Arkamızda bıraktığımız yaz ayları aklınızda mı? Daha dün denebilecek kadar yakın bir geçmişten söz ediyorum, unutmuş olamazsınız. Kırk günü aşan bir süre aşırı sıcaklarla boğuşmuş ve epey bunalmıştık. Bu günlerde kış soğukları olmasa da hava o günlere göre epey serin. Kimimiz bu serinlikle karşılaşınca o sıcakları özlüyoruz. Annemin bir sözü var; “insan nankör varlıktır, her şeyden şikayet eder” der. Hava biraz ısınınca yanarız. Bir serin rüzgar esse donarız. Bu nankörlük değil elbette. İnsanın zayıf yaratılışta olması onun üstünlüğünü sağlamıştır. Doğaya uyamayan insan bugünkü teknolojiye gelebilmiştir. İnsan beden olarak zayıf yaratılışta olmasa bu gün et obur veya ot obur yaratıklardan farklı olamazdı. Onlar gibi gelişemeden, olduğu gibi kalarak ömür tüketirdi. Anlamı kavramadan kitap okumak gibi bir hayat ne sıkıcı. İyiki Allah insanı zayıf yaratmış.
Dedim ya; insanın zayıf yaratılışlı olması üstünlüğüdür. Karşılaştığı her güçlükte aklını kullanmayı başaran tek canlı olması bunun göstergesidir.
Bugünde biraz aklımızı çalıştıralım, var mısınız?
Şu veriler hükümetlerce sürekli işlenmedi mi? Şimdide işlenmiyor mu?
Milli gelirlerimiz arttı, insanımız giderek zenginleşiyor, terör bitmek üzere, ekonomimiz dünya ilk on’una giriyor, sağlık hizmeti problemleri sona erdi, ilaç sıkıntıları halledildi, işsizlik son göstergelere göre azalıyor, ziraatımız güçleniyor, hayvancılığımız gelişme yeteneğinde olduğunu gösteriyor, tarımımız güçlü, milli kuruluşlarımız her geçen gün artıyor, elektronik üretim sanayimiz, insansız uçaklarımız, ağır sanayimiz, madenlerimiz, enerji kaynaklarımız ve üretimimiz, toplumsal huzur ve barışımız var, dünyanın en başarılı üniversitelerine, dört dörtlük bir milli eğitim program ve projelerine sahibiz.
Gelişmemiz küçümsenemez tamam, keşke iktidar partilerinin dediği kadar dört başı mamur olsak. Onlar bize dev aynasını uzatırlar. Öyle yapmasalar kendimize güvenimiz artmaz onları tekrar tekrar seçmeyiz ki..
Onlar bize yalancı cennetleri vaat ederek iktidara gelirler. Kendi iktidar dönemlerini güllük gülistanlık gösterirler. Sanki memlekette değil cennetteyiz. Ama bu yıl domates öyle olmadığını gösterdi. Yaz bitmeden karpuz, ardından domates bitti. Domates altın fiyatlarıyla yarıştı sanki..
Evet evet, hani şu Türk mutfağının vazgeçilmezi yemeklik, salatalık, salçalık domates!! Alın size “işe yarar” seminer konusu, ister açık ister gizli toplantılar düzenleyin. Ama şu domates konusu unutulmadan görüşülsün. Bir ara domatesin kilosu 10 liraya kadar çıktı. 10 kilo alırsanız 4 Kilo kaliteli salça yapabilirsiniz. Yani 100 liraya
Ezberledik artık biliyorsunuz, her yaz başında keneler yoluyla kanamalı Kırım Kongo gribi, sonbahara doğru kanatlılar yoluyla kuş gribi uğramadan gitmez oldu. Bir ara ortalığı tırtıl sarmıştı, unutmuş değilim. Bu yılda domates güvesi musallat olmuş. Tarladaki domatesin halini televizyonlardan gördüm. Hem bitkinin hem meyvenin içi boşalmıştı. İçler acısı bir durumdu. Allah’tan sera domatesleri (ben hiç sevemiyorum o domatesleri, yaz gelmeden domates yemiyorum, oysa tam bir domates tutkunuyum.) imdada yetişti fiyatlar geriledi.
Yetişti yetişmesine ama kafalardaki sorular bitmedi. Türk insanının en çok konuştuğu konulardan biri de genetiği ile oynanmış gıdalardır. İnsanımız İsrail’in şu meşhur hormonlu ve genleriyle oynanmış tohumlarını konuşur. Malum hormonlu ve GDO’lu “Milli” zirai politikalarımız sayesinde daha da konuşacak bu gidişle.
Hani söylendiği gibi heybetli olan ekonomimiz ve siyasetimiz bir domatese kurban gitti! Hem bütün yaz yok sattı, hem inanılmaz uçuk bir fiyattan. Galiba birileri bizi muhatap bile almayıp, ciddi bir cevaba bile ihtiyaç duymadan açıktan dalga geçti.
Bize boyumuzun ölçüsünü birde bu şekilde gösterdiler. Hep gösterdikleri gibi. Sen önce “domates”i yen diyorlar sanki.
Yenebilirsen!
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 10.12.10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder