Ülkemiz bulunduğu coğrafyanın özelliğiyle daima
hareketlidir. Bundan mıdır bilinmez; insanlarımızda hareketli ve öfkelidir. Her
alanda bunu görmemiz mümkün. Her alanda insanlarımız patlamaya hazır bir bomba
sanki. Bunun yararlı yönü de vardır, fakat çoğunlukla zararlarını görüyor ve
çekiyoruz. Ülkemizin bulunduğu coğrafyanın özelliği dedik ama bu öfkenin nedeni
sadece buna bağlanamaz. Öfkemizin birazda korunma ve savunma güdülerimizden
kaynaklandığını söylersem yanlış yapmış olmam herhalde. Korunma ve savunma
güdülerimizde bu konuda kendimize duyduğumuz güvenin azlığını ele veriyor
bence. Yada hiçbir kültürel donanıma sahip olmadan, aşırı güvenimiz sonucu
kendimize taparcasına toz değdirmeme azmimizde öfke patlamalarımızı doğuruyor.
İnsan kendini büyüttüğü oranda kişiliği küçülür oysa. Tersine durumla kişilik
gelişmiş olur. Gelişmiş kişilik kimseye huzursuzluk vermez. Böyle kişiliğe
sahip insanın kendisi de rahat eder. Çünkü her olayda bin dert yaratmaz; aksine
ortada bulunan sorunları çözer.
Bugün buna örnek olarak bir futbolcuyu göstereceğim. Çok
uzun zamandır kendisini tanıyoruz. Bir Pazar günü İstanbul Kadıköy’de
Fenerbahçe’nin 2-0 kazandığı Fenerbahçe Trabzonspor maçı yapıldı. Fenerbahçe’nin
Trabzonsporla arasında, 1995-96 sezonunda Trabzon’da 2-1 yenip şampiyon olduğu
yıldan bu yana süregelen bir düşmanlık vardı. 2010-2011 sezonunda çıkan şike
iddiaları da bu duruma tuz biber ekmişti. Son oynanan maçtan sonra
Trabzonsporlu futbolcu Didier Zokora televizyonda Erme Belözoğlu’nun kendisine
“pis zenci” dediğini belirterek yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bu
fitil öyle böyle bir fitil değil. Irkçı çağrışımları olan bir fitil.
İşte “fitbolcu” (kültürsüz, küçük insanların kolayca sınıf
atlamasına imkân veren sporu halkımız böyle adlandırıyor) Emre böyle bir
tartışmanın baş mimarı. Büyük baş mimarımız 1. Emre bey öteden beri maçlarda
çok manalı bakışlar atıyordu zaten. Her an birini tepelemeye hazır horoz duruşu
sergilemekten hiç çekinmiyordu. Galatasaray’dan İtalya’nın İnter takımına adeta
kaçarak gidişide bu günlerin habercisiydi. Hatta ilk adımlardan birini
İngiltere’nin Newcastle United takımında oynarken, şimdilerde Fenerbahçe’de de
birlikte oynadığı Yobo’ya aynı ırkçı hakarette bulunarak atmıştı. O zamanlarda
UEFA ırkçılık karşıtı politikalar uygulamadığı için ucuz kurtulmuştu. Bu kez
kazın ayağı öyle değil. Bakalım ne cezalar alacak.
Konum Emre’nin alacağı ceza değil. İşin o tarafı beni
ilgilendirmiyor. Türkçemizde güzel bir deyim var; “kendi düşen ağlamaz”. Oda
hareketlerinin sonuçlarına mecburen katlanacak. Ama bence daha vahim bir sonuç
daha var. İnsanlar kariyerleri kadar mı konuşma hakkına sahipler? Çünkü büyük
baş mimar 1. Emre bey; “Türk futbolunda benim kariyerimde bir oyuncu olduğunu
da düşünmüyorum. Rıdvan Dilmen dahil kimsenin, bana çantamı toplamam
gerektiğini söyleyebileceğine inanmıyorum. (...)” demişti.
Ne yapmış emre bey, gençliğine rağmen İnter’de devamlı forma
bulamamış, Newcastle United’da da bekleneni verememiş ve mecburen ülkeye, adeta
kaçtığı ülkesine geri dönmüştü. Kariyer dediğine bakın. Her dış geziye giden
turiste öyleyse biz kariyer yapmaya giden temsilcimiz olarak bakmamız lazım.
Çünkü 1. Emre bey yurt dışında turist gibi dolaştı. Diyelim ki dolaşmadı da
kariyer yaptı, kimse kendisine hatalarını söyleyemeyecek miydi yani? Her tartışmada
kariyer denkliği mi aranır? Eğer öyle bir adet gelişirse çok eski tarihlerde
önce eski yunanda uygulanan, daha sonra roma imparatorluğunda da kabul gören
demokrasi anlayışına dönülür. Orda yurttaş sadece soylular, tüccarlar ve subay
düzeyindeki askerlerdi, diğer kesimler hiçbir söz hakkı olmayan köleydi.
Üstlerinden kırbaç hiç inmez, her yerde evcilleştirilmiş güçlü hayvanlarla
beraber kullanılırlardı. Ölmeyecek kadar bir tayınla idare ederlerdi.
Kısaca bugün gelinen noktaya öyle kolay gelinmedi. Herkes
nasıl ki aynı havayı kokluyor, aynı suyu içiyorsa demokrasi vasıtasıyla aynı
yurttaşlık haklarına sahiptir. Bu hak sadece bir zümrenin veya bir kişinin
hakkı değildir. Kimsenin tekeline bırakılamaz. Kimsenin denetimine de
tabii.
Bugünkü yazımızı burada keselim. Bundan sonraki bölümde konu
hakkında yazılanları değişik açılardan değerlendireceğim.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 24.07.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder