31 Temmuz 2015 Cuma

ÖFKE VE SALDIRGANLIK 1

Ülkemiz bulunduğu coğrafyanın özelliğiyle daima hareketlidir. Bundan mıdır bilinmez; insanlarımızda hareketli ve öfkelidir. Her alanda bunu görmemiz mümkün. Her alanda insanlarımız patlamaya hazır bir bomba sanki. Bunun yararlı yönü de vardır, fakat çoğunlukla zararlarını görüyor ve çekiyoruz. Ülkemizin bulunduğu coğrafyanın özelliği dedik ama bu öfkenin nedeni sadece buna bağlanamaz. Öfkemizin birazda korunma ve savunma güdülerimizden kaynaklandığını söylersem yanlış yapmış olmam herhalde. Korunma ve savunma güdülerimizde bu konuda kendimize duyduğumuz güvenin azlığını ele veriyor bence. Yada hiçbir kültürel donanıma sahip olmadan, aşırı güvenimiz sonucu kendimize taparcasına toz değdirmeme azmimizde öfke patlamalarımızı doğuruyor. İnsan kendini büyüttüğü oranda kişiliği küçülür oysa. Tersine durumla kişilik gelişmiş olur. Gelişmiş kişilik kimseye huzursuzluk vermez. Böyle kişiliğe sahip insanın kendisi de rahat eder. Çünkü her olayda bin dert yaratmaz; aksine ortada bulunan sorunları çözer.

Bugün buna örnek olarak bir futbolcuyu göstereceğim. Çok uzun zamandır kendisini tanıyoruz. Bir Pazar günü İstanbul Kadıköy’de Fenerbahçe’nin 2-0 kazandığı Fenerbahçe Trabzonspor maçı yapıldı. Fenerbahçe’nin Trabzonsporla arasında, 1995-96 sezonunda Trabzon’da 2-1 yenip şampiyon olduğu yıldan bu yana süregelen bir düşmanlık vardı. 2010-2011 sezonunda çıkan şike iddiaları da bu duruma tuz biber ekmişti. Son oynanan maçtan sonra Trabzonsporlu futbolcu Didier Zokora televizyonda Erme Belözoğlu’nun kendisine “pis zenci” dediğini belirterek yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bu fitil öyle böyle bir fitil değil. Irkçı çağrışımları olan bir fitil.

İşte “fitbolcu” (kültürsüz, küçük insanların kolayca sınıf atlamasına imkân veren sporu halkımız böyle adlandırıyor) Emre böyle bir tartışmanın baş mimarı. Büyük baş mimarımız 1. Emre bey öteden beri maçlarda çok manalı bakışlar atıyordu zaten. Her an birini tepelemeye hazır horoz duruşu sergilemekten hiç çekinmiyordu. Galatasaray’dan İtalya’nın İnter takımına adeta kaçarak gidişide bu günlerin habercisiydi. Hatta ilk adımlardan birini İngiltere’nin Newcastle United takımında oynarken, şimdilerde Fenerbahçe’de de birlikte oynadığı Yobo’ya aynı ırkçı hakarette bulunarak atmıştı. O zamanlarda UEFA ırkçılık karşıtı politikalar uygulamadığı için ucuz kurtulmuştu. Bu kez kazın ayağı öyle değil. Bakalım ne cezalar alacak.

Konum Emre’nin alacağı ceza değil. İşin o tarafı beni ilgilendirmiyor. Türkçemizde güzel bir deyim var; “kendi düşen ağlamaz”. Oda hareketlerinin sonuçlarına mecburen katlanacak. Ama bence daha vahim bir sonuç daha var. İnsanlar kariyerleri kadar mı konuşma hakkına sahipler? Çünkü büyük baş mimar 1. Emre bey; “Türk futbolunda benim kariyerimde bir oyuncu olduğunu da düşünmüyorum. Rıdvan Dilmen dahil kimsenin, bana çantamı toplamam gerektiğini söyleyebileceğine inanmıyorum. (...)” demişti.

Ne yapmış emre bey, gençliğine rağmen İnter’de devamlı forma bulamamış, Newcastle United’da da bekleneni verememiş ve mecburen ülkeye, adeta kaçtığı ülkesine geri dönmüştü. Kariyer dediğine bakın. Her dış geziye giden turiste öyleyse biz kariyer yapmaya giden temsilcimiz olarak bakmamız lazım. Çünkü 1. Emre bey yurt dışında turist gibi dolaştı. Diyelim ki dolaşmadı da kariyer yaptı, kimse kendisine hatalarını söyleyemeyecek miydi yani? Her tartışmada kariyer denkliği mi aranır? Eğer öyle bir adet gelişirse çok eski tarihlerde önce eski yunanda uygulanan, daha sonra roma imparatorluğunda da kabul gören demokrasi anlayışına dönülür. Orda yurttaş sadece soylular, tüccarlar ve subay düzeyindeki askerlerdi, diğer kesimler hiçbir söz hakkı olmayan köleydi. Üstlerinden kırbaç hiç inmez, her yerde evcilleştirilmiş güçlü hayvanlarla beraber kullanılırlardı. Ölmeyecek kadar bir tayınla idare ederlerdi.

Kısaca bugün gelinen noktaya öyle kolay gelinmedi. Herkes nasıl ki aynı havayı kokluyor, aynı suyu içiyorsa demokrasi vasıtasıyla aynı yurttaşlık haklarına sahiptir. Bu hak sadece bir zümrenin veya bir kişinin hakkı değildir. Kimsenin tekeline bırakılamaz. Kimsenin denetimine de tabii.  

Bugünkü yazımızı burada keselim. Bundan sonraki bölümde konu hakkında yazılanları değişik açılardan değerlendireceğim.


DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 24.07.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder