Tarih boyunca Yahudilerle birlikte soykırıma uğrayarak ortak
bir kaderi paylaşan, fakat Yahudiler kadar dünyanın ilgisini çekemeyen
Çingenelere ve onların tarihlerine yer verdiğim yazı dizimizi bu gün
bitiriyoruz.
***
Avrupa Çingenelerinin yıllar öncesinden örgütlenmelerini
başarmış olmalarına rağmen, ülkemizdeki Çingenelerin bunu henüz
gerçekleştirememiş olduklarını görüyoruz. Aslında Avrupa Çingenelerinin bu
örgütlenişini Avrupa’nın demokratik ortamının yanı sıra, oradaki Çingenelere
yönelik baskılar ve misyonerlik faaliyetlerine bağlamak mümkündür. Almanya’da
1903’de Schlesien’de “Güneydoğu-Avrupa Misyonu” isimli örgüt kurulmuştur. Bunu
1913’deki merkezi Zürih’de olan “İsviçreli Çingeneler” teşkilatı takip
etmiştir. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de daha sonraki zamanlarda bilhassa
1948-1983 yılları arasında pek çok farklı Çingene örgütleri teşekkül etmiştir.
1955’den itibaren de Çingene konferansları başlatılmıştır. Sonra Nisan 1971’de
Londra’da “1.Enternasyonal Çingene Konferansı” tertip edilmiştir. Bu konferansa
14 ülkeden delegeler katılmıştır. Konferansın başkanlığını Yugoslav delegesi
Slobodan Berberski yapmıştır. Konferansın ana konusunu, bilhassa Almanya’daki
Çingenelere yönelik ırkçı cinayetler, maruz kaldıkları insanlık dışı
uygulamalar, hakaretler ve Çingenelerin kullandığı kamp alanlarının kanunsuz
bir şekilde yasaklanması teşkil etmiştir. Ayrıca bu konferansta Avrupa
Çingenelerinin genel sorunları da dile getirilmiştir. Nisan 1978’de ise Genf
şehrinde “2. Dünya Çingene Konferansı,” 26 ülkeden gelen 120 delegenin
iştirakiyle gerçekleşmiştir. On iki oturumdan oluşan bu konferansta dünya
Çingenelerinin genel sorunları tartışılmıştır. Konferans, bütün oturumların başkanlığını
yapan Dr. Jan Cibula’nın “Genf Açıklaması” olarak isimlendirilen şu ifadesiyle
son bulmuştur: “Ben Çingene doktorum. İnsanları fakir, zengin, beyaz ya da
siyah diye ayırmaksızın iyileştiriyorum. Hiç bir ayırım yapmaksızın herkese
gerekli ilaçları, bilgimi ve kalbimi veriyorum... Biz insani dünyada insani
varlığımızla yaşamak istiyoruz. Biz cemiyetin (örgütün) kapısını açtık.
Kapalılığı gerimizde bırakmak, eski günahlarımızı unutmak istiyoruz. Biz
güneşin altında bir yer istiyoruz. Karanlık dünyamızda, çocuklarımızın iyiliği
elde etmesi, kültürümüzü herkese-bizim dışımızdaki herkese sunabilmeleri için
aydınlık bir hava arzuluyoruz.”
Dünyada Çingenelerin böyle bir isteği varken, bunun için
örgütlenebiliyorlarken ülkemizde tam tersine modern kentleşme biçimiyle
birlikte yerleşik Çingeneler tecrit edilir duruma gelmişlerdir. Klasik
kentleşme modelinde aynı mahallede oturabilen yerleşik Çingeneler kentsel
dönüşümle yerlerinden yurtlarından olduğu gibi tekrar iskân edilmeyi bekler
duruma gelmişlerdir.
Göçebe Çingeneler eğitim ve istihdam konusunda pek zorluk
çıkarmadıkları için öğrenmeyi ve çalışmayı pek sevmediği düşünülür. Bu yüzden
onlara bir takım işlerin doğal çalışanı olarak bakılır. Örnek vermek gerekirse;
katı çöp atıklarını toplama işini örnek verebiliriz. Son zamanlarda yerel
yönetimlerin katı çöp atıklarını diğer çöplerden ayırmak için birden fazla çöp
tankları koyduklarını gördük. Okunmuş gazete ve dergilerden, kullanılmış cam ve
pet şişe ile plastik ürünlere kadar ayrıştıran çöp tanklarını herkesin açması
mümkün olamadığı için göçer Çingeneler katı çöp atığı toplayıcılığı
yapamadılar. Tekrar eskiye dönüldü. Bu kez de katı çöp toplayıcılığı bir
sektöre dönüştü. Anadolu’dan gelen uyanık girişimciler, katı çöpleri toplamak
için gene geldikleri şehirlerden çocukları getirerek çalıştırdılar. Büyük şehirlerde giderek artan marketler bu
iş için bulunmaz kaynaktı. Sokak araları Çingenelere kaldı tabii.
Bizde onlar sayesinde tıpkı gelişmiş ülkeler gibi kağıt, cam
ve plastiği sanayiye yeniden kazandırmış oluyoruz. Böylelikle çoğunun ham
maddesini ithal etmekten ve döviz harcamaktan kurtuluyoruz.
Bu alan bir israf kaynağıdır. Her sene tonlarca kâğıt, cam
ve plastik kaybolup gidiyor. Buna hala seyirci kaldığımızı söyleyelim. Sözün
burasında böyle bir israfı bilmeyerekte olsa önledikleri için Çingeneleri
takdir etmek gerekmez mi? Aslında Belediyeler Çevre Bakanlığıyla elele verip
gerçekte bir çeşit çevre temizliği yapan Çingenelerin bu hareketini bir sisteme
dahil etmelidirler. En fazla kağıt, en fazla plastik, en fazla cam toplama
ödülleri verilebilir.
Dizi yazımızın sonuna ünlü
Çingeneleri sunmak isterim. Bir çoğunu biliyorsunuz.
Ama içlerinden bir çoğunun da
Çingene olduğunu okuyunca şaşıracaksınız. Ne fark eder? Önemli olan önce
kendine, sonra herkese faydalı, insan sever, yurt sever, ilkeli insan olmak
değil mi?
İŞTE ÜNLÜ ÇİNGENELER
* Türkan Şoray (Sinema sanatçısı)
* Kibariye (Ses sanatçısı)
* Ebru Gündeş (Ses sanatçısı)
* Hüsnü Şenlendirici (Klarnetçi)
* Adnan Şenses (Ses sanatçısı)
* Sibel Can (Ses sanatçısı)
* Sibel Turnagöl (Oyuncuşarkıcı)
* Sadri Alışık (Sinema sanatçısı)
* Safiye Ayla (Ses sanatçısı)
* Muazzez Ersoy (Ses sanatçısı)
* Nalan Altınörs (Ses sanatçısı)
* Burhan Öcal (Ritim ustası)
* Kadri Şençalar (Sanatçı)
* Mustafa Kandıralı (Klarnetçi)
* Orhan Gencebay (Besteci ve ses sanatçısı)
* NİHAT ERİM: Anayasa Profesörü. 1971 yılında Kocaeli Milletvekili olarak girdiği Meclis´te hükümeti kurmakla görevlendirildi. Erim, 26 Mart 1971´de kurduğu hükümetin Başbakanı oldu. Türkiye´nin 12. Başbakan´ı olarak politika tarihine geçti.
* ATİLLA KARAOSMANOĞLU: Nihat Erim´in hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Karaosmanoğlu o sıralarda Dünya Bankası´nda Başkan Yardımcısı olarak çalışıyordu. Ekonomiyi düzeltmek için Türkiye´ye çağırılmıştı.
* LALE AYTAMAN: Türkiye´nin ilk kadın valisi. 1991´de Muğla Valiliği´ne atanmıştı.
* TURAN GÜNEŞ: Anayasa Profesörü. Ecevit Hükümeti´nde Dışişleri Bakanlığı yaptı.
* PROF. DR. HİKMEK ŞİMŞEK: Ünlü Orkestra şefi. (5 Şubat 2006´da öldü)
* SADİ SOMUNCUOĞLU: DSP-MHPANAP Koalisyon Hükümeti´nde Devlet Bakanlığı yaptı. MHP´li.
* PROF. DR. HURŞİT GÜNEŞ: 2005´te Deniz Baykal´a karşı CHP Genel Başkanlığı´na adaylığını koydu.
Dizi yazımız burada sona eriyor.
Muhakkak ki bu yazımızın bir takım kusurları vardır. Eksik gördüğünüz,
anlatılmamış pek çok konu aklınıza gelebilir. Ya kaynak yetersizliğinden, yada
konunun dağılmaması amacıyla yazıya bu şekilde yön vermek zorunda hissetim
kendimi. Umarım hoş görürsünüz.
BİTTİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder