aileler devletlerin önüne geçecek kadar zenginleşmedi mi? “Büyülü sanat: Sinema” adlı yazımda da bu ailelerin marifetlerinden söz etmiştim, hatırlayın.
Şimdi doğal kaynak ve enerji savaşlarıyla birlikte çok daha katı, çok daha öldürücü gizli bir savaşın içindeyiz. Artık yiyecek ve içecek savaşlarının tek taraflı mağduruyuz, bu unutulmasın. Burada savunulan organik tarımın dünya nüfusuna yetmeyeceğidir. Oysa bu ürünlerle üretilen gıda ürünleri dünyayı beslemekten çok, var olan nüfusun azalması sonucunu doğuracaktır. Yoksa hedeflenende bumudur?
Kimbilir belki de başbakanımız bunun için en az üç çocuk yapmamızı istiyor. Çok çocuk yaparak bir taraftan hastalıklarla, bir taraftan beslenme yoluyla, bir taraftan savaşlarla nüfusça giderek azalıp yok olmamızı önlemek istiyordur belkide..
Tabi bu işin şakası.
Fakat ortadaki durumun hiç şakası yok!
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım....: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 06.11.09
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder