10 Kasım 2009 Salı

TARİHİN MESELELERİ TARİHTE KALMALIDIR - 1

         AB üyeliği sürecinde her ülke ile AB arasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Hiçbir ülkenin üyeliğe geçiş süreci diğeriyle benzeşmiyor. Fakat son zamanlarda ilginç gelişmeler var. Bazı ülkelere dayatılan maddeler süreci durdurunca özel şartlar eklenerek o maddeler itpal edilmiş oluyor. Çek Cumhuriyeti bu konuda bizler için çok güzel bir örnektir. İkinci Dünya Savaşının sonrasında yapılan anlaşmalarla kendi sınırları içinde kalan, Hitler’le işbirliği yapmış Almanları sınır dışına sürmek için çıkardığı ve anayasasında da bulunan bazı kanunları kaldırma isteği Alman hükümetinin ısrarlı tutumuna rağmen bertaraf edildi.

         Hürriyet gazetesinde bu konudaki yazısını okuduğum Ferai Tınç adlı bayan köşe yazarına sözü bırakıyorum:

         “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çekoslovakya Yönetimi, sınır boylarındaki Almanları, savaş sırasında Nazilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Almanya’ya göçe zorladı. İnsanlar hapislere atıldı, öldürüldü ve mal varlıklarına el konuldu.

         Bu operasyonun hukuki temeli, zamanın cumhurbaşkanı Beneş’in adını taşıyan ve Çekoslovakya Anayasası’nda da yer alan kanunlardı.

         Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri sırasında, Almanya’nın baskısıyla bu kanunları anayasadan çıkartması istendi. Ama mümkün mü? Bunun yapılması demek, Sudeten Almanların açacakları tazminat davalarına davetiye çıkartmak demekti. Çek Cumhuriyeti bu isteğe karşı koydu ve Anayasa’daki Beneş kanunlarını korudu.

         Dönemin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen, Çek Cumhuriyeti’nin tam üyelik müzakerelerini noktalarken, “Tarihin meseleleri tarihte kalmalı” sözlerini kayıtlara geçiriyordu.

         TARİHİN meseleleri tarihte kaldı ama Vaclav Klaus ve Avrupa Birliği’ne şüphe ile yaklaşan Bazı Çek’lerin içi rahat etmedi. Almanya’daki Sudeten örgütlerinin “biz milyonlarca mağdur” diye başlayan açıklamaların ve taleplerin sonu gelmiyordu ki.

         Avrupa Birliği’den yana olan Çeklerin karşı çıkmalarına ve Cek Parlamentosu’nun Lizbon Anlaşması’nı onaylamasına rağmen Klaus, Almanlara tazminat hakkından kurtulmak için garanti istedi.

         Ve Cuma günü bu garantiyi aldı.

         Slovakya da (Eskiden Çekler ve Slovaklar, Çekoslovakya adını taşıyan tek cumhuriyettiler. Komünizm sonrasının ilk cumhurbaşkanı olan ünlü yazarları Vaclav Havel’in yumuşak geçişiyle iki ayrı cumhuriyet oldular. Bu iki ayrı cumhuriyetin o zamandan kalan ortak konularından biride bu konudur. –aydın göle-) kendi anayasasındaki Beneş yasaları için güvence istedi. Bu kez söz konusu olan azınlık Almanlar değil Macarlardı. Onun isteği, Hırvatistan ile katılım anlaşmasına eklenecek bir cümle ile çözümlenecek.

         İRLANDA da Lizbon Anlaşması’nı referanduma götürürken, kürtaj yasasını korumak ve İrlanda Hükümeti’nin koyduğu vergi yasalarında AB’ye uyum aramamak konularında ayrıcalıklar elde etmişti.”

         Bu konuya neden değindiğimi tahmin edin bakalım.
         Evet yanılmadınız, sözü bizi ilgilendiren iki konuya getireceğim.
         Biri Ermeni konusu, biri de Kıbrıs konusu.

         Kendi içimizdeki Ermenicilerde dahil (Ermeni vatandaşlarımızı ayrı tutuyorum. Ama kraldan daha çok kralcı olan bizim Ermenicilerimiz var.) bin dereden sular getirerek sorunu diri tutmaya çalışıyorlar. Özürcüler mi ararsınız, bir cenaze sonrasında milliyet değiştirenler mi? Ne o cinayeti savunurum, ne o cinayete kurban gideni, nede cenaze sonrası ortaya çıkan manzarayı..

         Çek Cumhuriyetinin AB üyeliği sürecinde elde ettiği ayrıcalık bize bu konuda önemli bir koz sağlamalıdır diye düşünürüm. Uluslar arası bir yaptırım olarak Demokles’in kılıcı gibi tepemizde tutulan ermeni sorunu artık aşılmalıdır. Herhalde buna en çokta içimizdeki Ermenici şampiyonları üzüleceklerdir.

         Gelelim Kıbrıs sorununa.. Kıbrıs sorunu iki toplumu ilgilendiren bir sorundur. AB üyeliği ile kendilerine koruyucu bulan Rumlar bu sorunu iki toplumun sorunu olmaktan çıkardılar. Bizim liboşlar Kıbrıs kesiminin üyeliğinden önce bu sorunu çarçabuk çözmemizi, yoksa AB üyeliğinde bu konunun çok büyük bir ayak bağı olacağını savunuyorlardı. Gelinen noktada bu artık epey zor. Kıbrıs Rum kesiminin koruyucuları eski söylemle yaptırımlarda bulunamazlar artık. Tabii buna direnebilecek siyasi iradenin olması lazım en başta.

         Buradan başka bir şey daha çıkıyor. Ülkeler hayati çıkarlarından vaz geçmeyince pazarlıklarında başarılı oluyorlar. İşte onlara o zaman “tarihin meseleleri tarihte kalmalı” denilir. Peki tarihin meseleleri tarihte kalır mı?

Devam edecek.


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder