14 Kasım 2009 Cumartesi

TARİHİN MESELELERİ TARİHTE KALMALIDIR - 3

         Tarihin meselelerini tarihe bırakmak barış anlaşmaları içinde söylenecek bir söz. Bu gözlerimizi kapatıp uyuyalım demek değil elbette. Uyuduğumuz ve uyutulduğumuz için AB anlaşmalarını yaşıyoruz. Uyuduğumuz için kürt açılımının temelini bilmiyoruz. Sonrada PKK’NIN açılıma katkı adıyla büyük gösteriler düzenleyip sembolik dağdan inme faaliyetlerine kızıp duruyoruz. O arada PKK başka mevzide askerimize saldırarak gözdağı da vermeyi ihmal etmiyor.

         Herhalde bu hükümet bu açılımla ilelebet övünemeyecektir. Annelerin göz yaşı dinsin derken ülkenin onurunu kıracak (hangi alanda onur bıraktılar, onu da çok merak ediyorum ya..) tavırlara maruz kalmak kimsenin istediği şey değildi çünkü. Bu yüzden kafalar karışık ve gönüller son derece yorgun. Başka kimseyi bilmem ama ben gelecekten endişeliyim. Kimsenin umudunu kırmak istemem, ama duyup gördüklerim, okuyup öğrendiklerim gaflet uykusundan beni çoktan uyandırdı.

         Her sözümü dayanaksız söylememe huyuna sahibim. Bu yazı dizisini hazırlarken Hürriyet Gazetesi yazarları Ferai Tınç ve Özdemir İnce dayanaklarımdı. Bu günde Özdemir İnce’nin yazdıklarını aktararak yazımı bitireceğim.

         “BİR televizyon sunucusu Habur Kapısı'ndaki muhabirlerine, PKK'lılarda ve onları karşılamaya gelen yandaşlarında bir zafer kazanmışlık havası olup olmadığını ısrarla soruyordu.

         Sonra kendisi açıklıyordu: Muzaffer eda yok ise “iyi” imiş, varsa açılım tehlikeye düşermiş. Bu, kendi düşüncesi miydi, yoksa hükümetin görüşü müydü, bilemedim.

         Sunucu (ve öteki sunucular) muhabirleriyle muhabbet ederken ekranda Öcalan posteri, PKK bayrağı taşıyan, “V” zafer işareti yapan insanlar, yüzlerce arabalık uğurlama ve karşılama konvoyları görülmekteydi.

         Ardından, Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla Türkiye'ye gelen “Barış Grubu”nun getirdiği PKK'nın 9 maddelik mektup-muhtırası okunup söyleniyordu ekranlarda. Tam anlamıyla bir bayram, bir zafer havası görülmekteydi kıyafet ve davranışlarda.

         OSMANLI-RUS SAVAŞI

         Bu sırada, biraz tarih bilgisi olanlar 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'nı anımsadılar. Bu antlaşmadan sonra Rusya, Osmanlı Devleti'nin Ortodoks Hıristiyan uyruklarının koruyucusu oluyordu. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı bu nedenle çıkmış, imzalanan 3 Mart 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile Osmanlı'nın Tuna vilayetinde Bulgar devleti kurulmuştu.

         Ayastefanos Antlaşması'nda Ermenilerle ilgili reformlar yapılmasını öngören bir madde de (Madde 16) vardı. Bunun ardından imzalanan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması'na göre (Madde 61) Osmanlı Devleti Ermenileri Çerkeslere ve Kürtlere karşı korumayı üstleniyordu. Oysa üç topluluk da Osmanlı vatandaşı idi.

         Gerçekte, Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları Ermenileri, Bulgarlara öykünmeye davet etmekteydi. Osmanlı Avrupa'sında Bulgarlar kendi devletlerini nasıl kurdularsa Ermeniler de kendi “Büyük Ermenistan Devleti”ni Anadolu'da kurabilirlerdi. Bulgarlar gibi, çeteler, komitalar kurarlar, isyan ederler, kan dökülür ve başta Rusya olmak üzere Berlin Antlaşması imzacısı Düvel-i Muazzama savaşa girip Osmanlı'yı ezerdi. İşte o zaman Büyük Ermenistan kurulurdu. 1878'den sonra bu strateji ve taktik uygulandı zaten.

         1774-2005, OKUYUN

         Televizyonlarda Habur Kapısı'ndan yapılan naklen (canlı) yayını izleyenlerden bazıları işte bunları anımsamakta ve o zamanın Düvel-i Muazzaması ile Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği'nin farksız olduğunu düşünmekteydiler. Ancak, bunları bilmeyen, anımsamayan ve öğrenmek isteyenlere Bilâl N. Şimşir'in “Ermeni Meselesi, 1774-2005” (Bilgi Yayınları) adlı kitabının ilk 100 sayfasını okumalarını salık vermekteydiler.

         KIRIM SAVAŞI SONRASI

         Bunları bizim siyasilerin görüşlerini dinlemeden, televizyonlarda tele-âlimlerin bombardımanına uğramadan yazıyorum. Osmanlı Devleti galip geldiği savaşlardan sonra imzaladığı antlaşmalarda bile zararlı çıkmıştı. Örneğin, müttefikleriyle birlikte kazandığı Kırım Savaşı'ndan sonra ilan ettiği Islahat Fermanı ile yıkılışını da ilan etmişti.

         PKK'lıların ülkeye dönüşlerini yüreklendirip kabul eden AKP hükümeti, teslim olma koşullarını karşı tarafa kabul ettirebilirdi. Bunun sonucu olarak PKK Irak'ta ve Türkiye'de 6-0'lık galibiyet havalarına girmeyip poz atmayabilirdi. Böylesine bir uzgörüşlülüğü, olgunluğu, dûrendîşliği Kürtçülük önderlerinden ve DTP yöneticilerinden beklemek fazla iyimserlik olur. Ancak, ne olursa olsun, biraz tarih öğrenmelerinin herkese yararı var!”

         Kürt açılımı bir demokratik hareket değildir. Bu yazıdan sanırım bu anlaşılacaktır. Bu ABD ve AB’nin dayatmasıdır. PKK bitirilip Kürtler Barzani’ye bağlanacaktır. Diyeceksiniz ki “körün istediği bir göz Allah verdi iki göz.” Siz öylemi sanıyorsunuz?

-SON-


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Yayın Tarihi: 13.11.09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder