30 Ekim 2010 Cumartesi

YALNIZLAŞMAYA DOĞRU


Annemin beni kucağına alıp Guraba Hastanesinde felç hastalığından yürüyemeyişime çare aradığı sırada kendimi hatırladığım kadarıyla 3-4 yaşlarındaydım. Yani bundan 50-51 sene öncesi.. annemin yanında kardeşi kadar yakını can yoldaşı halası oğlu vardı. Babam uzun yol şoförüydü, her hastaneye gidişimizde bizimle olamıyordu. Annemin halası oğlu, benim canım ağabeyim, öyle umulmadık zamanda karşımıza çıkardık ki, annemin yükünü azaltırdı. Beni kucağında bıkmadan taşıyan annem koca İstanbul’larda hastane ile ortopedik araç gereçler yapıp satanlar arasında gidiş gelişinde nefes almaya fırsat bulurdu böylelikle.

Eski Yugoslavya’nın Makedonya’ya bağlı Ohri’nin ilçesi Struga’da öğretmenliği bırakıp anası babası ve kız kardeşiyle beraber Türkiye’ye göç etmişti. Tıpkı servetlerini bırakıp gelen babamlar gibi.. o dönem, kimliklerinden vazgeçmeyip Sırplaşmaya, Makedonlaşmaya direndikleri için Türklerle birlikte bütün Müslüman halkların her çeşit baskı ve göz açtırmayan vergiler yoluyla ellerindeki mallarını bırakıp doğup büyüdükleri toprakları terk etmeleri sağlanmış. 1956 sonrasında Türkler kafileler halinde ya mallarını yok pahasına satıp, yada olduğu gibi bırakıp bireysel çabalar ve büyük umutlarla adeta kaçarak Türkiye’ye, anavatana gelmişler. Bu göçmenler devletten devlete anlaşmalı gelmedikleri için her konuda çok zorluklar çekmişler. İşsizlik, açlık, sefalet, hastalık kaderleri olmuş. Ama bu kadere teslim olmamışlar. Direnmişler ve topluma kendilerini kabul ettirmişler. Çok çalışkan bir nesildi o nesil. Çok da kahraman.. aradan geçen zaman, onları hayata karşı galip ilan etti.

Devamlı gülen bir yüzü vardı. Onun yüzünü görmek insanın içini açardı. Sohbetiyle güzel bir yemek yemiş gibi olurdunuz. Anlattıklarından çok, anlatış biçimi önemliydi. Kesinlikle içinize işleyen sesle konuşurdu. Zarif ve yumuşacık.. bizim oraların ses tonlaması ve vurguları onu simgeliyordu adeta. Kibar adamdı.

2005 yılında kalın bağırsak kanserine yakalandı. Sayısız ameliyatlar oldu. Sayısız kemoterapiler gördü. Birkaç ay sonra babamda cilt kanserine yakalandı. Geçmiş olsun telefonu açtığında babama Çapa Tıp Fakültesini önerirken, cesarette veriyor, hastanelerimizi övüyordu.

Babam 05.11.06’da vefat etti. Cenazeye hasta haliyle Adapazarı’na gelmiş, beni çok duygulandırmış, gururlandırmış, o kadarda şaşırtmıştı.

Bu çok değerli ağabeyim kanserle girdiği amansız mücadeleyi kaybederek vefat etti. Mekânı cennet olsun. Her ölüm bir kayıptır, her kayıpsa yalnızlığın basamakları. Hayat bizi yalnızlaşmaya doğru ister istemez sürüklüyor ne yazık. Bugün hiç tadım yok! Kusura bakmayın

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com

Yayın Tarihi: 18.10.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder