31 Temmuz 2015 Cuma

OSMANLIDAN CUMHURİYETE ANAYASALAR 8

Bugüne dek yaptığımız anayasalarımızı incelediğimiz yazı dizimize kaldığımız yerden devam edelim. 

***

Demokratik Devlet: “Farklı ve tarihsel demokrasi anlayışları içinden 1982 Anayasasının kastettiği demokrasi türü, Batıda biçimlenmiş olan liberal demokrasi anlayışıdır. Anayasanın 6. maddesine göre, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Ulusal egemenlik ülkedeki yönetim biçiminin halkın kendi kendisini yönetmesi esasına dayanan demokratik sistem olmasını gerektirir. Egemenliğin ulusa ait olduğunu söylemek, en üstün iktidarın bir tek kişi ya da gruba değil, bütün ulusa ait olduğu anlamına gelir. Anayasa, egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağını belirterek de bu noktanın altını çizmektedir. Millet egemenliğinin anayasanın koyduğu esaslara göre kullanılacağının Anayasada düzenlenmiş olması, egemenliğin sınırsız kullanımına izin vermez. Seçimlerin halk egemeliğini hayata geçirebilmesi için genel, eşit, serbest, gizli oy, açık sayım ve döküm gibi ilkeler esas alınarak yapılması gerekir. Anayasa, seçimlerin dürüstlüğünün sağlanması görevini Yüksek Seçim Kuruluna vermiştir. Çağdaş demokrasinin vazgeçilmez öğelerinden biri de Siyasal partilerdir.. Bu nedenle, Anayasa siyasal partilerin kuruluş ve çalışmalarını garanti altına alan düzenlemelere yer vermiştir. Anayasa’da 1995 ve 2001 yıllarında yapılan değişikliklerle siyasal faaliyet ve siyasal partiler alanındaki yasaklar büyük ölçüde kaldırılmış ve özgürlükler genişletilmiştir. Serbest seçimlerle siyasal partilerin anayasada güvence altına alınması, demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan siyasal çoğulculuğun gerçekleştirilmesi açısından da önemlidir.”

Demokrasilerde kendi içinde farklılıklar gösterir. 1982 anayasası devletin liberal demokrasiyi öne çıkararak ülke ekonomisinde ana belirleyici olmaktan çıktığını, karma ekonomilerle beş yıllık kalkınma planlarından vazgeçildiğini görürüz. Devlet sadece hizmet sektöründe olmakla yetinecektir. İç ve dış güvenliği sağlayacak sağlık, eğitim yasama konularının dışında kalan her konuda hakemlik yapmaktan başka bir şey düşünmeyecektir.  Bunun eseri olarak liberallerin savunduğu gibi emeğin değeri katma değerin içinde sayılmadan hep maliyet arttırıcı unsur olarak görülerek her geçen yıl biraz daha düşürülmüştür. Devlet sınıfsal temele dayalı sendikaları komünizmi savundukları gerekçesiyle durdurmak için liberallerin safında yer alarak baskı unsuru olmayı yeğlemiştir.


Sosyal Devlet:Bu ilke, sosyal adalet içinde refahı yaygınlaştırmayı amaçlamak olarak tanımlanabilir. 1982 Anayasası, sosyal devletin gerçekleştirilmesi amacıyla bireylere tek başlarına veya toplu olarak kullanabilecekleri çeşitli haklar tanımıştır. Bunların bir bölümü çalışma ve emeğin korunmasına ilişkin düzenlemelerden (çalışma hakkı ve ödevi; zorla çalıştırma ve angarya yasağı; ücrette adaletin sağlanması vb.); bir bölümü gelir ve servet farklılıklarının azaltılmasına yönelik hükümlerden (vergi adaleti; özel mülkiyetin kamu yararı amacıyla sınırlanması; sosyal güvenlik; eğitim ve öğretim; sağlık; çevre ve konut hakkı vb) oluşmaktadır. Ayrıca sendika, toplu sözleşme ve grev gibi toplu olarak kullanılabilen haklar da Anayasamızda düzenlenmiştir. Anayasa, değişik 65. maddesinde, "Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikler gözeterek mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirir." diyerek, devletin bu alandaki sorumluluğunun sınırını çizmektedir.”

1982 Anayasası da sosyal devlet yapısına vurgu yapmıştır. Çalışanların hakkını, gelecekteki
durumunu belirleme, sağlık hizmetlerinden sınırsız yararlandırma, eğitim ve öğretim, konut gibi daha bir çok konuda düzenlemeler getirmiştir. Sosyal devletçilik vasfı çağdaş devlet olmanın bir ölçütüdür. Bir devletin sosyalleşmesi zenginliğinin ve bireye verdiği değerin göstergesidir. Yaşlısını, güçsüzünü, sakatını sokakta bırakmayan devlet, devlet olmayı hak etmiş devlettir.   


Hukuk Devleti: “Anayasanın 2. maddesinde cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, bireylere hukuk güvenliği sağlayan, yöneticilerin de hukuka bağlı olduğu devlet olarak tanımlanabilir. 1982 Anayasasına göre, yürütme yetkisi ve görevi anayasa ve yasalara uygun olarak yerine getirilir. Anayasa, ayrıca, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu belirterek devlet organlarının hukuka bağlılığını güvence altına almaktadır. İdarenin işlemlerinin yanı sıra, yasaların anayasaya uygunluğunun da yargı organı denetimine tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi açısından büyük önemi vardır. 1961 yılında hukuk sistemimize giren Anayasa Mahkemesi, 1982 Anayasasında da aynen korunmuştur. Anayasa Mahkemesi, Anayasada belirtilen diğer yetki ve görevlerinin yanı sıra yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve meclis içtüzüğünün anayasaya uygunluğunun denetimini yapma yetkisiyle donatılmıştır. Anayasanın 10. maddesinde yer alan kanun önünde eşitlik; 38. maddesinde sayılan suç ve cezalara ilişkin evrensel ilkeler; yargı organının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik düzenlemeler hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesini sağlayan güvencelerdir.” 

Hep duyarız; “bugün hiç ihtiyacı olmayana bile bir gün hukuk gerekebilir” denir. İnsan ve insan ilişkileri, insan ve eşya ilişkileri, insan ve mülkiyet hakları devam ettiği sürece hukuk her zaman varlığını sürdürecek ve her insanın hukuk’a ihtiyacı hep olacaktır. Hukuk devleti (ihtiyarlar heyetinin bilgileri ve gönlünün dilediği gibi hareket etmeyen) yazılı kuralları olan devlettir. Devlet yönetiminden paylaşıma, ödüllendirmeden cezalandırmaya kadar her şeyi kapsayan hukuk kurum ve kuruluşlarla birlikte bireylerin uyum içinde davranmasını gücü yetenin, gücünü zayıfa karşı kullanma hakimiyetini engellemeyi sağlar. 

1982 Anayasası da bugüne kadar 15 kez değişikliğe uğramıştır. Bir çok yönden artık o ilk kabul edilişindeki Anayasa değildir. 


DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 10.07.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder