ÇİZGİ-YORUMUYLA COŞKUN GÖLE
Bürokrasiden yakınmayan nerdeyse yoktur. İşlerin savsaklanması, adam sendecilik, bu gün git yarın geller herkesi canından bezdirir. Eğer bir tanıdığınız yoksa işinizi halledip bir rahata eremezsiniz. Hele bayan bürokratlar yok mu? Onlar sanki daha bir acımasız, daha bir zorbalar. Onların çay ve kahve molaları iş saatlerinin tamamını kapsar. Devlet dairelerinde kazak örmek gibi, dantel yapmak gibi ikinci bir işleri daha vardır. Arada sakız patlatanlarını da görebilirsiniz. Eskiden kitap okuyanlarına rastlardınız, şimdi gazete okuyanlarını bile zor bulursunuz. Sonra bunlar memur sendikaları kurup garantili işlerine fazladan garantiler isterler. Memur dediğiniz -istisnalar hariç, ki o istisnalar namus ve ahlak anlayışının değişmesi veya ortadan kalkması nedeniyle azalmaktadır- devlet dairesini aracı kurum gibi kullanır.
Benim memurum işini bilir felsefesinin doğu toplumuna özgü olduğunu bizzat devlet başkanı olmuş rahmetli büyüğümüz kanıtlamıştır. Daha önce yürüyen memurlarımız o sözden sonra koşmaya başlamışlardır.
Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası/İş Bankası Kültür Yayınları arasında yayınlanan Halil İnalcık’ın yazdığı “Devlet-i Aliyye” adlı bir kitapta bu durumu anlatan satırları okuyalım mı? Bakın bu konu ne kadar eski. O dönemlerin memurları ne yolsuzluklar yaparlarmış. Sözü ünlü tarihçimize bırakıyorum.
“Merkezi otoritenin sarsıldığı dönemde, Osmanlı idaresindeki bozuklukları bize en yetkili bir biçimde yansıtan kaynak, hiç şüphesiz, adaletnamelerdir. adaletname, devlet otoritesini temsil edenlerin, reayaya (bugünkü işçi köylü, çalışan kesim, bu kesim her zaman sağmal inektir zaten –Aydın Göle-) karşı bu otoriteyi kötüye kullanmalarını, kanun, hak ve adalete aykırı tutumlarını; olağanüstü önlemlerle yasaklayan beyanname şeklinde padişah hükümleridir.”
Günümüzde atasından dedesinden duyduklarıyla ahkam keserek eskiye övgü düzenlerde az değildir. Bürokrasi sadece bu gün bozulmuş değil ki..
1609’da Osmanlı Padişah’ı 1. Ahmet’in “adaletname”de onlara, yani Beylerbeyi, Sancak Beyi ve Kadılara neler dediğini Halil İnalcık’tan öğrenmeye devam edelim:
“Siz vilayeti dolaşıp suçluları izleme göreviniz için değil, fakat yalnız kanuna aykırı olarak halktan para toplamak için devre çıkmaktasınız. Bu amaçla gereğinden fazla atlı ile bizzat yaptığınız bu devirler sırasında şu yolsuzlukları yaptığınız duyurulmuştur: Birisi ağaçtan düşmüş olsa, siz buna bir katil süsü vererek o köye gidip yerleşiyor, sözde katili ortaya çıkarmak için köylüleri zincire vurmak veya dövmek suretiyle onlara kötü muamele yapıyorsunuz. Oşr-i diyet adı altında yüzlerce altın ve guruş aldıktan başka, salgun adı altında köylüden ücretsiz at, katır, arpa, saman, odun, ot, koyun, kuzu, tavuk, yağ, bal vesair yiyecek topluyorsunuz.”
* * *
Padişah hepsini bir bir sayıyor:
“Hukuki işleri görme bahanesiyle voyvodalar ile birlikte köy köy dolaşmakta, maiyetlerini ve hayvanlarını besletmek için reayanın koyun, tavuk, yağ, bal, arpa, saman ve otunu ücretini ödemeden almaktadırlar. Kadılar, miras taksiminde, binde 15 veya 20 resim almaya yetkilidirler. Fakat çağrılmadan veya gereksiz miras taksimine karışmakta, ölenlerin gömülmesi için kendilerinden izin alınmasını şart koşmaktadırlar. Gayrimüslimlerden de ölenlerin gömülmesine para almadan izin verilmemektedir. Köyleri devre çıktıkları zaman mezarlıkları geziyor, yeni mezarları sayıyor, izinsiz gömenleri cezalandırıyorlar. Miras taksiminde başka yolsuzluklar da yapmaktadırlar. Aldıkları resimleri yükseltmek amacıyla eşyanın değerini yüksek gösteriyor, yahut taksim edilen bir mirası adil taksim edilmemiş diye bir daha taksime tabi tutuyorlar; sonuçta mirasın büyük bir bölümü kadılar tarafından resim olarak alınıyor.”
* * *
“Kadılar vergi defterlerini düzenlerken vergi yükümlülerini, rüşvet koparmak için, bilerek fazla göstermektedirler. Reayanın mahkemeden aldıkları belgelerden ve kopyalarından, kanunda yazılan orantıdan fazla resim almaktadırlar. Keza, bir tımar, zaviye veya dini görev üzerinde aynı zamanda hak iddia eden birden fazla kimse var ise, çok rüşvet verene bu yeri sağlayan belge çıkarmakta, padişah emirlerini dikkate almamaktadırlar.”
* * *
Aradan tam tamına 400 sene geçmiş görüyor musunuz? Ne değişmiş? Hiçbir şey! Sözün kısası devlet bir hizmet kurumuyken bazılarına zengin olma kapısıdır. Bir bakın hepsinde de göreceksiniz, onlar, yani bürokrasi kral kılıklı hizmetçidirler Devletten emekiliye ayrılanlar alıştıkları hayattan kopunca işte bu yüzden attan düşmüş karpuz gibi oluyorlar.
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 20.11.09
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder